Sana dokunan yılandan bana ne (eğer para kazanmıyorsam!)

0
sundance
(Merak edenler için:bu yazının burada yer almasının sebebi hepimizin insan olması.)

Bugün Katrina fırtınası ile ilgili okuduğum bir makale beni bir şeyler yazmaya zorladı. Dünyanın ne kadar boktan bir yer olmaya doğru ilerlediği ve "tuzu kuru olma" deyiminin gerçekte ne anlama geldiği ve "onun başına geldiyse haketmiştir bir şekilde" dedikten sonra buna mantıklı sebepler bulmanın ne kadar da kolay olduğu gibi şeyler öğretti.

Makalenin ismi "Üzüntü yok: Neden Katrina kurbanlarına fazla yardım etmemeliyiz?" İçeriğe gelince; basit bir özeti şu şekilde olabilir:
"Bush yönetimi Katrina fırtınasının kurbanlarına yeteri kadar yardımcı olmamakla suçlanıyor, acaba bu ne kadar doğru. Daha doğrusu acaba ne kadar yardım yeterli olurdu? (bence insanların kurtulması için geçtiğimiz iki hafta içinde şöylesine kabaca bir çaba gösterilse yeterli olabilirdi Ed.)Gelin duygusallığa kapılmadan şu durumun bir ekonomik modelini çıkartalım.:

İki tane şehir düşünelim isimleri Gog ve Magog olsun. Gog fay hattı üstünde fakat Magog değil ve gayet güvenli. Fay hattı üstünde olması sebebiyle Gog'da emlak fiyatları düşük, çünkü öbür türlü kimse Gog'da yaşamazdı. Öte yandan böyle bir risk olmadığı için Mogog'da emlak fiyatları yüksek. Ve sonunda olan oluyor, bir deprem ile Gog ciddi bir zarar görüyor. Hükümet de bu felaketin etkilerini mümkün olduğu kadar azaltmak için ülke çapında bir vergi koyuyor ve bu vergi ile depremden zarar görenlere yardım ediyor. Bu yüzden Gog'da yaşamanın finansal bir riski kalmıyor..."

Yazının devamı değişik kültürlere, değişik risklerdeki şehirlere sahip olmanın iyi olduğu, çeşitlilik olmadığı takdirde kültürün de varolamayacağı üzerine küçük mırıldanmalarla dolu.

Bir model ortaya koyarken ne kadar dikkat edilmesi gerektiği, tek yönlü bir modelin, bir konuyu anlatmak konusunda bazen model kullanılmamasından bile daha kötü sonuçlar doğurabildiği ve son olarak da mantık, düz mantık ve düz kontak arasında çok önemli bir fark olduğunu vurgulaması açısında çok önemli bir makale.

Zamanında benzer bir eleştiri Kocaeli, Adana Ceyhan ve Erzincan depremplerinde dile getirilmiş, insanların bu yerleşimlerde riskini bilerek oturdukları ve burada yaşanan kayıpların diğer bölgelere mali yük oluşturmaması üzerine konuşmalar yapılmıştı.

Amerika'lı dostumuz ise "Gogo'da yaşamanın finansal riski ortadan kalkıyor" diyor. Yani insanların hayatının bir anlamı yok, sözkonusu sadece finansal risk.

Meseleye böyle bakınca aslında olayları açıklamak çok daha kolay; neden yardımda bu kadar geç kalındığı, ilk aşamada gelmekte olduğu beş gün önceden bilinen bir fırtınada şehrin kendi imkanları ile tahliye edemeyecekler için neden tahliye imkanları oluşturulmadığı ve son olarak da fırtınadan saatler önce şehri yürüyerek terketmek zorunda olanların silah gücüyle tek çıkış noktası olan köprüye sokulmamasını ve kendilerine Burasını da mı New Orleans'a çevireceksiniz şeklinde açıklama yapılmasını açıklıyor.

Zamanında birilerinin 7.4 yetmedi mi? demesi gibi, bu felaketle ilgili olarak da Mardi Gras yapanlar bunu hakettiler ya da Tanrı'nın zencilere hediyesi gibi yorumlar yaptı tabi.

Yeteri kadar düşünmemekle kötü düşünmek arasında çok çok az fark var. Ve bu çok çok az fark bile zaman zaman bu dünyayı yaşanmaz kılmaya yetiyor.

Görüşler

0
ttk
Yakın zaman oldu bir yorumda daha 7.4 lafı sarfedildi, Fazlamesai'de.

O pankartı açan kişinin kendisi de deprem mağduru idi ve depremin üstüne eğitim yasağı da denk gelince pankartı açmıştı diye hatırlıyordum. Yalancı çıkmayayım diye Google'da arama yapınca Ekşi Sözlük'teki ilgili pisliklere kadar görmediğim kalmadı.

Neyse, hoşgörü kaynağı bir dergide konu ile ilgili bir bilgi buldum, mesele bildiğim gibi değilmiş galiba ama, "bayağı" (her anlamda ele alabilirsiniz bu kelimeyi) "kazançlı" bir provakasyon imiş yapılan anlaşıldığına göre :
http://aksiyon.com.tr/detay.php?id=3137

Dönüp dönüp bu 7.4 misalini buraya taşıyacaksanız kusura bakmayın ama bence bu çok yanlış olur. Özellikle de bu meselenin üzerine bir kesimin sarfettiği onca pisliğin diğer bir kesim tarafından hatırlanmasına sebep olarak buranın tarafsızlığının (varsa) zedelenmesi açısından.
0
sundance
Bahsettiğiniz konuyla ilgili tam olarak hiçbir bilginiz olmadan fikir beyan ediyorsunuz.

Burda bahsedilen özellikle bu tür afetlerde "öteki bunu haketti" türünden yaklaşımların yanlış olduğu.

Bütün bu okuduklarınızdan sonra aklınızda uyanan sadece "dönüp dönüp 7.4 misalini buraya taşıyacaksanız" ise, lütfen siz devam edin bu yazıyı okumasanız da olurmuş.
0
sundance
Not: Hiçbir bilginiz olmadan ifadesini kullanmamın sebebi kaynak olarak ekşi sözlük ve aksiyon'u göstermeniz, yoksa size saldırı anlamında değil, bu açıdan üstünüze alınmayın.

Ve eğer yazıyla ilgili değil de 7.4 mevzusu üzerine bir cevap vs. verecekseniz, onun da yeri burası değil lütfen bana fazlamesai.net'te sundance adresine mail atın ordan tartışalım.
0
ttk
Gerekli mesajı aldım teşekkür ederim, demek durum sizin bildiğiniz gibi imiş.
0
bm
Bunun bir muhatabi da benim, ben ettim o lafi evvelce. Arzu ediyorsaniz (7.8 diye hatirlamistim galiba?) katilmadiginiz yeri soyledigim konu altina yazabilirsiniz. Ben aradim bulamadim tabii. Hatirlamiyorum simdi tam hangi baglamda o ornegin aklima geldigini, ama pankartin cirkinligi ile tasiyanin halet-i ruhiyesi farkli olarak konusulabilir bence. Insanlarin aklina geliyor boyle seyler, daha ufak seyler icin de 'Allah'in sopasi yok tabii' filan diyebiliyoruz. Diyen ille de kotudur demiyorum, _hareket_ cirkin diyorum ben genelde. O tarafimiza yenik dusmemek en iyisi.

Burada taraflilik tarafsizlik soz konusu degil bence. Haberlerin secimi disinda editorler mudahale etmiyorlar ki?
0
ttk
Teşekkür ederim, dediğim gibi kendi açımdan site yönetiminden alacağım cevabı almış oldum.
Neticede burada teknik konular konuşuluyor ama bir tarafı itham şeklinde tekrarlanan bir örnek beni rahatsız etti ve bunu belirttim.
Bu mesajı da konunun benim açımdan kapandığını söylemek için yazıyorum, uzatmak için değil.
0
oeylem
bence burada cok sIk yapilan hataya dusuyorusunuz bence elestiri veya yorum yapacakken tum yaziyi elestirmelisiniz sadece bir kismi ya da verilen bir ornegi degil. nacizane yorum icin tum yaziyi okumanizi tavsiye ediyorum.
0
bm
Valla ben tamamini okudum. Adamin ne demek istiyor oldugunu da tahmin ediyorum. Ama o yaziyi yazmanin ne zamani simdi ne de duzgun ifade etmis. New Orleans'e tam oturup oturmadigi, o deprem orneginin yerel yetkililerin 'ya abi can benim canim degil mi, ucuz ve curuk yapacagim' argumanlarina evi yiktirip yikma parasini da sizden aldiktan sonra tebessum ederek cevap verdikleri bir yerde maliyet acisindan ne derece gecerli oldugu tartisilir. Alt tarafi felaket yardimini riske karsi subvansyona cevirirseniz yeni felaketlere sebep olabilirsiniz diyor. Bunu zaten biliyoruz, hele orali haydi haydi bilir cunku vahsi bir tabiati var oranin. Kasirga ayri, buyuk sel de oluyor ve her selden sonra "yahu n'olur subvanse etmeyin de bu insanlar sel basacak yere yeniden ev yapmasin, baska yere yapsinlar" diyen cikiyor zaten.

