2006: Bir Şenlik Hikayesi

0
tongucyumruk

Radyonun çalan alarmıyla uyandım. "N'olur 5 dakika daha" düğmesine mucidini utandıracak kadar çok sayıda tekrar tekrar bastıktan sonra kafamdaki jeton ağır ağır hareketlenmeye başladı ve bir "ping" sesi eşliğinde düşmesi gereken yere düştü. Bir anda ayın 11'i olduğunu ve şimdiden açılış konuşmasını kaçırdığımı farkettim!

Birinci Gün

Kısa bir yolculuğun ardından ODTÜ kapısında da kontrole takılmadan şenlik alanının yolunu tuttum. ODTÜ KKM'deki şenlik alanına vardığımda açılış töreni çoktan bitmiş, insanlar günün ilk sunumları için hazırlanmaya başlamıştı. Ben de kayıt masasında kaydımı yaptırdıktan sonra şenlik alanına girdim. Şenlik bu yıl da her yıl olduğu gibi dört salonda birden yapılıyordu. Neyseki bu yıl insanların gözlerinde kalıcı hasara yol açan cinsten mavi çadır yoktu.

İçeriyi turist modunda gezip bütün gizli dehlizleri keşfettikten sonra Cor3 ekibinin Common Lisp sunumunu izlemek üzere C salonununa girdim.

Salona girer girmez ilk farkettiğim şey elime tutuşturulan birbirine zımbalanmış birkaç A4 kağıttan oluşan bir belgeydi. Diğer sunumlardan pek bu tip olaylara alışık olmadığım için başta kağıtları sürücü kursu ilanı zannedip çöpe atmayı düşündüysem de üzerinde Common Lisp kelimelerini görünce Common Lisp'le araba kullanmayı öğreten bir sürücü kursunun ilginç bir yer olabileceğini düşünerek kağıtları atmamaya karar verdim. Sonradan sunum sırasında ortaya çıktı ki meğer dağıtılan o kağıtlar ilan değil, Common Lisp'i tanıtan detaylı bir makaleymiş (zaten bir ilanda o kadar çok sayfa olmasından şüphelenmiştim).

Evrim Ulu ve Aycan İrican önce programlama dünyasında yıllar içinde edindikleri bazı deneyimleri aktardıktan ve daha önce kullanmayı denedikleri diğer yazılım geliştirme ortamlarının yol açtığı uykusuzluk, bel ağrısı, noktalıvirgül zehirlenmesi gibi sorunlardan bahsettikten sonra Common Lisp'in entegre masaj sistemi gibi teknolojilerle bu sorunlara nasıl çözümler getirdiğinden bahsettiler. Sunumlarının sonunda ise geliştirdikleri Common Lisp uygulamalarının satır sayısı ve geliştirilme süreleri hakkında verdikleri rakamlarla oldukça kalabalık olan salondaki herkesin ağzını açık bırakarak bir fotoğrafçının asla kaçırmaması gereken bir poz sağladılar. Ne yazık ki ortalıkta ağzı kapalı bir fotoğrafçı kalmamıştı...

Ne yazık ki öğleden sonra ofise uğramam gerekti ve S. Çağlar Onur'un Linux Performansı sunumunu kaçırdım. Tabii optimist bir insan olarak bunu bana ihanet eden şarjlı pillerimin ihanetine cevap vermek için bir fırsat olarak değerlendirdim ve dört adet sıfır kilometre pili fotoğraf makineme yükleyerek dümeni Sezai Yılmaz'ın "Düzenli İfadeler" sunumuna gitmek üzere yine C salonuna doğru kırdım.

