Elektronik Edep ve Edebiyat

0
FZ
Radikal Gazetesi yazarlarından ve Sabancı Üniversitesi öğretim üyelerinden Hasan Bülent Kahraman´ın son yazısı elektronik iletişimin ne kadar kalıcı olduğu ya da olabileceği üstüne:

... Artık telefonu bıraktık. Bir anlamda yazıya geri döndük. Herkes ötekiyle, yan yana iki odada bile olsalar, elektronik posta aracılığıyla haberleşiyor. Bu yazının geri dönüşü demek.Ama acaba öyle mi?

Bir kere bu yazının hiçbir kalıcılığı yok. Bugün artık hemen hiç kimse her haberleşmeyi kağıda dökmüyor. İkincisi, bu yazıların herhangi bir yazı değeri yok. Hiçbir yazı özenine sahip değiller. Ne imla, ne bir şey. Tamamen 'can kurtarma' amacıyla çırpıştırılmış şeyler. Bana öğrencilerden gelen mesajları anlamak bir sorun. Kısacası, elektronik yazışmanın 'edebi' oluşmadı, edebiyatı nasıl doğacak bilmiyorum.
Bir de elbette yazı yazma denen o garip tapınmanın o malum araçları yok. Kalemler, kâğıtlar, mürekkepler ve daha neler neler. Geriye sadece kuru, eti olmayan bir çekirdek kalıyor.

Kemirelim kemirebildiğimiz kadar.

Yazının tamamı.

Görüşler

0
murat09
"'Modern' dünyanın ürettiği kağıdın asit tabanlı olması nedeniyle 100 yıl içinde 'kırılıp döküldüğünü' (kelimenin tam anlamıyla böyle) biliyoruz."
E o zaman ne yapalım? Bu saatten sonra elimize çivi alıp tablet mi yazacağız? Bu matbaa icat edildiğinde Gutenberg e karşı çıkan zihniyetin aynısı.
0
FZ
Bugün dünyanın en büyük kütüphanelerinde (bkz ABD´de ulusal kütüphanesi, vb.) halen mikrofiş kullanılır, Kahraman´ın belirttiği gibi basılı eserler çok ciddi fiziksel ve kimyasal koruma altına alınır vs.

``Bu, matbaa icat edildiğinde Gutenberg´e karşı çıkan zihniyetin aynısı´´ demişsin ki Kahraman´ın öyle bir mantalite ile yazdığını düşünmüyorum çünkü yazısının esas üzerinde durduğu düşünce `kalıcılık´ sorunu ve bu sorun fiziksel ortamın yanısıra insanların bu ortam karşısındaki psikolojik-sosyolojik tavırları ile de ilgili.

Kendi hayatımdan ve ortak ilgi alanlarımızdan örnek vermek gerekirse pek çok teknik foruma baktığımda katılımcıların bir kısmının dertlerini ana dillerinde düzgün şekilde ifade etme konusunda büyük sıkıntı içinde olduklarını görüyorum. Benzer şeyler şu anda içine yazmakta olduğum tartışmalar için de söylenebilir. Internet´in hızı insanların `kolayca´ yazmasına ve çok da düşünmemelerine izin veriyor.

Ancak en nihayetinde böyle bir olgu ile karşı karşıyayız ve `elitist´ davranıp sansüre gitmek gibi bir durum pek söz konusu olmuyor. Kendi adıma olumsuz örneklerin doğal seçime maruz kalacağını var sayıyorum.