Oyle olamiyor, ne o evleri riskli yerde yeniden yapan diger vatandaslarin cebinden para alip kendini riske atarak yaptigini net olarak gorebiliyor ne bu paralari veren insanlar hangi paranin nereye gittigini (hatta ne kadar verdiklerini) gorebiliyor. Arada herseye hakim olan da politikaci takimi. Risk hesabi kolay, politikacilara bunu duzgun anlattirmak zor. Magdurlara: "bilerek ve isteyerek sizin hosunuza gitsin diye sizin riskli is yapmaniz icin para veriyorum" diger vatandaslara: "bu halti ederken sizin paranizi alacagim ama siz tam bilemeyeceksiniz cunku bin turlu cetrefilli metodla yapiyorum" diyen politikaci gordunuz mu? Peki onu gormedinizse "devletimiiiiz siziiiin yaninizdadiiiiiir" diyen gordunuz mu? (Sozum meclisten disari, dediklerim sadece ABD politikacilari icin gecerli tabii. Bizimkiler kunkle alip kamisla dagitirlar, buyuk felaket yaratacak buyuk subvansyon zaten olmaz herhalde.)
0
oeylem
aslinda ben o tavsiyeyi ttk icin yapmistim ama sanirim yanlis "cevap ver" linkine tiklamisim. sadece 7.4 kismina bakip yazinin geri kalanina bakmayan o idi cunku.
0
bm
Anladim, ama fena olmadi. Bu esek yazarin yazdigi (Slate'deki) nasil okunursa icinden yari makul birseyler cikabilir diye uykulu uykulu caba gostermeme vesile oldunuz.
0
Anduril
Başlık ------> Bağış Yok : "Neden Katrina kurbanlarına çok fazla yardım etmemeliyiz" olacak. Düzelteyim dedim.
Bence felaketlerden "Allah Amerikanlara ceza verdi" , "Bunun sebebi şu" vs gibi yaklaşımlar gereksiz ayrıca komik. Birincisi Allah'ın işine karışılması taraftarı değilim çünkü Allah'ın duyguları hakkında bilgimiz yok. Sadece sıfatları var ama biz neden O'nu insanımsı bir yapı içine sokmaya çalışırız anlamam. Hala daha da anlamıyorum. İkincisi bu durumlarda böyle gereksiz laflar edeceğimize yardıma koşsak kat be kat daha iyi olur. Ama işte herkese anlatamıyorsunuz bunu ne yazık ki. Üçüncüsü sundance abi Allah aşkına söyle sen bu haberleri nereden buluyorsun? :) Dördüncüsü bence yazı ekonomik yönden yazılmış bir yazı yani o yüzden yazıyı eleştirmiyorum , yanlış anlaşılmasın. Çünkü ekonomiden anlamam. Ben bu felaketlerde tekrar eden ve yorumlarda da bahsedilen gaflardan söz ediyorum.
0
sundance
Düzeltme için teşekkürler. No Relief'in tam karşılığı bağış yok değil, ama bunun benim yazdığımdan daha iyi bir karşılığı olduğu da kesin :)

Farkındaysan ekonomik değerlendirmeye benim de bir lafım olmadı, mesele şu anda bunun ekonomik değerlendirilmesi, daha doğrusu her an için ekonomik değerlendirilmesi aslında.

Ekonomik değerlendirmeye göre çoğu yoksul ve arabasız olan bu insanların toplu taşıma araçlarıyla tahliye edilmesi ve bunlara barınacak yer verilmesi, ihtiyaçlarının karşılanması rantable olmayabilir, belki de cesetlerin toplanması ve nüfusun azalması daha -ekonomik açıdan- karlıdır. Ya da, insanları şehrin en büyük yapısı olan Superdome Stadium'unda toplayabilirsiniz, ama buraya gerekli yiyecek ve ihtiyaç malzemelerinin nakli ekonomik açıdan verimli olmaz mı? Sadece bu açıdan bakıldığında tabi ki olmaz, bırakalım yaşlılar ve fakirler ölsün, dünyada yer sıkıntısı var zaten, emlak fiyatları da azalır bu sayede dense (ekonomik olarak) ne olur?

Bugün (Pazar) Radikal'de bu konuda güzel bir yazı var, "Bu tür olaylar eğer ölümsüz, kayıpsız atlatılırsa doğa olayı olarak tarihe geçer, eğer kayıplar olursa afet olur" diyor. Güzel bir yaklaşım bence
0
darkhunter
Konu doğaya uzanırken, fazlaca duygusallaşmamakta fayda var. Şahsen afetleri kayıpsız atlatmak insani ve ahlaki açıdan güzel bir durum fakat. Bütün afetler kayıpsız atlatılsaydı ortada insan minsan kalmazdı gibilerinden bir yaklaşımda var. Bana da makul gelen bu.

Geçenlerde (bir belgesel kanalıydı sanırım) Homo Erectus'un Homo Sapiens'e evrilişi ile ilgili bir teori dikkatimi çekti. Teori şöyle : Homo Erectus zirvedeyken ve pekte zeki değilken afrika da atmosferin ıssını değişterecek kadar şiddetli bir yanardağ patlaması kayıt edilmiş. Birkaç paleontolog bu afet sayesinde zeki olmayanların kurtulamadığını, ortalama üstü zeka sahibi olanlarında yükseklere kaçıp doğal seleksiyona sebebiyet verdiklerini söylüyor. H.E. nüfusu bu olayla binler seviyesine inmiş ve zeki bireyler diğer zeki bireylerle çiftleşerek sapiens e giden döngüye evrilmişler.

A. Comte'un güzel bir lafı var unutmamak lazım : Kaynaklar aritmetik olarak, insanlar ise geometrik olarak çoğalırlar. En nihayetinde doğa bir denge oyunu içerisinde...

Hep canımız sıkılıyor toplu felaketler görünce, bir sürü insan yaşam standartını ve hatta hayatlarını kaybedince. Ama bu insanların ölmemesi durumu söz konusu olsaydı. Insanlık çoktan afallamıştı (bkz. II. Dünya savaşı).

Hımm, tabi ben duygusuz bir yaratık değilim sadece bir bakış açısı sunmaya çalışıyorum. Kayıplar için hep bir acı söz konusu, bu da insan olmak işte... Hem yok olmak arada sırada iyidir derim hem de kayıplar için üzülürüm...

0
roktas
Allah Allah yahu, bu nasıl bir bakış açısı böyle?
0
darkhunter
:-) Şöyle özetleyeyim :

Mekandan bağımsız olarak, 20, 30, 50, 100 yıllık değil. Binlerce yılı göz önüne almaya çalışan bir bakış açısı... Üzülüyoruz hepimiz böyle şeylere ama birde istatistiklere göz atalım derim. 1. ve 2. Dünya savaşında hiç kimse ölmeseydi, şu sıralar su için birbirimizi öldürüyor olacaktık, daha böyle çok "hayatımızı kurtaran" ölümler var... Bunları vurgulamak lazım. Tabi taze acıların üstüne istatistik konuşmak biraz saçma olabilir.
0
rafet
Vay be.

iste bilim adami soguklugu.

yakinda Amerikalilar, Avrupalilar da elinde nukleer silah olmayan Turkiye gibi ulkelere "kusura bakmayin, su yiyecek vs. kaynaklariniza ihtiyacimiz var, uzgunuz" deyip ya da demeden bombayi o ulkelerin basina gonderince de
darkhunter gibi soguk-kanli bilim adamlari
-mecburduk hoca, mecburduk diyecekler...pipolarinin
kullerini silkelerken.

