Ettigi ve gurultu cikartan laf su:
One million Armenians and 30,000 Kurds were killed in these lands, and nobody but me dares talk about it.(vurgu benden, BM)
Tercume edeyim:
"Bir milyon Ermeni ve 30000 Kurt olduruldu bu topraklarda ve benden baska kimse bunun hakkinda konusmaya cesaret edemiyor."
Vurgu yaptigim kisim sadece yanlis olmakla kalmayip maksanin bizim bilinclenmemiz degil kendisinin birsey yerine konmasi oldugunu da acikca gosteriyor.
Iyi yazarlarin veya iyi bilim adamlarinin (yahut herneyse) temiz ahlakli ve ornek insanlar olmalari gerekmiyor elbette. Ben kimsenin edebiyat kabiliyeti taracak bir durumda olmadigim gibi, bu odulun -- en azindan Pamugun bakis acisindan -- bizim hakkimizda birseyler okunmasina faydali olacagini dusunuyorum. Ama su yukarida alintiladigim lafi eden bir adamin tiynetinden suphe etmemin yanlis olmadigini da dusunuyorum.
Bu memlekette (dogru veya yanlis, yikici veya yapici) "hosa gitmeyen seyler soyledi" diye insanlar olduruldu, insanlar hapsedildi, insanlar kacirtildi. 2000'li senelerin mutedil ve eskiye gore 'ozgurlukler diyari' Turkiye'sinde yasarken ve memlekette bunlar acikca konusulurken yabanci basina boyle iskembeden rakam atip pesinden de "bana bakin pek bir cesurum, birtek BEN" diyen adama cok hatir ediyorsunuz bence yukarida soylediginizle. Bu adam ne 'kurban' ne 'kahraman' ne de kendisini tehlikeye atip 'biz'e bir iyilik yapmak pesinde. Yaptigi bir iyilik -- romanlariyla yaptiginin disinda -- olabilir, ama ne halta yarasin diye edildigi asikar olan bir lafi buna yormamali bence.
Orhan Pamuka gelince: Teessüf ettiğim, Pamukun Müslüman ve Türk kimliğinin son artıklarından kurtulma, Avrupalı düzene entegre olma azmi değil, bunu çok gördük. Teessüf ettiğim, Pamukun Batı medyası nezdinde inanılırlık ihdas etme çabası içinde Türkiyeyi Batı medeniyetinin anti-tezi olarak küçümsemesi de değil, bunu da çok gördük. Teessüf ettiğim, özetleyegeldiğim faciaya rağmen yaşayakalmakta başarılı olmaktan gayrı bir ayıbı olmayan Türkiyenin şamar oğlanı yapılmasına seyirci kalmaktan öte yüreklendiriyor olması. Teessüf ettiğim, bir Türk yazarının başarısından duyduğum keyfi böylece boğazıma tıkarken, bu toprakların insanlarının Batı kamuoyu nezdindeki başarılarının hemen her zaman liyakat dışında birtakım pazarlıklara tabi olduğu şeklindeki sakatlayıcı duyguyu bir kez daha hortlatmış olması.
"Onun için medya şimdi Orhan Pamuk konusunda gene öncelikle kendisinin yarattığı olumsuzluğu, düşmanlığı, nefreti, biraz olsun dengelemeye çalışıyor. Ama bunu nasıl yapıyor? Orhan Pamuk'tan elinden geldiği kadar sıradan, standart, 'comme-il-faut' bir 'ortalama Türk' çıkararak. Bir kaygımız, bu ödülün ne kadarını Orhan'ın elinden alıp 'Türklük' hanesine aktarabileceğimiz. 'Türkçe konuştu!', 'Türkçe davet ettiler!' edebiyatı buna yarıyor ve satır arasında, 'O törende Türkçenin duyulmasına vesile oldu. Haydi, onu biraz hoşgörelim' deniyor. Tabii bunun öbür ucu, Orhan Pamuk'a gönderilen mesaj: "Sen böyle 'cici' ol, biz de seni severiz...""
MB bu tavırların suçunu medyaya filan atmış ama, durum bundan mı ibaret?
Benim ilgimi ceken kisim o degildi aslinda. Yani o bakis degil. OP'den cok bizimle ilgiliyim. O bakimdan alintilamdigim yerdeki su girizgahta ima edilen acidan ilgimi cekti:
Tasavvur edebildiği en yüce başarı UEFA Kupası veya Eurovision derecesi olan bir toplumda, hiç değilse 'diplomalı' kesim, böyle bir törende Türkiye Cumhuriyeti pasaportlu birinin ödül alıyor olmasının bir anlamı olduğunu görmek durumunda kaldı.
Belki siz Murat Belge yi seviyorsunuzdur, Soroz'u da seviyorsunuzdur. ATE sini de seviyorsunuzdur.
