Bilgisayar Biliminin/Mühendisliğinin Anlamı

0
FZ
Eminim bu siteyi takip eden insanlardan bir kısmı genç arkadaşların sorduğu "ya, hocam ben bilgisayar okumak istiyorum, bilgisayar mühendisi olacağım, ne dersin?" şeklindeki sorulara maruz kalmıştır. Bu tür sorulara kapsamlı ve sistematik olarak cevap vermek, genç (ya da yaşlı) insanları "bilgisayar mühendisliği/bilgisayar bilimleri" nedir, ne değildir konusunda aydınlatmak kolay değildir. Ancak geçen gün sundance arkadaşımın bana gönderdiği bir belge bu konuya son noktayı koymuş durumda: ODTÜ'den Dr. Göktürk Üçoluk'un BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİNE İLİŞKİN SIKÇA SORULAN SORULAR başlıklı yazısı sanırım konu ile ilgili hemen herkesi aydınlatacak nitelikte.
Bu belgeden dikkatimi çeken birkaç alıntıyı da burada sizinle paylaşmak istiyorum:

Bilgisayar Bilimi

İngilizcesi 'Computer Science' olan bu bilim dalı, veri barındırıp bunun üzerinde işlem yapmayı sağlayacak yapılarda, belirli amaçlara ulaşmak için verilerin nasıl işlemleneceği ile ilgilenir. Genel kanının aksine: Bilgisayar Biliminin ilgi alanına girebilmesi için, işlem yapacak yapının fiziksel gerçekliğinin olması gerekmez. Bu gerçekten ötürü, disiplinin adında yer alan 'Bilgisayar' sözcüğünü dar anlamı ile algılamak yanlıştır. Her ne kadar bu isim gündelik kullanım bakımından eskiden odalar büyüklüğünde, şimdilerde ise masalarımızın üzerinde yer alan, elektrikle çalışır, bir ekran, bir klavye ve bir işlem ünitesini barındıran cihazın adı ise de, bilim dalı olarak algılandığında 'Bilgisayar' sözcüğü fiziksel bir yapıdan çok 'veri işleme yeteneği olan herhangi bir yapı' anlamındadır. Bu yapı, elektrikle çalışmak zorunda da değildir. Örneğin, Dünyamız canlılığındaki veri işlemleme organının temel ögesi olan 'nöron hücresi' ve bundan oluşan canlı beyni elektrik akımı ile çalışmamaktadır, ancak bu tür veri işlemleme Bilgisayar Biliminin ilgi alanına fazlasıyle girmektedir. Veri işleyen yapının işlemleme kurallarının sağlıklı tanımlanmış olması koşulu ile, bu yapının varlığı yalnızca kağıt üzerinde bile olabilir.

Yazılım Mühendisliği

Bir yazılım mühendisi ile müşteri arasında geçen diyalog:

Y.M.: Peki, bu depodan günde ortalama kaç sipariş sevk edilir?
Müşteri: Hiç belli olmaz ki, hep değişir!
Y.M.: En fazla kaç olur?
Müşteri: 5 de olduğu olur, bazen 500 de olur.
Y.M.: Peki burada kaç eleman yükleme yapıyor?
Müşteri: 2.
Y.M.: 500 siparişi 2 adam nasıl yüklüyor peki?
Müşteri: Beyim, o zaten kırk yılda bir olur, o zaman da siparişler bir iki gün gecikir haliylen!

Yazılım Mühendisi için belli ki çok kritik olan ortalama sipariş adedi bilgisini, gördüğünüz üzere, doğrudan öğrenmek olanaklı olmadı. Yazılım Mühendisi bunu yeteği ile buldu, çıkardı. Her zaman da şans böyle yaver gitmeyecektir.

Dolayısıyle bir Yazılım Mühendisinin:

1. zeki olması,
2. sosyal iletişim yeteneğinin çok yüksek olması,
3. titiz olması

gerekir. Bunlardan birisindeki bir eksiklik sonradan gecikmeler, milyarlık zararlar, davalar, kötü ün olarak geri döner. Yeri gelmişken şunu da belirtelim:

Genel kanının aksine Yazılım Mühendisi gününü (gecesini) bilgisayar karşısında geçiren, çoğunlukla karikatürize edildiği üzere sosyal iletişim özürlüsü, garip bir dille konuştuğu için ne dediği bir türlü anlaşılamayan bir kişi hiç değildir.

Bu durumdaki kişi yukarıda anılan nedenlerden ötürü kaybetmeye mahkumdur, genel profil de hiç böyle değildir zaten. Bu bakımlardan Yazılım Mühendisliğinin pek benzeri Endüstri Mühendisliğidir. Hatta denebilir ki Yazılım Mühendisinin iletişimde olması gerekebileceği kesim bir Endüstri Mühendisininkinden daha yaygındır ve muhatap olacağı müşterinin kendi terimlerine (Yazılım Mühendisinin) vakıf olması ise daha az olasılıktadır.

Yazılımın yazılması:

Sıkı durun, beklentinizin aksine olduğunu tahmin ettiğimiz, çarpıcı bir gerçek geliyor:

Gerçek profesyonellikte yazılımın fiilen yazılması Yazılım Mühendislerince yapılmaz.

Bu aynen planı çizilmiş bir inşaatın İnşaat Mühendislerince harç karılarak, kalıp çakılarak, kazma kürekle inşaa edilmesine, veya tasarımı yapılıp şeması çizilmiş yeni televizyonun üretim hattında bir Elektronik Mühendisinin lehim yapmasına benzer. Bu aşama aslında 'programcı' olarak adlandırılan, kendi başına tasarım yapacak bilgisi olmayan ancak yapılmış bir tasarım dökümanına bakarak yazılımı yazabilecek elemanlarca gerçekleştirilir. Bu 'programcıların' 'kodlamaları' da aynen bir inşaat sahasındaki şantiye mühendisinin inşaatın yapılmasını her aşamada denetim altında tutması gibi bir Yazılım Mühendisi tarafında sıkı biçimde denetlenir. Hatasızlığı kontrol edilir. Yeri gelmişken bir gerçeğin altını çizip, genel bir yanlış kanıyı düzeltelim:

Yazılım Mühendisliği yoğun bilgisayar kullanımı gerektiren, kişinin hayatını program yazarak geçirdiği bir meslek değildir.

