jai

jai


0 takip ediyor | 0 takip ediliyor


Bilgi alanları


İlgi alanları

Wright Kardeşler ve Patentlerin Kötüye Kullanımı ( 12)

Bundan birkac yil once avustralyali bir avukatin "patent kanunlarindaki aciklar"a dikkat cekmet icin atesin (ya da tekerlekti) patentini aldigiyla ilgili haber okumustum. avukat bu tip patent alimlarina devam edecegini soyluyordu.

Milletvekilleri sanal âlemde sitesiz kaldı! ( 6)

Şaşırmadım da üzülmedim de. Bunları hissedemediğime üzüldüm.
Yalnız birşey geçti aklımdan, bu tür durumlara karşı istemsiz gelişmiş tilki kurnazlığı ile, acaba bu vekilin nasıl bir planı var sitelerle ilgili? Ve acaba bu vekil fırsattan istifade bilişim karizması peşinde olabilir mi?

WriteBoard: Ortaklaşa Belge Üretimi ( 5)

"Minor edit, don't save a new version" Son versiyonun üzerine yazıyor. Bu kaldırılsa sanırım problem de kalmaz.

WriteBoard: Ortaklaşa Belge Üretimi ( 5)

cevabin format ozurlulugunden oturu uzgunum. tagleri yeni farkettim.

saygilar

WriteBoard: Ortaklaşa Belge Üretimi ( 5)

Whiteboardu bu yazıdan yönlenip gördüm. Güzel bir hizmet gibi geldi başta. Ama sonra bi eksiklik biraz canımı sıktı. Yaratılan belge şifre korumalı. belge üzerinde çalışma yürütecekleri e-posta ile davet etmeniz gerekiyor. ben bu noktada çalışmaya gelenlerin farklı şifreler ya da kullanıcı isimlerinin olacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. daveti gonderdiginizde e-posta ile belgeye atadıgınız ortak şifre gonderiliyor. Hal boyleyken değişiklikleri hangi kullanıcının yaptıgını kontrol etmeniz imkansızlaşıyor. Kullanıcılardan biri belgeyi silmeye kalkarsa ne olur bilmiyorum, sanırım önceki sürümle kurtarılabilir. mail attım, kullanıcılarla ilgili extra bir yenilik düşünülüyor mu diye. sağolsunlar cevap verdiler, düşünmüyorlarmış. haliyle en azından kendi açımdan kullnım dışı kalmış oluyor whiteboard. begendigim NOKTA ozelligini de belirtmeden edemeyecegim. belge uzerinde yapilan degisikliklerin buyuklugunu belirten bir nokta koyuluyor degisiklik bilgisinin soluna. bu vesileyle birşey sormak istiyorum, özellikle döküman çevirisi konusunda whiteboarddan daha fazla özelliğe sahip bir uygulama bulmak mumkun mu? elbette ki ucretsiz olanlardan.

''Televizyonlarındaki İlk GNU/Linux Reklamı'', Senaryo Önerileri ( 41)

İttifaklar ve rekabetlerin temelinde yatan korku değil midir zaten? Birşeyi sevmek, diğerinden korkmayı doğurmaz mı? Yoksa yalnız bana mı doğuruyor:))

Korksunlar. 20 saniyelik reklam (bayaa uzunmuş) anlatmaya değil, korkutmaya yeter. Korksunlar ki emniyet kemerlerini bağlasınlar. Korksunlar ki tüpü açık unutmasınlar. Korksunlar ki yalnız yeşil ışıkta geçsinler falan filan...

Ha sonra ilgilendikçe anlasınlar da... ama öncelikle korksunlar.

''Televizyonlarındaki İlk GNU/Linux Reklamı'', Senaryo Önerileri ( 41)

Aramızda reklamcılığın ilmini okuyan arkadaşlar yok mu? Senaryo düşünmek güzel ve eğlenceli ama bir o kadar da tehlikeli. Sadece linux kullanıcıları tarafından anlaşılabilecek bir reklamın (yukarıdaki senaryoların hepsinin böyle olduğunu söylemiyorum) kimseye faydası olmaz. Öncelikle hedef kitle belirlenmeli, hedef kitlenin bilgisayar bilgisiyle, ihtiyaçlarıyla ilgili geniş katılımlı bir anket düzenlenmeli, tüm bunların ardından reklamın ne olacağına karar verilmeli.

