Bir Üniversitede Verilen En Acayip Ders

0
FZ
Bill Gates, Elvis Costello'nun '45' isimli şarkısı , Clint Eastwood'un 'Dirty Harry' filmi, Beatles, Nim oyunu, şehir hız limitleri, bilgisayarların işleyişi, Turing ve Tim Berners-Lee arasındaki ortak nokta nedir?
Tüm bunlar ve çok daha fazlası İstanbul Bilgi Üniversitesi'ndeki önemli bir inovasyon örneği olan CMN147 yani 'Mathematical Numeracy for Social Scientists - 1' (Sosyal Bilimciler için Sayısal Okuryazarlık - 1) dersinin bir parçası.

Bilgisayar Bilimleri bölümü tarafından hazırlanıp okuldaki tüm sosyal bölümlerdeki 1. sınıf öğrencilerine verilen bu ders, şu anda 3 farklı hoca tarafından 600 kişiye veriliyor ve üniversiteye yeni başlayan öğrencilere gerek günlük gerekse akademik yaşamda sayılar, sayılar arasındaki ilişkiler ve bilgisayarlar konusunda eleştirel, analitik ve keskin bir bakış açısı kazandırmayı hedefliyor. Bir öğrenci olarak derste sahneye çıkıp az önce izlediğiniz filmdeki Nim oyununda hocayı yenmeye çalışıp bir türlü yenememeye dek tutun da (çünkü işin arkasındaki teoriyi ve soyutlamayı bilmiyorsunuz!) çeşitli şarkı sözlerindeki sayıların gerçeklerle ilişkisine, bilgisayarların tarihçesinden Internet'in aslında nasıl ortaya çıktığına dek pek çok konu epey yoğun bir hoca öğrenci etkileşimi içinde ele alınıyor. Ders destek sistemi olarak açık kaynak kodlu özgür bir yazılım olan Moodle kullanılıyor ve sistemde her hafta gerçekleştirilen 3 saatlik derslerin tüm videoları mevcut olup herkes tarafından izlenebilir halde. Tek yapılması gereken http://cmn.cs.bilgi.edu.tr/login/index.php adresini ziyaret edip 'Login as a guest' düğmesine basıp içeri girmek ve http://cmn.cs.bilgi.edu.tr/course/view.php?id=5 adresinden 'Lecture Video'ları izlemek.

Görüşler

0
FZ
Ve tabii her zaman olduğu gibi izlenimlerinizi, eleştirilerinizi, önerilerinizi bekliyoruz.
0
sefalet

Amaç doğru ama yöntemi hatalı buluyorum. Bazı temel eğitim bilim ilkelerine uyulmadığı düşüncesindeyim. Bunlardan ilki, tabi ki sunumların İngilizce olması. Kursun amacını doğru anladıysam, sosyal bilimler okuyan öğrencilerin zihinlerinde matematik ve bilgisayar bilimlerine ait bazı kavramların oluşmasını sağlamak. Bunu da, kavramların, teknik alanlar dışındaki kültürel öğeler ile olan ilişkileri gösterilerek  yapılması amaçlanmış. Çok doğru bir çıkış noktası ama bir üniversitede böyle bir yaklaşım tarzı doğuyor ise eğer, demek ki o eğitim sisteminde önemli ve temel bazı eksiklikler var demektir. Her ne kadar üniversitenin sosyal bilimlerinde okuyor olsalar da, bu tarz temel kavramları öğrencilerin çok daha erken dönemde görmüş olup içselleştirmeleri gerekirdi. Bu bakımdan amaç olarak çok doğru bir yerden yaklaşıldığını düşünüyorum ama bunun yeri, zamanı ve tarzı farklı uygulanmalı. Yine de, sistemin geneli düşünüldüğünde, bu açıdan kaybedilmiş nesilleri kazanmak adına saygı duyulması gereken bir uygulama.

