"Emre Sevinçe teşekkür ederim, onun cesaretlendirmesi olmasaydı herhalde bu foruma bir daha yazmazdım. İnsan çoğunlukla bu kadar alakasız bir konumda kaldığında, kendisini çölde vaaz veriyormuş gibi hissediyor. Tartışılan konuyla ilgili ideal olanla mümkün olanı birbirinden ayırıp her ikisine ilişkin fikirlerimi belirteyim.
Kendi haklarını koruma yönünde ortak tutum geliştiren bir topluluk, öncelikle kim olduklarına ilişkin ortak bir kavrayış geliştirmelidir. Kim olduklarına ve nereye gittiklerine ilişkin Eh kim bu BT çalışanları, ben forumun ilk yazılarından sandım ki maaş aldıkları işyerlerinde, çalışma koşullarından rahatsız olan ve bu rahatsızlığın sektörel alışkanlıklarla ilişkisini fark ederek benzer konumda olanlarla birlikte sektörel alışkanlıkları değiştirmeye yeltenen kimseler... Hoş bu alışkanlıklar çalışanlara da sinmiş olduğundan, "server crash" durumunda eyvallah sabahlarız ama sürekli fazla çalışmak olmuyor deniyor. Niye ki? Çalışanlar her ne nedenle olursa olsun fazla mesainin karşılığını isteme hakkına sahip değiller mi? BT çalışanlarının çalışan olmaları, onları diğer çalışanlara yaklaştırırken aynı mesleki formasyona sahip olan işverenlerden uzaklaştırır. Yani BT çalışanlarının bu tartışma bakımından öncelikli nitelikleri BTcilikten çok çalışan olmaktır, en azından çözülmesi talep edilen sorunlar bakımından. Meslek odaları kategorik olarak korporativist örgütlenmelerdir. Yani insanlar mesleki nitelikleri itibariyle bir araya gelirler ama aralarındaki bölüşüm ilişkileri göz ardı edilerek sanki homojen bir kitleymiş gibi değerlendirilirler. Sözgelimi mimarlar odasında, müteahhitlik yapan mimarlarla gariban autocad operatörleri sanki aynı sorunları yaşıyormuş gibi ele alınır, oysa garibanların sorunlarının çözülmesi büyük ölçüde diğerlerinin aleyhine düzenlemelere bağlıdır. Şimdi eğer bilgisayar mühendisleri bugün, diploma sahibi olmayanların tehdidi altında iseler o zaman tamam, oda kursunlar ve örneğin bilgisayar şirketi kurmak için bilgisayar mühendisliği diplomasının zorunlu hale getirilmesi mücadelesi yürütsünler ya da ne bileyim en azından bilgisayar mühendisi denetimi getirilsin diye yürüyüş yapılsın. Sorun bu değil ki, en azından forumun başında üzerine konuşulan sorun bu değildi. Sorun BT çalışanlarının, aralarında bilgisayar mühendisleri de bulunan işverenlerle aralarındaki ilişkinin rehabilitasyonu. Bilgisayar mühendislerini, şehir bölge planlamacıları mı sömürüyor?
