Üniversiteler Tembel Mi?

0
anonim

Radikal'de şöyle bir haber var.

Özetlemek gerekirse, Türkiye'den AB 6. Çerçeve Programı'na yaklaşık 170-200 milyon avroluk bir katkı yapıldığı halde, sadece 20 - 50 milyon avroluk kısmı kullanılmış. Haberin sonuna doğru bazı istatistikler vermişler ama bunlar haberi desteklemiyorlar. Ama bunlardan sonra yaptıkları yorum gerçekten insanı rahatsız ediyor...
Verilen rakamlara göre, 6. Çerçeve Programı'na yapılan 2174 proje başvurusundan, 323'ü kabul edilmiş; %15'lik başarı, bu oran Avrupa ortalamasıyla aynı. Aynı şekilde, Koordinasyon birimi proje başvurusu konusunda %18'lik kabul oranıyla Avrupa ortalamasının üzerine çıkmış. Devam edersek, Almanya'da her 23 araştırmacıdan biri 6. çerçeveye dahil olurken, biz de her 22.1 araştırmacıdan biri dahil olmuş...

Buraya kadar her şey gayet iyi, peki sorun nerede diye düşünürken öğreniyoruz ki Almanya'da 480 bin küsur araştırmacı varken bizde bu rakam 27 bin civarında. Doğal olarak adamlar bütçeden daha çok pay alıyorlar. Sorun basitçe bizdeki araştırmacı sayısının az olmasından kaynaklanıyor. Ama bununla yetinilmemiş, bunun diğer bir nedeni daha varmış: Acemilik. Bizim bilimadamlarımız proje hazırlamak konusunda, birçok uluslararası projeye katılmış Avrupalı meslektaşlarının gerisinde kalıyormuş...

Neden, neden ve neden? Nedir bu kendimizi başkalarından küçük görme isteğimiz? Öyle bir hal aldı ki artık, durumumuzu küçültmek için resmen mevcut hali zorluyor, kelime oyunları yapıyoruz...

Bir defa buradaki konu bütçeden pay alma konusu, ki oransal olarak Avrupa'dan geri değiliz. En kötü olduğumuz oran onların ortalama seviyesi. Hatta çoğu durumda oransal olarak ortalamayı geçmişiz bile. Bütçe verilen projenizi sonlandıramazsanız ya da uluslararası standartlarda başarılı bir şey çıkaratamazsanız, işte o zaman belki "acemilik" ya da ona benzer şeylerden bahsedilebilir...

Ama yok, illa geri olmalıyız; adamlar kaç senedir bu işlerle uğraşıyor bir anda onlarla aynı seviyede olabilir miyiz? Tabii ki olamayız, önce bir acemiliğimizi atmamız gerekli, değil mi?

Sorunu böyle yanlış tespit edersek, konunun gerçek çözümü olan araştırmacı sayısını artırma işiyle uğraşmak yerine, mevcut bir şeyler üreten araştırmacılarımıza niye başarısızsınız, kendinize gelin şeklinde yüklenirsek onların varolan motivasyonlarını da yıpratmaz mıyız? Sonra da diyoruz, neden beyin göçü var?

Görüşler

0
zekeriya_akyildiz

Bir gün Mahatma Gandhi ye
"bati uygarligi hakkinda ne dusunuyorsunuz?"
diye soruluyor
cevap "gercekten guzel bir sey olurdu"

- batinin bati olarak goruldugu surece o zaman ve hicbir zaman gercek uygarlik seviyesine ulasamayacagini isaret ediyor kendileri.
0
FZ
Geçenlerde Boğaziçi Üniversitesi'nden bir hoca anlatıyor, söz konusu 6. çerçeve programı için başvuran ekiplerden TÜBİTAK'taki görevlilerden şikayet ediyormuş. Şikayet sebebi:

- Başvuru yapan bazı yerlerin yıllık "citation" sayısı 10.