Düzenli ifadelerin kullanımını çok güzel özetleyen bir söz vardır: "Bazen öyle sorunlarla karşılaşırsınız ki 'Hey, bu problemi düzenli ifadeleri kullanarak çözebilirim' diye düşünürsünüz. Tebrikler, artık iki sorununuz var." Düzenli ifadeler her ne kadar insanların klavyenize rastgele bastınızı düşünmesine sebep olacak, Sümer tabletlerinden kalma gibi görünen bir sözdizimi olsa da düzenli ifadelerin her programcının ve sistem yöneticisinin hayatını güzelleştiren bir araç olduğuna şüphe yok. Sezai Yılmaz da bu durumdan haberdar olacak ki sunumunda düzenli ifadelerin en temel yapılarından başlayarak komplike yapılara doğru adım adım ilerlerken sürekli olarakta günlük hayatta işe yarayacak türden örnekler verdi.

Şenliklerde huyumdur, ilk gün mutlaka en az bir defa Pardus ekibinden birilerinin sunumuna girerim. Bu sayede günük hayat havasından şenlik havasına doğru yumuşak bir geçiş yaparım. Sanırım Pardus ekibinin sunumlarının genelde çok "şenlikli" olmasının bunda önemli bir payı var.

Barış Metin ve İsmail Dönmez'in KDE4 sunumları da, beni Fluxbox'tan vazgeçiremediyse de, son derece başarılıydı. Her ne kadar sohbet havasında geçmesi planlanan sunum Barış Metin ve İsmail Dönmez arasında bir Cenk/Erdem Müebbet-muhabbet'i kıvamında geçtiyse de arada da KDE'nin geleceğinde bizi bekleyen yeni teknolojiler hakkında bilgi edinme fırsatı buldum.

Günün son sunumunun ardından batan güneşe doğru bir şarkı söyleyerek evimin yolunu tuttum. Otobüs durağına doğru giderken aklımdan (o sıralar bir yandan LES'in de tarihi gitgide yaklaşıyor olduğundan olacak) "bir şenliğin ilk günü bu kadar keyif veriyorsa bu şenliğin 'şenlikli' olarak nitelendirilebilmesi için diğer günlerin ne kadar şen olması gerekir" gibi sorular geçiyordu.

İkinci Gün

İkinci gün, bu "Güvenilir Bilişim" konusu uykularımı kaçırdığından olsa gerek, Bora Güngören ve Volkan Erol'un "Güvenilir İşletim Sistemi Mimarileri" sunumuna tam zamanında yetiştim. Bir türlü "güvenemediğim" şu "Güvenilir Bilişim" konusunu bir de bunun üzerinde çalışan insanlardan dinleyip daha tarafsız değerlendirebilmeyi umarak sunuma girdim.

Bora Güngören ve Volkan Erol sunumlarına önce Güvenilir Bilişim altyapısının hayatımıza getireceği kolaylıkları açıklayarak başladılar. Güvenilir Bilişim'in özellikle Sony ve Microsoft'un DRM propagandası sebebiyle sahip olduğu kötü ünü düşündüğümüzde bu çokta şaşırtıcı bir durum değildi. Zaten onlar da Güvenilir Bilişim'in sağladığı imkanları açıkladıktan sonra bu tip propagandalar sonucunda bu mimarinin imajının zedelendiğinden bahsettiler. Her ne kadar özellikle üst seviye iş kullanıcıları için bazı avantajlar sağlayabilecek gibi gözüküyorsa da açıkçası sıradan ev kullanıcıları için sağladığı ciddi bir avantaj göremediğimi söylemem lazım.

Sonuçta hala Güvenilir Bilişim'in faydadan çok zarar getirebilecek birşey olduğunu düşünüyorsam da en azından kontrolünün bir şirket veya ülkenin tekelinde olmadığını, uluslararası olarak geliştirilen Open Trusted Computing projesi sayesinde elde edilecek bilgi birikiminin en azından politik anlamda bu sistem üzerinde kurulacak güç dengesinde Türkiye'nin de söz sahibi olmasını sağlayacağını bilmek bir nebze rahatlatıcı bir durum. Yine de bilişim güvenliğiyle Uplink oynayacak kadar ilgilenen herkesin bildiği bir söz vardır: En büyük güvenlik açığı, güvendir.