ATE nedir? Kalanlar konusunda bazen MB'nin bana ilginc acilardan seyler yazdigini dusundugumu soyleyeyim, sevmek kismina karismayayim. Baska baglamlarda da yazdigini hic begenmedigim de oluyor.
İkidir bu konu da dürtüyorsunuz ses gelecek mi diye ama bu kadar Bilgi eksenli bir sitede kaşınanlar çıkmaz sanırım...
Bu ne demek?
O yaslardakilerin 'cozum' arayislari 12. Mart'a carpmisti, onlar da boyle oldular 'hal' analizi uzerinden hem ahaliye hem de evvelce nahos bir sekilde tanistiklari 'devlet'e bindiriyorlar diye dusunuyorum bazen.
Yanlis yere bakiyormussunuz. Fransa'nin bu islerde kanunla kisitlama cikartmasi yeni degil. Bernard Lewis'i de yargilamislardi bunlar. Fikir/ifade/beyan ozgurlugu Fransizlarin anladigi birsey degil, (Ingilizce biliyorsaniz) Chomsky'nin onlara iyice giydirdigi (asiri sollari dahil) yaziya bakmanizi tavsiye ederim: http://www.chomsky.info/articles/19801011.htm
Bu ne demek? Firsatcilik cirkin anlaminda kullaniliyorsa 'calip bana getiren iyidir, otekilere hirsiz derim' demek gibi birsey mi? Mesela OP'nin olay cikartan demecinin ne oldugu acikken utanmadan bunu 'soykirim dedi' 'katliam dedi' "kestiler dedi' gibi (burasi ve gazeteler dahil) yazanlar ulke adina ahlaksizlik mi yapmis oluyorlar? Adami mahkemeye verip bir de itis kakisla goz dagi vererek icine can korkusu sokup kacirttiktan sonra, millete donup bir de "bakin zaten NY'da ders veriyormus ne mal oldugu belli" imasi yapanlar ulke icin mi yapiyorlar bunu? Sizinle ozellikle ugrasmak icin yazmiyorum bunu ama bir suru anlaminin ne oldugu belli olmayan ve cirkin isi kimin faydalandigina gore degerlendirmek gerektigini ima eden kalip ucusuyor ortalikta, en kolayi sizin yazidakiydi ona elleyeyim dedim.
Güney Asya'da meydana gelen tsunami felaketinin, Amerikan hükümetinin ve Amerikan halkının kalbini göstermek için ''harika bir fırsat''
Biz diyoruz ki... "Okuduk, gurur duymuyoruz." Adam diyor ki... "Cahilsiniz siz... Ben okumadım ama, bak gurur duyuyorum."
Evet gerçek manada suçluyuz insanlarımıza yeteri kadar değer vermiyoruz, fakat tek başına bizim sebep olduğumuz bir durum mu bu? İçeride birileri bunun böyle olması için lobi kurup faaliyet göstermiyor mu? İnsanların ekonomik, kültürel, bilimsel anlamda önünü tıkayıp, türlü yobazlıkları, şerefsizlikleri kanun diye önümüze seren insanlar yokmu? var. İnsanlar hak edildikleri şekilde yönetilirler ama bu kendi hakkının hukukunun farkında olanlar için geçerli bir durum. Hiç çalışmadan, devamlı surette efsane milliyetçiliği yaparak, Türkiye yi kurtaracaklarını, koruyacaklarını, polat alemdar' ın gerçek bir insan olduğunu düşünen insanlar yokmu? var. Ama bu insanlara polat alemdar ın, miroğlunun sözlerinin akademik değer taşımadığını bilgiyi kitaplardan, okullardan almaları gerektiğini öğretecek halkın içinde insanlar yok
E insanlar seçim zamanı oy kullanmanın ne olduğunun farkında olmayınca, polat ın alemdarın onun bunun balon olduğu anlatılmayınca, zaten zor olan xxx dersleri birde ingilizce anlatılınca, Atatürk gibi dehaları "iyi bir devlet adamı ve askerdi" gibi gubidik söcüklerle basite indirgeyerek anlatınca, okul müdürleri istiklal marşını bilmeyince pek tabii ki birileri gelir "Tarihinin hiçbir döneminde katliamın, soykırımının zerresine bulaşmamış insanları Fransa, Almanya gibi ülkelere insan haklarına saygısızlıkla suçundan yargılatır".Bu artık taraf meselesi olmuştur. Ben artık bir tarafım, çünkü bu bir savaş. Soykırımı yapmadık. Bize dayatılanlar, bize yapılmak istenenler 1900 lerin başında bizi 4 bir taraftan parçaparça bölmek isteyenler tarafından tekrarlanıyor dikkatini çekerim.