Ülkemizdeki Durum

Ülkemiz yazılım üretimi konusunda ne yazık ki daha tam profesyonelleşememiştir. Eksiklik, gerekli kadroların ve iş gücünün oluşmasındadır. Yazılım Mühendisi sayımızda azlık olduğu gibi, bu disiplinin ara elemanı durumunda olan 'programcı' sayısı ihtiyacın çok çok altındadır. Pek az üniversitede 2 yıllık 'programcılık' eğitimi verilmektedir. Kaldı ki 'programcılık' üniversite çatısı altında olmaktan çok 'meslek yüksek okulu' çatısı altında yer alması gereken bir meslek eğitimidir. (Profesyonel) 'programcı' boşluğu ne yazık ki ülkemizin bir gerçeği olarak iki kaynaktan doldurulmaktadır:

1. Kendini hasbel kader programcılık alanında (kısmen) yetiştirmiş, halk deyimi ile 'alaylı' farklı disiplerin insanları. Bu kişiler genellikle ufak programlar yazmışlar, hatta bir denetim mekanizması da olmadığından bunları satabilmişlerdir de. Bununla edindikleri öz güven kendilerine 'kendinden menkul' programcı sıfatı yakıştırmalarına neden olmuştur. Bu kategorideki kişiler evvelki bölümde anlatılan 'tasarım dökümanlarını' çözümlemek konusunda eğitim almamışlardır. Ayrıca, yılların deneyimi ile elde edilmiş, yazılım 'kodlama' nın kurallarından da pek haberli değildirler. Her boyutta 'alaylı' iş görürler.

2. Diğer grup, ne yazık ki Yazılım Mühendislerinin kendileridir. (1) gruptan kişilerle acı deneyimler yaşamış ihtiyaç sahiplerinden imkanı olanları (büyük yazılım şirketleri, parasal kısıtı az olan bankalar, holdingler,…) Yazılım Mühendislerine dönüp, 'kodlama' evresinin de onların tarafından gerçekleştirilmesini istemektedirler. Bu durum belki Yazılım Mühendisinin piyasa ederini ülkemizde artırmakta ancak öte yandan onların (yüksek ücretler karşılığında) yeteneklerine göre düşük kalitede bir iş yapmalarına ve sıkıntı duymalarına neden olmaktadır. Bu, ülkemiz Yazılım Mühendisleri arasında yaygın bir yakınma konusudur. Patlayan bilgisayarlaşma talebinin bir sonucu olarak önümüzdeki on yıl içerisinde ülkemizde bu sorunun çözülmesi ve dengelerin daha sağlıklı olarak oluşması beklenmektedir.

Bilgisayar Mühendisi için iş imkanları nedir, kaç para kazanır?
Yurtiçinde
:

* Şirketlerin bilgi-işlem birimleri:

Çeşitli bankalar, holdingler, büyük ölçekli sanayii kuruluşları kendi faaliyetleri ile ilgili bilgisayar(laşma) etkinliklerini kendi çatıları altında gerçekleştirmekteler. Buralardaki etkinlikler çoğunlukla çeşitli tecimsel (ticari) işlerin ve işlevlerin otomasyonu olmaktadır. Veritabanı uygulamaları (stok, süreç denetimi, muhasebe, vb.), ağ eksenli uygulama geliştirilmesi, ofis otomasyonu, WEB esaslı e-tecim, etkinliklerin büyük kısmını oluşturmaktadır.

Bilgisayar Mühendislerine en yüksek ücret bu şirketlerin bünyesinde ödenmektedir. Bulunulan şehre göre değişmekle birlikte yaklaşık 1000-1200 USD ile başlayan başlangıç ücreti bir yıllık başarılı bir çalışma sonucunda 2000 USD'a tırmanmaktadır. Piyasa 4-5 yıllık bir deneyimin alacağı ücret 2500 USD üzeri olmaktadır.

* Yazılımevleri:

Ülkemizde artan sayıda, çeşitli ölçekte, yazılım üreten şirket açılmaktadır. Bunlara yazılımevi diyoruz. Bu yazılımevleri kendi stratejilerine uygun olarak yatay veya dikey pazara yönelik ürün üretmektedirler. Yatay pazarda bir yazılımın değişikliğe uğratılmadan birden fazla farklı müşteriye satılabilmesi amaçlanmaktadır, yani bir tür 'konfeksiyon' üretim söz konusudur. Düşey pazarda ise amaç belirli bir müşteriye (veya dar bir kesime) yönelik yazılım üretmektir. Ufak yazılımevleri genellikle düşey pazardan pay almak istemektedirler. Son yıllarda bu tür yazılımevlerinin sayısı yazılım gereksinimlerine koşut olarak artmaktadır. Bu yönde devlet teşvikleri ve banka kredi destekleri de vardır. Çoğunlukla mezuniyetinin ertesinde bir yazılım kuruluşunda çalışan Bilgisayar Mühendisinin, belirli bir alanda 'alan bilgisi' ve ilişkilerini oluşturup, bulunduğu kurumdan ayrılıp, bir iki ortaklı yazılımevi şirketi kurması ve söz konusu dikey pazara yazılım üretmesi en yaygın gerçekleşme türüdür. Bu tür yazılımevleri ilk bir iki yıl finansal yönden zorlanmakta, ancak ilk birkaç ürünlerinin satılamasını izleyen zaman diliminde (bu ürünün başarısı oranında) piyasada tutunabilmektedirler.

Yazılımevlerindeki Bilgisayar Mühendisi çalışanların aylıkları bir önceki başlıkta anılandan daha azdır. Bazı yazılımevleri ürün satışı üzerinden ortaklık önermekte ve rakamı daha da düşük bir düzeye çekmektedir. Buralarda geliştirilen yazılımın 'çekiciliği' ne yazık ki, Bilgisayar Mühendisinin ücretine (-) bir faktör olarak etkimektedir.

* Savunma sanayii:

ASELSAN, HAVELSAN, STM gibi bir grup, sayıları çok kısıtlı olan, devlet ortaklı şirket, iyi bir alıcı olan savunma sektörüne yazılım üretmektedirler. Ülkemizde çok az bulunan AR-GE içeren yazılım etkinliklerinin önemli bir kısımı da bu çatılar altında gerçekleşmektedir. Daha çok Ankarada konuşlanmış bu şirketlerdeki üçret politikası, ilk maddede belirtilmiş boyutta olmamakla birlikte yine de tatmin edicidir. Genellikle işe koşut Yüksek Lisans eğitimine izin verirler (uzun süreli ortandan kaybolmamanız koşulu ile). Zaman kaynağınızda bir sıkışma doğması durumunda, sizden beklenilen, iş yerine öncelik tanımanızdır. Yani bu eğitiminizin işi aksatmasına izin verilmez.

Ücretler genellikle 1000 USD civarında başlar ancak zaman içinde çok fazla da tırmanmaz.

* Akademik yaşam:

Öğrenimin lisans sonrası eğitim (master, doktora dercelerine yönelik) sürdürmek kararında olan lisans mezunları için bir alternatif de 'üniversitede asistan olarak kalmaktır'. Bu eski deyim 80 li yıllarda Araştırma Görevliliği olarak yeniden adlandırılmıştır. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümünde her yıl 8-10 araştırma görevlisi göreve başlamaktadır. İyi bir not ortalaması ve bilgi düzeyi, akademik çalışma yönünde motivasyon bu yolu seçmenin ön koşuludur. Araştırma görevlileri, görevlerinin bir parçası olarak bir yandan sınıf karşısında bilgi aktarma imkanı bulmakta ve eğitmenliğin tadına varmakta diğer yandan ise bilimsel araştırmanın nasıl yapıldığını öğrenmekte, bilime katkıda bulunabilmektedirler. Yayınlanan bir bilimsel çalışmanın kapağında kişinin kendi adını görme olanağı yalnızca bu yaşamı seçmekle gerçek olabilir.
<
Ne yazık ki devlet üniversitelerinde verilen ücretler memur ücreti olup, her disiplin için aynıdır. Bazen dalgalanma göstermekle birlikte araştırma görevlisinin alacağı maaş 400 USD dolaylarındadır. Buna karşın kendisinden beklenen iş yükü özel sektördekinin yarısı gibidir. Bazı projeler çerçevesinde yapılabilecek eş işler aracılığı ile bu rakamın yükseltilmesi de olanaklıdır. Ayrıca, akademik ortamda kişiye tanınan özgürlük verilen görevlerin aksamaması sınırlarına kadar genişlemektedir. Özel sektörde durum bunun tam aksidir. İş saatleri, giyim-kuşam, iş ortamındaki kişisel özgürlükler çok daha kısıtlanmıştır.