Metamatik, fizik veya kimya olsun, temel kavramların bu sunumlarda gördüğümüz tarzda öğretilmesi gerekir. Ama bizim eğitim sistemimiz daha çok problem çözme üzerinden konulara yaklaşarak, öğrenciyi salt uygulama içinde boğma yöntemini izliyor. Sonunda yüksek matematik konularındaki problemleri çözebilen ama temel matematiksel kavramların farkına varmamış bir öğrenci tipi ortaya çıkıyor. Halbuki ileri matematik, fizik veya kimya öğretmeden önce, kavramsal boyutta zengin bir temelin verilmesi çok daha yararlı olur. Çünkü en nihayet herşey kavramlara dayanıyor. 

Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, ana dil bu tür alanlardaki kavramsal temelin içselleştirilmesinde oldukça önemli bir etken. İki dilli (billingual) olmayan bir çoğunluğun (iki veya daha çok sayıda ana dili olmayan), bu türdeki temel kavramları en iyi kendi dillerinde anlayabileceklerini gösteren yığınla çalışma mevcut. Bu yalnız bizim yaşadığımız bir sorun da değil. Amerika'da İspanyolca ana dili olan öğrencilerin (ki bazı bölgelerde öğrenci sayısının çoğunluğunu oluşturuyor) İngilizce verilen temel derslerdeki kavramları, ana dili İngilizce olan diğer öğencilere göre belirgin oranda eksik kavradıkları saptanmış.

Ayrıca sunumlardaki hocamızın belirttiğinin aksine, İngilizceyi sadece daha çok konuşur, okur vs. yaparsak daha iyi kullanır hale gelmeyiz. Bu noktada yapılan hata elzem derecede önemli. Farkedilmeyen bir gerçek var ki, bilişsel olarak da net olarak gösterilmiştir, eğer çift ana dilli değilseniz, ikinci dilde (ana dilden sonra öğrenilen dil) öğrendiğimiz pek çok kavramı kendi ana dilimizle bağlantılı olarak kavrıyoruz. Bu nedenle ana dilimizin ne kadar gelişkin olduğu, ikinci dildeki başarımızı da etkiliyor. Daha da özetlersek, İngilizcenizi geliştirmek, eğer ana dilinize hakim değilseniz, pek mümkün değil.

Bu konuyla ilgili Türk bilim insanlarının yaptığı az sayıda çalışmadan biri olarak şu makale gösterilebilir. Bu makalede bahsi edilen pek çok husus, sunum sırasında gerçekleşmektedir. Özellikle izleyenlerin verdikleri karşılıklar ve aradaki etkileşimin düzeyi konusundan.

Bir diğer eleştirmek istediğim husus daha alt düzeyde bir yöntem hatası ama önemli. Sunumu izleyenlerin kültürel arka planı pek hesaba katılmamış gibi duruyor. Müzik gibi evrensel sayılabilecek bir alanda bile, kulak aşinalığı önemli bir etkendir. Patsy Cline veya Chi Mai örnekleri yerine veya yanında, gösterilmek istenilen matematiksel farklılıklar, izleyenlerin daha aşina olduğu, hemen kavrayabileceği ve dikkatleri daha fazla üzerine çekecek örnekler üzerinde gösterilebilir. Kurtlar Vadisi'nin müziğinde de sunumdaki örneklere benzer özellikler bulunabilir. Hababam sınıfının ünlü müziği de aklıma gelen başka bir örnek. 

Not: sadece izleyebildiğim bir kaç sunum üzerinden eleştirilerimi yaptığımı belirteyim. Kullanılan oynatıcının istediğiniz yerden başlatma özelliği olsa iyi olur gibi geldi bana. Son olarak, şempanzelerin de sayı kavramına sahip olduklarını hatta belli düzeye kadar bizden daha iyi sayabildiklerini biliyoruz, hatırlatmak istedim.

0
FZ
Çok teşekkürler vakit ayırıp izlediğin ve detaylı yorumlarını paylaştığın için.

- Dil konusunda bazı bakımlardan hak veriyorum, bence de keşke Türkçe olsa.

