Bu yıl etkinlik programı geçtiğimiz yıllarda alıştığımızdan biraz daha farklıydı. Geçtiğimiz yıllarda sınıfar da programa dahil edilerek 3 veya 4 salonda aynı anda sunumlar yapılırken bu yıl sunumar sadece iki büyük salonla sınırlı tutulmuştu. Salonlardan birinde genelde yurt dışından gelen katılımcıların sunumları yapılırken diğer salon ise LKD'nin yapacağı sunumlara ayrılmıştı. Sınıflar ise belli bir programa bağlı kalmadan, daha spontane biçimde kararlaştırılan atölyelere ayrılmıştı. Bu sayede daha dinamik ve canlı bir program sağlanmış oldu.
Etkinlik her yıl olduğu gibi bu yıl da ilk gün saat 10:00'da Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölüm Başkanı Chris Stephenson'ın yaptığı açılış konuşması ile başladı.
Chris Stephenson'ın kısa ve "hoşgeldiniz" niteliğindeki konuşmasının ardından sahneye tOSSad ekibi çıkarak tOSSad projesinden bahsetti. Pardus ile yakından tanıdığımız Tübitak UEKAE'nin koordinatörlüğünü yaptığı tOSSad projesi Avrupa Birliği içinde özgür/açık kaynak kodlu yazılımların benimsenmesi üzerine çalışmalar yapmak üzere ortaya çıkmış bir proje. Beş ayrı paketten oluşan projenin her paketi ile ilgilenen gruptan bir kişi ilgili olduğu paket ile ilgili biliglenidrmelerde bulundu. Özellikle "Kullanılabilirlik" paketinde örnek yazılım olarak incelenen OpenOffice.org'un kullanılabilirliğini belirlerken MS Office'e benzerliğinin kriter alınması hararetli tartışmlara yol açtı.
tOSSad sunumunun ardından Uludağ Projesi'nin proje yöneticisi Erkan Tekman'ın özgür yazılımın ekonomik yönüne ilişkin bir sunumu vardı. Sunumuna Uludağ projesinin kısa bir tanıtımı ile başlayan Tekman, Uludağ projesinin ilk zamanlarından beri merak edilen proje çevresinde nasıl bir ekosistemin kurulacağı, nasıl bir iş modeli yardımıyla projenin kendi kendine yeter bir şekilde sürdürülebileceği gibi soruları yanıtladı. Sunumun sonlarına doğru izleyicilere bir süpriz yapan Tekman, Pardus Gönüllüleri adlı alt-projelerini duyurdu.
Öğlen arasından sonra ilk sunum iki yıl önce de aynı etkinlikte Debian Projesi üzerine bir sunum yapmış olan ve 2005'ten beri LSB'nin CTO'luğunu yapan Ian Murdock'a aitti. Sunum öncesinde hazırlık esnasında Ian Murdock'ın dizüstü bilgisayarının projeksiyon makinesi ile pek iyi geçinemediği ortaya çıktı. Neyseki Debian Proje Lideri olmadan önce Debian'ın X ekibinde yer alan Branden Robinson hemen yardıma geldi ve karşısındaki bilgisayarda Debian GNU/Linux yüklü olunca 10 kaplan gücünde olduğunu ispatlayarak sorunu kısa sürede çözdü.
Bu ufak teknik arızadan sonra sunumuna başlayan Murdock'ın sunumu beklenenin aksine LSB bünyesinde yapılan çalışmalar hakkında teknik bir sunum değildi. Sunumunda dünyayı değiştiren asıl gücün özgür iletişim olduğuna ve özgürce iletişim kurabilmek ve sistemleri sorunsuzca birbirine bağlayabilmek için açık standartların kullanımının hayati öneminden bahsetti.
Ian Murdock'ın sunumunun ardından İspanya'nın Portekiz sınırında, yoksul bir bölgesi olan Extremadura'da insanlara bilgisayar okur-yazarlığı kazandırılması amacıyla başlatılan gnuLinEx projesinin başarı öyküsünü anlatmak üzere gelen Manon van Leeuwen'in sunumu vardı. İnsanların en çok uyukladığı saatlere denk gelen sunumuna rağmen Leeuwen, canlı ve hareketli sunumu sayesinde ilgiyi ayakta tutmayı başardı. Extremadura bölgesinde kurulan 1600 noktadan oluşan broadband intranet'in insanların hayatlarına etkilerini ve bu başarıyı sağlayabilmek için yapılan ön çalışmalardaki detayı görmek oldukça şaşırtıcıydı.