0
Anduril
"darkhunter" hakkında uzun zamandır konuşmuyordum amma ve lakin yazdığı yazı benim anabaşlığımın altında bulunduğundan bir takım konuları açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Bence darkhunter o yazıda doğal bir seçilimden bahsediyor. Yani ister istemez birilerinin öleceğini ölmezse dengenin bozulacağını. Zaten darkhunter da ölmesini istemiyor zayıf kalanların ama bunun böyle olduğunu belirtiyor. Olmasa da olacakları tahminen söylüyor. Yoksa darkhunter ın pek de zayıfların ölmesinden yana olduğunu düşünmüyorum. Zaten öyleyse bu yazdıklarım boşa gider çünkü bu bir insanın düşüncelerini anlatmak içindi , insan dışı bir varlık için değil !!!
Şu konuya da değineyim. Herkes bence yardım etmek zorundadır. Ama dışarıda bir tane bile yardım toplayan bir yer göremiyorum -samsundayım ve göremedim-. İnsanların işini kolaylaştırırsak daha çok yardım gideceği kanaatindeyim. Bu konuya da en güzel "bm" değindi.
Ayrıca bu ortamda cidden bazıları kendini bilim adamı zannediyor. Bunu da vurgulamak istedim niyeyse :)
0
Anduril
Ayrıca doğal seçilimle ilgili şunu da ekleyeyim. İnsan bedeninin yanında ruhu olan bir varlık. Neyse düzeltiyorum çünkü aramızda ateistlerde var ve ateistler ruha inanmazlar. Onun yerine şöyle diyorum "İnsan duyguları da olan bir varlık". Yani bu durumda insanlarda doğal seçilim doğadaki gibi işlemez. Hepimiz aynı türüz çünkü. Yani zenginler ayı iken fakirler eşek değil. -Hayvan adlarını gelişine seçtim- Ayrıca zenginlik ve fakirlik genetiksel de değil :) Kısacası zengin adam fakire yardım ederse ortada hiç sorun kalmaz. Ne fakirler ezilir ne zenginler ezer. İlla ki şerefsizler çıkacaktır ama en az şerefsiz kadar şerefli de çıkmalıdır. Eğer şerefli insan sayısı azalırsa dünyanın sonu yaklaşıyor demektir zaten. -dinsel olarak bahsetmedim "sonu yaklaşmak" kelime grubunu deyim olarak kullandım-
0
sefalet
"Onun yerine şöyle diyorum "İnsan duyguları da olan bir varlık". Yani bu durumda insanlarda doğal seçilim doğadaki gibi işlemez"

Bağışlayın duyguların doğal seçilimden neden etkilenmediğini anlamış değilim.Ruh yerine duyguları kullanmanız ilginç, nedeni ne olursa olsun.Pek uymamış kanımca.Hayvanlarda da duygulanım vardır.Sanırım yanlış bir karşılık bulup yanlış karşılıktan bir diğer yanlışı çıkarmışsınız.Diğer söylediklerinize katılıyorum, bu hariç.

Ama eğer duygular konusunda israr ederseniz, söylemek isterim ki duygulanımları yaratan fiziko kimyasal süreçler ve kimyasalların yapıları bilinmektedir.Ve denek olmayı kabul ederseniz "duygu" diye tanımlanan pek çok deneyimin yapay şekilde sizde yaratılması mümkün.Yani "duygular" da fiziki yapıya sahipler temelde.Bu noktada fiziki yapıya sahip nesnelerin fizik yasaları ile oluştuğu dolayısıyla neden-sonuç ilişkisine dayalı ve evrimsel bir süreç geçirdiklerini hatırlamakta fayda var.
0
FZ
Tarih söz konusu olunca, nasıl oluyor da geriye dönük konuşurken koşulları değiştirebilir ve bir yere varabilir gibi konuşabilir insan anlamıyorum. I. ve II. dünya savaşları bizim hala yeterince gelişemediğimizi ve kendi kendimizle başa çıkabilecek kadar olgunlaşamamış olduğumuzu gösterir. Milyonlarca insan ölmese idi ne olurdu sorusu ise herhalde bu denli basit cevaplanamaz. Eğer o iki savaş olmasa idi ne olurdu bunu bilemeyiz ama dünya çapında savaş çıkarmamış bir uygarlık herhalde çok farklı bir uygarlık olurdu.

İstatistik konuşmaya gelince, dilerim dünyada soğukkanlılıktan uzakta kanı kaynayan insanların nesli hiç tükenmez, yanlış yola sapanları olsa da bir şeyleri başarmak ve ilerlemek için "duygulu" ve sıcakkanlı insanlara, sanatçılara, bilimadamlarına ihtiyacımız var.
0
Anduril
Güzel bir açıklama :) Tüm içtenliğimle kutluyorum
0
darkhunter
"Milyonlarca insan ölmese idi ne olurdu sorusu ise herhalde bu denli basit cevaplanamaz."

Düz mantıkla cevaplanır. Bu iki savaşta ölen toplam kişi sayısını alın ve rezervlerden çıkarın bu kadar basit.

"İstatistik konuşmaya gelince, dilerim dünyada soğukkanlılıktan uzakta kanı kaynayan insanların nesli hiç tükenmez, yanlış yola sapanları olsa da bir şeyleri başarmak ve ilerlemek için "duygulu" ve sıcakkanlı insanlara, sanatçılara, bilimadamlarına ihtiyacımız var."

Farklı birşey düşünmüyoruz. Ama niyeyse hep "soğuk yüzlerimiz" rağbet görüyor.
0
Anduril
Tamam sizin kötü olmadığını herkes karar vermiştir zaten :) ama FZ şunu demek istiyor. "Olaylar başka olayları doğurur." Bu konuda bundan öte söz yok herhalde :)
0
FZ
Mantığın düzü mü var, tersi mi var?

Çok karmaşık toplumsal süreçler söz konusu iken neyi toplayıp çıkarıyoruz? İnsan sayısı tek parametre değil ki. "Savaş olmasa idi" gibi bir koşuldan yola çıkıp "o zaman şimdi dünyada şu kadar insan yaşıyordu" çıkarımına nasıl varabiliriz. Mantık bilgisi yeterli olsa idi fiziğe, kimyaya, sosyolojiye, vs. gerek kalmazdı herhalde. Mantıken mümkün olabilen şeyler fiziksel olarak hiç gündeme gelmeyebilir.
0
darkhunter
Bahsettiğiniz karmaşıklık net bilgiler elde etmek durumunda kaldığınızda ortaya çıkar. Mantığın düzü, tersi konusuna burada girmesek daha iyi, uzar da uzar...

Ortalama bir bilgi elde edeceğiz. Işi parametrelerle yokuşa sürüp bilemeyiz dersek, ABD'nin "Ben bilemem atmosfer ısınıyor mu, bekleyip göreceğiz" tavrının bir benzerini ortaya koyarız, buzullar eridiğinde ABD'nin ne göreceğininde çooook çeşitli parametreleri var. Yada buzulların eriyip erimeyeceğinin...

Bir cismin momentumuyla ivmesini hala net olarak göremiyoruz, fakat hız konusunda bir fikrimiz var v.s. gibilerinden konuya yaklaşmak istemiyorum. Kısaca "ortalama" bir yaklaşımla ortalam olarak Dünya nüfusunun 6/2 'si dolaylı yada doğrudan öldü. Günümüzde ortalama 8/3 lük bir nüfus artışı ortalama olarak, bu insanlar ölmeseydi, vuku bulacaktı. Bu da temiz su sıkıntısı başta olmak üzre bir sürü yaşamsal kritiğe neden olacaktı....[1]

[1]http://www.findarticles.com/p/articles/mi_go2465/is_200307

Tekrar düşünün "parametrelerin" bir faydası olur muydu?
0
FZ
I. ve II. Dünya Savaşları gibi iki devasa olayı ele alıyor ve "bunlar olmasa idi" diyorsunuz. Bunların "olamaması" sadece geleceği değil, geçmişi de bağlar. Bunlar olmasa idi bunlardan öncesi de farklı olurdu, sonrası da. Burada fizikten bahsetmiyoruz, bir sürü idealizasyonu, izolasyonu yapabilir, laboratuvar koşullarında belli örnekleri inceleyip belli bir kuram kurup test eder, aynı deneyi milyar kez tekrarlayabilir, simülasyon sonuçlarınız için en fazla birkaç milyon $ harcayıp sonuçları test edebilirsiniz. Benzer şeyi insanların hareketleri için şu anda yapamazsınız.