Türk bilgisayar mühendisleri ne zaman yerli bilgisayar yapacak?

Bu soru bir eksikliğin ifadesi ile sorulmakta ise bu tümüyle yanlış bir yaklaşım. Türkiye Kuzey Denizinde petrol de aramıyor, Palmiye yağı üreticisi de değil, Çikita muz ve kahve de yetiştirmemekte, ancak bunları yoğun biçimde tüketmekte. Günümüz açık pazar ekonomisine dayalı Dünya düzeninde her ülkenin her ihtiyacını kendisinin gidermesi olanaklı değildir. Ülkemiz ileri bir sanayi ülkesi olacaksa bunu hangi doğrultuda gerçekleştireceğini belirlemiş durumda. Ülkemiz, beyaz eşyada, belirli türden elektronik kontrol cihazlarında (örneğin telefon santralları), ileri teknolojiye dayalı inşaat sektöründe, tekstil alanında, uluslararası konaklama organizasyonlarında (ki bir alt kümesi turizmdir), Motorlu taşıt üretiminde Dünya çapında gelişmeyi seçmiş durumda. Tercihini bilgisayar üretimi doğrultusunda yapmamış olmasının yatırım sermayesi, zamanlama, karlılık gibi karmaşık nedenleri vardır. Büyük olasılıkla ileride de bu yönde bir tercih olmayacaktır. Anlaşılması gereken bu tercihin nedeninin 'teknik bilgi eksikliğinden' kaynaklanmadığı, tamamen ticaret dünyasının kendine özgü kurallarından kaynaklandığıdır. Ülkemiz, bu teknolojileri gerekirse üretebilecek bilgi düzeyini çeşitli kurumları aracılığı ile sağlamakta ve bu bilgiyi de güncel tutmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse ASELSAN'ın ve üniversitelerimizin bilgi birikimi bu sektörde üretim yapmaya yeterdir. Yapmayışının nedeni ticaridir. Yani yukarıdaki sorunun yanıtı şudur:
Türk ticaret dünyası tamamen ticari çıkarlarla bilgisayar ithalini değil, üretimini karlı gördüklerinde.

Bilgisayar Mühendisinin ne yaptığını çok iyi biliyorum. Hayatta edinmek istediğim yegane meslek. Ancak ÖSYM başarım düşük, ne yapmalıyım?

Cevabımız hiç duraksamadan şu olacaktır: Ne yapın edin bu öğrenimi yapın. Ülkemizde en yüksek puandan başlayan ve daha mazbut puanlara doğru uzanan bir dizi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü var. Şüphesiz, sizin gibi çok istekli ve bilinçli bir bireyi aramızda görmek isteriz. Ancak puanınız bu bölüme yetmiyor ise bu dünyanın sonu değil. Eğer bu mesleği belirttiğiniz kadar çok edinmek istiyorsanız en kötü Bilgisayar Mühendisliği eğitimi başka bir dalı okumak durumunda kalmaktan yeğdir. Dört yıl boyunca (ve ondan sonra) kendinizi eğitmek elinizde. Nasıl olsa zamanınızı vermeniz gereken konularla, bilgi edinmek istediğiniz konular aynı, gerisi size kalmış durumda.

Yapmamanız gereken en önemli şey, başka bir disipline gidip bir yandan da kendinizi Bilgisayar Mühendisliği konusunda eğitebileceğinizi sanmanız. Ne kadar iradeli de olsanız buna zaman bulamayacaksınız. Ayrıca size temel teşkil edecek bir bilgi de almıyor olacaksınız. Bu hata, pek çok kişi tarafından yapılmaktadır. Deneyimimiz, bu usulle başarıya ulaşabilen insan sayısının ihmal edilebilecek kadar az olduğudur. Ayrıca bu durumda elinizde diploma olmayacak ve hep 'alaylı' muamelesi göreceksiniz.

Görüşler

0
anonim
oss sinavina girecek ogrencilerin mutlaka okumasi gereken bir yazi, herkesin eline saglik
0
sundance
Valla dört dörtlük bir yazı, Sn. Göktürk Üçoluk`u yeni yazılarıyla da FM`de görmek isteriz.

Yani o kadar doğru bir yazı ki, benim daha önce çalıştığım şirketlerden birine rakamlar direkt cuk diye oturuyor :)
0
anonim
Oldukça saçma bir yazı. Kendini yetiştiren bir programcı ile unv mezunu bir muhendis anlamsizca karsilastirilmis. Evet son zamanlarda çıkan uygulama geliştiricilerin yazdiklari kodlar gerçekden
kalitesiz ama 13 yasinda commodore 64 uzerinde demo yazan ve unv diplomasini alakasiz bir bolumden alan yada almayan daha dogrusu yazilim muhendisi olmayan bir coder'ın bilgi birikimini nasıl boyle kucumsersiniz.
Linus Torvalds'in Tanenbaum'un begenmedigi bir ogrencisi oldugunu biliyor mu acaba bu arkadas.
Yada su hayranlikla izlenen 3d oyunlari yazanlarin
unv'nin yanindan bile gecmeyen adamlar oldugunu.

Zamanında turkiye'de yazilan bir programı inceleyen bilg. prof. hoca yazilim muhendisi olmayan alayli dedigi programcinin yaninda sadece 3 kelime edebildi.
Bir cok coder tanirim alayli takimindan sordugunuzda size sql serverlarin nasıl yazıldıgını ve algoritmik altyapisini anlatan. Yurt disinda devasa yazilimlari yazan programcilara bir sorun bakalim iyi bir programcının tanımını bu yazidaki gibimi yapiyorlar.

Kusura bakmayın biraz agir bir cevap oldu ama su unutulmamalidir ki programlama 3 ayda ogrenilen bir is degildir yillarini bu ise veren insanlar var.Kimse bu emegi boyle kucumseyemez.
0
oktay
Merhaba,

Bence 'Bilgisayar Progamciligi' (alayli veya mektepli farketmez) ile Bilgisayar Muhendisligi arasindaki farki gozler onune seren bir yazi. En azindan bu acidan yararlli oldugu kanaatindeyim.