newman, iyi niyetli bir yazı olmuş. Ama birde şuradan bak. Birileri her 25 senede bir önüne "sen şunu yapmışsın" diyerek çıkıyor ve senden bunun diyetini siyasi ödünler vererek ödemeni istiyor. Ben veya başkası sana "sen zamanında şunu yapmışsın" diyerek her 5 senede bir farklı suçlamayla gelsem buna karşılık senden para, ev vs. talep etsem sen vermeyince seni "bu sokaktan geçirmem, hakkını savunmana izin vermem, her tarafta rezil ederim" diyerek tehdit ediyor olsam ne düşünürsün. Her suçlamama önce haracımı ödemek koşuluyla cevap verecekmisin? Türkiye' nin önüne devamlı olarak bir takım şeyler çıkartılıyor. ASALA bittikten hemen 6 ay sonra PKK terörü baş gösterdi. Bu tesadüf değil, onlarca kitap var bu konuda yazılmış. Nice insanlar öldü bu işler yüzünden. Bakınca evet bizde sütten çıkmış ak kaşık değiliz, bu olanların %30 uda bizim suçumuz. Bizim bir takım küçük sivilcelerimiz var. Bunları ilaçla tedavi etmemiz mümkün, fakat bir şekilde tedavi etmiyoruz yada edemiyoruz bunu gören bir takım mahlukat biz uyurken sivilcelerimizle oynuyor, çıbana ordanda kansere dönüşmesine sebep oluyor.Evet gerçek manada suçluyuz insanlarımıza yeteri kadar değer vermiyoruz, fakat tek başına bizim sebep olduğumuz bir durum mu bu? İçeride birileri bunun böyle olması için lobi kurup faaliyet göstermiyor mu? İnsanların ekonomik, kültürel, bilimsel anlamda önünü tıkayıp, türlü yobazlıkları, şerefsizlikleri kanun diye önümüze seren insanlar yokmu? var. İnsanlar hak edildikleri şekilde yönetilirler ama bu kendi hakkının hukukunun farkında olanlar için geçerli bir durum. Hiç çalışmadan, devamlı surette efsane milliyetçiliği yaparak, Türkiye yi kurtaracaklarını, koruyacaklarını, polat alemdar' ın gerçek bir insan olduğunu düşünen insanlar yokmu? var. Ama bu insanlara polat alemdar ın, miroğlunun sözlerinin akademik değer taşımadığını bilgiyi kitaplardan, okullardan almaları gerektiğini öğretecek halkın içinde insanlar yok
E insanlar seçim zamanı oy kullanmanın ne olduğunun farkında olmayınca, polat ın alemdarın onun bunun balon olduğu anlatılmayınca, zaten zor olan xxx dersleri birde ingilizce anlatılınca, Atatürk gibi dehaları "iyi bir devlet adamı ve askerdi" gibi gubidik söcüklerle basite indirgeyerek anlatınca, okul müdürleri istiklal marşını bilmeyince pek tabii ki birileri gelir "Tarihinin hiçbir döneminde katliamın, soykırımının zerresine bulaşmamış insanları Fransa, Almanya gibi ülkelere insan haklarına saygısızlıkla suçundan yargılatır".Bu artık taraf meselesi olmuştur. Ben artık bir tarafım, çünkü bu bir savaş. Soykırımı yapmadık. Bize dayatılanlar bize yapılmak istenenler 1900 lerin başında bizi 4 bir taraftan parçaparça bölmek isteyenler tarafından tekrarlanıyor dikkatinizi çekerim.
Saygılar."... Türk ve Mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu... Esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu..." (Pamuk s.11)
"...İlk önce, öyle bir niyetimiz olmadı değil. Fakat bir borda ateşi yiyince teslim olduk..." (Pedro s.13)
"Şiddetli bir borda ateşine tutulmuştuk, hemen teslim olmazsak gemimiz batacaktı..." (Pamuk s.12.)
"...Birinin bileklerini, kulaklarını ve burnunu kesip omuzuna bir pafta yapıştırdılar; paftada şu yazılı idi: Böyle eden böyle olur. Öbürünü kazığa çaktılar..." (Pedro s.12)
"Kazığa oturtulan korkak kaptanımız yeni ölmüştü. Kırbaççıları, burnunu, kulağını kesip ibret olsun diye bir sala koyup denize bırakmışlardı..." (Pamuk s.11.)
"...Rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. Beni tepeden tırnağa soymadılar; sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi. Hem, sırtımdakilerle uğraşmaya bir lüzum görmediler; yattığım kamara çok daha değerli eşyalarla doluydu..." (Pedro s.13.)
"...Rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. Gemi ana-baba günüydü. Dışarıda herkesi toplamışlar çırılçıplak soyuyorlardı..." (Pamuk s.14.)