Bir şeyi yokuşa sürdüğümüz yok, sadece tarih söz konusu olduğunda tek bir şeyi izole edip, geriye kalan koşulları aynıymış gibi kabul edemeyeceğinizi söylüyorum.
0
sefalet
Belirtmeden edemeyeceğim ama Homo Erectus'un Homo Sapiens'e evrilişi Kuramı (teori) demek yerine "varsayım" kavramını kullanmanız daha doğru olmaz mıydı? Sonuçta ileri sürülen ve çeşitli kanıtlar ile desteklenen bilimsel bir söylemden bahsediyorsunuz.Kuram (teori) dediğinizde pek çok kanıta ve gözleme dayalı bütünü açıklamaya yönelik yapı anlaşılır ki açıklanmaya çalışılan durum bu Kuram kavramının dışında kalır nitelikte gibime geliyor.Evrim kuramından bahsedebiliriz ama Homo Erectus'un Homo Sapiens'e geçiş kuramı kuram içinde kuram gibi bir sonuca götürür ve çeşitli anlam bozukluklarına götürebilir.

Tarihsel saptamanız da bir varsayımdan oluşuyor aynı koşulların sağlandığı veya benzeri deneyler yapıp gözlemenin güçlüğü ortada.Böyle olunca geçmişe dair söylediğimiz her şey salt varsayım hatta kurgusal olacaktır.Yanlış söylüyorsunuz demiyorum sadece saptamanızın adını koymak ve iddia gibi anlaşılmasını önlemek için belirtiyorum.

Tahmin edersiniz büyük savaşlar olmasaydı belki pek çok ölümcül silah da geliştirilmeyecekti ve bugün çıkabilecek savaşlarda daha az insan ölecekti gibi bir yorumda da bulunmak mümkün.Ya da I. ve II. Dünya Savaşları olmasaydı belkide dünya nüfuz artışı yerel yönetimlerce kısıtlanacaktı.(belki siz ve biz olmayacaktık)Görüldüğü gibi geçmişin olasılıkları üzerine olasılık sayısı kadar şey söylenebilir.Bu söylediklerimin tam tersini çok rahat öne sürebilirsiniz bu da demektir ki çok kaygan bir zeminde güreş tutuyoruz. :)
0
darkhunter
Düzeltme için teşekkür ederim.

Kaygan bir zemin ve ütopik konuştuğumuzun farkındayım. Sadece bu insanlar ölmeseydi ve nüfus bir şekilde çoğalma ivmesini korusaydı acımızdan ölürdük diyorum :-)

Tabi dediğiniz gibi çevrel bir faktör (yerel yönetimlerin politikaları gibi) işin içine girerse bilemem. Bu benimki iddia falan değil sadece yazılı bir fikir paylaşımı. Tabi ki kanıt sunamam, bir yerde sosyolojiden bahsediyoruz, değişkenler var. Ama savaştan sonra olduğu gibi olsaydı (savaşta da kimse ölmeseydi) tarih, durum kıtlık olurdu diye düşünüyorum...

Mesela şimdi yazarken aklıma geldi. İnsanlar vakt-i zamanında avrupanın bağrından kopup ortadoğu da niye telef oldular/ettiler (haçlılardan söz ediyorum)?

Yaşam standartlarının kötü oluşu gibi genel bir konsepte kimse "asla!" demez herhalde. Şöyle bağlayayım (niye bağlıyorum bilmiyorum ama) savaş teknolojisinin gelişmesinden söz etmişsiniz. Doğrudur çok ciddi gelişmeler yaşanmıştır. "İnsan olmaktan" söz edelim : Yeterince tahrik olan her birey saldırır, savaşır, öldürür ve ölmeyi göze alır diye düşünüyorum.

Şimdi bize batan bir sürü şeyin (toplu ölümler, savaş v.s. gibi negatif unsurlar) hala avcı ve toplayıcı olsaydık umrumuzda bile olmayacağına inanıyorum. Bunlara kafa yormak için gerekli vaktimiz olmayacaktı muhtemelen...

İster istemez söylemek durumunda olduğum birşey de şu : Vakt-i zamanında dört ayak üstünde ilerleyip sonra da gelişim diye ahlakla pataklanıp "insan olmak sevgi dolmak" düşüyle dünyaya bakanlar için :

Dünya acımasız bir yer ve insanlığın kollektif bilinci sadece bir mağara adamı kadar bile zeki değil...
0
FZ
"Bu sabah işe gelirken yaşadığım iki olay aklıma şu soruyu getirdi: Burası bildiğimiz Amerika mı, yoksa bir Üçüncü Dünya ülkesi mi? Önce karşıma benzin levhasındaki o korkunç rakam çıktı; 3.79 dolar. Evet, benzinin galonu neredeyse dört dolar! Olamaz böyle bir şey! Haberleri dinlemek için radyoyu açtım. Bir yetkili Katrina felaketinde ölü sayısının 10 binlere varabileceğini söylüyordu. 10 binlerce ölü. Aman yarabbi, neredeyiz, Hindistan'da mı?"


Devamında (Haluk Şahin yorumluyor):

Bu metni çözümleyecek olursak, benzin fiyatlarındaki 'korkunç' artışın (Bu dehşet verici artışla bizdeki fiyatların yarısına yükselmiş benzin!) New Orleans'taki muhtemel ölü sayısından önce belirtilmesinin de anlamsız olmadığı sonucuna varırız: Sıradan Amerikalının hayatındaki en önemli rakam benzin fiyatlarıdır. Sıradan Amerikalı ömrünü benzin pompalarının üzerindeki rakamları izleyerek geçirir. Hayatın gidişatını bu rakamların iniş çıkışlarına göre değerlendirir...


Yazının tamamı: Radikal
0
bm
Ya ben bu konuda tarafsiz degilim, o insanlarla yasadim uzun sure ve onlara karsi muhabbetim var. O yuzden objektif olmame ihtimalimi bilerek okuyun lutfen. Amerikalinin basina birsey gelince mal bulmus Magribi gibi bizim yazarlarin bunun uzerine ususmeleri beni rahatsiz ediyor. Madem budur, ben size baska bir 'siradan Amerikali' hikayesi anlatayim: 99'da bizim felaket olunca benim Turk oldugumu bilen konum komsum, tanidik olan kucuk esnaf filan kapimi calip yahut yoldan cevirip 'birsey yapabilir miyiz, para verecek olsak nereye verilir?' diye sormustu. Burada kimseden boyle birsey duymadim New Orleans hakkinda. Gazeteler felaket uzerinden 'bu medeburlar boyledir iste' propagandasi yapiyorlar, buradaki konu komsu da 'ya bu senin Amerika ne berbat yermis? kih kih' diyor. Simdi haydi bu soyledigimdeki kinayeyi de yakalayip cikarim yapalim. Dogru olur mu sizce? (Makalenin kalani yanlis degil tabii).
0
Anduril
Güzel yazmışsınız , sizi kutlamadan edemedim :)
0
yetgin
Eh yakaladığınız empati güzel de, karşı tarafın hissiyatı konusunda da muhtemelen gereksiz ama ben biraz tercümanlık denemesi yapayım.

Burası ABD değil, ve dünyanın ABD olmayan çoğunluğu gibi buranın vatandaşı ile ABD vatandaşı arasında çıkar çatışması var. Vatandaş bunu anlıyamıyorsa da hissediyordur sanırım. Sonuçta dünyanın enerji kaynaklarını kontrolü çıkarları doğrultusunda kontrol altında tutan/tutmaya çalışan ABD.

Bu ülkede Metal Fırtına diye bir kitap çok-satan oldu. Neden? Yeni bir şey değildi içeriği, açıktan/gizliden konuşulan şeylerdi.

Bu ülkenin komşusu işgal altında. İstemedikleri br demokrasi(en azından ABD eliyle) onlara dayatılıyor. Bundan önce bir kez daha işgal altındaydılar. Arada geçen ambargoda insanlar/çocuklar ilaçsızlıktan ölürken ABD li komşularınız ne düşünüyordu acaba merak ediyorum.