Günün devamında yine C salonundaydım. Bilişim dünyasından pek çok insanın bir araya toplandığı bu etkinlikte yıllardır sürekli kullandığım, anlattığım, tartıştığım bu işletim sistemi ve felsefenin bilişim dünyasının dışından insanlar tarafından nasıl görüldüğünü öğrenmek için "Bilişimci Olmayan Penguenler Linux'u Nasıl Görüyor" paneline girdim.

Girmekte biraz geç kalmış olmalıyım, her yer dolmuş, oturacak yer kalmamıştı. Önce bu panele katılımın bu kadar yoğun olması bilişim dünyası dışından da özgür yazılıma ve şenliğe yoğun ilgi olduğunu düşünmeme yol açtıysa da ufak bir flashback birkaç dakika içinde bu hayalden uyanmamı sağladı. Bu flashback ile 10 dakika öncesine döndüm ve şenlik alanına giren kalabalık, liseli öğrenci grubunu hatırladım. Üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler ODTÜ'yü gezmeye gelmişler, fakat gezileri esnasında bir grup özgür yazılım militanı tarafından kaçırılarak panele dahil edilmişlerdi. Önce Rambo damarımın kabarmasıyla yanan oklar eşliğinde bir kurtarma operasyonu düzenlemeyi düşündüm. Ancak daha sonra sıkı bir Ken Parker hayranı olan Ali Işıngör'ün de salonda (haliyle özgürlükçü militanların tarafında) olduğunu hatırlayarak bu işe bulaşmamaya karar verdim.

Panele katılanların ciddi bir çoğunluğu özgür yazılm veya GNU/Linux hakkında en ufak bir fikri olmayan lise öğrencileri olunca panelde yapılan konuşmalar da biraz öğrencilere ders verme havasında geçti. Özellikle Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölüm Başkanı Ethem Derman'ın önce genel olarak astronomi ve daha sonra da astronomi alanında GNU/Linux kullanımı konusunda verdiği bilgiler GNU/Linux'un teknik alandaki üstünlüklerini göstermesi etkileyiciydi. Bunun ardından Ali Işıngör de yazılı ve görsel basında özgür yazılımların özgür olmayan benzerleri karşısındaki durumu konusunda son derece gerçekçi açıklamalarpıp ve özgür yazılım felsefesinin bu duruma getirdiği çözümlerden bahsetti

Öğlen yemeğinden sonraki saatler şenliğin en "klonlanma isteği uyandıran" saatleriydi. Aynı anda dört salonda birden birbirinden güzel sunumlar başladı. Bir saat önce, panelin sonunda Çağlar Ülküderner'in bahsettiği gibi her tercih bir vazgeçişti. Ben de diğer sunumlardan vazgeçerek C salonundaki Pınar Yanardağ'ın "Kadınlar ve Linux" konulu sunumunda yerimi aldım. Sunum, orjinal konusundan dolayı oldukça kalabalık bir izleyici kitlesini salona çekmişti.

Pınar Yanardağ sunum boyunca daha önceden çevirisini yapmış olduğu Kadınları Linux Kullanmaya NASIL Teşvik Edersiniz? belgesinin anahatlarını takip etti. Tabiiki eğer sunum sadece o belgede yazılanlardan ibaret olsaydı ben sunumda olan biteni yazmak için ayrı bir paragraf açmazdım. Sunuma sunumun içeriğini oluşturan konular hakkında taban tabana zıt düşüncelere sahip iki grubun katılması sonucunda sunum son derece renkli ve hareketli geçti. Sunumun ardından tartışmanın uzaması ve konunun gitgide derinleşmesi üzerine LKD Başkanı Mustafa Akgül duruma müdahale ederek sıradaki sunuma geçilmesini, eğer ihtiyaç duyulursa Pazar günü ilk iki seansta D salonunun boş olacağını, orada bir panel düzenlenmesinin mümkün olduğunu söyleyerek Oğuz Yarımtepe'nin sunumuna geçilmesini sağladı.