Oktay
0
anonim
Evet piyasa sartlarini dogru anlatiyor.
Bu yazıyı cok daha oncede okumustum ve yine bu duygulari yasamistim.
Programlama tecrube isidir, programlama algoritmalarını program yazmayan arkadaslar mı uretti
hayır...
0
FZ
Sanırım biraz kavram karmaşası oluyor. Bildiğim kadarı ile bir algoritma geliştirmek için pratik olarak programcı olunmasını gerektiren bir durum yok. Öyle olsa idi herhalde Euclid'in, En Büyük Ortak Bölen (GCD-Greatest Common Divisor) algoritmasını geliştirmek için bilgisayarların icadını beklemesi gerekirdi ;-)

Yani demek ki en az bir algoritma vardır ki ciddi ciddi bugün pek çok programda kullanılıyor ve bilgisayar programı yazmayan biri tarafından geliştirilmiş ;-)

Kaldı ki doğrudan bilgisayar sistemlerinde kullanmak için tasarladığınız bir algoritma söz konusu olduğunda dahi bunun performansını hesaplamak için ihtiyacınız olan araçlar fiziksel değil yine teorik-matematiksel araçlardır.

Programlamanın tecrübe işi olduğuna gelince, evet elbette öyledir, eeee? Aksi mi iddia edildi burada? Ciddi entelektüel çaba gerektiren hangi işte tecrübenin payı yadsınabilir ki?
0
FZ
Doğrusu bu yazı ile ilgili benim de eleştirecek pek çok şeyim var ancak herhalde yakıştıracağım son niteleme bile olmazdı 'saçma' nitelemesi.

Bence yazıda pratik olarak belli bazı bilgisayar sistemleri konusunda (c-64 gibi) ileri seviyeli bilgi birikimi olan insanlar küçümsenmiyor, en azından ben öyle bir hava sezmedim (ancak genel bir ODTÜ'lü ukalalığı olduğu söylenebilir ki bu da benim önyargımdır ;-)

Bir de şu Tanenbaum-Linus meselesine de allah aşkına artık biraz dengeli yaklaşalım, çok istirham edeceğim. Bir insanın çok ciddi entelektüel çaba göstererek hem teknik (işletim sistemi yazmak) hem de sosyal (bir sürü kernel-hacker tadında adamı Internet üzerinden dağılmadan organize etmek) bir oluşumu kotarması ve dünya çapında duyurması elbette ki takdire şayan bir durumdur. Ben de evimde şu anda Linus Torvalds tarafından geliştirilmeye başlanmış bir çekirdeğin merkezinde yer aldığı bir işletim sistemini kullanıyorum. Ancak bu Tanenbaum'un ya da yaptıklarının küçümsenmesine asla yol açamaz (ve Linus'un yine Tanenbaum'un geliştirmiş olduğu bir işletim sistemi çekirdeğini inceleyerek konuya başladığı gerçeğini de unutturmaz). En nihayetinde Tanenbaum, Dijkstra (doğru mu yazdım? :) gibi adamlar bilgisayar bilimlerine pratik/teorik çok şey katmış adamlardır biraz araştıran kişi bunu görür. Bu adamların isimlerinin çok duyulmamış olması, bu adamların 'oyun programcısı' olmaması yine bir sebep değildir eserlerinin küçümsenmesi için. Üniversitenin yanından geçmeyen o müthiş programcılar da (dalga geçmiyorum bence de müthiş adamlar) farkında olarak ya da olmayarak o 'yaşlı ve ukala' adamların geliştirdiği pek çok algoritmayı da kullanıyorlar.

SQL Server denmiş, eminim SQL Server tarzı bir yazılımı ıncığı cıncığına kadar anlatacak ve yine üniversite mezunu olmayan adamlar vardır ancak SQL dediğimiz şeyi geliştiren kimdir? Bunu bir düşünün bakalım (allah aşkına küçümseyerek ya da övünerek değil, sadece bir araştırın, bir düşünün bu süreci, somut bilgilere dayanarak).

Her şey bir yana tekil örneklerden genellemeye kalkmak tehkileki bir yaklaşımdır.

Son olarak: Evet bence de programlama 3 ayda öğrenilmez, iyi bir programcı sıfatını kazanabilmek için zeki bir adamın bile yıllarca yoğun bir şekilde çalışması gerekir.
0
anonim
Haklısın,
Linus-Tanenbaum kiyaslamasi yapmiyorum bende tanenbaum'un kitaplarindan cok sey ogrendim ve saygim sonsuz. Eminim ki linus da minix uzerinde cok sey ogrendi :).

SQL serverlarin ilk unv'lerde gelistirilmis olmasi dogru ama o zamanki sartlarda xerox, ibm, dec gibi yerler disinda pek bir alternatifiniz yoktu bu tur ciddi arastirmalar icin.


Ama burdaki en onemli nokta su,
eger ulkenin en iyi okullarindan bir hoca kalkip bu tur yazilar yazarsa ve unvanindan dolayi bir cok insanin dusuncesi bu tur dogma'larla dolarsa o zaman alaylı tabir edilen ve bircok problemin altindan yazilim muhendisligi(bu unvani diploma belirlemez) kistaslarina uygun hareket ederek cikan programci arkadaslarin kariyerlerinin onune kendisi engelleri yerlestirmis olur.

0
anonim
SQL serverlari kim gelistirdi tabiki bilim adamlari, onlardan cok sey ogrendik ve cok sey borcluyuz. Ama bilim adamlarina :)
0
anonim
işin programlama kısmını ele almak istiyorum: tekerleği yeniden icad etmeye gerek yok. diplomalılara neler borçlu olursak olalım, onların geliştirdikleri teknolojileri kullanmak için diploma sahibi olmamız gerekmez. c++ dilini, dersinin bir konusu olduğu ve yüksek bi not alması gerektiği için çalışan ile, zevk için çalışan gerçekten farklıdır. bilgisayar mühendisi olmak iyi bi programcı olmanın kesinlikle gereği değildir. hatta ben iyi programcıların çoğunun üniversiteden terk olduğun biliyorum. bu hususta ORACLE`ın genel müdürü Larry Ellison`un güzel bi konuşması var: http://www.disguast.org/article.php?article=478 :)))

yazan: göktürk bey`in denetiminde düzenlenen ODTU bilgisayar klübünün programlama yarışmasında finalistlerden olan alaycı programcılardan biri...:)

0
FZ
Öncelikle yarışmadaki finalistliğini kutlarım. Ve hemen ardından derim ki Larry Ellison'ın şu söz konusu meşhur konuşmasını (üniversiteyi bırakın, zengin olun, vs.) eğer bir kişi daha tavsiye edecek olursa kafamı duvarlara vura vura ya kafamı ya da duvarları parçalayacağım. Sapla samanı birbirine karıştırmaya (hele de karşısında çok çok çok zengin ve güçlü biri varsa daha da çok) meyilli olan bir zihin yapısı ile bu tür konuşmalar bir araya gelince her türlü abuk sabuk sonuca varmak mümkündür diye düşünüyor ve ürperiyorum. Bu konuşmayı okuyan ve üniversite mezunu olan (ama hayatta övüneceği şeylerin listesini yapacak olsa bunu kesinlikle 1500. sıraya falan koyacak olan) bir dostumun yaptığı yorum geldi aklıma: 'Bu adama ne biçim sokmuşlar ki hala çıkarmaya çalışıyor, enteresan?'