ABD elindeki muazzam güçle saldırınca savaş, üçbeş çapulcu elindeki imkan neyse onla saldırınca terör oluyor. ABD nin saldırganlığı 10-20 yıllık yeni bir şey de değil . Dünyanın her tarafında arkasında acılar bırakarak nefret tohumları ekerken komşularınız kimlere oy veriyorlardı. (Nefret tohumu dedim de, bir de ters etkisi var bunun. Güce tapan ABD hayranları da hic azımsanacak sayıda değiller.) Yada umurlarında mı, gerçekten; en azından petrol fiyatları kadar?

Cahil yada uyutuluyor olmak bir mazeret mi? ESR dallaması bile kalkıp ABDnin Irak işgalini savunubiliyor. Cahil olmak ne kadar bir mazeret devletin vatandaş üzerinde ne kadar tahakküm hakkı var. Görmezden gelmek yada umursamamak ne kadar hafif bir şey. Ta ki o milletden bir dostun olup da nezaket sazını ele alana kadar! Eminim ABD li tanıdığı/dostu olan buralıların da tamamı silme üzülmüştür.

Orada üzülenler ve görmezden gelenler varsa, haliyle burada üzülenler ve nefretle karışık duygular içinde olanlar da vardır herhalde. Ben bir tek olan yine garibana oldu diye üzüldüm. Hoş bu yazdıklarımı yazmak için de uygun bir zaman değil ya, neyse.

Sahi, doğal seleksiyondu değil mi? Artık garibanlar eleniyor. Zeki olup kafanı çalıştırıp ne yapıp edip gariban olmasaydın. Doğa ananın ahlakı da bu kadar tabii. (Bu sözüm size değil.)
0
bm
Gayet dogru soyluyorsunuz bence, hicbir diyecegim olmaz. Beni uzen ve insanlari cozumu birakin, problemi teshisten yolundan cok baska yonlere cektigine inandigim sey kitlelerin birbirleri hakkinda birsey bilmeden nefrete sevki.

Bunun bir suru yonu var aslinda. Biri bazi Almanlardan duydugum 'aslinda azimsanmayacak kismimiz Naziydi, ancak cogumuz oldukten sonra zorla vazgectik' soyleminde yakalanan 'kotu' olma hali. Dogrudur yanlistir tartamiyorum ama 'ya dogruysa' demiyor da degilim (Almanlar icin degil insanlik hali olarak okuyun).

Ikincisi (ki bunu biraz gorebiliyorum) zengin/uretken bir milletten ve -- benim icin -- akla ziyan bir finans piyasasindan beslenen karsisinda ne ic ne dis bir denge unsuru olmayan merkezi bir devletin nasil yoldan cikabildigi tesbiti. Hikmeti kendinden menkul basinin ve devletten beslenen aydin sinifinin kendilerine tayin ettiklerini soyledikleri vazifeyi o sartlar altinda nasil yapmadiklarini da artik dunyanin herhangi bir yerinden seyretmek kabil. Orada bir ders var, ama tam anlamaya bilgim, anladigim kadarini duzgun anlatmaya kalemim yetmiyor. Orasi icin olan cikarimlarin buraya uymasinin geregini de tartamiyorum.

Ucuncusu belki diger devletlerin davranisiyla ilgili. Bahsettiginiz ambargo mevzuunda _biz_ de variz mesela:

<i>Arada geçen ambargoda insanlar/çocuklar ilaçsızlıktan ölürken ABD li komşularınız ne düşünüyordu acaba merak ediyorum.</i>

Onlar bundan haberi olacak sosyal siniftan degildiler. Onlar parasizliktan asker olup vahsete alet, bombaya hedef ve butun bu hallerin maliyetini karsilamak icin 65-70 yasina kadar calisip bunun yarisina yakininin maddi karsiligini devletlerine verecek olan siniftan. "Biz sizin iyiliginizi sizden iyi biliriz gucu bize verin ve itaat edin" soyleminin hedefleri. Ayni ambargoya lojistik destek icin oylama yapan _bizimkilerin_ 'kurtaracagiz sizi' dedigi kalabaligin asagi yukari muadili yani.

Bu arada bizim isimize gelenin de Irak'ta kuvvetli bir diktatorun bizimle iyi gecinir bir sekilde -- ama halkina ne yaparsa yapsin -- sonsuza kadar durmasi oldugunu unutmayalim. Tabii bizim bunlari yaptiracak gucumuz yok, o ayri. Ya olsaydi? 'Milli karakterimiz' devletimizin bunu yapmasina musade etmeyecek turde bile olsa, haberimiz olur muydu?
0
yetgin
(Bir önceki mesaj yanlışlıkla gitti adminler silerse sevinirim)
Beni uzen ve insanlari cozumu birakin, problemi teshisten yolundan cok baska yonlere cektigine inandigim sey kitlelerin birbirleri hakkinda birsey bilmeden nefrete sevki.
Biz ve ötekiler ayrımı kalkmadan zor... Ama bu empatiyle olmaz, sosyal sartlar esitlenmeden kalkmaz...
Dogrudur yanlistir tartamiyorum ama 'ya dogruysa' demiyor da degilim (Almanlar icin degil insanlik hali olarak okuyun). 
Insanlık hali ile birlikte toplumsal/kulturel birikim var. Bir Hitler daha çıksa aynı pozisyona geri dönecek gibi bir halleri var. Hala bir araba için 'acaba genlerinde mi bir mükemmellik var' filan diye reklam yapılabiliyor.(yasaklandı diye biliyorum)
Bahsettiginiz ambargo mevzuunda _biz_ de variz mesela
Kazara da olsa meclisten geçiş izni vermediğimiz gün koltuklarım kabarmıştı ki, ne kadar ezik bir psikoloji içinde olduğumuzun göstergesidir. Bizim sütten çıkmış ak kaşık olduğumuz iddiasında değilim. Aaa bu benim yanlış bildiğimi ifade etmeme de engel değil. Mesela vatandaş AB ye neden girmek istiyor? Oranın vatandaşının refahına erişmek/paylaşmak için. Bilmiyor mu Avrupa 3. dünyadan sömürdüğünün faiziyle nemalanmaktadır. Sadece çalışmak şu anki dünya düzeninde kesinlikle yeterli değil. Kapital yoksa emeğiniz sadece kapitali olanlar tarafından sömürülmek içindir. (Yine de buradan çalışmayalım demeye getirmiyorum, daha doğrusu diyemiyorum.) Bilmiyor mu ki o para kanlıdır. Şairin dediği gibi "Kan var bütün kelimelerin altında". Biliyor da bilmezleniyor. "Onlar bundan haberi olacak sosyal siniftan degildiler" i oynuyor bizim vatandas da. Bilincinde değilse de bilinc altında. İnsan en kolay kendini kandırıyor, kandırmazsa dünya yaşanılacak gibi bir yer değil zaten.
Bu arada bizim isimize gelenin de Irak'ta kuvvetli bir diktatorun bizimle iyi gecinir bir sekilde -- ama halkina ne yaparsa yapsin -- sonsuza kadar durmasi oldugunu unutmayalim. Tabii bizim bunlari yaptiracak gucumuz yok, o ayri. Ya olsaydi? 'Milli karakterimiz' devletimizin bunu yapmasina musade etmeyecek turde bile olsa, haberimiz olur muydu?
Bu amerikanın çıkarıydı. Şimdi plan değişti. Bizim böyle yaptırım gücümüz olmadığı için bu hesaplara girmiyoruz, o bakımdan kafamız rahat. Tersini yapıyoruzdur belki. Saddam varken dediğinizi deyip, şimdi orada demokrasi olsa bizim için de daha güzel olur filan deriz! Milli karakterimiz devlet ne isterse onu yapmasına destek çıkacak sekildedir. İlgili ifadenizi nezaket gereği olarak algılıyorum. Haberimiz olurdu, biz de, görür de görmezden gelirdik. Ha ben buna katılır mıydım derseniz cevabım (umarım/inşallah) hayır. İnsanlar kendileri için istediklerini tüm insanlık adına isteyene kadar hiç bir .ok düzelmeyecek çünkü.
0
bm
Mesela vatandaş AB ye neden girmek istiyor? Oranın vatandaşının refahına erişmek/paylaşmak için.