gnuLinEx sunumunun ardından kısa bir mola verip, dinlenip, okullardaki GNU/Linux kullanımının şokunu üzermden atarak kendime geldikten sonra Bora Güngören'in Trusted Computing ve Linux konulu sunumunu izlemek üzere BS2'nin yolunu tuttum. Bora Güngören sunumunda sıkça çeşitli alanlardan benzetmeler yaparak Trusted Computing kavramının genelde anlaşıldığı gibi hayatlarımızı uç seviyelerde kısıtlayacak bir teknoloji değil hayatımızı kolaylaştırıp spam, virüs gibi problemlerimize çözüm olabilecek nitelikte bir teknoloji olduğunu açıkladı. Şu anda özellikle Avrupa Birliği içerisinde Türkiye'nin de dahil olduğu bir proje çerçevesinde Trusted Computing için açık standartlar geliştirildiğinden bahseden Güngören sorunun asıl kaynağının bu teknolojiyi DRM gibi amaçlarla kullanmak isteyen Microsoft ve Sony gibi şirketler tarafından yapılan hatalı propaganda olduğundan bahsetti.
Günün finalinde ise Creative Commons paneli vardı. Creative Commons hakkında bir tanıtım videosu ile başlayan panelde Bulgaristan, Malta ve Avusturya'dan gelen konuklar tarafından Creative Commons hakkında bilgi verildikten ve "Open Water" gibi bazı ilginç projelerden bahsedildikten sonra soru cevap bölümüne geçildi. Ülkemizde özellikle son bir yıldır yaygınlaşmaya başlayan Creative Commons hakkında insanların kafasındaki soru işaretlerinin çoğunun açıklığa kavuşturulmasıyla ilk gün sona erdi.
İkinci günün açılışında oldukça hareketli ve yoğun bir sunum vardı: Pardus'un İç Yapısı. Uludağ ekibinin Pardus'un getirdiği yeni teknolojiler, bu teknolojilerin kapsamları ve entegrasyonu gibi konulardan bahsettiği sunuma ilgi oldukça yoğundu. Genel olarak oldukça neşeli bir geliştirici ekibi olan Uludağ ekibinin sunumları da kesinlikle tüm etkinlikteki en eğlenceli sunumdu. Özellikle A. Murat Eren'in ilgi çekici fotoğrafı ve Eray Özkural'ın ".deb ve .rpm varken sizin yaptığınız Amerika'yı yeniden keşfetmek olmuyor mu?" sorusuna verdiği "Evet, sanırım oluyor" cevabı salonun temellerinden sallanmasına sebep olan bir kahkaha fırtınasına yol açtı. Pardus hakkındaki soruların yoğunluğu sebebiyle sunumu uzayan ekip sıradaki sunum olan LKD Çalışmaları'nın yapılabilmesi için soruları Pardus atölye çalışmasında cevaplamaya devam etmeye karar verdi.
Öğlen arasından sonra konu yine Debian'dı. Debian Proje Lideri Branden Robinson'ın Debian'daki oylama sistemini açıklayacağı sunumu teknik yönünden çok politik yönü ağır basan bir sunum olduğundan ve aynı saatlerde izdiham yaşayan bir Pardus atölye çalışması ile Pınar Yanardağ'ın son zamanlarda popülaritesi artan Ruby programlama diline ilişkin bir sunumu olduğundan sunuma katılım beklendiği kadar fazla değildi. Robinson sunumundan önce Debian projesinde demokratik yapının tarihçesi hakkında kısaca bilgi verdi. Debian'dan bahsettikten sonra seçim sistemleri ve bu sistemlerin özelliklerini karşılaştıran Robinson Debian'ın kullandığı Condorcet metodunu temel alan seçim sisteminin özelliklerini açıkladı. Başta Debian proje lideri olmak üzere Debian'a ilişkin her tür oylamada kullanılan bu sistem üzerinde Debian Projesine özel olarak uygulanan değişikliklerden bahsedildi. Katılımın çok yoğun olmamasına rağmen sunumun ardından yapılan soru-cevap bölümü oldukça detaylı ve aydınlatıcıydı.
Debian'da Demokrasi sunumunun ardından sıra heyecanla beklenen Fazlamesai.net zirvesindeydi. Önceden kesin bir yer belirlenmediği için o sırada boş olan bir sınıfta yapılmasına karar verilen zirvenin yerinin o sırada çevrede olmayanlar tarafından bulunabilmesi amacıyla ne yapabileceğimiz konusu ciddi bir sorundu. Önce Fazlamesai.net kurucularından sundance'in meşhur Fazlamesai.net tişörtünü kapıya asmayı düşündüysekte sonradan tişörtün başına birşey gelmesi korkusuyla önce kendisini kapının önüne dikmeye karar verdik fakat bu durumda da zirveye katılamayacaktı. Neyseki bu önemli sorun uber-organizatör butch'un "Fazlamesai.net Zirvesi" yazılı bir kağıdı kapıya asması ile çözüldü.
