Özgür yazılım nereye?

0
anonim
Özgür Yazılım hareketi "döndü" mü? Yoksa aslında hiçbir zaman adam olma potansiyeli taşımadı mı? Özgür yazılım bir başkaldırı mıdır? Yoksa zamanla egemen olana ayak uyduracak geçici bir çıkış mı? Özgür Yazılım hakkında gün geçtikçe daha kuşku dolu yaklaşımların gelişmesi çok anlaşılır.

Her geçen gün büyük yazılım örgütleri ve vakıflarında katılımcı isimlerin baş sıralarında IBM, HP, ve Intel'in yerleşmesine alışıldı bile. Zaman zaman Microsoft'la bile birlikte "iş yapar" oldu bu camia.

Alper İltekin'in makalesi için: http://www.soldergisi.com
gnu

Görüşler

0
mentat
sanirim yazinin online haline ulasabilmek icin bir sonraki sayiyi beklememiz gerekiyor (ya da ben tam bir beceriksizim, yaziyi bulamadim)..
0
ebola
Gelecek sayıyı beklemenizde bir işe yaramaz. Normalde bir önceki sayıyı siteye koyuyorlardı. Fakat nisan ayından beri girmeyi kestiler..

Yani gidin gazete bayisinden alın diyen bir reklam.. Pek paylaşımcı değil yani :)
0
Tugal
Özgür Yazılım, açık kaynak kod ve değerleri
Özgür Yazılım, yazılımdan toplum yararını en yükseğe çıkarmayı hedefliyor. Bunun için kullanıcıların yazılımla istediklerini yapabilmelerinin zorunlu olduğunu saptıyor. Bir yazılımın “ özür “ olabilmesi için kullanıcının yazılımın ne yaptığını inceleyebilme haklarının yanı sıra istedikleriyle yazılımı paylaşma özgürlüklerinin olması şart. Bu şartların yerine gelebilmesi için kaynak kodunun açık olması gerekiyor. Bu nedenle “ Özgür Yazılım “ ile “ Açık Kaynak Kodlu ( AK ) Yazılım”ı eşanlamlı kabul edenler vardır. Özgür Yazılım Savunucuları ikisinin “ ayrı şeyler “ olduğuna inat ederken AKK savunucuları ise “ aynı şeyler “ olduğunu savunur. Bu kargaşanın sürebilmesi ilk bakışta şaşırtıcı geliyor. Ancak iki grubun, filin farklı yönlerine bakmaları ve dikkatleri buraya çekmeleri nedeniyle kargaşa bir yanlış anlamanın ötesinde önem taşıyor. Özgür Yazılım ( ÖY ) savunucuları Özgür Yazılım Hareketi’ ni önemsiyorlar. Yani meseleyi bir toplumsal yazılımdan yararlanabilme düzeyi konusunda bir bilinçlenme. Buna karşın AKK savunucuları, üretilen yazılımları önemsiyorlar. Onlar için “ hareket “, daha iyi, daha başarılı yazılımlar üretmek için bir araç. Ne kadar çok katkıcı olursa, o kadar başarılı yazılımlar üretilebilir. Burada “ başarı “ ölçütünün popülerlik olması da ek bir ayrım noktası. ÖY savunucuları için başarı, toplumun yazılım özgürlüğü ve ahlak dışı buldukları “ sahipli yazılım “ karşısındaki bilinçliliğini arttırmak.
AKK’ cilerin derdi “ yazılım “ olduğu için, Özgür Yazılım ile Açık Kaynak Kodlu Yazılım’ların pek farklı olmadığını dile getirirken haklı sayılırlar. Çünkü bir yazılım açık kaynak kodluysa, pratikte Özgür Yazılım tanımına girer ( çok ender istisnalar dışında ). Ancak ÖY’ ciler de, kendileri ile AKK savunucularının “ sahipli yazılım “ kullanımına dair tavırları ikircikli. AKK Yazılımın genellikle daha iyi ve kullanışlı olması, eldeki kullanışlı sahipli yazılımın kullanımına dair bir şey söylemiyor. AKK savunucusu kullanışlı olduğu durumda sahipli yazılıma yönelebilirken, ÖY savunucusu bunu ahlak dışı buluyor. Sahipli yazılımı ÖY savunucuları için itici yapan şey lisansı. Bu tür yazılımların lisansları “ başkasına vermeme” maddesi içerirler. Bu madde uyarınca yazılımı devralan, bunu başkasını kopyalamayacağına dair söz verir. ÖY savunucusu bu eylemin paylaşımcılıkla, dolayısı ile iyi insan olmayla çeliştiğini, bu nedenle sahipli “ yazılım bulundurma ve kullanmanın” da bir işbirliği çeşidi olarak kaçınılması gerektiğini söylüyor.
