sefalet

sefalet


0 takip ediyor | 0 takip ediliyor


Bilgi alanları


İlgi alanları

Google 50 yıl içinde kendini yok edecek! ( 26)

Ben de başka bir öngörüde bulunayım; FM'nin gündemi memleketimizin seyreden gündemine benzedikçe kendini yok edecektir.

Öngörünün yanına bir de e-tavsiye verelim:

Akıllı ol kendi gündemini yarat!

Siteleri kapatan birimin başkanını dinlemek ister misiniz? ( 9)

Şahsen, çok ilginç açıklamalar beklemiyorum. Kurum başkanının fikirlerinden yola çıkarsak...

Son iş güzarlık: Blogger.com yasaklandı! ( 5)

İşgüzarlık gibi olmasın, iş+güzarlık bitişik yazılır.

Ben şahsen şaşırmadım, hatta geç olmuş bir olay olarak görüyorum. Bu millet bu kadar tepkisiz olduğu sürece burnunu sürtmeden adam olmaz. Milletin MSN'sine kadar sansürleyeceksin ki aklı başına gelsin. Umarım devamı gelir.

Bir Üniversitede Verilen En Acayip Ders ( 11)

Amaç doğru ama yöntemi hatalı buluyorum. Bazı temel eğitim bilim ilkelerine uyulmadığı düşüncesindeyim. Bunlardan ilki, tabi ki sunumların İngilizce olması. Kursun amacını doğru anladıysam, sosyal bilimler okuyan öğrencilerin zihinlerinde matematik ve bilgisayar bilimlerine ait bazı kavramların oluşmasını sağlamak. Bunu da, kavramların, teknik alanlar dışındaki kültürel öğeler ile olan ilişkileri gösterilerek  yapılması amaçlanmış. Çok doğru bir çıkış noktası ama bir üniversitede böyle bir yaklaşım tarzı doğuyor ise eğer, demek ki o eğitim sisteminde önemli ve temel bazı eksiklikler var demektir. Her ne kadar üniversitenin sosyal bilimlerinde okuyor olsalar da, bu tarz temel kavramları öğrencilerin çok daha erken dönemde görmüş olup içselleştirmeleri gerekirdi. Bu bakımdan amaç olarak çok doğru bir yerden yaklaşıldığını düşünüyorum ama bunun yeri, zamanı ve tarzı farklı uygulanmalı. Yine de, sistemin geneli düşünüldüğünde, bu açıdan kaybedilmiş nesilleri kazanmak adına saygı duyulması gereken bir uygulama.

Metamatik, fizik veya kimya olsun, temel kavramların bu sunumlarda gördüğümüz tarzda öğretilmesi gerekir. Ama bizim eğitim sistemimiz daha çok problem çözme üzerinden konulara yaklaşarak, öğrenciyi salt uygulama içinde boğma yöntemini izliyor. Sonunda yüksek matematik konularındaki problemleri çözebilen ama temel matematiksel kavramların farkına varmamış bir öğrenci tipi ortaya çıkıyor. Halbuki ileri matematik, fizik veya kimya öğretmeden önce, kavramsal boyutta zengin bir temelin verilmesi çok daha yararlı olur. Çünkü en nihayet herşey kavramlara dayanıyor. 

Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, ana dil bu tür alanlardaki kavramsal temelin içselleştirilmesinde oldukça önemli bir etken. İki dilli (billingual) olmayan bir çoğunluğun (iki veya daha çok sayıda ana dili olmayan), bu türdeki temel kavramları en iyi kendi dillerinde anlayabileceklerini gösteren yığınla çalışma mevcut. Bu yalnız bizim yaşadığımız bir sorun da değil. Amerika'da İspanyolca ana dili olan öğrencilerin (ki bazı bölgelerde öğrenci sayısının çoğunluğunu oluşturuyor) İngilizce verilen temel derslerdeki kavramları, ana dili İngilizce olan diğer öğencilere göre belirgin oranda eksik kavradıkları saptanmış.