Reklam korkulara yüklenip temiz bir linux imajı çizebilirse fevkalade faydalı olacaktır.

Bahsedilen senaryoların çekimi yapılmadan "bu süper" diyebilecek kadar senarist kafalı biri olduğumu düşünmüyorum fakat selçuk erdem fikrine karşıyım. Sanırım HSBC reklamlarında görev almıştı, kendi adıma hiç hazetmemiştim.

Tüm bilgisizliğimle tavsiyem, reklamda bir ünlü oynatılacaksa Cem Yılmaz'ın, Seda Sayan'ın veya İbrahim Tatlıses'in oynatılması:). Ünlü biri olmayacaksa Coca-Cola, Adidas reklamlarının etkileyiciliğine yakın olması, deterjan ve şampuan reklamlarının sıradanlığından uzak kalması. Böylelikle en büyük fayda sağlanır diye düşünüyorum. İnsanlar etkileyici olmayan reklamlardan uzak duruyorlar gibi geliyor bana. TV reklamcılığı insanların dikkatini ekrana bağlamak için türlü taklalar atma sanatına dönüştü artık. Ha ama şu da var ki, sürekli virüs korkusu yaşayan şirket yöneticilerine (böyle birini tanıyorum) "virüssüz" bir alternatif her zaman etkileyici gelecektir.

İş saatlerinde radyolarda (en çok dinlenenler) ve Kral TV'de, iş saatleri dışında ise ulusal kanallarda oynatmak lazım.

Fikri veren arkadaşa bol selam gönderiyorum, kafasına sağlık.

Apple ve Intel kime karşı? Micros~1 olabilir mi? ( 27)

Birleşme olduğunu ima etmek istemedim, öyle anlaşıldıysa demek ki yanlış anlatmışım.

Benim demek istediğim "işlemcileri değiştiriyoruz" hareketinin, bahsettiğiniz gibi 3 ay önceden açıklanmasının normal olmaması. Apple iseniz, bunu yapamazsınız. Bu kadar köklü bir değişimi kullanıcılarınıza alelade bir durum gibi gösteremezsiniz. Ciroların düşmesini, 1 sene ürün satamama gerçeğini göze almak zorundasınız.

iPod konusunda söylenen birçok şey var. Başarılı bir ürün, fakat Apple'ın "hızlı başlayıp çabuk sönmek" gibi bir karakteri olduğundan da bahsediliyor. Ayrıca iPod'un daha zirveye çıkamadan (pazarı söğüşleyemeden) popülerliğini "hem mp3 çalar hem cep telefonu" olan ürünlere bırakması kuvvetle muhtemel. Nokia'nın bu işi yapmaya başlayan dolmakalem kutusu büyüklüğünde bir ürününü gördüm. İnsanlar 350 YTL'ye mp3 çalar almaktansa 500 YTL'ye Nokia cep telefonu+mp3 çalar almayı tercih ediyorlar sanırım.

Mac mini konusunda pek bilgim yok. Kabaca bildiğim tek şey, ne tam bir PC, ne tam bir MAC olduğu. Bu da ilk anda bana "bu ürün her eve girmez" dedirtiyor açıkçası. Performanslı bir MAC'e ihtiyacı olan Mac Mini almaz. Mac mini'yi Apple'ın PC'lere göre avantajlı olduğu birçok yerde kullanamazsınız. Mac mini'yi PC'ye alternatif olarak düşünebilir misiniz, ondan da pek emin değilim. Çıktığından beri ne kadar sattığını merak ediyorum. Sanırım bu tip ürünler milyarlar kazanmaktan ziyade reklam yapmaya yarayan ürünler. Sevimli, küçük bir bilgisayar kasası... Yanlış düşünüyor olabilirim.

MS ile rekabet konusunda bir de ABD devlet tavrı olacaktır elbette. Düzen kurulmuş, dünya bir OS'un himayesi altına sokulmuş. Herşey oldukça muntazam giderken, birinin çıkıp bu işi bozmasına pek müsaade edilmeyebilir. Bırakın Apple'ı, dünyada MS ile çatır çatır rekabet edebilecek pekçok firma var, ve bu işe girmiyorlar.