Başka dert mi kalmadı ?
Dünyayı savaşlar kavururken, emperyalizm dizginlerinden boşanmışken, “ Özgürlük” başlığında bula bula yazılımların kaynak kodlarını mı bulmuşlar?
Başka işleri yok mu ?
Bu sav, elbette dünyanın tüm sorunları için söylenebilir, ve bir o kadar da haklıdır.Tüm tekil sorunlar,merkezi sorunun çözümüne bağlandıkları oranda önem ve anlam kazanır. Yalnızca insanlar değil, sorunlar için de “ Kurtuluş yok tek başına”. Yazılım özgürlüğünü daha büyük bir sorunun parçası olarak görmekte yarar var. “ Bilgi Çağı” nı bir kurtarıcı ilan eden kapitalizmin kastı, bilgiyi metalaştırarak yeni ve sınırsız bir Pazar yaratmaktır. Bilgi pazarı, alışılageldiğimiz pazarları en azından katlıyacak bir potansiyele sahiptir. Ancak “ Bilgi Çağı” , bir atılıma değil bir balona dönüştü. Bunun altında yatan, bilginin metalaştırılmasındaki güçlüklerdir.
Bir şeyin metalaşabilmesi için hem var olması, hem de kıt olması gerekir. Oysa bilgi söz konusu olduğunda, bu ikisi arasında bir çelişki vardır. Bilgi bir kez belirginleştikten sonra tüm insanlarca edinilebilir hale gelir. Bilginin üretim maliyeti yüksek olsa da, yeniden üretilmesinin maliyeti sıfır a yakındır. Bilgi pazarının gelişebilmesi için bilginin bu özelliğinin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Bilginin paylaşılabilmesi yasaklanacak, elindeki bilgiyi paylaşanlar cezalandırılacak, roplum düşmanı ilan edilecek ve yaratılan kıtlık sayesinde bilgi satılabilir hale getirilecektir.
Bu senaryonun önünde pek çok güçlük vardır. En önemlisi de silah zoruyla oluşturulan pazarların istikrarsızlığıdır. Kapitalistler bu oyunda birbirlerine de güvenemeyecektir. Edinilen bilgiler el altından kopyalanacak, “korsana karşı” polisler evlerimize girseler de zaptiye tedbirleri holdinglere sökmeyecektir.
Ancak bilginin üretim maliyeti yüksektir. Bir sanat eserinin oluşması, DNA’ nın içeriğinin saptanması, çekirdek altı parçacıklarının davranışlarının sınanması, bir ilaç formülünün geliştirilmesi hep yüksek oranda emek ve yatırım gerektiren edimlerdir. Buna karşın bu edimlerin ürünü olan bilgilerin kopyalama maliyeti düşüktür. Bu bilgilerin birer yatırım nesnesine dönüşmesi büyük yatırımların bir gecede değersizleşmesi riskini içerecektir. Kural bir kez çiğnendikten sonra, internetin de yardımıyla bilginin yayılması engelsiz ve zahmetsiz olacaktır. Hiçbir şey çözümsüz değildir. Tüm bilgi paylaşım yollarına kısıtlar ve polisler getirilebilir. Kitlesel medyanın kontrol altına alınması yıllar önce gerçekleşti. Telefon telleri, internet, fotokopi ve faks, fotoğraf makineleri, insanların konuşmaları gibi diğerleri de zamanla kontrol altına alınıp merkezi büyük bir otorite tarafından denetlenebilir. Tekeller bilgi pazarına duydukları iştahı aralarında böyle bir anlaşmaya tahvil edebilirler. Bu pervasızlığın gerçekleşmesinin önündeki engel ideolojiktir. Sermaye “ Yeni Dünya Düzeni” ile pek çok yerde pervasızlığı ele alsa da, kendi çıkarlarının toplumsal çıkarlar olarak yutturma zorunluluğu bakidir. Bu yutturmanın nesnesi gün geçtikçe daralsa da , toplumun anlamlı bir çoğunluğunu içerecek kadar kitlesel olmalıdır. Bu “çoğunluk” salt sayısal bir ölçüt değil, toplumsal ağırlık, etkinlik ve önemle birlikte ele alınması gereken bir kavramdır.
