Son zamanlarda ise bizimkinin de dahil olduğu pek çok çalışma, dinamik sistemler yaklaşımını destekliyor. Bu modelde algılama ve bilişsel işlevler yüksek boyutlu bir zihin uzayında matematiksel olarak tanımlanan sürekli yörüngeler olarak ifade ediliyor.
Sinirsel aktivasyon örüntüleri hem ileri hem de geriye doğru hareket edip doğrusal olmayan, kendi kendine organize olan ve ortaya çıkan (emergent) özellikler üretiyor
tıpkı biyolojik bir organizma gibi...
Elbette Çince Odası Tartışmasına verilmiş çok sayıda yanıt oldu. Yeniden yansıbilimcilere dönelim: Bir insanın Tanı ve Sayılama Elkitabını okuyabilmesi için zeki olması gerekir mi? Gerçekte, gerekmez. Tanı ve Sayılama Elkitabı, diğer birçok bilimsel elkitabında ve yasalarda olduğu gibi, yemek reçetesi gibidir. Çok az sayıdaki durumlar dışında hepsi, algoritma olarak yazılmaktadır. Dolayısıyla, bize göre, Çince Odası Tartışması, bilgisayarların zeki olamayacağını değil insanların zekalarından kuşku duymamız gerektiğini gösteriyor.
Hiç kimse dakikada 45 defa aynı metni yollayabilecek kadar hızlı değildir.
Bizim çok sık kullandığımız ve önerdiğimiz alternatif "giriş denemesi yavaşlatma". Bu teknik kullanıldığında her başarısız giriş denemesi sonrasında sistem bir sonraki giriş denemesine daha geç yanıt veriyor. Örnekle açıklamak daha kolay...
Örneğin ilk giriş denemenizi yapıyorsunuz; kullanıcı adı ve parolanızı girdiniz, sistem bunları kontrol ettikten sonra size 1sn bekleyerek olumlu ya da olumsuz yanıt veriyor. Eğer yanıt olumsuzsa ikinci denemeniz sonrasında sistem 2sn bekliyor ve sonucu bildiriyor. Eğer bu girişte de başaramadıysanız üçüncü girişinizde 4sn, dördüncü girişinizde 8sn bekliyorsunuz. Dördüncüden sonraki her giriş denemesine de sistem 16sn bekledikten sonra yanıt veriyor.
Örnekteki gibi giderek gecikerek yanıt veren bir kullanıcı doğrulama mekanizmasını kullanmanız durumunda deneme-yanılma ya da sözlükten arama gibi parola kırma yöntemleri ile erişmeye çalışan bir saldırgan birim zamanda çok daha az parola deneyebilir ve pratik olarak parola kıramaz duruma gelebiliyor.
Değişkeni "public" yapmıyoruz. Hiçbirisini yapmıyoruz. Hepsi "private" ve property-method tarzı bir şeyle erişiliyor. Dolayısı ile nesneyi kullanan kişi sanki public bir değişkene erişirmişçesine bir sözdizim kullanırken bir yandan da metodların kontrol edici gücünden, OO'nun temel düsturlarından faydalanıyoruz.
Ne demek istediğimi şuradaki kod örnekleri anlatıyor:
http://www.dotnetspider.com/technology/tutorials/ClassProperties.aspx
Çelişki yok. Bilimsel araştırmaları filan bir kenara bırakalım, kod yazarken kolaylık sağlamak iki şekilde olur, kolayca kod yazmanızı sağlayan dil yapıları vardır... ya da yoktur. İkinci yöntem ise araca bel bağlamaktır. Bir IDE'nin yaptığı şeyler "dil"in kendisinin bir özelliği değildir. Yarın öbürgün ben gider çok daha güçlü bir IDE yazarım, aynı dil sanki daha güzel ve kıvrak gibi görünebilir. Araçlar elbet önemlidir, Eclipse çok daha gelişsin, Visual Studio.NET daha da güçlü olsun, bundan en ufak bir şikayetim yok ama VS.NET güçlü bir araç diye C# çok matah bir dil olmuyor, Eclipse güçlü bir araç diye Java'nın kendisi süper bir dil olmuyor. (Bazılarının deyişi ile Eclipse, Java ile çalışmayı "katlanılabilir" kılıyor).