Başvuran ekibin değil, o ekibin geldiği üniversitenin tamamının rakamı söz konusu! Ve o üniversiteden gelen 5 kişilik ekip, bize para verin, çok süper araştırma projesi yapacağız diyor falan.
0
anonim
Bence problem üniversitelerimizde (akademia felsefemizde). Lisansta öğrenciler çok yanlış yetiştiriliyor, sanki her öğrenci akademik kariyer yapacakmış gibi öğrencileri teorik bilgilerle boğuyorlar ve öğrencilere bunun gerçek yaşamdan örneklerini hiç mi hiç göstermiyorlar. Kısacası kalitesiz bir öğrenci yetiştirme sistemimiz olduğu için bu insanların çok az bir kısmı gerçek hayatta başarılı olabiliyor.
Tabii ki birde Türkiye'de iyi birşeyler yapmak isteyenin karşısına çok fazla engel çıkıyor. Bir hocam çok güzel bir söz söylemişti: "Türkiye'de herkes hata yapan birilerini arar ve iyi yapılan şeyler takdir görmez, bundan dolayı insanlar birşeyler yapmaktan hata yaparım korkusuyla çekiniyorlar. Hata olasılığı tek bir noktada sıfıra iniyor o da hiç iş yapmamak!". İşte buda felsefe problemimiz.
Tabii ki bu saydıklarım tek sebep olarak gösterilemez diğer sebepler de mevcut, bunların en büyüklerinden biri de ekonomik olarak hala belirli bir seviyenin altında olmamızdır. Eğer ekonomimiz bu şekilde ilerlerse (aralık ayı ihracat rakamları göz kamaştırıcı) bence şirketlerimiz daha fazla ARGE elemanı istihdam etmeye başlayacaklardır.
Birde artık insanlar şu ideolojinin çılgın gömleğini üzerlerinden çıkarmalılar. Artık insanların düşünce, inanç ve yaşam tarzları ile uğraşmayı bırakmalı nasıl insanlık ve ülkeleri için daha güzel icraatler yapılabileğinin peşinde düşmeliler.
0
FreeMind
ulath Kardeşime katılıyorum bende size bir örnek vereyim, Ben End Müh. 3. sınıf okuyorum GNU/Linux lisanslı yazılımlarla ugraşıyorum bitirme projemi bu konuda yapıyorum ve kütüphaneye GNU/Linux sistemleri entegrasyon etmek için proje hazırlıyorum ve buna alternatif kobilerin GNU/Linux sistemleri tanımaları için ticaret odaları ile sanayii odaları arasında mekik dokuyorum bu yaptıklarımı herhengi bir hoca desteklese ve danışman olsa işler yolunda gidecek adamlar halbuki ayagına dolanıyorlar yılan gibi sen ne yaparsın böyle bir ortamda adamların kafasında şu zihniyet olmuş "öğrenci bişey yapamaz,sen kimsin lenn".Düşünüyorumda bu adamlar ne yapmış geçmişlerine bakıyorum yayın kitap onları bu seviyeye getirmiş garip bu çagda kitap ve yayın yazmak kolaylaştı kopyala-yapıştır bi tane proje icad yok ne yazık ki durum böyle ve bi eklemede daha tubitak lisans öğrencileri destekleme konusunda çok zayıf bütün kaynaklarını doktora gibi insanlara ne hikmetse...
0
mentat
avrupa'da başka bir ülkenin bir araştırma kurumunda 3 senedir bir 5. çerçeve projesi üzerinde çalışıyorum, yani meselenin az çok içinde sayılırım. şu sıralarda da 6. çerçeve proje önerimizin sonucunu bekliyoruz. aynı zamanda da bilindik bir üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışıyorum istanbulda..

ab'den proje kapmak hakkaten zor iş. uzun bir planlama ve başvuru süreci var. ama ondan daha zoru politik ilişkiler üzerinden dönüyor herşey. araştırma kurumları, üniversiteler güçlü konsorsiyumlar oluşturup giriyor genelde bu projelere ve burada tamamen politika dönüyor. daha doğrusu kişisel ilişkiler vs, tam bir lobi faaliyeti. bizim 6. çerçeve önerimizdeki konsorsiyumda, almanya, italya ve ingiltereden üniversiteler, artı ibm ve telia-sonera var ama halen sonuçtan da emin değiliz. malesef böyle bir yapıya, tr'den girebilmek gerçekten güç. avrupadaki üniversitelerle türkiyedekilerin ilişkisi gerçekten zayıf birincisi. genelde doktoraların amerikanyada yapılmış olması bunda bir etken belkide (avrupada çalışmış, doktora yapmış var mı diye bakın "güzide" üniversitelerin kadrolarına mesela). yurtdışında bulunduğum sürede, araştırma kurumlarında, konferanslarda türk olduğumu söylediğimde "aaa, türkiyede üniversite var mııı, türkiyede ingilizce ana dildi di mi (ingilizcem avrupalılardan doğal olarak iyi olduğundan)" tarzı cümlelerle çok karşılaştım. bunları söyleyenler sokaktaki insan olsa cahil der geçersin ama akademik şahsiyetler hepsi. avrupalının tr'den anladığı genelde kebap ve galatasaray'dan ibaret.