Bu kadar ciddi bir kararda söz sahibi olan sadece Apple olmaz. Ha belki de gerçekten rekabet edecektir. O zaman da aynı şeyi söylerim, böylesi bir kararı yalnızca Apple alamaz.

Apple ve Intel kime karşı? Micros~1 olabilir mi? ( 27)

Apple, ürünlerinin satışının düşeceğini bile bile neden Intel ile birleşeceğini bu kadar erken açıkladı?

Sanırım erken değil. Apple gibi büyük markaların önemsedikleri bir olgu da "güveniliklik". Apple, pazarını oluşturanları katletmek, parayı bu şekilde kazanmak istemez. Düşünsenize, siz bir Mac satın aldıktan 2 ay sonra Apple, Intel işlemcili ürünleri piyasaya çıkarsa ve tüm yazılımlarını yenilese ne düşünürdünüz? Açıkça oyuna geldiğinizi, çok kısa bir süre içinde ikinci bir Mac satın almak zorunda kalacağınızı elbette. Bu da hoşunuza gitmezdi.

Apple bu yeniliği doğru zamanda açıkladı. Bu açıklamadan çok kısa bir süre önce yeni bir Mac sistemi veya yazılımı satın almış olanların büyük çoğunluğu bu yenilik olmasa da bir süre sonra sistemlerini ve yazılımlarını yenileyeceklerdi. Apple ekonomistleri ve istatistikçileri bu hesabı doğru yapmışlardır ve bu süre yaklaşık duyurudan Intel'li ürünlerin piyasaya çıkacağı zamana kadar geçen süre olacaktır.

Elbette ki bu anlaşma imzalandıktan hemen sonra da duyurulmamıştır. Apple ve Intel kendi stokları ile ilgili birer inceleme yapmış ve makul duyuru zamanı üzerinde bir anlaşmaya varmışlardır.

Büyük firmalar için "düşük ciroyla geçen 1 hafta"nın bile çok büyük bir anlamı olur kanısındayım. Hele tahminlerin altında ciroyla geçen 3 ay CEO'yu işinden eder. Fakat "kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" atasözü doğrultusunda Apple bu süreçte "az ciro"yu kabul etmiştir sanırım. Buna zorunlu da zaten. Peki ama "kaz" nedir?...

Apple-Intel buluşmasının niha-i gayesinin ne olduğunu ancak tahmin edebiliriz, bilmek imkansız. Belki de bu manevra yokolmamak uğruna yapılmış bir manevradır. İleri görüşlü ekonomi uzmanlarının "Patron, galiba boku yiyecez," kehanetlerine ilişkin bir manevra.

Çünkü bazen markalar "herkesin evine girmek" istemezler. Yukarıdaki yorumda bundan da bahsediliyor. Ferrari'nin gayesi hiçbir zaman "Herkese bir Ferrari" olmamıştır, olacağını da sanan yoktur. Bu bir tarz farkıdır. Apple da, Sun da bu tip bir prensipte hareket ediyorlar.

Markaları anlamak çok güç. Ferrari'nin F1'de yarışması bir anlamsızlık benim için. Madem herkese Ferrari satmaya çalışmıyorsun, neden bu kadar çok insanın izlediği bir gösterinin parçası oluyorsun? Sonuçta senin gibi, elitlere satış yapan birçok otomobil firması var ve F1'de değiller. Sıradan markalarla yarışmaya girmek bir kumardır. Ferrari de yıllardır bu kumarı oynuyor. Sıradan markalara fark atabilen bir Ferrari ne kazanır bilemem (çünkü bu olağandır) ama sıradan markalara geçilen (bu sezon olduğu gibi) bir Ferrari eminim çok kelle ister... Çok zırvaladım.

