arstechnica'daki makalede (4-5-6. paragraflar)kaldırılan makalelerden birindeki copy-paste'lerden örnekler veriliyor.
1 ve 2'nin introduction kısımlarını kıyaslayarak kendiniz de görebilirsiniz. Hatta yazarların bir hocalarının 22 ayda 40 makale yayınlamalarından ve yazarların İngilizce seviyelerinin makaledeki İngilizce seviyesinden düşük olduğundan kıllandığı belirtiliyor. Yani arxiv'in makaleleri kaldırması dayanaksız bir hareket değil.
Bir bilimsel konuda yazılmış makaleleri irdeleyen "survey" tipi tezler veya kapsamlı makaleler yapmak normal ve o konuda daha sonradan çalışacak kişilere damıtılmış bilgi ve kaynak vermesi açısından faydalı. (Tabi referansları yerinde göstermek kaydıyla. Yani bir kopyalama yapıyorsanız nereden yaptığınızı anında belirteceksiniz.) Fizikçi/Matematikçi tanıdıklarınız varsa birçok açık problemin zaten çözüldüğü bir alanda orjinal bir iş yapmanın ne kadar zamana, emeğe ve acıya mal olacağını tahayyül edebiliyorsunuzdur.
Lakin, arctecnica'daki örnek üzerinden konuşursak, benim görüşüm yayınlanan makalelerin niteliginin değil niceliginin akademik puanınızı etkiledigi, yani "ne kadar makale o kadar akademi" bu puanların da pozisyonunuzu başvurdugunuz bursları ve diger hedeleri hödöleri etkiledigi bir ortamda bu arkadaşların çıkışı kopyala-pastala yöntemi ile buldukları. Ama işi biraz abarttıklarından olacak (mesela 22 ayda 40 makale yayınlamak gibi) bazı insanların (ki onlar bile aynı kopyala-pastala yöntemini kullanıyor olabilirler) kıskançlıklarını üzerlerine çekip ihbar edildikleri yönünde.
Bir kere bir hocam bana aynı problemi basitleştirirsek n=2 için çözüp bir makale yapan sonra n=3, n=7, ... şeklinde yavru makaleler yayınlayan bir akedemisyenden bahsetmişti. Yani fikir orjinal bir fikir de olsa self-plagiarism de mümkün. Neden böyle yapıyor bu insanlar? Çünkü akademik yeterliliğiniz bazı ortamlarda (sanırım daha çok özel üniversitelerde ) yaptığınız yayın sayısı ile ölçülüyor (hatta biz bile Turkiye'de bu sene şu kadar makale yayınlamış diye hayıflanmıyor muyuz?). Özel şirketlerdeki gibi "performans değerlendirmeleri" ile "işe yararlılığınız", "şirkete faydanız" ölçülüyor. Özel bir üniversiteden bu gibi nedenlerle ayrılıp bir devlet üniversitesine geçen, orada da bir süre sonra çok uzun zamandır çözülmemiş bir matematik probleminde çok önemli ilerleme kaydeden ve hatta gazetelere konu olan bir insan tanımıştım.
Galiba problem yine insanları "kopyaya alıştıran", "yarış atı" üreten " eğitim sistemimizde :)Linkteki yazıya göre Simpsons yazar ekibinde matematik alanında doktora derecesine sahip kişiler de var. Hatta bu yazarlar Kaliforniya Berkeley deki Mathematical Sciences Research Institute'de The Simpsons'daki matematiksel referansların konuşulduğu bir panele katılmışlar.
Yazarlardan Jeff Westbrook panelde sezon sonu finalinde metematiksel açıdan ilginç olan 8191, 8128, 8208 sayılarını kullandıklarını belirtmiş ama bu sayıların neden matematiksel olarak ilginç olduklarını söylememiş. Var mı bir fikri oan?
Klişe olacak ama: Yurdumuz ekranlarındaki zilyon diziden birinin yazar ekibindeki "matematikçilerin" örneğin Feza Gürsey Enstitüsü'nde benzer bir panele katıldığını görmeye ömrümüz acaba yeter mi?
Papagan teoremi daha çok çocuklara hitap eden bir kitap izlenimi bırakmıştı bende o zamanlar bir matematik öğrencisi olarak. Zaten kitabın kahramanları da çocuklardı. Kabaca Sophie nin dünyası'nın matematik versiyonu diyebiliriz. Pi sayısının 100 basamağının bir müzenin duvarına kazınmasının anlatıldığı kısım etkilemişti beni. Aynı etkiyi İhsan Oktay Anar'ın şaheseri Puslu Kıtalar Atlası'nda gizli istihbarat servisinin başına seçilecek kimsenin teşkilatın şifreleme sistemine hakim olabilmek için bu esrarlı sayının ilk 666 rakamını ezbere bilmesi gerektiğinden bahsedildiğinde hissetmiştim...
İyi bir matemetik kitabının insanı mutlaka yanında bir kalem ve kağıt bulundurmaya itmesi gerektiğine olan inancımdan George Polya'nın Mathematics and Plausible Reasoning başlıklı kitaplarını çok baştan çıkarıcı bulduğumu belirtmeliyim. Ne yazık ki Türkçe olarak mevcut değil ve biz bilumum kitapçılardaki matematiği mistisize etmeye, deyim yerindeyse dondurmaya, bir "karizma" unsuru olarak kullanmaya çalışan kitaplara maruz kalıyoruz. Papağan Teoremi'ni gönül rahatlığı ile bunların dışında tutuyorum ne de olsa matematik öğretiminin kendilerine has bir tarzda verildiği (Amerika dışı Fransız ve Rus ekolü vardır dikkate değer) insanların matematik bilmemenin anlamaya çalışmamanın ayıp olduğunu düşündüğü topraklarda yazılmış. Konu dışı ama bizde ise hala insanlar matematikten ne kadar nefret ettiklerini, kafalarının nasılda matematiğe basmadığını övünerek söylemeye devam ediyorlar diye hayıflanmadan edemiyorum.
"Duydum unuttum, okudum unuttum, yaptım öğrendim"
matematik öğrenmenin tek kuralı
Dyn, DDoS ve Mirai ( 8)
Mirai yazarının kim olabileceği konusunda krebsonsecurity.com'da dev bir yazı yayınlanmış.