Biraz soyut gittiğimin farkındayım, somut bir örnek vererek yazıyı sonlandırayım: Bir adam oturuyor baz şeyleri düşünerek bir yazı yazıyor, açıktır ki bir derdi var ve bunu ifade ediyor, belki de ciddi bir tartışma başlatmak istiyor. Başka bir adam bunu görüyor ve FM sitesinde yazıdan bir alıntı yapıyor ve yazının tamamına erişilebilecek adresi veriyor. Çok kısa süre içinde FM sitesinde yazıya dair gelen ilk yorum üç cümleden ibaret (alıntıyı saymıyorum) ve bu cümlelerin de ciddi bir sorgulamadan ziyade sıradan bir tepkisellik barındırdıkları görülüyor. Soru işaretleri sorudan ziyade kızgınlığı ya da umursamazlığı veya küçümsemeyi barındırıyor gibi. Elbette ki bunlar kişisel yorumlarım ve böyle olmadıkları iddia edilirse buna dair argümanları da bilmek isterim.
0
murat09
Sevgili FZ,
Yazının devamını tabii ki Radikal'de okudum(ilk cümlem yazının kendisinden alıntıdır). Fakat sanırım yazıda ve burada atladığımız bir şey var. Hız! Devir uzun uzun metinlere zaman ayırmayı da engelliyor. Çarklar böyle dönüyor. O yüzden biraz aceleye gelmiş gibi görünüyor ilk "üç cümlem"...
Zamanla kalemin tamamen kaybolacağı artık su kadar gerçek. Hayıflanmak, esef duymak ancak duyguların kaybolması söz konusu olunca bir anlam ifade edebilir. Kalem olmasın, n'olur? İlk yorumdaki konu başlığında belirttiğim gibi, edep kalemde değil kelamdadır. İnsanlık yazılı tarihe geçmeden önce de eminim kaydetme vardı, bakın mağara resimlerine! İnsan varoldukça da his ve bunları bir şekilde "kaydetme isteği" varolacaktır.
Komik gelecek belki ama, elimle yazı yazmaya kalktığımda artık eskisi gibi güzel yazamadığımı fakat klavyede "çatır çatır" hızlı şiir ve diğer karalamalarımı dahi yazabildiğimi sözlerime eklemeliyim.
E, tabii yazarın öğrencileri Türkçe'yi "adam gibi" kullanmayı bilmiyorlarsa, bu ayrı bir konudur ve bu öğrenciler bilgisayar haricindeki ortamlarda da kendilerini ifade etme sorunu yaşıyordur sanırım.
Saygılarımla.
0
SHiBuMi
FZnin teknik makalelerdeki yazım bozuklukları ile ilgili tespiti çok doğru. Hatta bu yalnızca teknik makaleler için değil, diğer bütün yazılar için de geçerli olan bir durum. Ancak hem yazarın hem de FZnin bunu bağladığı yer bana göre yanlış. Unutmamak lazım, bu insanları bugüne getiren eğitim sisteminde yazarın hayranlık duyduğu kalem, kitap, defter üçlüsü kullanıldı. Bu adamların internet üzerindeki cümleleri düşük de, kağıda kalemle kurdukları cümleler mükemmel mi ? Hayır, e-mail yazarken de kağıda yazarken de aynı cümleleri kullanıyorlar. Internet bu adamları dumura mı uğrattı da bu adamlar düşündüklerini yazıya aktarma yeteneklerini kaybettiler ? Hiç sanmıyorum.

Bu sorun kitap, kalem, kağıt kısaca kullanılan araçla ilgili bir problem değil. Bu beynimizin, düşündüklerimizi yazıya aktarma konusunda ne kadar eğitilmiş olduğu ile ilgili. Araçlar bizlerin hayatını kolaylaştırmak için var, onları kullanmayı beceremiyorsak bu araçların suçu değil.

Önceki gün bir gazeteyle birlikte Siemens'in reklam eki vardı. Benim en çok iki ürün dikkatimi çekti. Biri sanal klavye, masanızın üstüne klavye biçiminde bir ışık kümesi yansıtıyor, siz masanın üzerine tıklayarak gerçekte varolmayan bir klavyeden giriş yapmış oluyorsunuz. Sizin hereketlerinizi alıcı mekanizma bluetooth üzerinden bilgisayara aktarıyor.

İkinci ürün inceliği milimetre ile ölçülen katlanabilir ekranlar. Bu ekrana sahip cihaza istediğiniz dokümanı yüklüyorsunuz. Ekranın esnekliği sayesinde elinize rahatça yerleşiyor, elbette taşınabilir.

Gelişmeler bu yöndeyken, halen kalem kitap elden gidiyor diye ağlamak bana komik geliyor. Çok eskiden insanlar taşlarla tabletlere yazıyordu, sonra kağıt kullanılmaya başlandı, şimdi de ışığı kullanıyoruz. Bütün bunlar olurken önemli olan, takıntılarımızdan sıyrılmak, kullandığımız aracın, amacımızın önüne geçmesine izin vermemek.
0
acemi_
Yazarin tesbitlerine katilmakla birlikte bu durumu ben hep olumlu bir gelisme olarak degerlendirmistim.

Internet ortamindaki bir cok mesaj/yazi, Internet olmasa eline hic kalem almayacak kisiler tarafindan yaziliyor. Ve yine Internet sayesinde bircok kisi, daha cok okuyor. Aksi durumda belki sadece TV seyredecek, radyoyla yetinecek kisilerin gundemine "okuma" da giriyor.

