Sevan Nişanyan'ın meşhur etimolojik sözlüğüne buradan erişebilirsiniz.
Küçük bir düzeltme.3 ayda satılan toprak 400000 dönüm değil tam olarak 412 bin metrekare.
Yüzde yüz hatasız Türkçe konuşulsun yazılsın,romantik güzel bir hayal olabilir sadece.Böyle bir beklentim yok.Siz de oturup forumları yorumları ayıklayalım derseniz Allah yardımcınız olsun.Başınız çok büyük belada demektir.Yapılabilecek makul birşey önermek isterim.Üye olup forumlara yorumlara yazanlara,üye oldunduğu anda göndermiş olduğunuz iletinin içine,dilimizin çok basit kurallarını,yabancı kelimelerin kullanılmamasının gerekliliğini,Türkçe karşılık bulamadığımız teknik terimlerin karşılıkları için nerelere başvurabileceğini yazalım.Bu önerimin makul ve kimseyi yormayacak bir öneri olduğunu düşünüyorum.İletinin içeriğinin doldurulması işini de üstlenebilirim.
Dilin elden yavaş yavaş gittiğini görmek içinse lütfen FM üyelerinin yüzde kaçının yabancı takma isimler kullandığına bakın.Bu insanlara lakap seçmek durumunda kaldıkları zaman neden yabancı isimlere yöneldiklerini soralım. Dilin elden gittiğini görmek için çarşılarımızdaki mağazaların isimlerine bakın.Bu isim-takma isim kıstas olur mu diyorsanız size verecek cevabım vardır ama çok uzundur.Bu sebeple cevap hakkımı kullanmak istemiyorum.Lütfen umursanmadığınızı düşünmeyin.Televizyonlarımızın neler yaptığının farkındasınız,onların da bunun farkında olduklarını aklınızdan çıkarmayın.Dil bozuluyor ve evet böyle giderse yok olacak.Ne zaman yok olur bunu bilemeyiz fakat olmazsa da, dil elden gidiyor sahip çıkın diyen,"çocuklarımıza Hans Henri isimlerini koymuyoruz mağazalarımıza da yabancı isim koymayalım" diye kampanya başlatan Sinan Aygün gibi,bizi kavramlarla fethediyorlar diyen Nihat Genç,Oktay Sinanoğlu, gibi isimler sayesinde olmayacaktır.
İnsanı insan yapan şeyin yazı olduğu kanaatimce doğrudur.Belgesellerde gördüğümüz üzere bütün hayvanların birbirleriyle iletişim kurmak için bir aracı vardır.Biz insanların farlı olarak yaptığı tek şey bu iletişimi çok sonraki nesillerle yazı aracılığıyla kurabilmemizdir.Dilbilim bilmek ayrı şey dil elden gidiyor söylemine,politik oyunları komploları,bildiğiniz halde,bir paranoyaymış gibi yaklaşmak ayrı şeydir.Kaldı ki dilbilim çok geniş bir alandır ve dönüp yazdıklarımı dikkatli okursanız değil sizin dilbilim bilginize söylenmiş tek bir kelime dilbilim kelimesini bulamazsınız.Elli yıl önce yazılmış kitapları ben de sizin gibi sözlüksüz okuyamıyorum.Bu bile bence korkunçtur.Bunun dilbilimle ilgili yanları mutlaka vardır fakat bu tür bilim dallarında,ruhbilim(pisikoloji) ve sosyolojide de olduğu gibi,kesinlik yoktur.Deney yapmaya çalıştığınızı düşünün yüzlerce yıl sürebilir.Bu sebeple bebekleri izlerler dilin gelişimini görmek isteyenler.