Ayrıca sunumlardaki hocamızın belirttiğinin aksine, İngilizceyi sadece daha çok konuşur, okur vs. yaparsak daha iyi kullanır hale gelmeyiz. Bu noktada yapılan hata elzem derecede önemli. Farkedilmeyen bir gerçek var ki, bilişsel olarak da net olarak gösterilmiştir, eğer çift ana dilli değilseniz, ikinci dilde (ana dilden sonra öğrenilen dil) öğrendiğimiz pek çok kavramı kendi ana dilimizle bağlantılı olarak kavrıyoruz. Bu nedenle ana dilimizin ne kadar gelişkin olduğu, ikinci dildeki başarımızı da etkiliyor. Daha da özetlersek, İngilizcenizi geliştirmek, eğer ana dilinize hakim değilseniz, pek mümkün değil.

Bu konuyla ilgili Türk bilim insanlarının yaptığı az sayıda çalışmadan biri olarak şu makale gösterilebilir. Bu makalede bahsi edilen pek çok husus, sunum sırasında gerçekleşmektedir. Özellikle izleyenlerin verdikleri karşılıklar ve aradaki etkileşimin düzeyi konusundan.

Bir diğer eleştirmek istediğim husus daha alt düzeyde bir yöntem hatası ama önemli. Sunumu izleyenlerin kültürel arka planı pek hesaba katılmamış gibi duruyor. Müzik gibi evrensel sayılabilecek bir alanda bile, kulak aşinalığı önemli bir etkendir. Patsy Cline veya Chi Mai örnekleri yerine veya yanında, gösterilmek istenilen matematiksel farklılıklar, izleyenlerin daha aşina olduğu, hemen kavrayabileceği ve dikkatleri daha fazla üzerine çekecek örnekler üzerinde gösterilebilir. Kurtlar Vadisi'nin müziğinde de sunumdaki örneklere benzer özellikler bulunabilir. Hababam sınıfının ünlü müziği de aklıma gelen başka bir örnek. 

Not: sadece izleyebildiğim bir kaç sunum üzerinden eleştirilerimi yaptığımı belirteyim. Kullanılan oynatıcının istediğiniz yerden başlatma özelliği olsa iyi olur gibi geldi bana. Son olarak, şempanzelerin de sayı kavramına sahip olduklarını hatta belli düzeye kadar bizden daha iyi sayabildiklerini biliyoruz, hatırlatmak istedim.

e-kitap: Sezgisel Kümeler Kuramı ( 2)

Yaparsa Ali Nesin yapardı zaten bunu. Matematik köyü tecrübeleri de katkıda bulunmuştur eminim. Matematik konularını günlük dile dönük olarak ama matematikten de ödün vermeden anlatan belki de Türkçe'deki ilk eser.

FreeWiFi - Özgür Network ( 11)

Freewifi gibi fikirlerin hayata geçebilmesi için gerekli romantizm günümüzde kalmadı maalesef. Yeni bir keşif değil, insanoğlunun bir araya gelip bir şeyler yapması için argo deyimle kuyruğun hafif titremesi gerekmektedir.

Yıl 2006, şöyle bir haber girmişiz. Belki ışık yakar.

Google Groups Mahkeme Kararı İle Engellendi ( 9)

Bunlar gereksiz hezeyanlar. TİB (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) yapıyorsa, vardır bir bildiği. Onlar http://opennet.net/ gibi siteleri takip ederek, bizi daha güzel günlere götürecek.

Playchess Türkçe ve Ücretsiz ( 1)