Sonuç olarak, Apple'ın prensiplerini değiştirmeye karar verdiğini sanmıyorum. Kanımca Apple elitist davranmaya devam edecek, herkesin evine girmeye çalışmayacaktır. Bu sadece bir tahmin elbette. Şirketlerin karakterinin, sahiplerinin karakterine benzediği düşüncesi üzerine kurulu bir tahmin. Eğer Apple'ın karakteri değişecekse, önce sahibinin karakterinin değişmesi gerektiğine dayanan bir tahmin.

Sağlıcakla,

İnsan köpeği ısırırsa haberdir! ( 5)

Haberin medyada yankılanmamasının bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum ben de. Fakat şu da bir gerçek ki, bu haberler aslında hiçbir şeyin ispatı olamıyorlar. Galatasaray-Fenerbahçe maçlarına benziyorlar. Biri yenerse diğerini kızdırıyor, "al işte, al aaall" falan diyor. Halbuki objektif baktığınızda iki taraf da birbirlerine defalarca gol atmış, defalarca biri öbürünü yenmiş.

Rusya'da Mcrsoft'un ürünlerinin arıza çıkarması, İzmir'de Onur Küçük'ün semineri sırasında OpenOffice'in arıza çıkarması bunun ispatı sanırım.

Arıza nedenleri ne olursa olsun, iki tarafın ürünleri de genelde işlerini yüksek bir başarı oranıyla yerine getiriyor. Bizdeki hocalar 1 senedir derslerde Mcrsoft ürünleriyle sunum yapıyorlar, sorun çıktığını hatırlamıyorum. Ama Rusya'da çıkmış. Ben de evimde Open Office kullanıyorum, sorun çıkartmıyor. Ama Onur Küçük'ün seminerinde çıktı...

Velhasıl, asıl galibiyet Mcrsoft ürünleriyle Open Office arasında oynanan maçlar derbi olmaktan çıktığında yaşanacak. Ha tabii aslında bu gerçekleşti bile. Maliyetleri bunu anlamaya yeter. Ama piyasa böyle düşünmüyor nedense.

Birileri boka sürekli "ot" yakıştırması yapıyor. Bu onlardaki sistematik savunma-saldırı planının bir parçası. Kalabalığın kulağına en iyi fısıldayan o kalabalığı istediği tarafa götürüyor. Fakat iş öyle bir noktaya gelecek ki, işte o zaman kimse boka "ot" demeye cesaret edemeyecek. Çünkü o bok artık çok pis kokmaya, onlarca metre öteden rahatsız etmeye başlamış olacak. İşte o vakit o medya reklam yapamayacak, rekabetin ibresiyle oynayamayacak. Kırılma noktası böyle birşey olur sanırım.

Ya da yurtdışından buraya doğru esen bir özgürlük rüzgarında herkes kendi takasına binip yelkenini açacak. Fazla bunalmadan serin serin gideceğiz özlediğimiz bilişim ütopyasına.

Fakat rüzgarla gitmek ile kürek çekerek gitmek arasında da dağlar kadar fark var sanırım...

GoogleMaps: Casus aracı mı? ( 7)

ooof of:
http://www.ntvmsnbc.com/news/325110.asp

GoogleMaps: Casus aracı mı? ( 7)

Öncelikle yukarıda bulunan yorumumdaki bağlantının uzunluğu nedeniyle sayfa düzeninin içine ettiğim için özür dileyeyim.

UFO fotosu olarak arkadaşın yukarıda verdiği bağlantıda görünenin ne olduğunu bilemeyiz. İnternette bulduğum bir yazıda bu fotonun çekildiği bölgede yaşayan bir vatandaş "kule desek, buralarda böyle bir kule yok" diyordu. Ayrıca fotoğraftaki cisim, uyguya fazlasıyla yakın. Netliği bozacak kadar. Optik kanunlarıyla ve uydunun yerden yüksekliğiyle ilgili bir bilgim yok, fakat yakın cisimlerin nasıl flu göründüğünü gösterecek bir bağlantım [www.nt] var:)

GoogleMaps: Casus aracı mı? ( 7)

Belirli bir miktardan öte zoom yapılamıyor. Nedenini biliyor musunuz?
51.Bölge ile alakalı birşeyler için:
http://www.livejournal.com/community/the_unexplained/37956.html

Ben de aynı bölgeye baktım, bahsedilen gölü de buldum. Ama Google o bölgeyi engelleyivermiş. Bakarsanız:
http://maps.google.com/maps?q=rachel&ll=36.705322,-98.210907&sll=37.265625,-97.734375&spn=0.608368,1.013489&sspn=9.733887,16.215820&t=k&hl=en

Eee, beta olunca böyle oluyor işte.