Bu arada şu cümlene de yerden göğe katılıyorum: Bir konuyu yüksek not için çalışan kişi ile harbiden zevk için çalışan ve somut olarak ortaya sağlam bir ürün koyarak bundan gurur duymak için çalışan adamın ruh hali çok çok çok farklıdır. Bu farklılığın betimlendiği en güzel yerlerden biri de 'Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı' adlı kitaptır, herkese tavsiye ;-)
0
SHiBuMi
Hayatının en cafcaflı 2 senesini kapısından içeri girebilmek için gece gündüz çalışarak geçirdiği, girdikten sonra da tamamlayabilmek için minimum 4 senesini verdiği bir uğraşı 1500. sıraya bile koymuyor olması bende de şu izlenimi bıraktı: Larry amcamız hala soktuklarını çıkarmaya çalışıyor da, senin arkadaşın sokulandan gayet memnun rahatça üstüne oturabiliyor. Belki de doğru olan arkadaşının yaptığıdır, bir aşamadan sonra şemsiyenin açılmaması durumu.
0
FZ
Arkadaşıma detaylı olarak sorarım ya da belki bizzat kendisi yazar, ancak bildiğim kadarı ile hayatının en cafcaflı 2 yılını (insanların son birkaç yıldır girmeyi epey zor buldukları bir bölüm için) 'harcamadığı' gibi üniversiteyi de uzun bir sürede bitirmiş ve bu süre içinde de yine (bence) hayatını 'harcamamış', güzel vakit geçirmiştir. Övünme meselesine gelince, yani evet, yine ona sormak lazım ama ben şimdiye dek üniversite mezunu olması ile övündüğünü hatırlamıyorum, abuk sabuk şekillerde övünenlerle de dalga geçmiştir, bunun altında yatan ise kesinlikle üniversiteyi küçümsemesi falan değildir, bir tercih meselesi, bir değerler sistemidir. Sanırım dediklerimi doğru iletebilme güçlüğü çekiyorum. Her neyse...

Şu üniversiteli elemanlar meselesi ile ilgili aklıma takılan bir şey var, yani muhabbet öyle bir noktaya geldi ki olay akademisyenleri aşağılamaya ve onları fildişi kulelerde yaşayan burnu kalkık rezalet insanlar olarak görmeye kadar vardı gibi geliyor bana, işin içinde bir de Larry Ellison'ın abuk sabuk konuşması dahil edildi. Buradaki hemen herkesin Internet'teki en faydalı sitelerden biri olarak kabul ettiği Google'da şu anda 500 civarı adam çalışıyor, bu personelin 50'den fazlası yani yaklaşık %10'u doktorasını yapıp gelmiş adamlar. Şimdi Google şirket yönetimi aptal mı? Akademik hayatta doktora seviyesinde uzmanlaşmış bu adamlara yığınla para verip neden bünyesinde barındırıyor? Boş iş mi yapıyor? 'Yeni' yöntemler için neden yetenekli programcıları çalıştırmıyor? Neden çok ciddi bir 'araştırmacılık' disiplininden gelmiş bu adamları kullanıyor?

Bende ciddi ciddi sapla samanı birbirine karıştırdığımız hissiyatı oluştu. Gönderdiğim yazıyı yazan hocayı tanımam etmem, yazıda benim de eleştireceğim noktalar vardır elbet. Ancak tekrar tekrar söylüyorum şahsen ne yetenekli ve bana 'vay canına' dedirten programcıları aşağılarım ne de akademik ortamlarda ciddi ciddi araştırma yapan hocayı. Tekil tekil örneklerden yola çıkarak 'baaak, gördün mü, nasılmış' muhabbetine girmeyi de anlamsız bulurum. Her iki kategorideki adamın yeri ayrıdır ve üç aşağı beş yukarı bellidir. Tabii ki bu kategoriler geneldir ve gereklidir, kategoriler olmadan düşünmek çok zordur ve yine tabii ki zaman zaman tüm kategorilerin sınırlarını parçalayan sıradışı insanlar çıkacaktır ama dediğim gibi mevzu genel durumlar üzerinedir. En nihayetinde konu bir 'ünvan' değil yöntem, disiplin, araştırma ve metodoloji geleneğidir. Şimdilik diyeceklerim bu kadar.

0
anonim
Larry Ellison'in yaptigi iddia edilen konusma aslen bir urban legend'dir, burda da linki...
0
anonim
Bunu kim söyleyecek diye bir kenara yatmış bekliyordum :))) Evet doğrudur, Larry amcanın yaptığı söylenen konuşba urban legend´dır fakat bu o konuşmanın mantıklı taraflarını gözardı etmemize yeter mi ?

Veya yapılmış bir konuşmadan daha fazla ses getirmemiş midir ? Eğer bu yapılmamış konuşmanın sonuçları yapılmışıyla yarışır derecedeyse, bu kadar insanlarda etki uyandırıyorsa zaten yapılmış olmaması asıl hata değil midir ?

Sundance
0
malkocoglu
Yazilim muhendisligi hakkinda verilen bilgiler eksik.

Yazilim muhendisligi (software engineer) en cok ugrastiran konulardan biri, en son revacta olan arayuzleri kutuphaneleri bilmek/kullanmak ve kalici, sonradan bakimi kolay olan kod yazmak. Mimari'yi duzgun kurmak yazilim muhendisinin bas gorevlerinden biridir. Yukaridaki ornek, y.m. meslegini araba tamircisine benzetmis biraz.

0
FZ
Bana daha çok makina mühendisine benzetmiş gibi geldi. Ve buradan sanki mühendis - deneyimli teknisyen ayrımı yapıyormuş gibi geldi. Bu analoji sanırım yazının algılanmasını kolaylaştıracaktır.
0
malkocoglu
Bir de, 'gercek yazilimin gerceklesmesi, yazilim muhendisi tarafindan yapilmaz' diyor. Bu en buyuk sacmaliktir. Tabii ki yapilir. Amerika'da 3 danisman sirkette calistik, takim liderligi yaparken bile kod yazdik. Hangi kepazeden ogrenilmis bu bilgiler anlamadim.
0
anonim
bu baslikla dikkatinizi cekiyorum, sadece biraz okudum, kafamdaki tetik atti ve devamini okumadim. uyusmayan kontent olursa, okumayi birakabilirsiniz.

YTU, ITU gibi okullar orumcek aglariyla doludur. Muhendislik olayini orumcek agi olarak etrafiniza dolarlar, tozlar icinde kalirsiniz. insanlik gormezsiniz, aglarsiniz, istisnalar vardir, maalesef etkisizdir. ben 6 yil muhendislik okudum ve ancak bunu soyleyebiliyorum. o okullarin duvarlarini az boyamadik, az aglamadik kapilarda, camlardan projelerimiz disari firlatilinca bakakaldik arkasindan. siyah kara plakali makam arabasiyla gezen orumcek profesorler, muhendislik kulturu gibi bisey yasamayan, anlatmayan ve bununla ogrenicleri yoguramayan tek sira dizilmis beyin akitici memur ordusu!