Satranç kültürünün en iyi paylaşıldığı sitelerden biridir playchess.com. Ücretsiz olarak da sisteme girmeniz mümkündü fakat bir çok özellikten yararlanamıyordunuz. Ücretsiz yararlanmak için İş Bankası'ından lisans çıkartılması gerektiği belirtiliyor. Umarım ülkemize mahsus bürokrasi cambazlıklarından biri değildir bu. Ali Nihat Yazıcı'yı gerçekten kutlamak lazım. Göreve geldiğinden beri şapka çıkartacak işler yapıyor. Ülkemizde yaygın bir satranç kültürünün olduğunu söyleyemeyiz. Böyle bir ortamda ciddi atılımlar yapmak iki kat daha zor. Örneğin bugünlerde Atatürk Kadın Ustalar Turnuvası düzenleniyor, dünya kadınlar satranç şampiyonları ve şampiyon adayları ülkemizde maç yapmakta ama basın vs. ne kadar ilgi gösterdiği ortada. Satranç Olimpiyadlarını gerçekleştirdik ki dünyanın en iyi oyuncuları geldi, ne kadar değerlendirildi yine tartışılır.

Konuya yabancı olanların kulağına su kaçmasını umarak, satranç ve benzeri oyunların zeka gelişiminde önemli yardımı olduğunu belirtmek isterim. Özellikle küçük yaşta öğretildiğinde. Satranç düşünme biçimi, zihnin pek çok konuda gösterdiği yaklaşım kalıplarının bir modelini oluşturur. Örneğin düşünce ve zeka gibi konularda temel kavramlardan biri olan "soyut düşünme" ancak bu gibi oyunlar ile küçük yaşta öğretilir, içselleştirilir. 6 yaşındaki bir çocuğa felsefe öğretmekten çok daha kolay ve zihinsel gelişimi bakımından aynı oranda yararlıdır.

Bebek bekleyen çiftlere ve küçük yaşta akrabası olanlara duyrulur.

Aşkın Nörobiyolojisi ( 3)

Kolombiya Üniversitesi'ndeki şu konferans da konu ile yakından ilgili. Konuşmaları ağ üzerinden seyretmek mümkün. Hepsini seyredemedim ama Semir Zeki'nin de konuşması olması lazım. Aşkın Nörobiyolojisi konferansındaki Semir Zeki'nin konuşmasını aradım ama bulamadım. Belki bilen duyan vardır.

Bu arada, Semir Zeki'nin konuşmasından bu kadar etkilenen konferans tartışmacılarının bu durumlarını anlamakta güçlük çektiğimi belirtmek isterim. Semir Zeki, konuşmasında çok yeni olan ne söylüyor belki işten anlayan birileri aydınlatmak ister. Bu kadar etki yapmasının arkasında söylenenlerden daha başka bir "neden" olabilir mi acaba? İnsan bilimlerinin yerel çalışma sahasında fazlaca kalan bilim insanı, çektiği "Felsefe eksikliği" yüzünden bu derece etkilenmekte olabilir mi? Diye sorası geliyor insanın.

Eğitim Tasarımcısı Ne İş Yapar? ( 7)

Eğitim anlayışına yönelik yaklaşımlar konusunda Sir Ken Robinson'ın sözlerine katılmamak elde değil. Eğitimin biçimsel yapılanması yanında, içerik olarak "düşünen", "kendi kendine öğrenen" bir birey örneğine ulaşmak; ana amaç olmalı diye düşünüyorum.

Eğitim Tasarımcısı Ne İş Yapar? ( 7)

Ağ üzerinde çalışan bir vekil kullanmak yeterli oluyor youtube için. Örnek


Var mısın Yok musun! ( 43)

O iletimde, yarışmacılardan hiçbirinin kutu değiştirme seçeneği üzerine olasılık hesabı yapmadığı için "akılcılığın" henüz yeterince özümsenmediği varsayımını ortaya atıyor değilim veya onun üzerine yapmıyorum kurgumu. Yarışmanın genelinde, yarışmacıların ve izleyicilerin davranış biçimlerinden çıkarıyorum bunu. Zaten yarışmanın kuralları pek fazla çözümleme yapmaya imkan veren bir yapıda değil. Önceden yapabileceğiniz az miktarda hazırlık olabilir bu yarışma için. İstatistik ve oyunun son bir kaç bölümünde olasılık hesabının yardımını almak mümkün yalnızca.