Bu boyle anlatiliyor. dogru. Okumusun yaptigi biraz degisik aslinda. AIHM'i her seyin icine sokmak, yerelde tutmayan kendi gundemini merkezi bir gucu kullanarak uygulatmak filanin ABD karsiligi da var. Orada da Federal Devlet'in yetkisini oranin solu (ki degisik bizimkinden) gecen asirda yuksek mahkemeyi kullanarak ve/veya anayasalarini yaratici bir sekilde okuyarak inanilmaz bir sekilde buyutmus. 2000'de artik yetkisine alisilmis mahkeme, bu sefer oranin sagi lehine secim sonucu tayin etti. Hepsi 'essek yargiclar' demeyi bildiler de 'yahu bir dakika merkeze devamli yetki uydurarak bizim de payimiz oldu bu iste' demedi kimse. Kendimizin Ankara'ya senelerce yaptiramayacagimiz bir suru isi Bruksel'e yetki vererek veya onu kullanarak yaptiriyoruz. Ne yalan soyleyeyim bazi sonuclardan ben de memnun kaliyorum. Ama ben bu filmi az bucuk taniyorum gibime de geliyor. Sosyologlar muhakkak bu devamli ust otorite yaratip/yetkilendirerek gorus dikte etme haline bir isim veriyorlardir, benim kulturum yetmiyor dogru sekilde anlatmaya.

Bilmiyor mu Avrupa 3. dünyadan sömürdüğünün faiziyle nemalanmaktadır. Sadece çalışmak şu anki dünya düzeninde kesinlikle yeterli değil. Kapital yoksa emeğiniz sadece kapitali olanlar tarafından sömürülmek içindir. (Yine de buradan çalışmayalım demeye getirmiyorum, daha doğrusu diyemiyorum.)

Kucuk burjuva oldugum icin zahir, bu dediginizi beni ikna edicek bir sekilde anlatana rastlamadim. (Marx'i _biraz_ biliyorum, ama serbest calisan birinin o teorideki deger tarifine inanmasi pek kabil degil, oradan somuruye varmak icin de ona _iman_ gerekiyor gordugum kadariyla. Ben birseyler kaciriyor olabilirim tabii. Servet dagilimi, toplumsal sorumluluk ayri konu bence. Aci doyurmam icin aci benim veya herhangi baska birinin somurmus olmasi gerekmiyor, tipki kimse celme takmadan sendeleyen insanlarin koluna girmem gibi.)

Bilmiyor mu ki o para kanlıdır. Şairin dediği gibi "Kan var bütün kelimelerin altında". Biliyor da bilmezleniyor. "Onlar bundan haberi olacak sosyal siniftan degildiler" i oynuyor bizim vatandas da. Bilincinde değilse de bilinc altında. İnsan en kolay kendini kandırıyor, kandırmazsa dünya yaşanılacak gibi bir yer değil zaten.

Bu konuda haklisiniz bence. Hatta son cumleler tam oturmus, cok iyi baglamissiniz. Anlastik. Tesekkurler.

0
SHiBuMi
Bu konuyu iki farklı aşamada değerlendirmek gerekir bence.

Birincisi, bir bölgede bir afet yüzünden insanlar yardıma muhtaç duruma düşmüşlerse, geçmişteki şartlar , sorunlar, yaşananlar vs. ne olursa olsun bu insanlara kayıtsız şartsız yardım edilmelidir. Bir toplum bunu başaramıyorsa bütünlüğü ciddi anlamda tehlike altında demektir.

İkincisi, aynı felaketin bir daha yaşanması durumunda aynı duruma düşmemek için, yeni kurallar konması, yeni uygulamaların başlatılması, geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması için yeni yasaların çıkartılması ve bunları koruyacak yeni denetim sistemlerinin oluşturulması gerekir. Olan bir felaketin ardından birilerini suçlamak sadece ego tatmini sağlar, biz demiştik demek ne söyleyene ne söylenene bir yarar sağlamaz. Felakete maruz kalanlara yardım etmeyerek kurbanların sayısını çoğaltmak, sorunun çözümünü sağlamaz ya da tekrarlanmasını engellemez.
0
malkocoglu_3
Katrina kasirgasi sonrasi idaresinde bariz eksiklikler var. Bu eksiklikler ve yanlisliklar birilerinin kafasinda patlayacaktir. Eger Mr. Bush, sehirden cikacak parayi bile bulamamanin ne demek oldugunu anlayabilecek bir adam ve partiden olsaydi, belki durum daha farkli olurdu... 2004 secimlerinde Bush, son zamanlarin en buyuk katakullisini cevirerek, kendini "halktan adam" ve guneyli insan olarak satmayi basardi. Bunu Demokratlarin ekonomik kartina karsi, "taassup kartini" oynayarak yapti. O tur konular en cok guney eyaletlerinde yasayan insanlar icin onemlidir.

Ve Bush tum guney eyaletlerinden (buna Louisiana da dahildir) oy alarak baskanligi kazandi.

NO ve Louisiana halki, oyuna geldiler. Belediye baskanlari ve eyalet valileri Demokrat'tir, fakat bu yeterli olmamistir. Kasirgadan sonra baskan'i arayip istediklerini zamaninda alamadiklari soyleniyor.

Belediye baskani Ray Nagen'in bir radyo istasyonunu arayip verdigi mulakat cok buyuk olay oldu. Sonu aglamakli bitiyor.

http://static2.podcatch.com/blogs/gems/snedit/WWLAMInterviewNagin.mp3



0
FZ
Benim merak ettiğim bu büyük çaplı vaka ciddi anlamda insanları düşünmeye sevk eder mi? Yoksa sadece bu başkan değil de öbürü, bu parti değil de öbürü gibi alışık olduğumuz sıradan ve beklenen, rutin politik refleksle konu kapanır mı?

Bu bakımdan ABD, Türkiye'ye benziyor mu? Yani işte bizde de bir ton olay olur, bir sürü yöneticinin istifası filan istenir, onlar da gevrek gevrek, "heh, siz istifa edin asıl!" gibi saçma sapan beyanatlar verirler filan. Kıyaslayacak olursak misal Japonya'da küçük bir olay olur, belediye başkanı istifa eder, filanca bakan intihara kalkışır, onurum kirlendi, insan içine çıkamam bu insanların filanca sorumluluğunu ben üstlenmiştim diye.
0
bm
Bunu siz de takip edebilirsiniz. Mesela http://news.google.com/news?hl=en&q=katrina+resignation

Yahut ara sira nyt.com washingtonpost.com filana bakabilirsiniz. Hatta eglence bakimindan tavsiye ederim, bizim buyuk gazetelerdeki kose yazarlarini ve NYT'dekileri pespese okumayi. Genelde fark bizimkilerden daha 'iyi' olmalari degil, 'cizgi'lerini ittirirken bizimkilerin yalandan yanlistan korkmamasi onlarinkilerin 'bu rezil simdi bana caktirmadan hangi gercegin yanindan kivirtti da makul laf etmis gibi duruyor?' diye dusunmeye/kasinmaya itecek sekilde yazmasi. Yapilan is cok farkli degil belki, ama biri alaturkaya edip yuruyup gidiyor oteki alafrangaya edip itinayla sifonu cekiyor. (Istisnalar var tabii, ama kizilacak islerde benim gorebildigim oyle).
0
malkocoglu_3
Evet, halk seviyesinde insanlar ciddi ciddi dusunmeye basladilar, fakat kimi suclayacaklarina hala karar veremediler.

Yoneticiler: Insanlar mecbur oluncaya kadar yerlerinde kaliyorlar, Japonya ornegi gibi degil yani. ABD'de, disiplin edici refleksin kabarip, hatalari bulup, ceza ve adalet dagitmasi beklenir, o olana kadar kimse yerinden hareket etmez. Nixon filan istifa etmisti ama herif son ana kadar yerinde kaldi, mahkemelerde sansinin olmayacagini anlayinca kacti.

Katrina hakkinda bu refleksten dolayi hemen bir arastirma komitesi kurdular. Oradan cikan sonuclara gore, ates hatlari cizilir. Bazi politikacilarda teflon ozelligi vardir, ne atsan uzerine yapismaz; Bu Bush denen herifte oyle. Fakat parti politikasi isin icine muhakkak girecek, ve ABD'de politik duzen daha yerinde/profosyonel oldugu icin, birisi bu konuyu unutturmadan ardi ardina devam ettirebilir. Konuyu iyi kullanan taraf, kendine Beyaz Saray yolunda iyi bir arti puan kazandirmis ta olur. Mesela Clinton bir onceki Irak savasini baba Bush'a karsi uzun sureli kullandi, Chicago'da bir konusmada "[rakibim] habire Middle East'i dusunuyor ama Mid West'i (yani sizi) unuttu", vs. gibi. Konu da bayagi sosyal. Gerci Cumhuriyetciler zenci oylarinin pesinde kosmuyorlar; Ispanyollar onlara yetiyor. Nufus olarak Ispanyol asillilar artik zencilerden daha fazla. Hah!