YTU''de, ITU''de koridorlarinda gezerken duvarlarda ve yerlerde toz ortusu vardir, iste o fiziksel sey gercegin gostergesidir. BU okullar toz icinde. butun egitim toz kapli.

bu alalaede bir yazidir. asabiyim, sinirliyim, kustum. kusura bakmayin. isterdim ama bu forumda herhangi bir gelismeye katkida da bulunamiycam su anda.

burak, http://www.ucantekme.com
0
anonim
BU LİNKİ EKŞİ SÖZLÜKTE GÖRMÜŞTÜM. sozluk.sourtimes.org
0
SHiBuMi
Tipik bir akademisyen yazısı. Kendi kafalarında ideal bir dünya yaratırlar, sonra buna uymayan her şeyi didik didik edip eleştirirler. Ortaya bir çözüm yolu sundukları çok enderdir, sürekli tespitler yapıp bunların nasıl olması gerektiğini söylerler, ama nasıl yapılacağını kendileri de bilmezler. Ürettikleri how-to'lar da asla varolmayacak ideal dünyalarında kullanılabilecek cinstendir.

Yazılım mühendisleri için yazıda yapılan iş tanımı doğrudur, ama kısıtlı bütçesi olan herhangi bir yazılım evinin 2000$ ayırdığı bir adamı yalnızca proje analizinde kullanması ciddi bir lükstür. Bunu profesyonellik dışı bir hareket olarak tanımlamak haksızlık olur. Kaldı ki, yazılım firması olsun olmasın, uluslararası birçok firmada özellikle kariyerini geliştirmek isteyen insanlar farklı departmanlarda çalıştırılırlar. Belki de bir yazılım mühendisi için de, kariyerinin ilk yılını programcı olarak geçirmek faydalı olacaktır. Zorunluluktan dolayı yazılım mühendisi-programcı olarak çalışıp hem analiz yapıp hem kod yazmak bakış açısına göre olumlu ya da olumsuz algılanabilir, aktif olarak programlama yapmamış birinin yalnızca teorik bilgisiyle bir uygulamanın altyapısını oluşturmasının ne kadar sağlıklı olacağı da tartışmaya açıktır.

Alaylı-mektepli tartışması çoğunlukla okulunda okuduğu halde düzgün bir iş bulamamış ve akademisyen olmak zorunda kalmış kişiler tarafından ortaya atılır, isteyerek akademisyenliği seçmiş kimsede bu komplekse rastlamak zordur. Bu durumu en güzel saptama yolu, kişinin 4-5 misli daha fazla kazanacağı bir işi yapmıyor olmasının nedenini orada iş yükü çok fazla, hem kravat taktırıp tuvalete bile saat tutup yolluyorlar şeklindeki açıklamalardır. Bunun elle tutulur bir tarafı yok tabii ki, hatta bir sonraki anket sorusu bu olabilir, ey yazılımcılar, iş yerinizde kılık kıyafetiniz nedir?

Diploma falan bir tarafa, ister akademisyen olsun, ister mektepli ister alaylı, bütün iş kişinin kendisini geliştirip geliştirmediğinde biter. Bunun içine de hem sosyal ilişkiler, hem de teknik bilgi girer. Kendisine belirli bir sosyal çevre sağlamış, konusuna hakim bir insan, aldığı diplomanın üzerinde yazana bağımlı yaşamayacaktır, buna Türkiye de dahil.
0
anonim
Arkadaşlar, hiçbiriniz mi bir şirkette çalışmadınız ? Yapmayın etmeyin, işte bunlar aynen yürürlükte olan kurallar!

Daha da detayını söyleyeyim size. Bilişim şirketlerinde danışman seviyesinin bir üstüne çıkabilmek için illa ki Bilgisayar ya da Elektronik mühendisi olmanız gerekiyor. Eğer bu fakültelerden mezunsanız arge elemanı olarak da %90 sizi işe almıyorlar, isteyeceğiniz paradan korkuyorlar. Arge'ci olmak için de tercih sebeplerinden biri Matematik/Fizik mühendisliği okumuş olmak.

Şahsen Bilgisayar Mühendisliğinden mezun olup da müdürlük yapmayan çok az kişi gördüğümden (bunların da çok azı bilgisayardan anlıyordu) şu duruma veya bu yazıya çok tepki göstermedim.

Bakın bir kez daha söylüyorum, zaten ortam bu. Bu adamcağız da gayet güzel anlatmış mevzuyu, bu kadar da üstüne gelmeyin.

Ha bu ortam yanlış, fazlamesailerimizle biz dünyayı yerinden oynatırız diyorsanız doğru yerdesiniz, bu site de bu yüzden kuruldu. Fakat bunu dediğinizde ciddiye alınmak için ortaya bir şeyler koymanız lazım.

Yoksa vız gelir tırıs gider.

Tannenbaum dehadır, Linus zeki ve pratik bir adamdır. Aradaki fark dağlar kadar. Belki sayın hocam Linux'un monolitik kernelini sınıfta bırakırdı proje olarak önüne gelse, ama şahsen benim boynuzlarım çıktı GNU/HURD'u beklemekten. Şakasını yapıyorlardı, bu yüzyıla yetişmeyecek diye, bir sonraki on yıla yetişse yine eyvallah diyeceğim :)

Hareket adamı olmak ile teorik adam olmak arasındaki farkı ancak Lao Tzu gibi ustalar aşabilmiş, bunu da herkesten bekleyemeyiz.
0
felix
Bu yazıda yapılan şey bir durum tespitidir. Bilgisayar bilimi mühendisi ile programcı farkına yapılan vurgu doğrudur ve küçümseyici değildir. İyi bir programcı da kolay yetişmez ve öyle alaylılar vardır ki kendi alanında pek cok mühendisi aşabilir. Ancak yazarın sınırını çizdiği ve aynı zamanda da bir bilim dalı olan computer sciencein her alanı için o alana ilgi duyan amatörler kitlesi olduğunu iddia etmek mantığımı zorluyor.
Benim asıl garibime giden şey ise computer science üzerine yazan kişinin şu anda bir computer engineering bölümünde öğretim üyesi olması ve başlık dışında kendi bölümününün farkını vurgulayacak bir cümle dahi olmaması. İster istemez akla geliyor: Acaba Türkiye''de her iki adla da eğitim verildiği halde aslında içerik olarak arada bir fark yok mu? ve aslında computer science adını alması gereken bölümler, oğrencilerin tercihini cazip kılabilmek için computer engineering bölümüne mi dönüşüveriyor?
0
inoxes
Yapılan kıyaslama yanlış ve alaycıdır. Sektörde programcıyım diyen ama ne yaptığını bilmeyen insanların varlığı doğrudur ama ayrımın bu kadar net yapılması yanlışdır.
Kişinin web sayfasından okuduğum kadarıyla genetik algoritmalar uzerine çalışıyor fakat benimde alaylı sınıfından genetik algoritmalar uzerinde çalışmalar yapan ve bunları koda doken programcı arkadaşlarım var ne oldu şimdi??? nerde yazılım muhendisleri nerde alaylılar fark ne, diplomayı alan tüm yazılım mühendisleri kod yazmayı becerebiliyorlar mı?