Oğuz Yarımtepe'nin sunumu daha ilk dakikadan itibaren En İyi Kostüm oskarını garantiliyordu. Aikido ve GNU/Linux felsefesinden bahsedeceği sunuma üzerinde geleneksel aikido kıyafeti olan Aikido Gi ve Hakama ile çıktı. Önce yüzümüze doğru üflediği renkli toz ile bizi hipnotize ettikten sonra sunumunu yaptı. Tabii hipnoz halinde olduğumuz için bu sunumu hatırlamamamız gerekiyordu fakat ortalıkta Cevat Kelle kılığında gezen bir insan olarak bu duruma karşı da bir önlemim vardı. Toz yere çöktükten sonra mobil gaz maskemi çıkarıp hipnotize olmuş taklidi yaparak sunumu izlemeye devam ettim. Oğuz Yarımtepe'inin Çince olarak yaptığı sunumu yer yer de "işte kafamızı bozanları adamları böyle sopalıyoruz" temalı video görüntüleri içeriyordu. Yarım yamalak Çince bilgimle anlayabildiğim kadarıyla bizim tek kelime olarak bildiğimiz aikido sözcüğü aslında üç kelimeden (hece?) oluşuyor. Bu Ai, Ki ve Do sözcüklerinin her biri anlam açısından GNU/Linux kullanırken uyguladığımız ve çoğu zaman farkında bile olmadığımız bazı yöntemler ile örtüşüyor. Ne yazık ki bu yöntemlerin tam olarak ne olduğunu anlayamadan omzumun üzerinden bir karaltı belirdi ve daha arkamı dönmeye fırsat bulamadan herşey kararmıştı...

Gözlerimi açtığımda D salonundaydım ve karşımda birisi ilginç tasarımlı bir bilgisayar kasasının içindeki slotlara taktığı anlayamadığım donanımları sergiliyordu. Havada uçuşan Cisco, 20000USD gibi kelimeleri duyunca yeniden bir baş dönmesi yaşadıysam da elimdeki şenlik programına bakınca Yavuz Selim Kömür'ün "Bir Linux Router Hikayesi" sunumunda olduğumu anladım. Ne yazık ki ben ayılana kadar sunumun bir kısmı geçmişti bile. Kapalı kutu olarak satılan yönlendiricilerin sadece ATM sonlandırıcılarının fiyatına dahi nasıl sistemler kurulabileceğini duyduğumdan beri ofisimizdeki Cisco yönlendiriciye daha kötü bir gözle baktığımı söyleyebilirim.

Biraz çabalayıp ayıldıktan ve kendime geldikten sonra bir sonraki sunum için hazırdım. Her ne kadar Oğuz Yarımtepe'nin kıyafetinin ardından Necdet Yücel'in de Kerberos sunumuna üç başlı bir köpek ile gelmesinden korktuysam da neyseki korkularım yersiz çıktı.

Kerberos, açık anahtar şifreleme gibi yöntemlerin bugünkü kadar yaygın olmadığı günlerde kullanıcı parolasını ağ üzerinden iletmeden kullanıcı doğrulaması yapabilmesi ile her zaman ilgimi çekmiştir. Ancak her zaman biraz tembellikten, biraz da şimdiye kadar ihtiyaç duymadığım için öğrenme fırsatım olmayan bu teknolojiyi Necdet Yücel sayesinde iyice öğrenmiş oldum. Kerberos sisteminin işleyişini en ince detayına kadar incelemesine ve OpenSSL ile bir karşılaştırmasına rağmen anlatımının akıcılığı sayesinde sunum olması gerekenden biraz erken bitince kendisinden biraz askerlik anısı dinleme fırsatını da yakaladık.

İkinci günün sona ermesiyle birlikte üzerimdeki hafif baş dönmesi ve peşimden üç başlı bir köpeğin kovaladığı halüsinasyonlara rağmen evime doğru yola çıktım...