0
robertosmix
Yarın, öbürsü gün, İstanbulda sağlam bir deprem olacak. Bir sürü insan ölecek, facialar yaşanacak,dramlar,melodiler vs.

Ve bende Jeoloji İlimlerinin ve Olasılık Teorisinin bir nimeti olarak hayatta ve -beni İstanbulda yaşamaya davet eden- arkadaşlarımın yaşayıp yaşamadıklarını merak ediyor olacağım.

Ha tabii daha sonra buna kader diyemem şüphesiz. Hem zaten yaşamın doğal parçasıysa ölüm, bu bir ceza olamaz ki. Belki en fazla bir seçim olabilir.

0
sundance
Ya da bu akşam eve giderken kafana gevşek bir kiremit düşecek ve sen -allah gecinden versin- öbür tarafta "Allah allah, Olasılık Teorisi'ne göre kafama bunun düşme olasılığı çok düşüktü, nasıl oldu bu?" diyeceksin.

Sanırım sonra da buna kader dersin?
0
robertosmix
Zaten bilimsel geçerlilik kazanmış öngörüler bu yollarla görmezden kolaylıkla geliniyor günümüzde.

Eğer apartmanların az olduğu bir şehirde yaşıyorsan kafana kiremit düşüp ölmenin olasılığı kafana meteor düşüp ölmenin olasılığından daha düşük.Düşen kiremitin altına atlamak başka, gevşeyen kiremitin başımıza düşmesi bambaşka birşeydir.

İstanbulda yaşayanların çoğu bu farkı farketmek istemiyor ve gün geçtikce bu tehlikeye daha çok yaklaşıyorlar. En azından binaları iyileştirme çalışmaları ve deprem talimleri yapabilirler. Ama maalesef. İnsanımız bu erdeme kavuşmak için afeti yaşama zorunluluğu hissediyor. Ha burada denir tabi... 7.4 yetmedimi diye??

0
sundance
Lütfen. Sizin tarif ettiğiniz sahne bana bir an aşırı dramatik geldi de, biraz ortamı yumuşatmak istedim.

Yoksa tabi ki istatistik var, tabi ki jeoloji bilmi var.

Ama günün sonunda hiçkimse gerçekleşmiş bir durumun olasılığının yüzde kaç olduğu ile ilgilenmez.
0
sefalet

İstatistik ve bilimse eğer Türkiye'nin her yeri deprem riski taşıyor ve Türkiye'nin hiç bir yerinde doğru dürüst alt yapı yok.Depremlede ölebiliriz, Orhan Veli gibi açık bırakılan çukura düşüp ölebiliriz, gevşek kiremit de olur. ( gevşek kiremit harika bir ifade devamlı söyleyesim geliyor)

İstanbul'dan uzakta yaşayıp arkayı sağlama aldığını düşünerek tedbiri elden bırakmayın diye söylüyorum.

0
robertosmix
Aslında bu güvenlik meselesi ciddi ciddi oturulup düşünülebilinir.

Örneğin, Ankara, kanımca terörist eylemler açısından İstanbuldan daha güvenli bir bölge. 11 Eylül saldırılarından sonra kendi kendime düşündüm, deniz kuvvetleri komutanlığı, hava kuvvetleri komutanlığı, kara kuvvetleri komutanlığı, genelkurmay, TBMM'nin olduğu cadde üzerinde bir sokakta bir ev muhtemelen en güvenli evlerden biri olur. Ankara deprem açısından korkutuyor tabii. Yakınlarından fay hattı geçiyor. Çok aktif bence.

Belki de sağlam bir yeraltı üssünün yakınında bir kır evinde yaşamalıyız. Tabii önce böyle bir yeri iyi tahmin edebilmek gerekir. Örneğin Ankarada, Diyanet İşleri Başkanlığının yanı, bu potansiyeli taşıyor. Arka tarafında füze rampaları bulunan, geniş ve el değmemiş ayrıca havalandırma sistemleri olan, ara sıra da yakınına helikopterlerin indiği, tümseği düzgün bir arazi düşünün? Ama şehir dışında olması muhtemel olan böyle bir yerde yaşamak da bir o kadar zor olur. Hem deprem gibi bir tereddütünüz olmaz. Tek katlı ahşap bir ev gayet güvenli olabilir.

Bilmiyorum çok ciddi bir araştrma yapmadım ama.. en güvenli şehirler sıralaması yapsak (askeri ve doğal afetler açısından) hangisi/hangiler ilk üçe girer acaba?
0
sefalet
Şöyle bir şey buldum ilk aramada:

http://www.google.com.tr/...

biraz benim dediğimi destekliyor yani pek kaçacak yerimiz yok.Önemli olan tehlikesiz yeri bulmak değil zaten.(en azından bulması epey zor ülkemizde) Ama akıl süzgecinden geçmiş tedbirleri almak yapılabilecek en doğru şey.Ancak ondan sonrasını rastlantılara bırakabiliriz.

Gölcük depreminde askeri üsse neler oldu gördük.Bir nesil deniz subayları yok oldu nerdeyse.Ama gidipte araştırmadan fay hattının üstüne yaparsanız doğa askeriye filan dinlemiyor.Aynı şekilde oturduğunuz evin yaşını bilmek, yapının beton kalitesi testini yaptırmak, purojesi dışında yapıda değişiklik yapılmış mı ilgilenmek, yapının oturduğu zemin hakkında bilgi edinmek vs. yapılamayacak şeyler değil öyle büyük paralar da gerektirmez.Yeter ki o bilinç olsun.Yeter ki sıradan hayatlarımızdan şöyle bir kafamızı kaldırıp etrafa bakınalım.Aynı şeyler sık kullandığınız kurum ve iş yapıları için de geçerli.Sadece evde yaşamıyoruz girdiğimiz postane binasının sağlam olup olmadığı ile ilgileniyormuyuz?Bu bir bilinç meselesidir yalnız kendiniz için değil başkaları içinde bakarsınız yapılara o zaman.Bunları yaptınız mı nerde yaşıyor olursanız olun deprem konusunda paranoya yaşamanıza gerek olmaz.

Saldırı konusunda bence tam tersi şehir merkezleri en çok hedef olan yerlerdir.Öyle askeri üslerin filan da olması bir şey değiştirmez tam tersine özellikle Ankara'da şehrin o kadar içinde ve mevcut güvenlik seviyesinde korunan askeri üsler tam bir hedef kanımca.Örneğin İstanbul için konuşmak gerekirse Ataköy'de bomba patladığını pek hatırlamıyorum ben.( en azından merkez kadar değildir)
0
sefalet
Şöyle bir şey buldum ilk aramada:

http://www.google.com.tr/...

biraz benim dediğimi destekliyor yani pek kaçacak yerimiz yok.Önemli olan tehlikesiz yeri bulmak değil zaten.(en azından bulması epey zor ülkemizde) Ama akıl süzgecinden geçmiş tedbirleri almak yapılabilecek en doğru şey.Ancak ondan sonrasını rastlantılara bırakabiliriz.

Gölcük depreminde askeri üsse neler oldu gördük.Bir nesil deniz subayları yok oldu nerdeyse.Ama gidipte araştırmadan fay hattının üstüne yaparsanız doğa askeriye filan dinlemiyor.Aynı şekilde oturduğunuz evin yaşını bilmek, yapının beton kalitesi testini yaptırmak, purojesi dışında yapıda değişiklik yapılmış mı ilgilenmek, yapının oturduğu zemin hakkında bilgi edinmek vs. yapılamayacak şeyler değil öyle büyük paralar da gerektirmez.Yeter ki o bilinç olsun.Yeter ki sıradan hayatlarımızdan şöyle bir kafamızı kaldırıp etrafa bakınalım.Aynı şeyler sık kullandığınız kurum ve iş yapıları için de geçerli.Sadece evde yaşamıyoruz girdiğimiz postane binasının sağlam olup olmadığı ile ilgileniyormuyuz?Bu bir bilinç meselesidir yalnız kendiniz için değil başkaları içinde bakarsınız yapılara o zaman.Bunları yaptınız mı nerde yaşıyor olursanız olun deprem konusunda paranoya yaşamanıza gerek olmaz.