İnsan sürülerini gütmek incelikli bir iştir. Toplumlara her şeyi kabul ettirebilirsiniz. Savaşlara, aptallığa, hamburgere ve Madonna ’ ya alışanlar, elbette paylaşımcılığın ayıp olduğunu, her türlü bilginin sır olduğu, köprüden geçenden beş, geçmeyenden on akça alındığı bir dünyaya da alışabilirler. Ancak alışmaları gerekenin saçmalığı arttıkça, aksi yönde ikna edilmeleri de kolaylaşacaktır. İnsanların insanca yaşamasının mümkün olmadığı konusunda kimseye kulak asmayacak denli cehenneme alışmış olabilirler. Buna karşın, AIDS ilacının ilaç tekelleri aradan çekilirse birkaç milyon liraya mal olmasına gayet alıcı olabilirler hele yakınları hasta olurken… Veya bilim adamları kendi yazdıklarını okumak için para ödenmesi zorunluluğuna isyan edebilirler.
Dolayısıyla bu bir mücadele konusudur. Haksızlık oranı arttıkça tekellerin “küçük” gruplara karşı şansı azalır. Üstelik bu tarz her yenilgi, tekellerin ideolojik hegemonyasını aşındıracağı için bazı durumlarda tekeller şanslarını deneme konusunda da isteksiz olacaklardır. “ Bilgi pazarı”, şimdilik tekellerin yoklamalar ve denemelerle götürdüğü, henüz tam anlamı ile saldıramadığı bir mücadele. Elbette Holywood ve “eğlence şirketleri” ( artık “ sanat” ın sözünü bile kaldırdılar ), ilaç ve yazılım şirketleri “ fikri mülkiyet” adı altında bir saldırı başlattılar. Ancak bu kavrama yüklenirken yutturabilecekleri saçmalığın sınırı da yolda çizilecek. Yazılım özgürlüğü, elbette bilgi özgürlüğünün özel bir hali olduğu için, bir parçacısıdır. Ancak iki boyutuyla bu mücadelenin merkezinde sayılır. Birinci boyut, bilgi paylaşımının medyası olarak bilgisayarlar üzerindedir. Tekeller bilgi paylaşımını sınırlamak için internet “belasını” kontrol altına alma yöntemleri olarak sık sık “güvenilir bilgisayar” fikrini ısıtıp öneriyorlar. Önerilerin özeti, bilgisayarların kime satılırsa satılsın tekellere sadakatini koruyup bazı materyalin kopyalanmasını reddetmesi. Ancak bunu başarmak için özgür yazılımı yasaklamanın yanı sıra, yazılım üretimini de nükleer malzeme hassasiyetiyle sınırlamaları ve kontrol altına almaları gerekiyor. Çünkü bilgisayarın neyi reddedip neyi başarabileceğini nihayetinde yazılımı belirliyor. Her yazılımcı da bu “güvenilir” liği delme potansiyeli barındırıyor.
Özgür yazılımın meşruiyetini gün geçtikçe kabul ettirmesi, hatta özgür olmayan yazılım kullanmayan geniş bir kitlenin oluşması, “güvenilir bilgisayar” fikrinin gerçekleşmesini güçleştiriyor. Özgür yazılımı bilgiye dair mücadelenin merkezine ittiren ikinci boyutu, “bilgi pazarı”nın kapitalist sınai üretimle olan doğal ilişkisinde yatıyor. Meta üretiminin gün geçtikçe daha büyük organik sermaye gereksinmesi, kâr oranının azalmasını getiriyor. Üretimde ki örgütlenme düzeyinin yüksekliği, sermayenin süreçlere hakimiyetiyle birlikte olabiliyor. Neyin nasıl yapılacağının adım adım belgelenmesi ve yeni işçi kuşaklarına aktarılabilmesi, sermayenin yüksek sürkülasyona ve dalgalanan piyasa koşullarına dayanıklılığını arttırıyor. Ancak süreç konusundaki bilginin doruk noktası sürecin en küçük noktasına dek, hiçbir muğlaklığa yer vermeden, bir makinenin dahi anlayabileceği basitlikte yazılması oluyor. Biz buna “yazılım” diyoruz. Özgür yazılım, süreçler konusundaki bilginin tüm insanlığa malolması yönünde bir çaba içinde. Sermaye, süreçlerin bu sadelikte belgelenmesi ile bir sevgi / nefret ilişkisi içinde. Bir yandan bu yönde attığı her adım tekil sermayenin yüksek karlar elde etmesine yararken, uzun vadede yatırım gereksinimini büyütüp kâr oranlarının düşmesine neden oluyor. Bu gerilimde Özgür Yazılımcıların ittirdiği yönde de emeğin üretkenliğini arttıran bilginin insanlığa mal olması duruyor.