Üçüncü Gün

Üçüncü günün sabahında uyanmam dün bünyeme nüfuz eden tuhaf tozun da etkisiyle oldukça zor oldu. Aceleyle o gün akşama kadar işgal etmeye karar verdiğim A salonunun yolunu tuttum. Salona girdiğimde normalde Beowulf kümeleme sistemleri üzerine birşeyler anlatmasını beklediğim Eray Özkural'ın SkyNet'ten bahsettiğini görünce önce halüsinasyonların devam ettiğini düşündüm fakat bir süre sonra bunun Bilkent Üniversitesi'nde kurulan bir kümeleme sistemi olduğunu anladım. Bir kümeleme sisteminin kurulmasında ne gibi yazılımların tercih edilmesi gerektiğini açıklarken bir yandan da arada bir yazılım geliştirirken Perl kullanılmaması gerektiğini sürekli tekrarladı. Şu sıralar vakit bulabilirsem sunumunu tersten oynattığımızda(?) "Perl kötü bir dil" ve "Perl kullanmayın" gibi yazıların belirip belirmediğini kontrol edeceğim.

Beowulf sunumunun ardından yine aynı salonda Xynth geliştiricileri Alper Akcan ve Çağlar Oral'ın pencereleme sistemini anlatacakları sunumları vardı. Önce klasik anlamda, slaytlar kullanarak sunum yapmayı planladılarsa da izleyicilerin de çoğunluğunun slaytsız bir sunum tercih etmesi üzerine bundan vazgeçip canlı bir şekilde Xynth'i çalıştırarak anlatmaya karar verdiler. Önce Xynth'in asıl hedeflediği ortam olan gömülü platformlar üzerine biraz bilgi verdikten, her zamanki alçak gönüllülükleri ile diğer gömülü pencereleme sistemlerinden bahsettikten ve Alper Akcan "Yaa aslında Xynth çok birşey yapmıyor, pencere açıyor, taşıyor, boyuyor falan... o kadar yani" dedikten sonra Xynth'in en önemli özelliklerinden biri olan taşınabilirliği konusundan bahsettiler. Özellikle gömülü sistemlerin kaynak sıkıntısı ve en basit haliyle pipe gibi programlama yapılarını dahi içermemesi gibi sorunlara karşı geliştirdikleri etkileyici çözümleri izleyicilere sundular ve Alper Akcan ufak bir programcık çalıştırıp yüzlerce pencere açtıktan sonra "Haa bu arada, bunu X'le yapmayı denemeyin" dedi ve sunumun en son, en eğlenceli kısmına geçildi: Oyuncaklar. Bir adet PSP ve bir adet GP2X üzerinde çalışan Xynth'i görmek etkileyiciydi.

İkinci sunumun ardından bir kere daha öğlen arası vaktiydi. Tam sunumdan çıkıp yemek için nereye gitsem diye düşünürken hava bir anda karardı. Şimşekler ve gök gürültülerinin ardından ortalık bir anda sessizleşti. Herkesin nefeslerini tuttuğu anda kapıda kalabalık bir insan grubu belirdi. Fazlamesai.net ve Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü ekibi şenlik alanına girmişti! Her ne kadar daha sonra şimşek ve gökgürültüsünün meteorolojik olaylar olduğunu idrak etsekte insan "acaba?" diye sormadan duramıyor...

Bol muhabbetli bir öğlen arasından sonra sıra şenliğin en çok beklediğim sunumuna gelmişti. Yerime yerleştim, fotoğraf makinamı ayarladım ve "O"nun sunumuna başlamasını bekledim. Sonunda Chris Stephenson, Lambda Calculus Programlama Dili sunumu için yerini aldı ve sunum başladı.

2004'ten beri her şenlikte Lisp, fonksiyonel programlama ve farkettirmeden Lambda Calculus anlatan Chris Stephenson, bu şenlikte bir yenilik yaparak sunumu için slayt hazırlamıştı. Kısaca Lambda Calculus'ün tarihçesi ve temel kurallarından bahsettikten sonra alışık olduğumuz sunum biçimine dönerek Dr Scheme'i açtı. O ana kadar karşısındaki matematiksel açıklamaları algılamakla uğraşan ben ise önce Lambda Calculus'ün üç temel kuralını kullanarak nasıl önce sayıların, sonra aritmetik işlemlerin ve en sonunda da if gibi kontrol yapılarının gerçekleştirilebileceğine şahit oldum. Bir forma düğme koyup çift tıklayıp kod yazanlardan en karmaşık algoritmik problemleri çözenlere kadar kendine programcı diyen herkes için kaçırılmaması gereken bir sunumdu.