- Evet öğrenciler bu tür şeyleri belki lise yıllarında öğrenmiş olmalıydılar ama üniversite 1. sınıfa maalesef büyük bir eksiklikle geliyorlar. Neyse ki en azından bir kısmı şimdi bu ders sayesinde bu eksikliklerin kritik bir bölümünü giderme şansına sahip.

- Aktarım dilinin İngilizce olması öğrencilerin katılmasını engelleyen tek sebep değil. Başka pek çok sebep var, buna da dikkat etmekte fayda var. Veya başka bir açıdan bakarsak, başlangıçta dilden şikayet eden öğrencilerin dahi 3. hafta derslerinde motive olup katıldıklarını gördük. Dersin eğlenceli ve motive edici, dışlamayan formatı öğrencilerdeki psikolojik dirençlerin kırılmasına yardımcı oluyor ki bu gerçekten çok önemli.

- Eğer etrafınızdaki insanlar o dili düzgün şekilde kullanıyorlarsa, öyle bir ortam içinde dili daha çok kullanmanız dili daha iyi kullanmanız durumuna da yol açar belli ölçüde.

- Müzik gibi öznel bir şey söz konusu olduğunda Beatles'tan ya da Patsy Kline'dan rahatsız olabilecek pek çok genç olduğu gibi Kurtlar Vadisi müziklerinden de rahatsız olabilecek pek çok üniversite genci gösterilebilir. Hababam Sınıfına ise kimsenin itiraz edeceğini sanmam, teşekkürler bu öneri için ;-) Bunu sonra kullanabiliriz belki.

- Diğer sunumları da izlemenizi hararetle tavsiye ediyoruz, eğleneceğinizi garantiliyoruz ;-)

- Şempanzelere bazı bakımlardan ben de hayranım ama bu ders bağlamında insanların vardıkları soyutlama yetileri ve yetenekleri üzerinde durmayı daha anlamlı buluyoruz.
0
sasiran
Kafası çalışan, salla başı al maaşı zihniyetinde olmayan bir öğretim görevlisi, yaratıcı düşünceleri olan bir grup başka insanla birlikte gidip uzmanlık alanlarındaki bilgiyi insanlarla paylaşmanın eğlenceli bir yolunu bulmuş, altına döşenen mesaja koşalım...

İyi ki bu dersi tasarlayanlar arasında değilim, dersi izleyenler arasında böylesi mahlukatların olduğunu biliyor olmak öyle bir moralimi bozardı ki, devam etmekte zorlanırdım.

Keşke şu meşhur "ağzı olan konuşuyor" cümlesi, gerçekten birileri duyabileceği sürece aklına her geleni söylemekten zerre çekinmeyen, algı ve yorumlama kapasitesinin genişliği sayesinde dünyadaki her konuyu anlayabileceğinden zerre şüphe etmeyen ve illa ki, eksikleri gedikleri gösterebilecek potansiyelini insanlara ispat etmeyi kendine borç bilen ukala yurdum insanına bu kadar yakışmasaydı. Kahve kültürüne yazıklar olası memleketim ya... Amma boş insan yetiştiriyorsun...

Mesaja yanıt olabilecek bir şey yazmak bile geçmiyor içimden, neresini tutsan elinde kalacak, yapılan işle ilgisiz bir ukalalık bildirgesinden ibaret olduğu için...

Chris yolun açık olsun (tanımasam da isminle hitap ettim ama...) aklına, emeğine sağlık, hep birlikte çok daha başarılı, neşeli, üniversite kültürüne yakışır fikirlerinizi de umarım hayata geçirirsiniz...
0
koraypeksayar
İlk bölümü izliyorum ve oldukça etkileyici buldum.

Özellikle bir bilgisayar bilimcisi olarak Chris'in en temelden başlayabilmesi ve bilgisayar bilimi öğrenmeye gelmemiş bir kitleye sabırla yaklaşmasını takdir ettim.

Aslında bu ders bana İTÜ Bilişim Enstitüsü'nde bir Yüksek Lisans öğrencisinin E-Ticaret dersinde yapmaya başladığı sunuma "Ben programlama dili bilmiyorum. O nedenle bir proje geliştirmedim. Ama size iyi bir e-ticaret sisteminin nasıl kurulduğunu en mükemmel şekilde anlatacağım" şeklinde başlamasını hatırlattı.