"...Cerrah mısın, diye sordular. Hayır deyince, az kalsın partiyi kaybediyordum. Bereket versin lafa, sözü geçen kaptanlardan Durmuş Reis karıştı. Cenevizli dönme Durmuş Reis İdrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır" dedi, kürekten işte bu suretle kurtuldum..." (Pedro s.13.)
"...Sonradan Ceneviz dönmesi olduğunu öğrendiğim Reis iyi davrandı bana; neden anladığımı sordu. Küreğe verilmemek için hemen astronomi bilgimden, geceleri yön bulabileceğimden söz ettim, ama ilgilenmediler. Bunun üzerine bende bıraktıkları anatomi cildine güvenerek hekim olduğumu ileri sürdüm. Az sonra gösterdikleri kolu kopmuş birini görünce cerrah olmadığımı söyledim. Öfkelendiler, beni küreğe çekeceklerdi ki, kitaplarımı gören Reis sordu: idrardan ve nabızdan anlıyor muydum? Anladığımı söyleyince hem küreğe verilmekten kurtuldum..." (Pamuk s.14.)
"...En üste Muhammedin sancaklarını astılar; bunların altına, bizden aldıkları bayrakları, haçları ve Meryem Anamızın tasvirlerini astılar. Külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri bir ok yağmuruna tuttular... Derken denizlerde eşine rastlanmayan bir top ateşi koptu..." (Pedro s.18.)
"...Bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarına da bizim bayrakları, Meryem Ana tasvirlerini, haçları tersinden asıp külhanbeylerine aşağıdan oklattılar. Derken toplar yeri göğü inletmeye başladı..." (Pamuk s.14.)
"...Ulu-Türk, tutsakları görmek istedi. İki bine yakın tutsağı, ayaklarından zincirleyip sıraladılar; kaptan ve zabit olanları boyunlarından çemberlediler ve bizden aldıkları trampetaları çalarak, boruları öttürek ve bayrakları sürükleyerek hepimizi saraya götürtüler..." (Pedro s.19.)
"...Bizleri Padişaha çıkarmak için zincire vurdular, askerlerimizi gülünç göstermek için zırhlarını ters giydirdiler, kaptanların ve subayların boyunlarına demir çemberler taktılar, gemimizden aldıkları borularımızı, trampetlerimizi alayla ve keyifle çalarak eğlene eğlene bizi saraya götürdüler..." (Pamuk s. 18)
"...Sinan Paşanın oniki yıldan beri çektiği nefes darlığı artmıştı. Göstermediği hekim kalmamıştı. Sonunda beni de çağırdılar. Paşaya elimle bir şurup hazırladım. Nasıl alınacağını sorunca, işi çaktım ve bir kaşık isteyerek, gözü önünde, üç kere doldurup içtikten sonra, alsana senyör diyerek, kendisine de içirdim..." (Pedro s.22.)
"...Oysa, derdi, bildiğimiz nefes darlığıydı. İyice sorup soruşturdum, öksürüğünü dinledim, sonra mutfağına inip orada bulduklarımla naneli yeşil haplar yaptım; bir de öksürük şurubu hazırladım. Paşa zehirlenmekten korktuğu için göstererek şuruptan bir yudum içip haplardan bir tane yuttum..." (Pamuk s.17.)
"...Amcabey diye anılan, aslen Valencialı birini yollayarak, bir hıyanette bulanmayacağıma dair yemin ettirip zincirimi söktürdü..." (Pedro s.24.)
"...Bir hafta sonra bir gece gelen kâhya, kaçamayacağıma yemin ettirdikten sonra zincirlerimi çözdü..." (Pamuk s.18)
"...yolda müslüman olmamı istedi. Yapamam, dedim. Koruya vardığımızda, dostlarından olan ve Hristiyanlıktan dönme, iki kişi beklemekte idi... Ne söylediğimi soran Paşaya, ben karşılık vererek, öfkeyle, kestirin kafamı, callada da, sana verilen emri yerine getir, dedim... Seni din düşmanı ve Muhammed düşmanı köpek seni, biraz geçsin, ben sana yapacağımı bilirim... deyip yürüdü..." (Pedro s.28-29)
"...Bir kâhya kararımı sordu. Belki kararımı değiştirirdim, ama bana bunu bir kâhya sordu diye değil! Şu sırada din değiştirmeye hazırlıklı olmadığımı söyledim... İkisi, bir duvar dibinde durup ellerimi bağladılar, pek de büyük olmayan bir balta vardı ellerinde. Müslüman olmazsam, Paşa boynumun hemen vurulmasını emretmiş. Kalakaldım...
(...) Orada ellerimi çözerlerken azarladılar beni: Allah, Muhammet düşmanıymışım." (Pamuk s.30-3l.)
Ergin YILDIZOĞLU