Geçenlerde sinemada afişlere göz gezdirirken Matrix Reloaded gözüme ilişti. Doğrusu deri ceketler, kayan harfler, siyah gözlükler derken karşımızda görkemli bir tarz oluşmuş durumda.
Ancak ilk film için hala söylenmemiş şeyler var. Acaba karşımızda duran sadece mükemmel kurgulanmış ve estetize edilmiş bir holywood şaheseri mi, yoksa gözümüze sokmadan anlatılan çok daha derin bir mesaj var mı?
Neydi ilk filmde gördüklerimiz? İnsanlığın trajedisiydi aslında. İnsanlığı sömüren bir makine uygarlığı ve bu gerçeğin farkında bile olmadan yaşayan insanlar. Yaşadıklarını sandıkları dünya ise sadece bir illüzyon. Özgür olduğunu zannetmek ama esir olmak. Belki rüya gibi geçen ama kendisi kocaman bir yalan olan hayat.
Ve Neo... Morpheus`un (kelime anlamı: rüya tanrısı) "O" diye nitelediği. Yani beklenen... Etrafında ise bir avuç havari. Havari kelimesini özellikle kullanıyorun zira geçmişte yaşanan kader sanki tekrar etmektedir... Sonunda aralarından biri ihanet eder, ve Neo ölümle yüzleşir. Bu gerçeği önceden bilmektedir; çünkü O'na haber verilmişti; fakat yine de ölümü kabullenir. Dostu Morpheus için. Zaten hikayenin başından beri kaderiyle yüzleşmektedir aslında. Tercihini koyması gereken her noktada gerçekle yüzleşmeyi seçer çünkü özgürlüğe inanır ve özgürlük O'na göre gerçeği yaşamaktır. Sonu ölüm bile olsa. Ancak öykünün sonu bu kez farklıdır. Ölüm tam son sözü söyleyeceği anda bir mucize olur ve Trinity (kelime anlamı: teslis) sevgisi ile ona bir can daha verir ve final. Mesih artık aramızda.
Keanu Reeves`in niçin bu role seçildiğini anlamak için uzun saçlı ve sakallı halini hayal etmek yeterli olacaktır sanırım. Onca Hollywood starı arasında ondan uygunu olamazdı doğrusu.
Gelelim bizim gerçeğimize. İnsanlık artık endüstri devrimiyle ortaya çıkan yeni bir üretim anlayışı ile karşı karşıya ve bu anlayışın sosyal, ahlaki ve dini değerlere olan yansımaları her bireyin davranışında kendini hissettiriyor; arasında yürüdüğümüz binalar her gün yükseliyor; caddeler her gün daha da kalabalıklaşıyor; insanlar her gün daha da yalnız. Hayatın giderek artan hızı ve bu hıza ayak uydurmaya çalışan insanlar ve kimin için yaşandığı bilinmeden geçen bir hayat. Evet, insanoğlu biyolojik anlamda yaşamaktadır ama ne için yaşadığını artık bilmemektedir.
Ve ilüzyon... Kastettiğim, sadece medya ile önümüze serilen enformasyon değil; bunun da üstünde, insanların benimsediği ortak değerler ve mantalite yani zamanın ruhu... Ve bu ruhun en asli unsuru: Makine. Makine derken, teknolojiyi ve haytımıza getirdiklerini kastetmiyorum; asıl kastettiğim, mekanikleşen hayat ve insanın doğaya karşı mücadelesidir. İnsanlık sonunda doğaya karşı zaferini kazandı, ama kendi öz doğasını kaybetti; profosyonel bir iş makinesine dönüştü. Evet endüstri devriminin sonucu malesef budur.
Eğer yukarıda anlatılanlar sizi de rahatsız ettiyse, yani kendizi Matrix'te gibi hissediyorsanız, malesef yapabileceğiniz birşey yok gibi gözüküyor. Çünkü zamanın dayattığı modelin dışında bir yaşam modelinin günümüzde ulaşabileceği tek nokta var, o da sistemin dışına atılmak yani sefalet. Tıpkı Matrix'te fişinizin çekilmesi gibi değil mi? Bir anda çöp oluveriyorsunuz. Ve bir şey daha...Tüm bunların olduğu bir filmde olmayan tek şey ise kilise yani din. Zaten film, problemi batı ya da doğunun değil, insanlığın problemi olarak tanımlamıştı.
Matrix aslında sentetik bir dünya kurgulamamıştır. Filmde gösterilen dünya, şu anda yaşadığımız gerçeğin ta kendisidir. Filmde gördüğümüz, gökdelenlerin arasında anlamsız bakışlarla yürüyen, kendisi farkında olmadan enerjisi makinelerce tüketilen insanlar, aslında çağımızın insanlarıdır.
Film bu anlamda bir yakarıştır aslında. Modern zamana ve değerlerine bir isyan. Ve bir kurtarıcı beklenmektedir. Görmeyen gözleri açacak, ölü bedenlere can verecek, yürüyemeyen ayakaları yürütecek. Evet Neo.
Not:
Dikkatimi çeken bir şeyi daha paylaşmak istedim. Matrix filminin vizyon girişi (1999) ile bugün daha da geniş çapta dikkati çeken Anti-Globalist hareketin başlangıcı (Seattle'daki gösterileri kastediyorum-1 Aralık 1999) hemen hemen aynı zamana denk düşüyor. Komplo teorisi uzmanı değilim. Zaten filmin varlığını komplo olarak değil, aynı duyarlılığın yedinci sanattaki ifadesi olarak değerlendiriyorum.