Çıldırmak Ya Da Depresyona Girmek: Ailecek

0
FZ
Üç farklı coğrafyadan gelen üç düşünür, üç bilim insanı. Üçünün de farklı sözcüklerle yazdıkları ama ortak konuya değindikleri bir yazı. Böylesine bir kesişimi not etmemek buraya haksızlık olurdu.

Gündüz Vassaf'ın 6 Ocak 2008, Pazar günkü yazısından bir bölümle başlayalım "21. yüzyılda çıldıranlar, çıldırmayanlar":

"Mesleğimden vazgeçmemde Hacettepe Üniversitesi Hastanesi psikiyatri polikliniğinin bekleme odasının duvarında asılı yazınının mutlaka etkisi olmuştur.

'Dünyayı değiştirmeye çalışacağına kendini değiştirmeye bak.' Nerdeyse tüm dünyada gençliğin ayaklandığı yıllardı. Düzene karşı gelen '68 kuşağının, sınırsız, savaşsız dünya özlemini belki en iyi John Lennon'un 'Imagine' adlı şarkısı özetliyordu. Sonuçta '68 kuşağı yaşlandı, düzenle bütünleşti. 'Olgunlaştı,' 'gerçekçi' oldu. 21. yüzyılın yeni kuşakları insanı çıldırtan bir dünyaya doğuyorlar. Teröre karşı verildiği söylenen savaş çıldıranları daha da çıldırtıyor. Türümüzün tarihinde zengin yoksul uçurumu bu kadar aşılmaz olmamış, zenginler servetlerini bu kadar fütursuzca sergilememiş, servet, şöhret uğruna değer yargılarımız bu denli altüst edilmemiş, ahlak bu denli umursanmamıştı.
Dinlerine sığınıp birbirlerine karşı taraf olanlar dikişleri patlamış düzene karşı çaresizliğimizin ifadesi. Psikiyatri, düzene uyumlu kişilikler kılmak sevdasından çoktan vazgeçti. İnsanları, ilaçla sakinleştiriyor, ilaçla denetliyor. Günümüzde normal olabilmek, mutlu olabilmek, patolojik bir iyimserlik ya da 'Benden sonra tufan' anlayışını gerektiriyor."

Ardından Stanford Üniversitesi'nde biyoloji ve nöroloji profesörü olan Robert Sapolsky'nin Gelecek 50 Yıl isimli kitabın "Elli Yıl Sonra Hâlâ Hüzünlü Olacak mıyız?" başlıklı bölümünde yazdıkları ile devam edelim:

"Fakat depresyon oranlarının neden artıyormuş gibi göründüğünü açıklama açısından, başlı başına kritik önem taşıyan istatistiksel bir sebep var. Bizler geçen yüzyılın sonlarında etnik toplulukların temizlenebileğini, liselerin mezbahaya çevrilebileceğini ve ABD başkanlarının aile yaşamlarının sefilce bozulabileceğini öğrendiğimiz şeffaflıktan sonra toparlanmaya çalırken, yanı başımızda çocuklarımız oturuyor. İşte size hayati iki olgu: Depresyonun görülme sıklığındaki artış en belirgin olarak geçnler ve genç yetişkinler arasında görülüyor; hayatın ilk evrelerindeki başlıca stres etkenleri yetişkinlik döneminde depresyon riskini keskinse arttırıyor. Çocukluk kişinin dışsal koşulları üzerindeki denetim gücünün erimini ve etkisini, ayrıca güvenilebilecek avuntu kaynaklarını öğrendiği dönemdir. Çocuklarımıza gittikçe daha küçük yaşlarda zehirli bir sırrı, yani dünyanın acı ve hüzünle dolu olduğunu ve bu konuda pek de yapılabilecek bir şey bulunmadığını öğrenme fırsatını vermiş bulunuyoruz. Hiçbir çocuk bu keşif karşısında kuşatıcı çemberler kurmaya bir yetişkin kadar alışık olamaz. Gösterilecek tepkilerden biri kayıtsız bir kazanım duygusu edinmek ve böylece rahat yaşamayı en iyi intikam olarak görmektir; bu eğilim başlı başına bir salgın halini almış bulunuyor. Kendi insani durumunu düşünmeyi empatiyle birleştirenler arasında daha yaygın görülen diğer tepki, kederi öğrenme eşiğini aşağıya çekmektir. Bu kederin tohumları daha şimdiden sonraki kuşa ekilmiş durumda."

Burada yazarlara hemen bir kısa ara verip bir filme bakalım: Robert Redford'un Lions for Lambs filmindeki Prof. Stephen Malley öğrencilerinden biri ile uzun ve politik bir diyaloğa girmişken karşısındaki alaycı öğrenci şöyle deyiverir:

- Önce bana bu imkanları sundular şimdi de bunları kullanıp rahat yaşadığım için vicdan azabı çekmemi istiyorlar.

Ve nihayet bu girdiyi yine bir başka önemli bilim insanının, psikoloji profesörü Mihály Csíkszentmihályi'nin Gelecek 50 Yıl isimli kitaptaki "Mutluluğun Geleceği" başlıklı yazısından bir alıntı ile bitirelim:

"Ama bazı ilginç olumsuzluklar da olabilir. Sözgelimi, mutluluğun en yaygın kabul gören tanımlarından biri, kişinin artık başka bir şeyi arzulamaması durumudur. Mutlu insanlar genelde mal mülke çok fazla değer vermez, reklam ve propagandadan daha az etkilenir, iktidar ve başarı arzusunun peşine takılmaz. Niye böyle yapsınlar ki? Zaten mutlular, öyle değil mi? Mutlu insanlardan oluşan bir toplum olasılığı, sürekli tırmanan tüketim ve asla tatmin olmayan arzu üzerine kurulu üretim sistemimizin belinden aşağı soğuk terler dökülmesine yeterli olmalıdır herhalde."