İmla Kılavuzuna 800.000$ ( 15)

acele ederken ecele gitmişim. 36 dil denmiş yazıda. neyse, ben sorumu ingilizce için sormuş olayım... 36 dilin içinde ingilizce de vardır muhakkak.

İmla Kılavuzuna 800.000$ ( 15)

hatırladıgım kadarıyla ingilizce kelimelerde hecelemenin bir mantığı yok. tireleme programı tüm kelimelerin tirelenişlerini bir veritabanında mı tutuyor, yoksa "tireleme mantığı yok" derken yanılıyor muyum?

not: türkçe'nin gözünü seveyim bu konuda.

Kutup noktasının doğusu bulundu! ( 3)

"kutup noktasının doğusu" mu? valla ayıp...

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

Kesinlikle doğru. Bilimsel ahlak mevzusuna bu yüzden katılmıyorum işte.

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

Dişi canlı güçlü erkek, sağlıklı erkek arar. Aslanda da böyledir, insanda da. Bu bizim farkına varamadığımız, kendiliğinden gelişen bir karar sürecidir.

İnsan için gücün anlamı tarih boyunca değişmiş olabilir. Bugün için gücü sembolize eden PARAdır (BBC'nin yalancısıyım). Sağlıklılığın sembolü ise elbette hastalıksız, yapılı bir vücut. Bu semboller genişletilebilir. Mesela bir erkeğin güzel bir arabanın sahibi olması da güçlü olmanın sembolüdür kadın için. Daha da genişletirsek, o gün için güzel ve pahalı kıyafetler giymiş bir erkek, kadının ilkel seçim duygularını rahatlıkla etkileyebilir.

İnsanlık tarihine bakmak da pek birşey değiştirmez. Toprak sahibi bir efendi de gücü temsil eder. Yanında insan çalıştırabilen, çalıştırdığı insandan daha güçlü görünür. Çok daha geriye gidersek, kabilenin reisi kabilenin sahibidir ve güçlüdür. Bir günde 2 geyik avlayabilen erkek, mızrağı en uzağa atan erkek, kısacası "ailesini RAHATÇA doyuran erkek" güçldür. Gücü sembolize eden şeyler hayat şartlarına göre değişir, biz de kapitalizmin sembollerinden bahsettik.

Zeka demek de her zaman güç demek değildir. Koca bir gökdelene yerleşmiş şirketiyle, bir işadamı Einstein'dan daha güçlü görünür. HAtta belki 3-4 mağazalık bir alışveriş zincirine sahip olan biri bile Einstein'dan daha güçlü görünebilir.

BBC'nin söylediğine göre geniş erkek yüzü, kalın kaşlar (Kadir İnanır misali) de gücü niteler. Kadınlar bu tip özelliklere en çok regl dönemlerinde dikkat ederler (miş).

Dipnot: Erkekler ise kadınlarda doğurganlık ararlar. Geniş kalçalar ve büyük göğüsler eskiden beri değişmez semboldür bu konuda.

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

İnsanın "ne düşüneceğini" belirlemekle, "ne düşünmeyeceğini" belirlemek arasında bir fark olduğunu sanmıyorum. Bahsettiğim ilaçlar yalnızca morali düzeltmiyor, sizin kimi tarz şeyleri düşünmenizi de engelliyor. Hatta bazen hiçbir şeyi düşünmemenizi sağlıyor.

Fakat "zorla duygu yaşatmak" da "zorla birşeyi düşündürmek" arasında çok büyük benzerlik var. Beyni bir bütün olarak algıladığınızda, kendisine gelen her etkiye bir tepki vermesi gerektiğini düşündüğünüzde, "zorla duygu yaşamanın" da diğerinden daha masum olmadığı ortaya çıkar. Örneğin sürekli mutlu kılınmak sizi intihar etmekten vazgeçirir, ya da birine itiraz etmekten. SÜrekli korkak kılınmak sizi hakkınızı aramaktan men eder. Sürekli yorgun kılınmak da çalışmanızı engeller. Duyguları kontrol etmek bir canlıyı kontrol etmek anlamına gelmeseydi kızgın bir boğayı elektromanyetik dalgalarla sakinleştirmeye çalışma deneyleri yapar mıydı SSCB?