Internet'le birlikte ister istemez okuma/yazma eylemi daha cok kisinin hayatina, daha sik giriyor. Bunun, kisilerin gelismesine buyuk katki sagladigini dusunuyorum. Hatta bircok forumda, kisilerin bu yondeki gelismesine tanik oluyorum.

Bu acidan bakildiginda, durumu edebiyat acisindan da kaygi verici degil, olumlu buluyorum.
0
malkocoglu
Isyerinde kullanilan e-mektuplarin dili, duzgun ve goze batmayan turden olmasi gerektigi icin (kotu olursa isten atarlar :)), sIk olarak e-mektup yazmak bir sure sonra teknik yazi becerisini arttirabilir. Nitekim bircok arkadasimizin uzerinde bu etkiyi yaratmistir. Ozellikle bilgi temsili ve akildakini yaziya aktarabilmek yeteneklerinin arttirilmasina, bu tur e-mektuplar cok yararli oluyor.

0
crematorium
Kesinlikle katiliyorum! Artik arkadaslarima e-posta atarken bile sanki musteriye yaziyormus gibi ozenle yazar oldum bu sebepten! :)
0
FZ
Dil söz konusu olduğunda aklıma gelen bir iki şeyi paylaşmak istedim. Genellikle bazı durumlarla karşılaşınca dilin yozlaştığını, bunun da iletişimi güçleştirmekle kalmayıp aynı zamanda derinlikli düşünceleri körelteceğini düşünüyoruz. Böyle düşünenlerin başında geldiğimi söyleyebilirim; ne zaman sorunlu bir paragraf ya da cümle görsem, beni dumura uğratan bir imla ile karşılaşsam tüylerim diken diken oluyor, karşımdakini eleştiriyorum, forum tarzı bir ortam ise düzgün bir ifade beklediğimi belirtiyorum falan.

Peki dil ne kadar yozlaşabilir? Dil kolay kolay değişir mi? Yoktan varolur mu?

Bir iki örnek vereyim: Çok farklı uluslardan insanların çalışmak için bir araya geldiği ortamlarda bir hayli bozuk ve anlaşılmaz görünen, sadece o insanların kısa vadeli ihtiyaçlarını karşılayan melez diller oluşmuştur ve bunlara `pidgin´ denmektedir. (1) Karman çorman ve bilinen hiçbir dilin gramerine uygun bir gramere sahip olmayan bu dilleri konuşmaya başlayan topluluklarda yetişen çocuklar yani bir sonraki kuşak, `dili´ düzenleyip geliştirmekte ve tutarlı bir gramere sahip, `creole´ olarak bilinen türde dilleri konuşmaya başlamaktadır.

Benzer bir durum işaret dilini öğrenen ama ebeveynleri bu dili düzgün olarak bilmeyen çocuklar için de geçerlidir. Bir süre sonra çocuklar düzgün iletişim kurmalarını sağlayacak bir grameri geliştirebilmekte ve dili dönüştürmektedirler.

Buradan yola çıkarak düşündüğümde `dil´ sanki kolay kolay bozulamazmış gibi geliyor. İnsan tek başına ve başlangıçtan itibaren sessizliğe mahum edilmemişse eğer (yalnız bu konuda tereddüt etmeme yol açan örnekler yok değil, İspanya´da F Tipi cezaevinde uzun süre izole halde kalıp çıktıklarında konuşmayı beceremeyen bazı insanlar gibi (2)). Dolayısı ile elektronik ortam her ne kadar çarçabuk çırpıştırılmış cümlelerin bir anda yayılabilmesine izin verse de insan dilinin evrensel şartlarından ve iletişim kurmanın asgari gerekçelerinden ötürü `dil´in belli başlı bir çerçevenin dışına çıkması imkansız gibi görünüyor. Uzun vadede yok olması ya da iletişimi büyük oranda engellemesi zor.

Bütün bunlardan sonra `dil´den ziyade edebi dil sorunu gündeme getirilebilir ki bu bambaşka bir kaygıdır, işin pragmatik yanından ziyade estetik, sanatsal yanı ile ilgili ve bu durumda için çok fazla bir şey söyleyebilecek olmasam da en azından her dönemin ve ortamın kendi sanat anlayışını er ya da geç, öyle ya da böyle oluşturacağı şeklinde spekülasyon yapabilirim. Bir şekilde olur (dışarıdan bakanlar bundan hazzetmese de) diye düşünüyorum çünkü aksi durum insan doğasına aykırı ve o şekilde vakit geçirmek `çok sıkıcı ve rutin´ olacaktır.