İzlemeye devam ediyorum. Sürükleyici... ;)
0
FZ
Güzel bir örnek! :)

İzlenim ve eleştirilerin devamını bekliyoruz.
0
koraypeksayar
Yalnız öğrenciler pek "teneke"ymiş yahu :)
0
daimaacemi
@sefalet
"kursun amacını doğru anladıysam, sosyal bilimler okuyan öğrencilerin zihinlerinde matematik ve bilgisayar bilimlerine ait bazı kavramların oluşmasını sağlamak",

demişsiniz ama Chris "we are talking about, equiping you to learn things" derken oradaki gençlere öğrenmeyi öğretmekten bahsediyor diyebiliriz sanırım. Yani eğitim sistemimizin bildiğim hiç bir aşamasında olmayan bir konu. Bir de bireye öğrenme merakı aşılamamız gerekiyor.

Kişi bilgiyi nasıl sindireceğini öğrenmişse, herşeyi öğrenebilir. Tıpkı yemek yemek gibi. Yemek yemeyi öğrendiğinizde artık istediğiniz yemeği yiyebilirsiniz. Sahanda yumurta da olabilir bu imam bayıldı da. Bazılarının sindirimi zor olacaktır belki ama siz onu sindirebilirsiniz artık. Keza dil konusu için de bu geçerli. Dil sadece kavramlardan ibaret değildir; onu bizim için var kılan bir de şekli var, yazı ve sözler. Dil öğrenirken özellikle sesler çok önemli. Kendimden örnek vererek açıklayayım. Anadolu teknik lisesinden gelen bir ingilizce altyapım var. Geçen yıl çalıştığım tesisin kurulumu için alman mühendisler gelmişti. İlk başlarda ingilizce bilen mesul müdürümüz tercümanlık yaptı. Bense yavaş yavaş hem söylediklerini anlamaya hem de kendi derdimi kendim anlatmaya başlamıştım. Sonrasında da o mühendislerle en çok muhabbet eden kişi ben olmuştum. Kullandıkça daha da gelişmişti ingilizcem. Kurulumu için gelmiş olduğu tesis ve çalışma sistemi hakkında fazla bilgim yoktu. Ama o güvenmediğim ingilizcemle bilmediğim teknik konularda bilgi sahibi olmuş hatta kendisiyle fikir alışverişinde bulunmaya başlamıştım, üstelik bir iki hafta içinde. Ne anadilime o derece hakimdim ne de "öğrenmeyi öğrendim" diyebilecek kadar iyi bir öğrenci.

Ayrıca Chris'in aksanı (ki ingilizlerin o harfleri yutan aksanını sevemedim bir türlü) bazı cümleleri iki veya üçüncü seferde (ama kesinlikle ilk seferde değil) anlamama sebep oluyor. Şahsen fransız ya da alman bir hocanın ingilizce anlatımını tercih ederdim (şöyle Merovingian tadında bir hoca anlatsaymış keşke). Ama "format atiyim mi abii" ya da "benim türkçem fena değil" dediğinde o salonda olmayı isterdim.
0
sundance
Herşeye eyvallah da... "İngilizlerin bazı harfleri yutan ingilizcesi" kısmı beni bitirdi :)

Şaka bir yana, İngilizler eğer harfleri yutuyorsa, Amerika'lılar kelimeleri hatta birçok yerde cümleleri yutuyor. Fransızlar konusunda da yanılmışsınız, şimdiye kadar İngilizce konuşabilen Fransız'a rastlamadım. Başka bir şey konuşuyor onlar.
0
FZ
Ey mo ma' sup? ho da yo do? cmon bro...