Denebilir ki; çoğunlukla rastlantısal seçimlere bağlı bir oyun üzerinde insanların ne yapmasını bekliyordun. Akılcı davranmanın ortaya çıkması için yarışmanın koşulları uygun değil demek yanlış olmaz. Fakat bir akılcı ile işine geldiği vakit akılcı olan arasındaki fark da burada yatmakta. Günümüz toplumlarında çok sıkça rastlanan bir tür "tutarsızlık" diyelim buna biz. İçinde yaşadığımız toplum bu tutarsızlığın iyi bir örneğini teşkil ediyor. Uçağa binerken, cep telefonu kullanırken; kısırlık sorunu veya ölümcük bir hastalık olduğu zaman vs. bilim diye hayatımızı kolaylaştıran, açıklayan, yol gösteren bir alanın varlığını kabul ediyoruz gönül rahatlığı ile. Ama iş canlılığın kökeni filan olursa orda dur. Orada akılcılıkmış bilimmiş geçer akçe sayılmaz. Evrensel olmuş hukuk kaideleri, kavramları işimize yaradığı vakit varlar ama çıkarımıza veya "akılcı" yoldan edinmediğimiz ahlaki veya dini söylemlerimizle çelişirlerse haşa yoklar.

Bu durum felsefi bütünlüğün eksikliğine delalettir. Felsefi bütünlük, düşüncede bir bütünlüğü ifade eder. Birey ve dolayısıyla toplum, birikimini, felsefi bir süzgeçten geçirip; bütünü kavrama adına bir eylemde bulunmuyorsa, tutarsızlığın mutlak ağına düşer. Bu durum, bahsettiğiniz eğitim eksikliğinin yanında tarihsel anlamda da bir "akılcı" düşünme geleneğinin eksik kalmış olmasına bağlanabilir.

Bu yarışmada analitik manevralara az izin veriliyor olması, oyunun içindeki bireylerin illa mantık dışı davranışlar göstermesini de zorunlu kılmıyor. Akıl yürütmenin gereksiz gibi durduğu bazı zamanlarda, insanların hangi "hızda" ve yoğunlukta "masal" dünyasına kaydığını izlemek önemlidir. Bu geçişin nicelik ve niteliği bize çok şey anlatıyor olabilir.

Var mısın Yok musun! ( 43)

Baştan yarışmanın kurallarını detaylı anlatmayarak hata ettim sanırım. Şuradan bakılabilir.

Var mısın Yok musun! ( 43)


Olay arzu ettiğimden de güzel bir kıvama geliyor. :)

Peki Monty Hall probleminde sunucunun ödülleri bilip bilmemesi "gerçekten" problemin çözümünü etkiliyor mu? Bu soru üzerinde düşünmekte fayda var.

Var mısın Yok musun! ( 43)

Peki şöyle düşünelim. Başta 24 kutudan birini seçtiniz. Geriye kalan 23 kutudan 22 tanesini de ben sunucu olarak elesem ve size kalan kutuyu mu seçersin kendi seçtiğin kutuyu mu diye sorsam naparsınız? VE bu durumun yani 22 kutuyu sunucu olarak benim elemem ile sizin sansınızla açmanız arasında FARK var mı? Varsa NEDEN?

Var mısın Yok musun! ( 43)


En doğrusunu biliyormuş gibi konuşuyor olmak istemem, cevaplarım sadece kişisel düşüncelerimden ibarettir. Kutulardaki ödüllerin nitelikleri ile belli bir kutuyu bulmak farklı şeyler. Evet güzel örnek verdiniz, tersinden yaklaşıp yarışmadaki en az para ödülünü bulmak olsaydı da aynı şeyi yapmak yani değiştirmek gerekirdi kutuları. Yöntem, kutular içindeki para ödüllerinden bağımsız bir konu.

Var mısın Yok musun! ( 43)

Monty Hall'daki gibi 3 kutu üzerinden problen sunulmadığı için daha kolay olduğunu söyledik ama düşünmeye devam edince içine düşülecek tuzakları yok değil. Kutuların boş olması ile dolu olması ve kutulardan birinde yüksek miktar para diğerinde de düşük miktar para olması arasında pek fark yok. Amaç halen iki kutu arasında yapılması gereken seçim ve iki kutu her iki yarışmada da farklı ödüllere sahip (biri artı biri eksi şeklinde).