Saldırı konusunda bence tam tersi şehir merkezleri en çok hedef olan yerlerdir.Öyle askeri üslerin filan da olması bir şey değiştirmez tam tersine özellikle Ankara'da şehrin o kadar içinde ve mevcut güvenlik seviyesinde korunan askeri üsler tam bir hedef kanımca.Örneğin İstanbul için konuşmak gerekirse Ataköy'de bomba patladığını pek hatırlamıyorum ben.( en azından merkez kadar değildir)
0
sefalet
Şöyle bir şey buldum ilk aramada:

http://www.google.com.tr/...

biraz benim dediğimi destekliyor yani pek kaçacak yerimiz yok.Önemli olan tehlikesiz yeri bulmak değil zaten.(en azından bulması epey zor ülkemizde) Ama akıl süzgecinden geçmiş tedbirleri almak yapılabilecek en doğru şey.Ancak ondan sonrasını rastlantılara bırakabiliriz.

Gölcük depreminde askeri üsse neler oldu gördük.Bir nesil deniz subayları yok oldu nerdeyse.Ama gidipte araştırmadan fay hattının üstüne yaparsanız doğa askeriye filan dinlemiyor.Aynı şekilde oturduğunuz evin yaşını bilmek, yapının beton kalitesi testini yaptırmak, purojesi dışında yapıda değişiklik yapılmış mı ilgilenmek, yapının oturduğu zemin hakkında bilgi edinmek vs. yapılamayacak şeyler değil öyle büyük paralar da gerektirmez.Yeter ki o bilinç olsun.Yeter ki sıradan hayatlarımızdan şöyle bir kafamızı kaldırıp etrafa bakınalım.Aynı şeyler sık kullandığınız kurum ve iş yapıları için de geçerli.Sadece evde yaşamıyoruz girdiğimiz postane binasının sağlam olup olmadığı ile ilgileniyormuyuz?Bu bir bilinç meselesidir yalnız kendiniz için değil başkaları içinde bakarsınız yapılara o zaman.Bunları yaptınız mı nerde yaşıyor olursanız olun deprem konusunda paranoya yaşamanıza gerek olmaz.

Saldırı konusunda bence tam tersi şehir merkezleri en çok hedef olan yerlerdir.Öyle askeri üslerin filan da olması bir şey değiştirmez tam tersine özellikle Ankara'da şehrin o kadar içinde ve mevcut güvenlik seviyesinde korunan askeri üsler tam bir hedef kanımca.Örneğin İstanbul için konuşmak gerekirse Ataköy'de bomba patladığını pek hatırlamıyorum ben.( en azından merkez kadar değildir)
0
sefalet
kusura bakmayın flood oldu ama lamerlar görmesin aynı mesajı tarayıcıdan ileri geri yapıp tekrar yollayabiliyorum.
0
sefalet

Öyle demeyin bir tavla turnuvasının final maçında tek pulum kalmıştı ve o tek taşı adam kırdı ve ben tekrar girip o taşı eve sokana kadar adam bitirdi oyunu.Bana olasılık demeyin fena oluyorum.(500 oyunda bir olması gerek böyle birşeyin yanılmıyorsam ve bana finalde rastgeldi)

lütfen yani yıllar geçmesine rağmen bazı şeyleri unutamayan insanlarda var.
0
feran
http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~1@w~5@nvid~630302,00.asp
0
feran
İşin en kötüsü yarın, sonraki gün İstanbul'da "sağlam" bir deprem olacağına da inanmak güç çünkü bilim adamlarının bu konuda bir konsensusu yok çelişik açıklamalar geliyor- güven bunalımı yani. Varsayalımolsuno zaman da o kadar vahim tablolar o kadar büyük felaket senaryoları çizildi ki insanın ne denli sağlam yapılaşma da olsa nasılsa dayanmayacakmış o halde ne yapsak boş demekten başka seçeneği pek kalmıyor!
0
feran
http://news.ft.com/home/europehome/europe

Blair "shocked" over BBC Katrina coverage..
0
feran
Bu bilgiyi paylaşmak istedim....
Tony Blair was shocked by the BBC's coverage of Hurricane Katrina's devastation of New Orleans, describing it as “full of hatred of America”, Rupert Murdoch, chairman and chief executive of News Corporation, revealed on Friday night.

Mr Murdoch, a long-time critic of the BBC who controls rival Sky News, said the prime minister had recounted his feelings in a private conversation earlier this week in New York.
0
feran
Bu bilgiyi paylaşmak istedim...
Tony Blair was shocked by the BBC's coverage of Hurricane Katrina's devastation of New Orleans, describing it as “full of hatred of America”, Rupert Murdoch, chairman and chief executive of News Corporation, revealed on Friday night.

Mr Murdoch, a long-time critic of the BBC who controls rival Sky News, said the prime minister had recounted his feelings in a private conversation earlier this week in New York.
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Douglas Adams'ın Mac'i

anonim

Aslında eski bir hikaye ama daha önce bahsedilmediği için FM'cilerin bu güzel hikayeden mahrum kalması doğru olmaz.

Yıl 2003. Kahramanımız Phil Beesley ihtiyaçlarını karşılayacak bir Mac arayışındadır. Aradığı özelliklerde test edilmemiş bir ürünü eBay'de bulur ve alır. Bilgisayarı çalıştırdığında büyük bir sürprizle karşılaşır.

İnternet ve eğitim

larweda

Eğer öğrenciyseniz, okulda size verilen ödevleri yaparken internet'in nimetlerinden bol bol faydalanıyorsunuzdur. Hatta verilen ödevin çözümünü zahmetsizce hazır olarak internette biryerlerden bulabilmeniz bile çok çok mümkün, hatta bu internetin en temel güzelliklerinden de biri. Ancak eğer öğretmenseniz, ödev verdiğiniz zaman öğrencilerin verdiklerinin bir çalışma sonucu mu olduğunu, yoksa başka bir ödevden kopyalama sonucu mu olduğunu bilememe gibi bir riskiniz var. Sonuçta ödevler öğrenciler araştırsın, kafa patlatsın, birşeyler öğrensin diye veriliyor, internet'ten çözümü afırttmak :) da istenen bir durum değil. Bu durumu gören girişimci bazı arkadaşlar, bir çözüm bulmak yoluna baş koymuşlar, sonuçta da internet teknolojisinin ortaya çıkardığı yepyeni bir hizmet alanı ortaya çıkmış. Sonuçları da gerçekten şaşırtıcı.

Fazla bilgisayar oyunu mu oynuyorsunuz?

redogre

Fazla bilgisayar oyunu mu oynuyorsunuz? Belki bilgisayar başında geçirdiğiniz süre çok fazla olmayabilir, ya da bilgisayar oyunlarına çok fazla vakit ayırmadığınızı düşünebilirsiniz. Ama bir de kafanızı kaldırıp insan ilişkilerinizin ne hale geldiğine bakın.

Fazlamesai.net'e soralım: Bilgi güvenliği; nasıl?

pinhanarch

fm camiasına soralım: "elimizin altındaki bu bilgi yığınına ne kadar güvenebiliriz? kontrol mekanizması ne durumda?"

Bilgiye ulaşılabilirlik arttıkça, araştırma seviyemiz düşüyor gibi; birkaç tıklamayla ulaşılabilirliği, "nasıl olsa elimizin altında, gerekince alır ordan kullanırız" yaklaşımına mı sürüklüyor?

İnsan Hakları ve İnternet Şirketleri

sz

EFF, yaklaşık iki yıldır, insan hakları grupları, yatırımcılar, akademisyenler ve İnternet şirketlerinin -- Yahoo!, Google ve Microsoft da dahil -- işlerinin, dünya çapında özgür ifade ve gizlilik konularını nasıl geliştirilebileceği ile ilgili görüşmelerine katıldı. Bu tartışmaların sonucu ise bazı şirketlerin iş yaptıkları bütün ülkelerde uygulamayı kabul ettikleri bir takım ilkelerden oluşan Global Network Initiative kurumudur.