Günün sonuna geldiğimde bir önceki sunumdan gelen bilgi patlamasını hazmetmeye çalışan, pelteye dönmüş bir beyin ile Vehbi Sinan Tunalıoğlu ve Herald Schmidbauer'in R Project sunumuna girdim. Sunum önce Herald Schmidbauer'in biraz daha teorik olan R Project ve istatistiksel hesaplama anlatımıyla başladı. Kendisinin İngilizce yaptığı sunumundan sonra Vehbi Sinan Tunalıoğlu sunuma Türkilizce olarak devam etti ve R ortamında bazı ilginç istatistikler çıkararak sunumu tamamladı. Tabii bir konuya çok hakim insanlar tarafından yapılan her sunum gibi bu sunum da oldukça uzadı ve ancak LKD yönetiminin, LKD genel kurulu için salonu basmasıyla son buldu.

Günün sonunda kalabalık bir ekip halinde şenlik alanını terkettik ve gelmeyenleri kıskandırma amaçlı aksiyonlara dalmak üzere Bahçelievler'e doğru yola çıktık...

Dördüncü Gün

Cumartesi gecesi eğlencesinin ardından pazar sabahı, bir klasik olduğu üzere, geç uyandım ve yine günün ilk sunumuna gecikerek girmek durumunda kaldım. Şenlik boyunca uğramadığım tek salon olan B salonuna sessizce girerek bir koltuğa yerleştim ve adını daha önce Common Lisp çeviri harekatından da duyduğumuz Çağıl Uluşahin'in LATEX sunumunu, gerçekten konuyla çok ilgili olan diğer izleyicilerle birlikte, izlemeye başladım. LATEX'in ne kadar hayat kurtarıcı birşey olduğunu biliyordum (inanmayan şu LATEX yazısını yazmak için yazdığım HTML koduna baksın, bunu LATEX ile \LaTeX{} yazarak yapabiliyorum) fakat özellikle Beamer dışında başka başka sunum paketlerinin, HeVeA dışında başka LATEX <=> HTML dönüştürücülerinin de varolduğunu ve dilekçe, mektup gibi hiç yazmayı beceremediğim konularda da işleri yoluna koyabileceğini öğrenmiş oldum.

Eğer pazar sabahı saat 09:30'a ilk defa sunum yapacak birinin sunumunu koyarsanız iki şeyi garanti altına almış olursunuz. Birincisi insanların sigara molası vermek için kullanabileceği cümle aralarıdır. İkincisi ise eğer sunumda bir uygulama yapılacaksa o uygulamada mutlaka birşeyler ters gidecektir. Bu sunum da istisna değildi ve MetaProgramming örneği için yazılan birkaç betik pek kendilerinden beklendiği gibi hareket etmediler. Buna karşılık neyseki ilk sunumu olmasına rağmen Çağıl Uluşahin bu sorunlarla fazla takılmadan başa çıkmayı başardı ve sunumunu tamamladı.

LATEX sunumunun ardından geç kalmış bir kahvaltı için Fazlamesai.net ekibi olarak bir ODTÜ klasiği olan "Hocam"ın yolunu tuttuk. Hocam'a gitmek niyetiyle çıktığımız yolda Piyata'ya gelip mola verince Hocam planını başka bir bahara erteleyerek orada kahvaltı yaptık. Bunun sonucunda Fatih Özavcı'nın Metasploit sunumunu kaçırmış olsam da bu lezzet için değdi doğrusu.