Bir keresinde teknik bir IRC kanalında bu şekilde yazan bir ABD'liyi anlamaya çalışan ve 'düzgün' bir İngilizce ile derdini ifade etmeye çalışan bir 'yabancı'nın durumunu gördüğümde dellenip 'sizin gibi ABD'lilerin konuştuğu İngilizcenin taa .... ....ıım' diye bir şeyler yazmaya giriştiğimi hatırlıyorum :) Eh görüldüğü üzre sadece 'Türkçe elden gidiyor' diyenler yok 'İngilizce elden gidiyor, birbirimizi anlamıyoruz, imdat!' diyenler de var :)
0
FZ
4. hafta videoları da açıldı, bilginize.
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Hayır videodaki ben değilim aslında benim ama...

FZ

ABD'deki MIT üniversitesinde çalışan bilgisayar mühendisleri vakti zamanında Arnold Schwarzenneger'in başrolde oynadığı "Running Man" filmindekine benzer işler çevirmeye başlamışlar! \r Araştırmacılar kameraya kaydettikleri bir insan konuşma videosunu işleyip söz konusu insan sanki başka şeyler söylemiş gibi bir video hazırlayabiliyorlar. Hatta daha da ileri gidip bir ingilizce konuşan bir kadının videosunu işleyip o kadının Japonca şarkı söyleyen bir videosunu yapmış, dudak hareketleri falan nerede ise kusursuz gibi ve seyreden deneklerin çoğu da hiçbir gariplik sezmemişler (söz konusu kadın tek kelime japonca bilmiyor tabii!)

\r \r Bu tekniğin bilgisayar oyunlarında çok ilginç efektler yaratmak ya da Marilyn Monroe gibi ölü sinema yıldızlarına yeni sözler söyletmek için kullanılabileceğini söyleyen araştırmacılar işin sakat tarafına da dikkat çekerek söz konusu tekniğin propaganda amaçlı, kitleleri yanıltma ve manipüle etme amaçlı da kullanılabileceğini belirtmişler!

Matematik Köyü Destek İstiyor: Tübitak'ı Protesto Ediyoruz Kampanyası

butch

Prof. Dr. Ali Nesin’in, Tübitak'a Matematik Köyü ile ilgili yaptığı başvuruların sürekli olarak reddedilmesi ve yeni başvurularının önünün kesilmesi ile ilgili başlattığı imza kampanyasına http://www.tubitaki-protesto-ediyoruz.net adresinden ulaşabilirsiniz.

Concept Game

FZ

Concept Game basit ama (bugüne kadar oynayanlara göre) sürükleyici bir oyun. Tek kollu kumar makinelerine benzeyen bir alet size rastgele İngilizce önermeler gösteriyor. Çoğu zaman karşınıza anlamsız önermeler çıkacak. Kazanan durum, anlamlı bir önermenin çıktığı durumlar. Sizin yapmanız gereken anlamlı bir önerme karşınıza çıktığı zaman hak ettiğiniz puanı bir düğmeye basarak talep etmek. Eğer anlamsız bir önerme için puan talep ederseniz ceza olarak puan kaybediyorsunuz. Amacınız 40 saniye içerisinde en yüksek puanı toplamak ya da bir ay içerisinde toplamda en çok puanı toplayan olmak. Her ay sonunda en başarılı üç oyuncu amazon.com'dan ufak hediye çekleri de kazanıyor.

Porno virüs Avustralya parlamentosunu vurdu

conan

"Hi! You've got to see this page! It's really cool." şeklinde bir içeriği olan ve ekinde porno içerikli bir sayfa barındıran virüs Avustralya parlamentosunu vurdu. Virüs, eki açıldığında Melissa, Love Bug ve Kournikova virüsleri gibi kendini bütün adres defterine yolluyor.

SCiB, Li-Ion'a Karşı!

parsifal

Toshiba geçen sene duyurduğu ve bu sene başında piyasaya sürdüğü SCiB pillerin dizüstü bilgisayarlara uyarlanmış modellerini (1, 2) tanıttı. Bu pilleri klasik Li-Ion pillerden ayıran en önemli özellikler ise %90'ının 10 dakika içinde dolması ve 5000 ila 6000 kere tekrar doldurulabilmesi.