Bazı örnekler verilmiş yurtdışındaki şirketlerde çalışanların şu kadarı masterlıdır şu kadarı muhendistir diye. Yurtdışı şartları bu ülkeyle aynımı bir düşünelim.

Bu ülkede gerçektende 13 yaşında c64 uzerinde kod yazmaya başlayan ama sürdürülen yanlış eğitim politikası yuzunden girmesi gereken bölüme giremeyen yada alakasız bir bölüme zorlanan, girsede maddi ve diğer sebepler yüzünden bırakmak zorunda kalan ama yinede bir çok mühendisi hatta yeri gelince akademik unvanlı meslektaşlarını yerin dibine sokan programcılar var. Eğer bu insanlar daha gelişmiş ülkelerde olsalardı akademik çalışmaları kesintiye uğramayacak ve oldukça başarılı yazılım mühendisleri hatta prof. olabileceklerdi. (Hayran oldugumuz guruların geçmişlerine bir bakalım)
Bence tartışılması gereken konu şudur. Acaba insanlar hasbel kader aldıkları diplomaları hakediyorlar mı? Hakedenlere bu şans veriliyor mu?
Sistem boyle oldugu surece her meslek için bu tartışmalar uzar gider.
0
mysterious
Bencede yalnış mesela ben amcam''a dün bu konuyu açtığımda bana bizim zamanımızda öyle türkiyede bunun okuluna gidecek insanların sayısı çok azdı. Ben arkadaşımın sayesinde cobol öğrendiğim zamanları hatırlıyorumda o zamanlar cobol bilmek ve kullanmak büyük şanstı dedi.

Amcam = İlkokul mezunu Büyük bir deri firmasının (X A.Ş.) Bilgi işlem müdürü ve yanında çalışan mühendisten yaklaşık 3 kat daha fazla maaş alıyo

Bu yeterli bi açıklama olsa gerek .....
0
anonim
Programci - bilgisayar muh. - bilgisayar bilimcisi kiyaslamalarinda oldukca yorum yapilmis. Yaziyi okuduktan sonra benim aklima ilk gelen $u oldu: bir enstrumani kendi basiniza cok iyi ogrenebilir, calabilir, hatta bu konuda 'guru' olabilirsiniz. 'alayli' lar kadar iyi calamayan pek cok konservatuar mezunu vardir. Bu gorulen bir gercek. Ama bir gercek daha var : o da 'alayli' lardan kimsenin de tarihe gececek bir senfoni ya da concerto yazamadigidir...

Yazinin son paragrafiyla ilgili bir yorumda bulunmak istiyorum : Son paragraf gercekten de dogru, ama ulkemizde bunun ne kadar gecerli oldugu tartisilir. Cunku su anki egitim seviyesinde (kimi yorumlarda bu tozlanmis olarak da nitelenmis) insanlar kendi disiplinlerinde iyi bir egitim alamiyorlar. Var olan durumda universitelerin en onemli islevi su oluyor : ogrencilerin ufkunu acmak, benzer dusunce ve konuda calismaya ilgili / hevesli insanlari bir araya getirmek ve de ufkunu genisletmek.

Bu acidan bakildiginda ben 'bilgisayar muhendisligi olsun da neresi olursa olsun' anlayisina karsiyim. Farkli bir disipline kayarsaniz belki o kadar zaman ayiramayacaksiniz ama sunu da dusunun; ister ITU'de ister Bogazici'de ister ODTU'de olun; hangi disiplinden olursaniz olun bilgisayar bolumundeki hocalarla konusabilirsiniz, derslere girebilirsiniz, cidden 'yarmi$' biriyseniz bu konuda karsi taraftan yol gostermesini isteyebilirsiniz. Ayrica altyapi (bilgisayar lab. kutuphane, makalelere erisim vs.) konusunda da farkli bir disiplinde olmak onunuzu kesmeyecektir. Bu yuzden ortam olarak insanin kendini gelistirecegi yani motive olabilecegi, paylasimda olabilecegi ortam onemlidir bence.

0
JvN
Ustteki yorum bana aittir, login olmadan yollamisim yaziyi pardon ;)
0
FZ
Sana katılıyorum, akademik ortamı sadece bilgi ortamı olarak görmek yanlış. Söz konusu olan dümdüz bilgi olsa buna Internet'ten de ulaşmak mümkün ama belli bir sosyolojiyi, belli bir kimyayı ancak insanlarla birlikte yakalayabiliriz.

Tanenbaum'un hoca olduğu bir üniversitede ya da Knuth'un (ya da benzer çapta adamların) hoca olduğu bir üniversitede öğrenci olmak, araştırma yapıyor olmak, o türden bir havayı solumak biraz fark yaratır diye düşünüyorum. Tabii burada kapsamı biraz geniş tutuyor ve işin içine 'yeni bilgi üretimine yönelik araştırma'yı katıyorum ki bu 'hacking'in biraz ötesinde bir şey. Var olan bir sisteme göbek attırmayı değil yepyeni sistemler tasarlamayı ve bunları çok disiplinli ve kontrollü bir şekilde test etmeyi falan gerektiriyor.

Ciddi anlamda yaratıcılık sergilemiş ve bunu temel konularda yapmış adamları zaten yıllar sonra bile kitaplardan okuyor ve ortaya koydukları şeylerden faydalanıyoruz. Knuth buna iyi bir örnektir, bugün Gnu Multiple Precision fonksiyon kitaplığının belgelerine bakıldığında Knuth'a bir sürü gönderme olduğunu görüyoruz. Ancak bu söz konusu kitaplığı somut olarak uygulayan canavar gibi programcılar küçümsememizi gerektirmiyor tabii ki (ki aralarında eminim yine akademik ortamda bulunanlar da vardır).

Biraz konu kaydı, bağlam kaydı, bunun farkındayım. Ama artık kusurumu hoş görün :)

Son olarak: Birisi bir akrabasından bahsetmişti ve yanındaki mühendisten üç kat fazla maaş aldığını vurgulamıştı, bence çok talihsiz ve saçma bir örnek olmuş.
0
anonim
Kütüphane ve makaleler yani bilgi ve belge yöneticiliğine hiç değinmeyeceğinizi zannetmiştim.Bizler de sizler için varız bu arada unutmayın...
0
anonim
Sizin yorumunuzdan bir alıntı.Bu acidan bakildiginda ben 'bilgisayar muhendisligi olsun da neresi olursa olsun' anlayisina karsiyim.Dediklerinizle hem ortusmus hemde ortusmemis.Kendini gelistiren bir insan kotude olsa bir bilgisayar muhendisligi okusun o zaten kendini yetistirecektir gorusundeyim ama (bence) bilgisayar muhendisliginin altyapısını alsın :) Aksi olupta basarılı olanlar illaki vardır ve olacaktır ama dogru olan (bence) budur.
Turkiyede bir seyler yanlıs anlasılıyor.İki tane dil ogrenen hemen bilgisayarın gurusu oldugunu filan zannediyor.Veri yapıları adına pek (hatta hiç ) birşey bilmeyenler programcıyım diye ortada dolanıyor.