Özür Yazılım bir yandan bilgi piyasasına dair mücadelenin merkezine çekilirken,diğer yandan kapitalizme karşıt çok ilginç bir gelişmeye kapı aralıyor. Bu alan “herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinimine göre” şeklinde formüle edilebilecek ütopyanın pek çok yönünü yaşama geçirmiş durumda. Öncelikle sınırsız yeniden üretimle kıtlık sonrası toplumun “bolluk” yönün barındırıyor.İkincisi de kişinin topluma katkısı ile gereksinimlerini gidermesi arasındaki bağlantıyı ortadan kaldırıyor. Yeni ve başarılı bir yazılım üreten kişi bunu toplumla paylaşırken karşılık beklemiyor. O da başkalarının yazdıklarını kullanıyor. Hiçbir katkısı olmayan bir kullanıcı da diğerleriyle eşit haklarla, yazılımlardan istediği kadarını kullanabiliyor.
Özgür Yazılım’la yeterince haşır neşir olanlar için “herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinimine göre” ilkesi çok da “ütopik” sayılmaz. Bu da önemli bir ideolojik kazanımdır. Yazılım özgürlüğü elbette üretimin ve insanlığın önündeki temel sorun değildir. Ancak onun önemsiz bir ayrıntı olduğu asla söylenemez.
Tekelleri ne işi var ?
Bütün bu güzelliklere karşın Özgür Yazılım örgütlerinin tekellerle içli dışlı hallerine ne demeli? Öncelikle, haksızlık olması için ÖY-AKK ayrımını bu bağlamda da anmakta yarar var. Özgür Yazılımcılar, ticari girişimlerle aralarındaki mesafeye dikkat ederken, AKK savunucuları tekellerle yaptıkları toplantılardan mutlulukla ve övünerek ayrılıyorlar. Ne de olsa işin ucunda para var. Ancak bu ayrım Özgür Yazılım Haraketi’ ni kurtarmaya yetmiyor. Olsa olsa öznenin ideolojik bağımsızlığını koruma çabaları olarak görülebilir. Oysa kitlelerin durumu biraz farklı. Onlar için Özgür Yazılım’ın bedava, bol ve kaynak kodunun varlığı nedeniyle çeşitli avantajlarla donanmış olarak gelmesi önemli. Bu özgürlüğün nimetlerinden yararlanırken memnun olmaları, özgürlüğün önemini anlamalarını sağlamıyor.
Kötü adam Microsoft’a bir antipatileri var. Pek çok durumda karşılarına çıkan HP ve İntel’ in aslında iki taraflı oynayan birer iki yüzlü olduğunu da düşünüyor olabilirler. Ancak Microsoft’ a karşı tutarlı bir şekilde “serbest yazılım” savunan IBM ‘in “iyi adam” olduğu açık sayılır! ( IBM, ÖY-AKK çarpışmasından kendi terminolojisini oluşturarak sıyrılmaya çalışıyor. Türkiye’ de yaratıcı bir üçkağıtla “özgür” lafından uzak durarak “serbest yazılım” sözünü kullanıyorlar). IBM’ in yazılım pazarında büyük dilimi Microsoft’ a kaptırmadan önce yazılımın metalaşması için verdiği çabalar unutulduğu gibi halen elinde en fazla yazılım patenti bulunduran şirket olması dahi dikkat çekmiyor.