Oldukça karamsar olan beklentilerin üzerinde bir katılım ile gerçekleşen zirvede önce sundance Fazlamesai.net'in 5 yıllık tarihini kısaca özetleyerek, ilk yola çıktıkları günlerde siteyi ne amaçlarla kurduklarından ve sitenin o günden bugüne geçirdiği değişimden bahsetti. Bunun ardından Fazlamesai.net üyeleri sitenin geleceği için neler yapılabileceği, bundan sonra izlenmesi gereken yolun ne olduğu gibi konuları tartıştılar. Bütün bunların arasında bir de üzücü bir haber geldi ve Fazlamesai.net ekibinin perşembe akşamlarının değişmez reyting rekortmeni programları fazlamesai.net'i artık yapmayacakları açıklandı. Bu kötü haberden bile yaratıcı fikirler çıkartmayı başaran Fazlamesai.net üyeleri bu sefer geçmiş programların içeriğinin ne şekillerde dağıtılabileceğini tartışmaya başladılar.
Fazlamesai.net zirvesi ve zirveden sonra dışarıda devam eden fantastik fikirlerle dolu tartışmaların ardından Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden Mehmet Gencer'in, Akademik Bilişim Altyapısı sunumunun yolunu tuttum. Mehmet Gencer oldukça kısıtlı bir zaman dilimine sığdırdığı sunumunda özgür yazılımlar kullanarak Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nün labaratuarlarında nasıl yönetim kolaylıkları sağladıklarını ve yazılım maliyetlerini azalttıklarını açıkladı. NFS üzerinden açılan PC'ler, kullanıcıların alıp yanlarında götürerek evlerinde de okuldaki gelişirme ortamının aynısına sahip olmasını sağlayan live-cd'ler gibi GNU/Linux'un kendilerine sunduğu tüm imkanları kullanarak sağladıkları kolay yönetilebilir sistemler gerçekten takdiri hak ediyordu.
Sonunda sıra etkinliğin en çok beklenen sunumuna gelmişti. Televizyonda, bir Fazlamesai.net programında doğan ve web sitesi üzerinde gelişen "Çocuklara Bilgisayar Projesi" ilk defa insanlara tanıtılacaktı. Fazlamesai.net'ten Kıvılcım (sundance) Hindistan ve Emre (FZ) Sevinç, FABER-DER'den Ergin Sevinç ve Pınar Altınışık ile Beyoğlu Yerel Sivil Güçbirliği Merkezi'nden Jülide Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleşen sunumda projenin amaçları ve bugüne kadar yapılan işler özetlendi. Özellikle üzerine basarak verilen "ne konuda yardıma ihtiyacımız olduğunu boşverin, ne konuda yardım edebileceğinizi düşünün" mesajı oldukça vurucuydu. İnsanların bu tip bir organizasyonda yer almak için gösterdikleri gönüllülük ise oldukça ümit verici bir seviyedeydi.
Her güzel şey gibi bu etkinliğin de bir sonu vardı ve kapanış panelinin saatinin gelmiş olması o sonun yaklaştığını duyuruyordu. Kapanış panelinde Bilgi Üniversitesi'nden Mehmet Gencer ve LKD Başkanı Mustafa Akgül'ün katıldığı Gelecek: Şimdi konulu panelde özgür yazılımların daha iyi tanıtılması, yaygınlaşması için neler yapılabileceği tartışıldı.
Tabii etkinlikte geçirilen tüm zaman bir sunumdan çıkıp diğerine geçmekten ibaret değildi. Aralarda, boş zamanlarda çok çeşitli insanlarla konuşuldu, tartışıldı, Evren Banger'in paparazzi kamerasından kaçılmaya çalışıldı ve güzel vakit geçirildi. Yanımızda sundance varken Haldun Bayhantopçu ile yazmaya kalktığımız birkaç satırlık, hello world niteliğindeki, UnCommon Web uygulaması kendisinin üzerindeki Perl tişörtünden (özellikle use strict; satırından) kaynaklanan negatif enerji sebebiyle 20 dakika boyunca bizi uğraştırarak madara etti...
Bu etkinlik tabiiki sadece bunlardan ibaret değildi. Kendimi klonlayamadığım için görebildiğim kadarını elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Diğer sunumlara, atölyelere katılan veya ilginç şeyler yaşayanlar da bu hikayelerini yazıp eksiklerimi tamamlayabilirlerse sevinirim.
Bu kadar çok insana bu kadar güzel vakit geçirten bu güzel etkinliği düzenleyen OSEC'e ve başta bu etkinliği düzenlemek için sesinin Darth Vader gibi çıkmasına dahi razı olan Boran Puhaloğlu olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkürler.
Not: Etkinlik boyunca çekilen fotoğraflara buradan ulaşabilirsiniz