Bir gazete, iki kitap yazısı ve bir filmden ibaret dört noktayı birleştirince ortaya nasıl bir resim çıkıyor acaba?

Görüşler

0
FZ
Mihály Csíkszentmihályi'nin mutluluk tanımı aynı zamanda sanki depresyon tanımına benziyor gibi ;-)
0
Tarık
Mutluluğu, "şehirde yaşayan hedeflerine ulaşmış bir bireyle açıklamaya çalışmak" bu kadar sığ bir mutluluk tanımına neden oluyor. Benim tanıdığım nice insan için mutluluk, sorumluluk duymadan köyünde yaşadığı yerde rahat rahat yaşayıp ölmektir. Ya da yaşarken bir mezar sahibi olmak bir kimseye mutluluk vermektedir.

Bir ara Japonya' da sanırım toplu intiharlar çok modaydı. Adamlar intihar etmek için internette tanımadıkları kimselerle buluşup gruplaşıyorlardı sonrada intihar ediyorlardı. Konunun alakadar doktorları bu durumu gelişmişliğe ve artık ortada uğruna savaşacak pek fazla birşey olmamasına bağlıyorlardı.

Aynı şekilde Amerikan kültüründe' de ufoların varolmadığını düşündükleri halde garip çöl ortamlarında ufolara el feneriyle mesaj gönderme çabasındaki tombul insanları görüyorum. Para var, huzur var, sistem oturmuş yapacak tek şey heyecan aramak, mutluluğun suyunu çıkarmak vs.
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Tembel FM Kare

redogre

Java, Dropwizard, Elasticsearch ve Docker ile kendimize bir fazlamesai.net klonu yazalım: Bölüm 1

tongucyumruk

Günümüzde uygulama geliştirme dendiği zaman çoğumuzun aklına iki tip uygulamadan biri geliyor: Mobil uygulamalar veya Web uygulamaları. Bunu masaüstü uygulama piyasası öldü anlamında söylemiyorum tabi ki fakat eskisi kadar "hip" olmadığı da aşikar. Web uygulaması denince pek çok insanın aklına da tabi ki Ruby on Rails veya Django gibi dinamik dillerin geliştirme çerçeveleri geliyor....

Thunderbird SPAM Eklentisi

GaripFakir

Thunderbird "spam" mekanizmasinin (Bayesian filtreleme ) oldukça başarılı oldugunu biliyoruz. "Spamato4Thunderbird" adlı yeni bir eklenti ile ayrıntılı raporlar almak ve çok sayıda yeni filtreleme yöntemleri ile "spam" tespit başarımını artırmak mümkün. Thunderbird'e dğger bir eklentiler gibi kolayca yüklenebiliyor. Yalnızca sisteminizde Java 1.5 veya üstü olmalı. Thunderbird icin bir eklenti olmakla beraber Outlook ve diğer e-posta istemcileriyle de beraber çalışan sürümleri de mevcut:

http://www.spamato.net/

fazlamesai.net'e soralım: İçerik Yönetim Sistemleri, Deneyimler, İzlenimler

FZ

CMS (Content Management System) sistemlerini inceleyen siteleri gezmek, eleştirileri okumak, bizzat gidip bazı sistemleri çekip kurup denemek mümkün ama ben yine de FM camiasına bir sorayım dedim:

Bir arkadaşım, hukuk ile ilgili basit bir site açmak istiyor. Yazı yayınlamak ve/veya diğerlerinin yazılarını onaylayıp, düzenleyip yayınlamak. Belki bir miktar kategorizasyon, arama tarama, vs. Uzun lafın kısası en basit bir CMS'ten beklenen en temel özellikler. Kendisi yazılımcı değil, etrafındaki bilgisayarcılar ona yardım edecek ama yine de olabildiğince kurulumu ve bakımı basit bir sistem olmasında, minimum müdahale ve özelleştirme gerektirmesinde fayda var.

FM camiası bu konuda neleri tavsiye eder? Tavsiye ederken lütfen dil kriterini de göz önünde bulundurun. Söz gelimi drupal yakışıklı bir sistem gibi duruyor ancak download kısmına gidip baktığımda Türkçe çevirisinin (en azından resmi olarak) olmadığını görüyorum (debian-tr.org sitesinin Türkçe olarak drupal kullandığını hatırlıyorum ama bildiğim kadarı ile hazır bir çeviri ile değil kendi yaptıkları bir çeviri ile çalışıyorlar).

Sanat ve Tasarım Odaklı Programlama

arikan

Bugün pek çok sanatçı ve tasarımcı paketlenmiş yazılımlar (Photoshop, Illustrator v.s. Adobe serisi) kullanarak görsel ve işitsel iş üretiyor. Bu yazılımlar onları üreten kişiler tarafından tanımlanmış sınırlarda iş üretilmesine izin veriyor, haliyle bu durum birbirini takip eden banal işler üretilmesine sebep oluyor. Oysa üzerinde çalıştığımız bilgisayara bir araç değil de bir medya olarak baktığımızda pek çok yeni düşünceyle karşılaşıyoruz.