Öğlen kahvaltısından sonra yeniden A salonunda yerimi aldım ve Murat Üstüntaş'ın PF sunumunu izlemeye başladım. Her ne kadar sunum içeriği PF'e ilişkin bütün detayları kapsar nitelikte olsa da ne yazık ki o kadar detaya sunum için ayrılan süre yetmedi. Bu arada sunumdan önce Fazlamesai.net editörlerinden Can Burak Çilingir ile birkaç el Liquidwar oynayıp kendisine bu oyun konusunda biraz ders vermeyi umarak kurduğum ad-hoc kablosuz ağ bağlantısı üzerinden sistemime ufak bir nmap taraması yapmasını istememin hemen ardından Murat Üstüntaş'ın "Aranızda nmap kullanmamış olan var mı?" diye sorması ise güzel bir hissikablelvuku durumuydu.

Bu şenliğin son sunumu ise Enderunix ekibinden Huzeyfe Önal'ın "Kablosuz ağlar ve güvenlik" sunumuydu. Ortalıktaki kablosuz ağ sayısının da etkisiyle olacak sunuma katılım oldukça yüksekti. Huzeyfe Önal Enderunix kalitesine yakışır şekilde sunumunu yaptı ve hemen salona girmeden önce yapılmış ufak bir kablosuz ağ dinleme harekatından son derece güncel ekran görüntüleri ile de süsledi. Buna karşılık ne yazıkki kendisinin oto-sansür mekanizması devreye girdiğinden kendisinden canlı bir kablosuz ağ dinleme hareketi izlememiz mümkün olmadı. Bunun yanında özellikle deneme amaçlı yapılan bazı war-driving eylemleri sonucunda bulduğu açık kablosuz ağ sayısı etkileyiciydi.

Her güzel şey gibi şenliğin de bir sonu vardı. Ancak diğer güzel şeylerden farklı olarak şenliğin sonu da eğlenceliydi. Kapanış töreninde geçen yıl tartışmalara yol açan "Alternatif yılın pengueni ödülleri" verilmemiş olsa da Ali Erdinç Köroğlu, Barış Özyurt'un ödül sunumlarını aratmadı ve biriktirdiği ödüllerin verdiği moralin de pozitif etkisiyle tüm salonu güldürmeyi başardı. Yılın Pengueni ödüllerinin de dağıtılmasıyla birlikte yaklaşan maç saatinin de etkisiyle kapanış töreni sona erdi, insanlar evlerine doğru yola koyuldu ve gelmeyenleri gelmediklerine pişman edecek bir şenlik daha böylece bitti.

Not: Ne yazık ki normalde şenlikten bir veya iki gün sonra yazdığım bu şenlik yazısı bu yıl biraz gecikti. Bunun için yazı bekleyen herkesten özür dilerim.

Görüşler

0
conan
Eline saglik tongucyumruk. Yine muhtesem bir ozet olmus. Bizim gibi Senlik'e katilamayanlar icin cok guzel bir okuma oldu! Yine agzimizini sulari akti :P~~~
0
FZ
Çooook teşekkürler! Eline sağlık! Hem bilgilendirdin hem de yine gülmekten yerlere yatırdın o eğlenceli üslubunla :)
0
roktas
Tam ümidi kesmişken yazı geldi. Eline sağlık! Her zamanki gibi çok eğlenceli bir şenlik değerlendirmesi olmuş.
0
oguzy
"işte kafamızı bozanları adamları böyle sopalıyoruz"! Bu çıkarılmaması gereken bir anlamdı. Aikido ile ilgili yanlış bir yaklaşımdır bu. Ciddi olmadığınızı düşünüyor ve esprili yazınızın içerisindeki bir nükte olarak alıyorum.
0
tongucyumruk
Tabiiki sadece espri amaçlı yazdığım birşeydi. Zaten videolarda sopa da yoktu...
0
oguzy
Vardı :)
0
tongucyumruk
Ah o toz, o renkli toz...
0
Zebani
Benim bildiğim Aikido sopalamaya yönelik değil sopayı savuşturmaya yönelik bir savunma sanatı. Yanlış biliyor da olabilirim tabii. :)
0
FZ
Kafamızı bozan adamları sopalamak kötü bir şey değil ki. Aslolan kolay kolay bozulmayacak bir kafa yapısına, halet-i ruhiyeye sahip olmak. Biraz daha dingin olmak. Nüktedanı bir görüşte tanımak. Celallenmek için daha fazla sebebe ihtiyaç duymak...
0
y0rk
şenlikte yapilan sunumlarin videolarini indirebilecektik. nooldu haberi olan varmi?
0
euler
ODTÜ BIDB sunumları kayıt edecekti, umarım bir yerlerden indirme şansımız olur..
0
sdd
keşke 11 indeki php sunumlarınada gelseydiniz. 5 den 7 ye kadar bende php de güvenli kodlamadan bahsetmiştim, ondan ne şekilde bahsederdiniz acaba merak ettim, ve üzüldüm :)
0
ttk
Elinize sağlık. Teşekkürler.
0
cgl
Efendim tesekkur ederiz. Ilginize, sevginize, sayginiza..
0
necdeath
Pek güzel şeyler yazmışsınız, sağolun.
0
ozmn
Ben de kayıt masasında gorevliydim bu şenlikte. Gercekten de cok guzeldi..
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Yeni Yıla İlk Selam!