Çünkü hareketin ve davranışın olması düşüncelerin ve hareketin sorgulanmasını ve yorumlanmasını gerektirmektedir.Bunu yapmaz isek nasıl davranmamız gerektiğini bilemeyiz daha doğrusu bir fikrimiz olmadığı için olaylar karşısında nasıl bir davranışta bulunacağımızı bilemeyiz

Yaşadığımız her an üzerine elbette bir yorumu var beynimizin. Yorumların doğruluğunu tartışırım, ama varlığını tartışmam.

Düşünen makine, yönlendirilen hayvan... Attığınız her bir adım sizin geleceğinizi tekrar çizer. Bilemezsiniz o adımın hayatınız (ve evrenin hayatı) üzerindeki etkisini. "Bilimsel ahlak" diyerek geleceğe öngörüyle bakmaya çalışmak, yargı hakkı kullanmak hata olur. Düşünen bir makine sizi (insanoğlunu) öldürebilir de, yaşamını da kurtarabilir. Düşünen bir makine yapmak, hayvan kontrol etmek insanoğluna hakaret olamaz. Anlatmak istediğim buydu.

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

Valla bu kadar belirsizliğin, cevapsızlığın içinde "herşeye cevap bulmuş" gibi davranmak içimden gelmiyor. Bırak kapitalizmi, ben Avustralya diye bir kıta olduğundan bile emin değilim...

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

:-)

Kesinlikle katılıyorum.
"Kim neyi bilir," bilmiyorum.

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

ben "evrim var, işte şurada" diyemem. Fakat "evrim var, işte burada" diyebilen adamlar izledim, okudum.
bu seçimin kendisi kökeninde gerçekten ideolojik bir seçim. ama dikkat etmeni isterim, yalnızca evrimi kabul edenler için değil, etmeyenler için de ideolojik.

Bazı hayvan türleri ile ilgili evrim bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Kimileri ise hala teorik. Teorik olanlardan biri de insanın evrimi. Ama dediğim gibi, kimi canlı türlerinin evrimi bir katalog halinde sunulabilir hale geldi.

Lütfen Harun Yahya'nın yanında Ali Demircioğlu'nun kitaplarından da faydalanıp kelebeklerin evriminin nasıl ispat edildiğini okuyunuz. Bana "Sen de Harun Yahya oku" demeyiniz, çünkü fazla fazla okudum.

Sizin düşünceniz hayvan aleminin evrimine karşı olamaz sanıyorum. Bu konuda destek verebileceğiniz görüşler var. Daha ziyade insan aleminin evrimi konusunda çekinceleriniz var kanımca. Bu konuda da "konunun yalandan ibaret olmadığını gösterecek" teoriler var.

* Anne karnındaki insan yavrusunun belirli bir haftaya kadar kimi hayvanlarla aynı görünüm ve biyolojik gelişime sahip olması
* Hayvanlar alemi ile insanın benzer biyolojik yapılarının bulunması. Mesela atlarda da akciğer var, bizde de. Otçul hayvanların tümünde taşlık var.
* Apandist vs gibi eskiden işimize yaramış ve kullanmış olduğumuz, ama artık çalışmayan biyolojik parçalar.
* Balık pulluluğu hastalığı
* Maymunların, hayvanlar aleminde "alet kullanabilen" tek tür olması, ve bunun yakın zamanda kanıtlanmış olması
* katil balinanın yunuslara fazlasıyla benziyor olması
* zoolojinin canlıları benzerliklerine göre güzel güzel sınıflara ayırabiliyor olması: memeli, memesiz - kedigiller - baklagiller...