tr'de abartmıyorum avrupanın çok çok üstünde bir akademik seviye var, en azından benim kendimce karşılaştırabildiğim kadarıyla. ama bunun reklamını ne kadar yapabilmişiz orası meçhul. odtü, boğaziçi gibi üniversitelerin bile bu tür lobisel ilişkilere girmesi güçken diğer üniversitelerin projelere partner olabilmesi bana imkansız gözüküyor.

ortada gerçekten büyük bir pasta var ama o pastaya da üşüşen çok büyük bir camia var, ne kadar iddialı, güzel bir proje önerisi hazırlarsanız hazırlayın bu finanse edileceğiniz anlamına gelmiyor.

bir de işin iç siyasetteki boyutu var. sanırım başbakanın yökle takışmasının üstüne bu tembel akademikler yorumu patladı. tamamen iç politikadaki didişmelerle ilgili bir polemik bu. haberde de bahsedildiği gibi, ortalamalar belli, sevgili devletimiz 5. çerçevedeki duruma bakıp, biz olsa olsa bu kadar para alırız, o zaman bu kadar değil şu kadar koyarız demeliydi. bunu yapmadı, fransızları memnun etmek için thy'ye bir anda bissürü uçak alınması gibi tahminen bunun arkasında da başka bir pazarlık sözkonusuydu. memleketin paraları ab'ye verildi, suçlusu da nasıl oluyorsa akademi oldu. hükümet için tam bir "win-win" durumu yani.

tembellik hakkımı kullandım, şimdi uslu uslu işimin başına döneyim ben. sevgi, saygı..
0
Challenger
Nerde okuduğumu hatırlamıyorum ama şöyle bir şey okumuştum: Bir üniversitede "Programlama Dilleri" dersinde C öğreten hoca öğrencilere şöyle der: "Şimdi siz C' yi ders geçmek için öğrenin, ileride zaten hiç işinize yaramayacak. Sonra gider Visual Basic, Delphi falan öğrenirsiniz, güzel güzel programlar yazarsınız" Birçok üniversitenin piyasada en çok tutulan araçları öğrettiğini düşünürsek, eh bir kısmı tembel diyebiliriz.
0
anonim
Hevesmi kaldı ?
0
Geryon
Bence gerçek problem "Araştırma nasıl yapılır ? "bilmememizden kaynaklanıyor. Atatürk alman bir prof'a Darül-ü Finun moderleştirmek için incelemesini istiyor.
Bulunan problemler şu:
* Unv.'ler meselek okulları olmuş durumda
* Fakülteler arası yardımlaşma yok
* Öğrencilerle dersten sonra ilgileninmiyor

Bunlar o zaman bu yana devam eden sorunlar. Ya sonradan üretilenler ??? Örneğin eğer Doç,Prof. olmak istiyorsanız iyi bir kulis yapmanız lazım. Ahbabı fazla olan ünvanı alır ;) Bu yüzden çoğu prof. politikayı siyasetçileden daha ii bilir :D :D
Şüpesiz ki çok kıymetli hocalarımızda da var.

Tamam yeterince iğneledik. Birazda çuvaldızı kendimize batırma zamanı geldi...
Bugün hâla pek çok öğrenci (tabii istisnalar var) unv'yi bir okul gibi görüyor bir rehber olarak değil. Haa bunumu okucazzz ii... Onların FreeBSD'si varda NEDEN bizim FreeXSD'miz yok ???
Cevap çok açık çünkü bizim "Pardus"'umuz var. Pardus'lar var olduğu sürece bizim FreeXSD'miz asla var olamaz.
0
East
El-cevap : Bir iki üniversite , bir iki üniversitenin belli bölümleri ve yine neredeyse her üniversitede belli başlı kişiler ya da gruplar hariç toplamda ve ortalamada çok çok çok çok ..... tembel. Hiçbişey yok demiyorum amma hep denir ya bu ülke bu gençlik bu potansiyel... Bende nerdeeeee ? diye sormadan edemiyom bu durumda.