Var mısın Yok musun! ( 43)

TV'de kullanılan yazılım ile sizin önerdiğinizin algoritmaları aynı olmayabilir. Matematiksel avantajı gözlemek için belli sayının üstünde gözlemde bulunmakta fayda var. Kişisel gözlemim, televizyondaki programda son iki kutuya kalıp kendi kutusunu açtıranlar yüzde seksen (hatta doksan çünkü tek kişi hatırlıyorum kutusuna gidip büyük miktarı bulan) düşük miktarı seçtiler.

Var mısın Yok musun! ( 43)

Bu yarışmada insanları gözlediğimizde, şuana kadar kimsenin kutu değiştirmeyi seçmediğini görmek (benim izlediğim kadarı ile) de ilginç geldi. İnsanın kendi şansına inanması her zaman için daha tercih ediliyor. Bu yarışmada insanların nasıl mantık dışına çıkarak hayatı duygusal olarak bakma eğiliminde olduğunu daha iyi görüyoruz. Toplumun tüm inanç sistematiği, geleneksel algılama biçimleri ortalığa saçılıyor. İnanırsan çıkar diyenlerden tutun, uğurlu uğursuz sayılara, şans getirici ritüellerin bir resmi geçidi yapılıyor. 21. yy'da bile akılcılığın (rasyonalite) hiç de o kadar yaygın bir hal olmadığını çok basit bir şekilde görünce, yaşanan başka olayların arkasındaki altyapı ortaya çıkıyor. Ve herşey aydınlanıyor sanki, şaşırmak için neden kalmıyor toplumda olanlara.

Var mısın Yok musun! ( 43)


3 kapılı olayda ki eskiden "seç bakalım" diye bir yarışma vardı (monty hall programının Türkçe adı) isim ordan geliyor sanıyorum. Orada 3 kapı söz konusu olduğu için yanıltma daha kolay oluyordu. 24 olunca tahminler daha kolaylaşıyor. Bu arada para teklifi değişkenini de ortadan kaldırmak gerekiyor.

Var mısın Yok musun! ( 43)

Pek iyi anlatamamış olabilirim yarışmanın sonundaki durumu.Özetleyelim:

Son iki kutu kalmış durumda. Müdür para teklifini yapıyor ama kabul etmiyorsunuz. Ya kutunuzu açıcak ya da müdürün diğer teklifi olan kutuları değiştirmeyi seçiceksiniz. Kutunuza mı giderdiniz yoksa değiştirirmiydiniz kutuları? Neden?



Türkiye'de Site Kapatmalarının Hukuki Altyapısı ( 7)

İnternetimizi kaldırmıyorlar noktasına geldik, bu da güzel. Böyle genel konularda yerel mahkemelerin verdikleri kararlar zaten pek iplenmez. Mutlaka üst hukuk yolları vardır. Eğer bilgi sahibi olmak çok isteniyorsa, yerel mahkemelerin pek çok verdiği kararın mevzuatla nasıl çeliştiği, bazılarının anayasaya bile aykırı olduğu ve bu yüzden bozulduğu öğrenilebilir. Bunun için TİB gibi bazı kurumları kurtarıcı gibi göstermeye gerek var mı bilemiyorum. Aradaki hukuki süreçlerin yarattığı zaman kaybını ( bir eksik mahkeme kararının uygulanması ve eksik farkedildikten sonra geri çekilmesi gibi) önlemeye yarıyor denebilir. Ama bunun yerinin o kurul olduğunu zannetmiyorum. O noktaya gelmeden sürecin tutarlı gelişmesi en sağlıklısıdır.

Bir düzenleyici kurulun olması bu koşullarda elzem. Bu noktada işin özü konuşulacaksa, bu tarz kurulların uygulama yelpazesini belirleyen kanunlardır asıl olan. Kanunun niteliği, dayanağı ve uygulama biçimidir. Bence.