Bizim parkın ortasındaki ağaçla ilgili fikrimiz ağaçla ilgili gerçeği zerre kadar değiştirmediği gibi, yoksaymak genellikle kafayı toslamakla sonuçlanır. İsteyen denesin. Bu tartışmaya katılanların bence temel sorunu kendi durumları ile ilgili gerçeği kabul etmekte yaşadıkları isteksizlik. Örneğin 'yani ilerki süreçte zaten hiçbir kimse bir şirkete bağlı olarak çalışmayacak hepimiz proje bitince dağılan ekiplerin bir parçası olacağız yada uzman olduğumuz konuda birçok firmaya destek veren belki de home office çalışan çözüm ve değer merkezleri olacağız' ifadesi bana biraz Balzac karakterlerini hatırlattı. Evet, ilerde belki de yazılımcılar tam da yukarıdaki gibi değer merkezleri olacak ama bu iyi midir? Proje bitince dağılan sektörler şu anda var, mesela dizi oyuncuları tam böyle. İş kaptıklarında bölüm başına 3-5 milyar alıp sonra rating düşük gelince, kapının önüne konuluyorlar. Sosyal güvenlik yerine, gittikleri sağlık ocağında çalışanların "Ay siz şu dizide Fadime'sine kavuşamayan Osman değil miydiniz" demesini umuyorlar. Ki bir yazılımcı herhalde "Ay siz şu hastane otomasyonunun, gelir gider modülünü yazan değil misiniz?" diye bir ilgi bekleyemez, ancak ancak "çok güzel yazmışsınız bakın borcunuz anında çıkıyor monitörde" tepkisini alır. BTcilerin gittikleri yol onları freelance değer merkezleri olmaktan çok, kabalaştırıyorum kusura bakmayın, gerek duyulduğunda çağrılan tesisatçılar olmaya götürmektedir. İşverenler, sosyal güvenlik, kıdem tazminatı gibi konularda maliyeti dışsallaştırabilmek için elbette yazılımcıları evlerine gönderir. Bu yapılırken yazılımcıların "home office değer merkezleri" olmaya sevinmeleri bana, kurban bayramına sevinen koyun karikatürünü hatırlatıyor.
Yazılımcıların bir kısmı köşeyi dönemez mi? Tabii ki mümkün. Bilişim sektörü iyi hazırlanmış çarpıcı fikirlerle küpünü doldurma olanağını her zaman barındırıyor (gibi görünüyor). O "garajdan çıkan dünya devleri" argümanının benzerini her sektörde bulabilirsiniz. Tezgahtarlık yaparken mağaza sahibi olanlar, inşaatta çalışırken keşfedilip şarkıcılığa sıçrayanlar, ya da diyelim ki emlak sektöründe spekülasyonlarla voliyi vuranlar falan filan. Yazılımcılığın şarkıcılıktan daha garantili olduğunu kim söyleyebilir? Hele de bugünün Türkiyesinde bir "hareketli" bir de "duygusal" "çalışma" yapıp, minimalist müzikal faaliyetle star olunmuyor mu? Gerçek hayatta garajdakilerin binlercesi "garage office"lerde en iyi ihtimalle, fikirlerini sattıkları devlere destek verebilmektedir. Bilişim tarihinin tüm sayfaları bu örneklerle dolu. Yoksa bir arama motoru da biz yapardık ne olacak? Şunun şurasında kaç bin yazılımcı, 24 saat online fikir geliştiriyor.
Eğer yazılımcılar, kendilerini en azından yazılımcı olduğu kadar çalışan olarak görmeye başlarlarsa, o zaman belki gerçek sorunlara gerçek çözümler bulabilirler. Yazılımcılara vaad edilmiş bir toprak yok, çalıştıkları şirkette kendilerini diyelim ki muhasebe departmanıyla kıyaslasınlar. Muhasebe müdürüyle, bilgi işlem müdürünü veya normal muhasebe çalışanıyla bilgisayar teknisyenini... Görelim bakalım ne kadar elitmişiz, ne kadar seçilmişiz. O zaman karar veririz oda kurup barbarlara karşı kaleyi mi savunmak lazım yoksa musabecilerle birlikte zam istemek mi?
Nihayetinde bana kalırsa sorun sendikal faaliyetle çözülebilir ama bugün mümkün değil çünkü bizzat sorunları yaşayanlar, kendileri hakkındaki gerçeği baş aşağı çevirmekten vazgeçmiyorlar. Hayat eninde sonunda işi bu noktaya getirir getirmesine, o zamana kadar da süreç, çalışanların sendikal faaliyete hazırlanmasına dönük fikri tartışmalarla ilerler. Ha tabii ki bu yazdıklarım rahatsız edici bulunabilir ve görmezden gelinebilir. Ne yapalım? O zaman da "brunch"lara akar, "brain storming"lere dalar, o da olmadı nefesimizi tutarak kod yazma yarışması yaparız. Bakalım akciğer kapasitesinin kod yazma üzerindeki etkisi ne kadarmış."