0
anonim
Himmm...

Cok dogru bir yazi..

Alaylilardan kesnilikle bir halt olmaz. Bu boyle biline. Mesela, koncerto veya senfoni yazamazlar. Asik Veysel, Brahms, Bach vs. hepsi, 50 ser makale ve 10 tez hazirlayip profesor olduktan sonra yazmislardir onlari. Hatta, Mozart'in guneydoguda dogdugu, olen agabeyinin kimligini aldigi icin kundakta okula baslayip 7 yasinda docentlik tezi olarak bir senfoni yaptigini da sagir sultan bile duymustur.

Gelelim programciliga. Simdi Uni.lerde, once transa gecilir hep beraber. Bu sayede cok nadir yakalanan iletisim sayesinde andromeda'nin bir yerlerinde yasayan bazi uzaylilar dunyaya gelirler. Profesorler hizla atilip onlarin kafasina birer cuval gecirir. Derhal ogrenciler basina toplanir. Sonra Tip fakultesinin destegiyle, uzaylilarin kanlari ogrencilere nakledilir. Iste o kani almayan hic kimse programci ve hatta bilgisayar bilimcisi olamaz.

Elbette diger branslar icinde durum aynidir.

Ne ? Pasteur universite okumamis mi ? Hatta doktor olmadan tibbi mudahale yaptigindan dolayi mahkemeyede mi cikmis ? Bir de beraat mi etmis utanmadan ? Gecin onu simdi. Bizim kerameti kendinden ve ogrencilerinden menkul hocalarimizdan iyi bileceksiniz ? Hem istisnalar kaideleri bozmaz.. Karistirmayin fazla.. Bakin hocamiz tam X tane tez yazmis. Sen ProBASIC ile 1.5 milyon satir kod yazmissin kendi basina ne hukmu olur ki ?

Uzatmadan, madem oyle, ORACLE 20K dolara yagma giderken, bu yetistirdiginiz 'Diplomali' lar niye daha bir MySQL yazamadi ? Bunu merak ediyorum ciddi ciddi ?
0
anonim
yazınıza katılmıyorum proğramcılığı okuyan fakat bir mühendisten daha süper işler yapan insanlar var
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

FM'ye Soralım: Google 4 Milyar Doları Ne Yapacak?

anonim

Google SPO yapacağını açıkladı. Şu an itibariyle 2,5 Milyar Amerikan Doları civarında olan şirket piyasa değerini 6,5 Milyar Amerikan Dolara çıkaracak bir SPO yapacak.

SPO: Secondary public offering. İkincil halka arz. Diğer bir deyişle bir tür sermaye arttırımı.

4 Milyar Amerikan Doları nakit para şirketin kasasına girecek. Bu parayla ne yapacaklar dersiniz?

Kaynak: Reuters kaynaklı Yahoo haberi

fazlamesai.net'e soralım: İçerik Yönetim Sistemleri, Deneyimler, İzlenimler

FZ

CMS (Content Management System) sistemlerini inceleyen siteleri gezmek, eleştirileri okumak, bizzat gidip bazı sistemleri çekip kurup denemek mümkün ama ben yine de FM camiasına bir sorayım dedim:

Bir arkadaşım, hukuk ile ilgili basit bir site açmak istiyor. Yazı yayınlamak ve/veya diğerlerinin yazılarını onaylayıp, düzenleyip yayınlamak. Belki bir miktar kategorizasyon, arama tarama, vs. Uzun lafın kısası en basit bir CMS'ten beklenen en temel özellikler. Kendisi yazılımcı değil, etrafındaki bilgisayarcılar ona yardım edecek ama yine de olabildiğince kurulumu ve bakımı basit bir sistem olmasında, minimum müdahale ve özelleştirme gerektirmesinde fayda var.

FM camiası bu konuda neleri tavsiye eder? Tavsiye ederken lütfen dil kriterini de göz önünde bulundurun. Söz gelimi drupal yakışıklı bir sistem gibi duruyor ancak download kısmına gidip baktığımda Türkçe çevirisinin (en azından resmi olarak) olmadığını görüyorum (debian-tr.org sitesinin Türkçe olarak drupal kullandığını hatırlıyorum ama bildiğim kadarı ile hazır bir çeviri ile değil kendi yaptıkları bir çeviri ile çalışıyorlar).

Fazlamesai Çeviri Harekatı !!!

sundance

Fazlamesai Camiası olarak iki yılı aşkın süredir haberleri/bilgileri paylaşmak konusunda bayağı bir yol aldık. Yeni arkadaşlar tanıdık, yeni işletim sistemleri kurduk, yeni tartışmalar yaptık.

"Söz uçar, yazı kalır" doğrultusunda FM olarak, Serbest Yazılım camiasına yararı olan kalıcı bir şeyler oluşturmak için wiki tabanlı www.fazlamesai.org/ceviri ortamını kullanıma açtık.

Şu anda çevrilmekte olan dökümanlara buradan ulaşabileceğiniz gibi siz de döküman önerebilirsiniz. Ama önce üye olun. Üye olurken dikkat etmeniz gereken isminizin SunDance gibi en az iki büyük iki küçük harften oluşması.
Hadi bakalım, karanlığa lanet okumak yerine birer mum yakmanın zamanı...

Open Source Savaş olabilir mi?

anonim

"Bilgisayar bilimleri dışında başka alanlarda open source olabilir mi?" diye aklımızı akıtmaya başladığımızda, doğal olarak kavramın kendisini düşünmeden önce mevcut sistemlerle karşılaştırma yaparız.

Bilen de bilişiyor bilmeyen de !

sundance

Bu sabah Yeni Şafak gazetesinin Bilişim bölümünde TÜBİTAK'a "CD'den çalışan yazılım"la övünmek yakışmaz! başlıklı bir makale okudum.

Açıkcası makaleyi okumanıza bile gerek yok, başlık makalenin yazarının temel derdini ortaya koyuyor. Uludağ ekibinin üstünde çalıştığının bir Live CD olmadığını mı anlatmak lazım, yoksa Live CD'nin bir ekstra olduğunu, LiveCD olan bir sistemi (birçok durumda) sadece dosyaları kopyalamakla bile harddisk üzerine kurabileceğinizi mi, yoksa "Alın işte bu işle uğraşan münafıklar bunlar" modunda bir içeriğin altına ekibin fotoğrafını koymaktaki yaklaşımın yanlışlığını mı? Ben bilemedim.

Ama Pardus hakkında en ufak bir heyecan bile duymadan söyleye söyleye bunu söyleyebilmek ya vicdansızlıktır, ya da birileri yazdıkları yazılar karşılığı barter yapmanın yöntemini bulmuş ;)