Deneyimli bir Java geliştiricisinin, dolayısı ile Object Oriented mantalite ile yatıp kalkan bir yazılımcının bu sözleri beni şaşırtmadı dersem yalan olur. OO'nun düsturlarından biri değil midir "sınıf içindeki bir şeye dışarıdan asla ve kat'a müdahale ettirmeyin, her şeyi metodları üzerinden yapın, yaptırın, güç sizde, kontrol sizde olsun" lafı? Bir "public" değişkene doğrudan atama yapılmasını engelleyemezsiniz oysa bunu C# tarzı bir property method üzerinden yapıyorsanız gerek "get" gerekse "set" aşamasında istediğiniz kontrolleri yapabilir, istediğiniz uyarıları verdirebilirsiniz. Yani "getter" ve "setter" metodlarının sağladığı tüm avantajları gömülü olarak sunar üstüne bir de sadeleşmiş ve daha doğal görünümlü bir sözdizim sunar.
Ben de IT dünyasındaki fani yazılımcılardan biriyim hatta son kullanıcıdan esinlenerek son geliştirici (end developer) diyebiliriz. Derdim, min. hamallık yaparak min. sorun çıkaran sistemleri geliştirip ayakta tutmaya çalışmak. Bu yüzden C# olsun, Java olsun, Common Lisp olsun... olsun da olsun yani, hangi araç ve teknoloji bana bu savaşta güç katacaksa onu seve seve kullanmaya, öğrenmeye çalışırım.
Tekrar tekrar belirteyim, araçlar elbette önemlidir, IDE çok çok önemlidir, Eclipse ne kadar önemliyse Visual Studio.NET de bazı işler için o denli önemlidir ama yine etmeyin eylemeyin diyorum, biz burada dilin kendisinden bahsediyoruz ve onun gücünden, tartışmanın orta yerine Eclipse'i, NetBeans'i sokarsanız konu Java dediğimiz "dil"in gücünün dışında bir mecraya kayar, bunu doğru bulmuyorum.
Doğru yönde bir ilerleme olarak algıladım ancak söz gelimi i18n işlemleri için farklı dil dosyalarında etiketlerin depolanması ve sonra çalışma zamanı esnasında bunların seçilebilmesi ve girdi onaylama/hata yakalama (input validation) işleminin bir nebze basitleştirilmesi müthiş gelişmeler sayılmazdı. Söz gelimi girdi onaylama (gerek istemci, gerek sunucu tarafında olsun) .NET ortamında benzer, daha pratik ve daha estetik bir çıktı üreterek yapılabilir halde ve bu yeni bir şey değil.
The Xbox 360 is expected to ship with a 20GB hard drive as standard. It is not expected to be running Linux.
Büyükçe bir bandana, yeri geldiğinde fular, yeri geldiğinde havlu olarak kullanılabilmesi açısından faydalı olacaktır.
de Icaza: Every piece of software written today is likely going to infringe on someone else's patent. Sometimes the infringement is serious; sometimes it is not. This depends on whether the patent that was granted was valid (i.e., it did not exist before, and it was not an obvious extension to something existing). The software patent problem is not limited to Mono. Software patents affect everyone writing software today.
İnsan Zihni Sayısal Mı Analog Mu? ( 4)
Nörofizyolojik Temelli Öğretim Kuramlarından bahsediyordum.Bu kuram;
"Öğrenme süreci sonucunda nöronlarda yeni axon iplikçiklerinin oluştuğunu iddia etmektedirler. Buna göre, her öğrenme yaşantısı yeni sinaptik bağların oluşması demektir. Bu kurumda öğrenme, biyokimyasal bir değişme olarakta açıklanmaktadır. Araştırmalar biyolojik bilgi depoları niteliğindeki RNA'ların argenlik yaşlarına doğru arttığını, öğrenme kapasitesinin azalması ile birlikte, yaşlılıktada azaldığını göstermektedir. Ayrıca, besin yoluyla kendilerine RNA verilen yaşlılarda yakın geçmişi hatırlamada önemli derecede artış olduğu kaydedilmektedir."
Ayrıca;
"Beyin temelli öğrenme kuramı olarakta bilinen bu kuramı sistematik hale getiren Hebb, beyindeki devrelerin çalışma şekli bilinmeksizin öğrenmenin doğasının anlaşılamayacağını savunmaktadır. Beyin insan zekâsının, güdülenmenin ve öğrenmenin merkezidir. Öğrenme eğer canlı bir dokuya sahip olan beyinde gerçekleşiyorsa beynin öğrenmeden önceki ve sonraki yapısı arasında farklılık olmalıdır düşüncesinden hareket eden Hebb öğrenme sonucu beyinde fizyolojik değişiklikleri araştırmıştır. Elde ettiği bulgular sonucu Hebb, bu değişiklik konusunda iki kavram ileri sürmektedir: Hücre Topluluğu ve Faz Ardışıklığı (Goldstein, 1994).