Dilbilim,göstergebilim,ruhbilim vs kesinliği kanıtlanmamış,bilim olup olmadıkları bile tartışılan alanlardır.Genel kavramları, üzerine oturduğu yapılar vardır ama kimse çıkıp insan dilinin kanunları bunlardır,insan ruhunun kanunları şunlardır diye birşey söyleyemeyeceğinden(şimdilik) bu alanlar gerçek bilim dalları olan,deneye dayalı sayılarla konuşan alanlar kadar, bilim dalı olarak itibar görmemektedir.Bu söylediklerim ciddi çalışmaların olmadığı gibi yorumlanmasın ama daha bir çocuğun dili nasıl öğrendiğini kimse bilmiyor.Bir öğrenirsek bütün bu üzerimize oynanan oyunların sonu gelmiş demektir zaten. Nasıl mı?Şöyle ki:Bunu anlamamız demek,anladığımızı bilgisayarlarımıza anlatabilmemiz demek,bilgisayarın dil öğrenmesi demek. Sonra başka bir dil öğretip çevir dememiz demek.Makine çevirisi vardır yapılıyordur diyenlere sözüm yoktur anlatacak zamanım yoktur,derin konudur.Aynı dilbilgisi kurallarına sahip diller arası çevirilerde bir başarı söz konusudur.Amerika'nin 50'li 60'lı yıllarda Rusça'dan çeviri yapılması projelerine harcadığı paralara hala ağladığı bilinmektedir.İşlem gücünün artmasıyla makine çevirisi yine konuşulmaya başlanmıştır fakat ciddi bir ilerleme yoktur.Makine çevirisinin gerçekleşmesi, teknikte gelişmiş dediğimiz ülkelerin bütün entellektüel sermaleri olan bilgi birikimlerinin çok kısa bir sürede bize ait olması demektir.Tersi de doğrudur.
Bir daha söyleyeyim dilbilime bilim olarak çok fazla itibar edilmemektedir.Ben de daha önceki yazılarımda ne dilbilim bilginizle ilgili ne de dilbilimle ilgili hiçbirşey söylemediğim halde bu alanda bilgisizsiniz demişim gibi anlaşılmışım. Karşı olduğum nokta hala israrla,bu kadar çok kanıt varken ve dilin elden gittiğine,götürüldüğüne dair birçok gösterge varken "hayır hiçbiryere gitmiyor" demenizdir.
Çok dillilik konusuna da burada cevap vereyim.Külliyen büyük bir yalandır.Bir insanın tek anadili olur.Bir insan tek bir dilde düşünür,duygulanır üzülüp korkar.Bunun böyle olduğunu anlamak için herkes çok basit bir deney yapabilir.Çok dilli olduğu iddia edilen biri bulunur.Bu bulunan kişinin bir dövüş sanatları sporuyla uzun süredir uğraşıyor olmaması tercih sebebidir.Bu arkadaşa arkadan çaktırmadan yaklaşılarak ensesine okkalı bir tokat patlatılır ve kaçılır. Dönüp bize tek dilde sövecektir.İşte bize sövdüğü bu dil onun anadilidir.
Yerine gore bunu ben de diyebilirim. Iyi futbolcu oldugu icin unlenmis bir insan o agirligini kullanarak siyasete girince yadirgiyoruz. Iyi sair/edebiyatci o ununu kullanarak ne bileyim ekonomi konusunda taraf olunca da belki biraz ses cikartiyoruz. Fizikci/kimyaci olmanin getirdigi bir dokunulmazlik mi var? Genel icin konusuyorum bir alandaki ununden dolayi obur alanlarda insanin agirligi olmasina karsi cikilacaksa bahsettiginiz hakki ben de gorurum kendimde. Burada elestirilen o insan midir, yoksa takip edenler midir o tartisilir tabii.
Biraz senlik olsun diye yazdigimi ima etmistim evvelce. Ama bu tartismaya sifir katki gozlemini kabul ettigimi soyleyip bir daha teyid edeyim.
Herhalde Çağdaş Türkçe'nin ne olduğu konusunda ayrı düşeceğimiz kesin.En azından dile önem veren insanlar olarak, dilde "neyin olması" gerektiği konusunda uzlaşma sağlayamayız gibi geliyor bana.("neyin olması" gerektiğini düşünmek ayıp değildir hele insanı şekillendirenin onun yapıp ettikleri olduğunu düşünüyorsanız.Hatta felsefenin ne olduğunu hakkına en ufak bir fikriniz varsa ortada kesinlikle bir ayıp olmadığını biliyorsunuzdur)
Ama ortaya çıkan bir gerçek var ki ilerde (diyelim yüzyıl sonra) dilimizin köken bilimsel çözümlemesi yapıldığında 20.yy'dan öteye gidilmesi epey zor olacaktır.Bunun suçlusu kesinlikle biz değiliz.Yabancı sözcükleri yalayıp yutarak kullanma yeteneğimiz, yeni kavramlar üretme ve karşılık bulma alışkanlığımızdan daha baskın gözükmekte.O yüzden bizim bir suçumuz yok, suçlu olan alışkanlıklar.Kahrolsunlar.