Türkiye'de Site Kapatmalarının Hukuki Altyapısı ( 7)

Allah aşkına kim bu civarda site engellemelerinin Türk Telekom kaynaklı olduğunu düşünüyor ki zaten. Türk Telekom verdiği kötü hizmetten sorumludur ancak. Hadi onu bunu engellemeye çalışırken kökünden banlama yapılmasını, masum IP cikleri de yanında götürmesini bir tarafa bırakalım. Kimin engelleneceğini Telekom belirliyor olmayabilir ama engellemenin teknik uygulamasından Telekom sorumludur. Sayelerinde 15 günde bir DNS bakımı gerekiyor.

Mühendislerimizi, kendi çalıştıkları firma da olsa, verdikleri hizmeti diğer ulusal ve uluslararası şirketlerle kıyaslayıp, neticeyi kamuoyu ile paylaşırken de görmek isteriz.

Bir devrin sonu mu geliyor? RapidShare ve Sorumluluk ( 14)

Aslında tartışılan bu değil haklısınız ama tartışmanın temelinde mülkiyetin yelpazesinin nereye kadar uzandığı yatıyor. O yüzden asıl temel iyi anlaşılmadan bir sonuca ulaşmak mümkün değil. Rapidshare ve benzeri uygulamaların sorumluluğu üzerinde uzun uzadıya düşünmeye bile gerek yok. Mahkemenin bir önceki kararında olduğu gibi, rapidshare firması kullanıcıların yüklediği verilerden sorumlu değildir. Bu durum, verdiğiniz örnekteki kargo firmasının durumuna benzediği gibi (ki kargo firmaları bir derece sorumludur paketlerin içeriğinden) yemek bıçağı ile banka soyan biri yüzünden bıçağın üreticisi firmayı da sorumlu tutmaya benziyor.

Fakat iş kimin hırsız kimin sorumlu olmasının dışında bir seyir takip ediyor. Sizin kargo örneğinde eğer cd gönderdiğiniz arkadaşlarınızın sayısı binleri bulursa, cd üreticisinin dikkatine girebilirsiniz. Eğer bir derdi varsa sizi bulmak ve hukuki yollardan sizi engellemek olabilir yapacağı. Kargo şirketini yasaklatmak değil. En azında sizin kargo şirketini kullanmanızı engelleyebilir bunun dışında yapılacak şeyler hukuki ve adaletli olmaz. Fakat zaten felsefi anlamda hak hukuk arayan da yok. Belli çıkar guruplarının sistemleri etkilenmesin, başka dert yok.

İktidar ve sermaye, kendi çıkarına olduğu an herşeyi yasaklamak veya engellemek hakkını kendinde bulur. Düzen böyle, asıl sorun da bu zaten. Çıkarlarına ters düşsün penisilini bile yasaklatırlar. Şu sizinle irtibat kurduğumuz teknoloji bile sermayenin veya iktidarın çıkarına karşı olsun, bunu bile kapatmaktan geri durmazlar. Google'ın başına gelenleri biliyoruz bazı ülkelerde. Müzik, film ve diğer endüstrilerin yaptıklarını biliyoruz. Bir gün bunun genelağ için de olmayacağının garantisi yok. İş genelağın getirisi ile götürüsü arasındaki farka bakar onlar için.

İşin özeti, biz insanlık için çok yararlı bir icat bir oluşum vs. ortaya koysak bile, gelecekte ortaya koyduğumuz ürün; sermayenin veya iktidarın aleyhine çalışırsa, her türlü güçlük önüne serilecektir. İşin vahim olan yanı bu. Yani biz oturup şu şöyle sorumludur, bu sorumlu değildir, şöyle olursa hırsızlık olur böyle olursa paylaşım olur vs. diyelim bunlar lafta kalır. Konuyu irdelemiş oluruz ancak o kadar. Asıl konu, iktidar ve sermayenin hukuku bile kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek istemesidir. Bunun yanında bireyin ve toplumun geldiği nokta ilgi alanlarında bile değil.