Hücre Topluluğu
Hebb'e göre bireyin karşılaştığı her nesne, beyninde hücre topluluğu olarak adlandırılan birbiriyle bağlantılı bir dizi nörondan meydana gelmiş karmaşık bir sistemi ateşler. Örneğin, bir kaleme bakarken dikkatimizi kalemin bir ucundan diğer ucuna doğru kaydırırız. Dikkatimizi bir noktadan diğerine kaydırırken beynimizde bulunan milyarlarca nörondan sadece bir kısmı ateşlenir. Herhangi bir nesne için ateşlenen nöron paketi sadece o nesneye özgüdür. Başlangıçta birbirinden bağımsız olan nöronların, örnegin, kalemin bir ucuna bakıldığında bir kısmı ateşlenir. Bu nöron grubu gözümüz kalemin diğer ucuna kaydığında ateşlenen diğer nöron grubundan ayrıdır. Ancak, kalemin iki ucuna tekamül eden nöronların ateşlem zamanı arasındaki yakınlık nedeniyle nöron paketinin bu iki farklı bölümü birbiriyle irtibatlı hale gelir.
Hebb, hücre topluluğunun tekamül ettiği nesneye veya olaya bağlı olarak büyük veya küçük olabileceğini belirtmektedir. Kalemle irtibatlı olan hücre topluluğu bir otomobil ile ilgili olan nöron topluluğuna göre daha az sayıda nöron içerir. Hücre topluluğu bir bütün olarak dış ve iç uyarıcılarla veya her ikisinin ortak etkisiyle ateşlenebilen bir nöron paketidir. Bir hücre topluluğu ateşlendiğinde, zihinde o topluluğun ilişkili olduğu nesne veya olay canlanır. Hebb'e göre hücre topluluğu bir fikrin veya düşüncenin nörolojik temelini oluşturur. Bundan dolayı bir kalemi, bir otomobili veya sevdiğiniz birini düşünmek için yanımızda olması gerekmez.
Faz Ardışıklığı
Faz ardışıklığı birbiriyle bağlantılı olan hücre topluluğu serisidir. Bir kez oluştuğunda, hücre topluluğunda olduğu gibi, iç veya dış uyarıcılarla ateşlenebilir. Bir faz ardışıklığında yer alan herhangi bir hücre topluluğu veya topluluklarının kendi aralarında yaptığı kombinasyonlardan biri ateşlendiğinde, zihinde belirli mantıksal sıra içerisinde düzenlenmiş bir düşünce serisi oluşur. Hebb, sevdiğimiz bir şarkıya ait bir mısranın veya bir parfüm kokusunun sevilen insanla ilgili hatıraları canlandırmasını faz ardışıklığı ile açıklamaktadır.
Hebb'in vurguladığı başka önemli bir nokta çocukluk ve yetişkinlik dönemlerindeki öğrenmenin farklılığı ve birbiriyle ilişkisidir. Hebb'e göre bebeklik ve çocukluk çağlarındaki öğrenme hücre toplaşması sürecini kapsar. Yetişkinlikteki öğrenmeler sürecinde ise faz ardışıklığı, muhtemelen yeniden düzenlenir. Diğer bir değişle çocuktaki öğrenme daha sonraki öğrenmeler için bir çerçeve oluşturur. Örneğin, dil öğrenme yavaş ve sıkıcı bir süreç olup, muhtemelen milyonlarca hücre toplulaşması ve faz ardışıklığını ihtiva eder. Ancak dil bir kez öğrenildiğinde şiir ve roman yazmada olduğu gibi öğrenilenler sayısız şekilde yeniden düzenlenebilir."
Kaynak: http://stu.inonu.edu.tr/~e040040002/ramazan-zulfiye.htm
Bence öyle... Yani sonuçta bir sistem ya lineerdir yada değildir. En azından matematiksel olarak öyle olduğunu sanıyorum. Ama yanılıyorsam düzeltmenizden memnun olurum (En azından matematik konusunda bir matematik mühendisinin yanında ahkam kesecek halim yok :-) ).
Benim makinadan anladığım burada [www.fazlamesai.net] belirtilen bilgisayar yanlısı görüştür. Bu görüş bana klasik davranışçı yaklaşımı çağrıştırmaktadır. Burada ki dinamik yaklaşım ise insanın "X e karşı Y, A ya karşı B " tepkisi üreten bir makinadan fazlası olduğunu gösteriyor bana kalırsa.