Nedenlerine gelince :

1 ) Para ve imkanlar gerçekten bir sorun. Ama bu okulların elini kolunu asla bağlamaz. O kadar kafası kocama bilim insanı eğer para yok diye pinekleyeceklerse ve çözüm üretmeyeceklerse yuh onlara. Zaten unilerdeki hocaların ekseriyetinin akaraba ve eş dost ilişkileriyle bir araya gelmiş bir topluluk olduğunu düşünürsek herhalde sürekli köyden memleketten filam bahsettiklerini aklımıza getirebiliriz bu durumda. ya da diğer bildik konular işte, fişlemeler , ideolojik kamplaşmalar vs... bu konularda herkes herşeyi az çok biliyor.

2 ) Aslında üniversite diye bir yer yok orası insanların her gün bir araya gelip sınava giridkleri ders yaptıkları ve labaratuvar denen yerlerde boş boş öğrencilerin vatini aldıkları ir yer. Yani ortada kelime var içi boş ! ve bizim üniversiteden anladığımız şeyle onların ki ayrı.

3 ) Bu en kötüsü . Hakkattende bizden bişey olmas! ( olur olur bu söz hakkattende onlardan bişey olmayacaklara ;) )
0
acemi_

2005 yılı başında üç arkadaş bir grup kurduk. Grubumuzun amacı, özel amaçlı CNC makineler tasarlamak ve üretmekti. Tabii bunu gerçekleştirebilmek için de bir yerlerden para bulmamız gerekiyordu. Aklımıza ilk olarak, söz konusu fonlar geldi ve bunların peşinde epey bir koştuk. Neler olduğunu kısaca anlatayım:

Bilmeyenler için; CNC makine, bilgisayar tarafından kontrol edilen makinelere deniyor. Türkiye'de CNC makine üreten firmalar var ama bunlar Fanuc, Siemens gibi firmaların kontrol ünitelerini paket halinde satın alıp ürettikleri mekanik aksam ile entegre ediyorlar. Bu nedenle ancak satın aldıkları kontrol ünitesinin sunduklarıyla yetinmek zorundalar. Yeni özellik ekleyemiyorlar, esnek tasarım yapamıyorlar.

Özgür yazılımın nimetlerinden yararlanarak üzerinde gerçek zamanli bir Linux çekirdeği bulunan standart bir PC donanimiyla düşündüğümüz türden CNC makineler üretebileceğimizi anladık ve ilk prototipi üretmek için fon aramaya başladık. İhtiyacımız olan para 15-20 bin $ civarıydı.

İlk olarak Kosgeb'e başvurduk. Buradaki vatandaşlar tamamen memur zihniyeti ile çalışıyordu. Projemizin onlar için anlamının, doldurulması gereken bir form olduğunu anladık. Yine de "kabul edilebilir bir proje olduğunu ve işlemleri/formları tamamlayıp gelmemizi söylediler. Sonra dosyamız bir kurula gidecekti ve karara göre para verecek veya vermeyeceklerdi. Yalnız bu sırada şunu öğrendik, masrafların %50'ini karşılayacaklardı ve üretilen prototip makineyi satmamız yasaktı. Bu bize uymadı ve Kosgeb'den vazgeçtik.

Yapmayı düşündüğümüz makineler, meslek liselerinde eğitim amaçlı kullanılabilecek türden de makinelerdi. Sanayide kullanılan CNC makineler, hem çok pahalı oldukları hem de eğitim amaçlı kullanılmaya uygun olmadıkları için meslek liselerine alınamıyor, alınanlar ise kullanılamıyordu. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bu konuyla ilgili bir birimden birini aradık. Şaşırtıcı bir şekilde bu kişi İstanbul'a geldiği bir sırada bizim işyerine uğradı, projeyi dinledi ve neler yapabileceğimizi, kimlerle görüşmemiz gerektiğini anlattı. Kosgeb'dekilerin tavrından sonra bu ilgi beni oldukça şaşırttı.