Bu kadar teori vs. konunun yalnız bir yalandan ibaret olmadığına inanmaya yetecek kadar çok.

evrimi yalnızca darwin'e bakarak yorumlamaya çalışmayın. bu, yalnızca newtona bakarak hareketi yorumlamaya çalışmaktan daha günahtır. süreci takip edin, evrim bilim şu an darwin'in çok çok ötesinde.

Bilim alanında mesafe kaydetmiş ülkelerin, mesafe kaydetmiş tüm üniversitelerinde "evrim vardır" deniyor, "belki" denmiyor.

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

etkiler.

canlının mutasyon (okkalı dış etki - nükleer etki gibi)olmadıktan sonra üreme sırasında aktarılan gen değerleri değişmez. Hani bir örnek vardır ya, çok kürek çeken balıkçı bir babanın oğlu "kaslı adam" genlerine sahip olmaz diye, aynen öyle. Bir insanı tıkın bir odaya, onyıllarca dövün adamı. ve bu arada odayı karanlıkta bırakın, sürekli de hamamböceği yedirin. Her yıl bir çocuğu olsun bu adamın. Bu işkencenin etkisini göremezsiniz çocuğun genlerinde. Ha ama çocuğu babanın yanına bırakırsanız büyüsün diye, o zaman psikopatın allahı olur.

Çipler evrimi etkiler. Nasıl etkileyeceği takılan çipe bağlıdır elbette. Etkileme şöyle olur. Popülasyon gen havuzundan çıkması gereken genler havuzda kalmaya devam eder, ya da "kalsa iyi olurdu" genleri havuzdan çıkar.

Örneğin elinizde 5000 tavukluk bir kümes var. Bu kümeste "doğuştan körlük vakası" bulunuyor. Eğer burası bir kümes değil de, doğal yaşam alanı olsa, kör tavuklar üreyemeyeceklerinden (çünkü çiftleşmeyecekler, çiftleşip doğursalar yavrularına bakamayacaklar) "doğuştan körklük geni" zamanla havuzdan düşer. Gayrı doğan tüm tavuklar "gören" tavuklar" olur.

Ama sizinki bir kümes olduğundan, ve siz zorla hepsini birbiriyle çiftleştirdiğinizden (yalan rüzgarı), ve yumurtalara kuluçka makinesinde anne şevkatiyle bakabildiğinizden "doğuştan körlük geni" havuzdan düşmez ve varolmaya devam eder. Bu da hayvanın sizin kümesinizdeki evrimini etkiler. Tıp yöntemleriyle dilediğiniz hastalığın devam etmesini sağlayabilir, dilediğiniz iyi genin kurumasına yol açabilirsiniz. Bunu da o geni taşıyanları öldürerek veya zorla yaşatarak yaparsınız.

Kümesinizdeki 5000 tavuğun bacakları en kısa olan 2500 tanesini kesin. Kalan 2500 uzun bacaklı tavuğu birbiriyle çiftleştirin. Sonra bunlar 5000 olduğunda aynı kesme işlemini tekrarlayın. Bu işleme hayatınız boyunca devam edin. Hatta çocuklarınız ve torunlarınız da devam etsin. Bundan uuuzuuun zaman sonra kümesteki tavukların bacak boyları belki de 35 cm. olacaktır.

Ben en çok kısa boylu zürafaları görmek isterdim. Bir de köpek büyüklüğündeki atları.

İstek gen çalınabilseydi,

1- Michael Jordan gibi sıçramak
2- Zidane gibi "slow motion" düşünebilmek
3- Einstein gibi dil çıkarabilmek
4- Sesleri Mozart'ın duyduğu gibi duyabilmek
5- Hitler'in ikna gücüne (aman başka birşeyi olmasın) sahip olmak
6- Reklamdaki boyacı gibi topa falsolu vurabilmek
7- Kadir İnanır gibi camları kırabilmek

isterdim... Umarım ki bütün bu genlerin (Özellikle sonuncusu) ömrü uzun olur...

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

"sürekliliği durdurulmaması" bölümünü yanlış kullanmışım, özür dilerim. onun yerine "müdahale edilmemesi" dersem derdimi yanlışsız anlatmış olurum. Kusura bakma...