anonim

Linux Kullanıcıları Derneği tarafından düzenlenen "LKD Yeni Yıl Partisi" 18 Aralık 2004 Cumartesi günü saat 21:30'da İstanbul Beşiktaş'taki Elma Cafe'de gerçekleşecektir. Tanışmak, hasret gidermek, kaynaşmak ve kaynaşırken kaynatmak amaçlı düzenlenen partiye tüm özgür yazılımcılar davetlidir.

Ayrıntılı bilgi ve partiye kayıt için: tıklayın

Microsoft .NET Tanıtım Semineri

FZ

İstanbul Bilgi Üniversitesi, Bilgisayar Bilimleri Bölümü tarafından 11. seminerin konusu son 1 yılın en çok gündem işgal eden konularından biri olan Microsoft .NET yazılım geliştirme ve sunma platformu.

Konuşmacı: Çiğdem Çimen, Sistem Mühendisi, Microsoft.

Tarih: 27 Mayıs 2002, Pazartesi
Saat: 18:30
Yer: İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kuştepe Kampüsü, Akademik Kurul Odası

İstanbul Sendikalı Bilgi Üniversitesi Açık Hava Dersleri II

anonim

İSTANBUL SENDİKALI BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
YAZ OKULU PROGRAMI
AÇIK HAVA DERSLERİ-II


Dersin Adı: “Niçin Sendika?”
Dersin Kodu: Sendika 102
Dersin Tanımı: “Niçin Sendika?” sorusuna verilecek tüm cevaplar, deneyimler, kanıtlar yer alacak bu derste. Gelin anlatın, sizin de bir bildiğiniz vardır elbet!

Katılımcılar: Ömer Laçiner (Yazar), Arzu Çerkezoğlu (DİSK/DEVSAĞLIK-İŞ) Murat Özveri (SELÜLOZ İŞ), Chris Stephenson (Bilgi Üniversitesi), Bülent Bilmez (Bilgi Üniversitesi)

Yer: Santral-Çimen Kampusü
Tarih: 1 Haziran 2010 Salı
Saat: 17:00-19:00

Not: Bu dersler “açık ders” formatında yapılacaktır. Herkesin katılımına açıktır, ücretsizdir, kayıt gerekmemektedir, sınav yoktur!

Hatırlatma: Turing Day'08

fkoksal

İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü tarafından düzenlenen Turing Günleri'nin yedincisi bu sene "Bilgisayar Bilimleri ve Eğitim" üzerine. Etkinlik tamamen ücretsiz olup yarın (17 Mayıs Cumartesi) Dolapdere kampüsünde gerçekleştirilecektir. Taksim AKM'nin önünden 15 dakikada bir servis kalkacaktır.

Hepinizi bu güzel etkinliğe bekliyoruz.

Etkinlik web sitesi

Uydu İletişiminde Yeni Eğilimler

adervis

İNETD tarafından düzenlenen "Uydu İletişiminde Yeni Eğilimler" isimli seminer 11 Kasım 2006 tarihinde IBM Linux Merkezinde yapılacak.