Bunun üzerine Ankara'ya gittik. Fonlarından yararlanabileceğimizi düşündüğümüz DPT'den Milli Eğitim Bakanlığı'na kadar birçok yerle görüştük. Benim için ilginç bir deneyim oldu. Tahminim aksine inanılmaz derecede ilgi gösterdiler ve yardımcı oldular. Bir kere ilgili her kişiyle bir engelle karşılaşmadan rahatca görüşebildik. Görüştüğümüz her kişi, kendi bölümünün neler yapabileceğini, neleri yapamayacağını açıkca belirtti. Ayrıca bir çoğu, görüşmemizin faydalı olacağını düşündüğü kişilerden bizzat randevu alıp görüşmemizi sağladı. Bu fonlarla ilgili bölümdekiler, fon verebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta DPT'de bir birimin bilmem kaç projeyi onaylattıkları için yaptıkları sevinç gösterisine şahit oldum. Ankara'dan, devlete ve bürokrasiye karşı sempati duyarak ayrıldım ama fonlardan yararlanamadık.

Hiçbir fon tam olarak bizim işe uymadı. Bazı fonlar sadece belli bölgelere veriliyordu; o bölgede olmadığımız için bunlardan yararlanamadık. Bazı fonlar yabancı ortak istiyordu. Projeyi nasıl tanımladığımıza göre AB üyesi ülkelerden bir veya iki kurum/kuruluş ile birlikte projeyi yapmalıydık ama böyle bir bağlantıyı kuramayacağımız için bize uymadı. Bazılarının da karşıladığı miktar ve geri ödeme koşulları uygun gelmedi. Yalnız şunu da belirteyim, bazı fonların başvuru işlemleri, "başvuru işlemleri, projenin kendisinden daha zor" dedirtecek türdendi.

Sonunda ne oldu? Bizim bu işlerin peşinde koşturduğumuzu duyan, daha önce farklı bir iş münasebetiyle tanıdığımız bir sanayici "benim şöyle bir CNC makineye ihtiyacım var, yapar mısınız" diye sordu, parasını riske attı ve işe başladık. 3-4 ay gibi bir sürede makineyi tamamladık ve sorunsuz bir şekilde kullanılmaya başladı. Geçen hafta da bir başka firmaya, ikinci makinemizi teslim ettik. Önümüzdeki günlerde de birkaç firmayla görüşmemiz var.

Geçen yılki bu maceradan sonra ben şunu anladım: Devlet ve AB fonları ile uğraşmaktansa sanayicilerle birlikte çalışmak çok daha kolay. Adımlar daha hızlı atılıyor, basit bir şekilde anlatabileceğiniz şey için 100 sayfa döküman hazırlamanızı istemiyorlar ve esnek hareket edebiliyorlar. Böyle bir durum varken gidip de fon peşinde koşmak artık bana çok zahmetli geliyor. Bürokrasi ile uğraşmaktansa asıl işime odaklanmak istiyorum

Bu fonlardan daha fazla yararlanılması işteniyorsa, başvuru sürecini kolaylaştıracak bir arabirimin kurulmasına ihtiyaç var. Gerçi daha sonra böyle bir birimin olduğunu da duydum ama tam olarak nasıl çalıştığını bilmiyorum.

0
hayalci
Bu haberi gördüğümde bir süredir içinde bulunduğum ve tamamen hükümetten kaynaklanan bir durumu anmadan edemedim.

İki yıldır, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünden ayrılan asistanların yerine yenileri alınamıyor. Sebebi de hükümetin kadro vermemesi. Önce ders başına düşen asistan sayısı azaltıldı. Daha sonra; ik olarak yüksek lisans derslerine, daha sonra da teknik seçmeli derslere asistan bulunamadı. Sadece zorunlu dersler için asistan vardı bu senenin başında. Anca bu sene bir miktar (yetersiz bir sayıda) kadro açıldı. Ve teknik dersler halen asistansız yürütülüyor.