İlginç bir yaklaşım, doğu mistisizmine ilgi duyuyorsunuz herhalde :)

Kesinlikle evet:)

Yalan katmanlarından bahsetmişsin. Bir cevap veremeyeceğim. Doğrunun kendisi gerçekten de üstüste binmiş yalanlar denizi olabilir.

Aslında benim amacım cevap vermek değil, sadece soru sormak, ve cevabın bulunamadığından bir kez daha emin olmak.

"Doğru" kelimesi çok kaypak. Yerinde duramıyor. Dünün doğrusu bugünün yanlışı, sonra yarının doğrusu olabiliyor. Ahlak anlayışı ise fazla katı, ve pek çok parametre hesaplanmadan kuruluyor, esnemiyor. Biri beni zamanın sonuna götürüp "işte çip takılmadığında son durum bu", "çip takılınca son durum şu" diyebilseydi belki o zaman karar verebilirdim. Ama zamanın da sonsuzda kaybolan bir kavram olması nedeniyle bu yolculuk mümkün değil. Ayrıcan ben o iki görüntüye baktığımda yine kendi değer yargılarıma göre bir karar vermek zorunda kalacaktım. Tıpkı ahlak kurallarını yaratanlar gibi "bana göre" demek yerine, "herkese göre" diyecektim.

(En içteki ben "doğru ne ki?" sorusunu sorarken, en dıştaki "ben" ise her konuya bir doğru bulmakta zorlanmıyor. Ne acayip...)

Hayvanlar Alemi MATRIX'de Yaşıyor! ( 89)

ahlaki ilkeler, ... ister hayatımız bir kelebeğin rüyasından ibaret olsun gereklidir ve neyi yaşadığımız ile çok da ilgili değildir.

tamam da, neden gereklidir?

Sakın çağımızın bilgisine dayanıp geri kafalılık yapıyor olmayalım? bizim bugün gereksiz gibi gördüğümüz, adına "bilimsel günah" dediğimiz düşüncelerin-deneylerin gelecekteki sonuçlarını nereden biliyoruz? Sadece tahmin mi ediyoruz? Biz kahin miyiz?

Daha doğrusu şöyle sorayım, biz geleceğin resmini nasıl çizebiliyoruz da, birilerine "bu ahlak dışı", "bu ahlak içi" dersini verebiliyoruz?

Tavukların bir itirazı olduğunu sanmıyorum. Hatta sorabilsek "çipli bir yaşam mı, çipsiz mi" diye, eminim çipliyi seçerler. Neden mi? Bence...

1- Bugün birçok insan yeşil reçeteli ilaç kullanıyor. Bu da bir nevi çip. Hap şeklinde bir çip. Yutuyorsunuz ve beyninizin doğal işleyişi kırılıyor, beta dalgaları yaymamaya başlıyorsunuz. Bu ilaçları doktorlar "bunu muhakkak kullanmalısın" diye veriyor hastalarına. Hani ahlak? Bırak adam yüzleşsin hastalığıyla, bırak beyni mücadele etsin veya etmesin. Neden adama "en güzeli dopomin" gazı veriyorsun? Neden adamı senin doğrularınla düşünmek zorunda bırakıyorsun, yani düşünememesini sağlıyorsun?

2- Yalnız psikolojik rahatsızlığı olanlar takmıyorlar çipleri. Diğerleri de takıyor. Ama farklı türden. Mesela futbol, mesela bilgisayar, mesela açık kaynak. Bunlar da birer çip. Neden mi? Çünkü bunlar havada uçuşurken gelip rasgele(random) çarpmıyorlar bize. Biz başka şeylerden uzaklaşabilmek adına gidip onlara tosluyorsunuz. Bu çipleri yana yana arıyoruz. İşte bu yüzden çip bunlar.

3- Tüm canlılar hareketsiz bir zamansızlığın parçası olmak adına hareket ederler. Tüm canlıların tek dileği hiç ölmemektir (çoğalma-savaşma). Bu dilek beraberinde "sorun yaşamama isteğini" getirir. Bu garantiyi (sorun yaşamama garantisi)verebilseydiniz bir hamamböceğine, ya da bir ineğe, kabul etmez miydi? Peki onun kabul ettiği yerde bize birşey söyleme hakkı düşer mi?