(1) An Invitation To Cognitive Science - Volume 1 - Language, MIT Press

(2) Sessiz Ölüm, Hüseyin Karabey, Metis Yayınları
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Arşivcilik ve Çöp Toplama Üzerine

sundance

Bir arkadaşım var 700'e yakın MP3 cd`si ile sanırım Türkiye'deki en büyük arşivlerden birine sahip, bende ise yaklaşık 50 MP3, 100 kadar Divx, 150 kadar da VCD var.

DSL sahibi olduğumuzdan beri yaklaşık 4Gb kadar Reggae ve Blues indirdim Internet'ten. Geçenlerde oturup arşivimi bir gözden geçirdiğimde gördüm ki, daha önce müziğe, filmlere olan açlık sebebiyle başlayan arşivleme güdüm, artık enerjisini sadece kendinden alan bir manyaklığa dönüşmüş. O kadar çok seyretmediğim filmim, dinlemediğim MP3'üm var ki...

Sana dokunan yılandan bana ne (eğer para kazanmıyorsam!)

sundance

(Merak edenler için:bu yazının burada yer almasının sebebi hepimizin insan olması.)

Bugün Katrina fırtınası ile ilgili okuduğum bir makale beni bir şeyler yazmaya zorladı. Dünyanın ne kadar boktan bir yer olmaya doğru ilerlediği ve "tuzu kuru olma" deyiminin gerçekte ne anlama geldiği ve "onun başına geldiyse haketmiştir bir şekilde" dedikten sonra buna mantıklı sebepler bulmanın ne kadar da kolay olduğu gibi şeyler öğretti.

Makalenin ismi "Üzüntü yok: Neden Katrina kurbanlarına fazla yardım etmemeliyiz?" İçeriğe gelince; basit bir özeti şu şekilde olabilir:

İntihar.ppt

sundance

Proje yöneticisi Ron Butler Şubat 2005'de geride 48 slaytlık bir PowerPoint sunumu bırakarak intihar etmiş!.

Otuzbir yaşında (fotoğraf en az kırk gösteriyor) intihar eden Butler'ın son notu olan sunumdan bazı bölümler haberin içinde yeralıyor. Çok emek harcanarak hazırlandığı söylenen sunumun tamamını çalıştığı şirket "keşke imkan olsa da yayınlayabilsek" diyerek yayınlamamış.

Japonya, gençlik, internet ve intihar

hayy

İnternet hayatın bir parçası olmaya başladığından bu yana hep yararlı olduğu yönler tartışılır, menfi yönde etkilenen alanlar ise genelde sümen altına uygun bir yer bulunup çekilir. Bir haber sitesinde rastladığım bu yönde bir haberi, kendini ihbar eden bir suçlu gibi hissedip, dilim döndüğünce tercüme etmeye çalıştım.

Haberin orjinal adresi buradadır

Bu cuma Tokyo'da 6 genç bir arabanın içinde havasızlıktan ölmüş olarak bulundu. Yanlarında bulunan küçük bir mangaldan ise hala duman tütüyordu. Belli ki intihar eden bu gençler de, dalga dalga yayılan internet üzerinde yapılan intihar sözleşmelerinin kurbanlarıydılar.

Yetkililer, perşembe gecesi Tokyo'nun yaklaşık 80 km kuzeybatısındaki ormanlık arazide intihar eden, henüz yirmisindeki bu beş erkek ve bir kızın birlikte ölmeden önce internette buluşmalarından şüpheleniyorlar. Arabanın pencereleri bantlarlarla dışarıdan hava gelmesin diye de kapatılmıştı.

Internet´in Toplumsal Yaşama Etkisi

FZ

"Internet'te insan hakları ve özel hayat, Internet'in toplumsal yaşama etkisi" adlı panel 17 Ekim Perşembe tarihinde 13:30 - 15:30 saatleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kuştepe Kampüsü, Büyük Salon'da gerçekleştirilecektir.

Konuşmacılar arasında TurkNet, arabul.com, Akşam Gazetesi, Bilge Adam gibi organizasyonlardan gelen yetkililer bulunacaktır.

Söz konusu panel tebesir.com tarafından düzenlenmektedir.