Böyle bir ortamda, eğitim faaliyetleri düzgün yürütülemezken projelere nasıl eğilebilsin öğretim üyeleri ? Yine de çerçeve programından destek alan projeler var, ancak daha fazla olmasının önündeki temel engellerden birisi de hükümetin kendi eliyle koyduğu kadro engeli. Nedense buna hiç değinmiyorlar. ( daha sonra da bilmem kaç tane yeni üniversite açma peşinde koşuyorlar. Önce ellerindekini iyi, kaliteli ve üretken hale getirmek yerine, siyasi ve maddi rant sağlamaya çalışıyorlar )
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Türk Hava Kuvvetleri Bilgi Sistemi (HvBS)

erolsoyoz

Türk Savunma sanayinin önemli kuruluşları arasında yer alan Havelsan, önemli bir tedarik projesine daha imza atmayı başardı. Türkiye'nin en büyük tümleşik komuta kontrol bilgi sistemi olarak bilinen "Hava Kuvvetleri Bilgi Sisteminin (HvBS)" kabulü, 25 Aralık 2007 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu'nun katılımıyla gerçekleştirildi. Havelsan mühendisleri tarafından geliştirilen bilgi sistemi ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın etkinliğinin büyük oranda arttırılması hedefleniyor.

Knoppix 3.8 & UnionFS

e2e

Knoppix 3.8 CeBIT 2005'te tanıtılmış.

Yeni sürümde default kernel versiyonu 2.6.11, KDE 3.3.2. Mozilla yerine ise Firefox ve Thunderbird var.

Fakat asıl "heyecanlandırıcı" yenilik UnionFS ile gelmiş. Artık Knoppix ile boot ettiğimiz bilgisayarımıza program yükleyebileceğiz. Bu bundan önce de mümkündü, fakat epey bir uğraşmak gerekiyordu. Bundan sonra program kurulumu için "apt-get update && apt-get install x" yetecek.

UnionFS sayesinde, RAM disk üzerinde ayrı, yazılabilir bir / dizini oluşturulabiliyor.

FreeBSD Çekirdek (Core) Geliştirme Ekibi ile Röportaj

FZ

Karşınızda çekirdek FreeBSD yazılım uzmanları ile yapılmış bir röportaj. Wes Peters, Greg Lehey and M. Warner Losh ve Scott Long ile konuşulan konular arasında şunlar var: Sun Microsystems tarafından desteklenen Java port´u, Linux ile rekabet, 5.x sürümü ve diğer UNIX sistemlerle kıyaslamalar, yeni dosya sistemi UFS2, XFree86 uygulaması, SCO ve UNIX ile ilgili fikri mülkiyet meseleleri. Eğer öyle ya da böyle UNIX uyumlu herhangi bir işletim sistemi ile muhatapsanız (ya da MS Windows üzerinde TCP/IP kullanıyorsanız :-P) bu röportajı mutlaka okumalısınız.

Mars Kurtarma Görevi Programlama Yarışması

FZ

Telsizden pilotun yardım çağrısı duyuldu: "Mayday, mayday!" ve devam etti, "Elysium bölgesinde yeni bir mağara keşfettik, piramidin hemen yakınında ve ani bir elektromanyetik dalga uzay gemimizin tüm elektronik sistemlerini bozdu, mecburi iniş yaptık. Eğer dünyada bizi duyan birileri varsa, lütfen yardım edin!". Ve sonra sinyal gürültüye dönüştü... Bu mesaj bir saat önce gelmişti ve siz de bunu Dünya Görev Kontrol Merkezinde dinlediniz. Mürettebatı kurtarmanın tek yolu bir araştırma robotunu programlamak ve robotun oraya uçmasını, bozuk uzay gemisini bulmasını, almasını ve sonra da Mars ana üssüne geri getirmesini sağlamak. Dünya ile Mars arasındaki büyük mesafe ve zaman farkından ötürü robota anında müdahele etme şansınız yok, her türlü şeyi önceden programlama durumundasınız.

18 Yaşında Belediye Başkanı Oldu

melitical

ABD'nin Michigan eyaletine bağlı küçük bir kasabada yapılan belediye başkanlığı seçimini 18 yaşındaki Michael Sessions kazandı. 9000 nüfuslu ilçeyi kapı kapı dolaşan Michael seçim masrafları için yazın biriktirdiği 700 doları kullanmış.