Zurnanın zırt dediği yer
Kapitalist dünyada kime iyilikten söz etseniz lafı dönüp dolaştırıp maddi müşevviklere getirir. “İyilik mi yapıyorlar? O zaman aç kalırlar!”… ne yer ne içer bu yazılımcılar ? Onca uğraşla ürettikleri yazılımları hiç karşılık beklemeden paylaşırlarsa halleri nice olur? Özgür Yazılım’cıların bu soruya yanıtı biraz ütopik: “Balık tutmaktan da para kazanmıyoruz bu bizim hobimiz biz bilgi üretmekten mutluluk duyduğumuz için yapıyoruz bu işi.” Yanlış anlaşılmasın, “ütopik” nitelendirmesi olumsuzluk içermediği gibi ayağının yere basmadığını da düşünmüyorum. Aksine, burada “ütopik” sözcüğü olumlu bir anlam da içeriyor.
Soylu bir kanıt.
AKK’ cilerin bu yanıta yanıtları “ütopik” sözcüğüne olumsuz bir anlam yükleyerek geliyor : “Bu yanıtı popülerleştirmek pek güç. Daha çok insanın açık kaynak kodlu yazılım geliştirmesini istiyorsak daha popüler yanıtlar üretmeliyiz”.
Gerçekten de özgür yazılım geliştiricilerinin bu işi niçin yaptıkları araştırıldığında çok farklı yanıtlara ulaşabiliyoruz. “İnsanlığın bilgi birikimine katkıda bulunmanın mutluluğu” gibi gelişkin yanıtlardan “meşhur olma isteği” gibi daha bencilce yanıtlara dek farklılık gösterebiliyor. Burada bir yanıt daha var ki AKK savunucuları bu yanıtın propagandasını çokça yapıyorlar: Para kazanmak.
Gerçekten de kaynak kodunun açık olması yazılımdan para kazanmanın önünde aşılmaz bir engel oluşturmuyor. Bu yazılımların lisansları da bu yönde büyük çeşitlilik gösteriyor. Ancak lisanslar bir yana, en azından bu yazılımları üretenlerin hem yazılımcı olarak iş bulmada, hem de ürettikleri yazılımın desteğini vererek para kazanmada güçlük çekmeyecekleri söylenebilir.Bu durum elbette yazılımın mülkiyeti üzerinden önce yazılıma erişimi kısıtlayıp sonra para karşılığı izin veren sahipli yazılım modelinden oldukça farklıdır.
Öncelikle yazılım burada bir meta olarak değerlendirilmemekte,hizmet satışı veya servis için bir medya rolündedir.Ayrıca yazılıma ve kaynak koduna erişim kısıtlanmadığı için belgelenen süreç tüm insanlığın kullanımına açık halde.Ancak bu haliyle bile,para kazanılan yerden mertlik bozulmaya başlıyor.En azından Özgür Yazılım’ın da piyasa ile iç içe olmasında çıkarı olan bir zümre oluşuyor ve bunlar propaganda yapma konusunda çok meraklılar.İkincisi,motivasyonu para kazanmak olanın geliştirdiği yazılımın orasında burasında para tuzakları bulunmasına dahi rastlanabiliyor.Daha da kötüsü,söz konusu zümrenin lisanslar üzerindeki propagandaları.
Telif hakları
Özgür Yazılım özgürlükleri telif yasası ile girdikleri garip ilişki ile sağlanıyor.Telif yasası,elbette yazarlar veya okurlar değil,yayıncılık şirketlerinin çıkarları gözetilerek hazırlanmış.Eserlerin metalaşması için elinden geleni ardına koymaz.Yazılımlar da “eser”
kabul ediliyor ve bu yasa kapsamında değerlendiriliyor.
Özgür ve açık kaynak kodlu yazılımlar bu yasaya karşı tavırları üzerinden iki ayrı gruba ayrılıyor.Birinci grup yasaya mümkün olduğunca az bulaşırken,ikinci grup karmaşık bir lisans geliştirmiş.Paradoksal biçimde yasaya en karşı olan Özgür Yazılımcılar,karmaşık lisansı
Geliştirenler.Geliştirdikleri taktik,yasayı,yasanın kendisini kullanarak işlevsizleştirmek.Bunu şöyle yapıyorlar:Önce “bu yazılımın her hakkı mahfuzdur” şeklinde klasik bir açılışları var.
Bu açılışı, “yazılımın sahibi size onu kullanma ,yeniden dağıtma,kaynak kodunu okuma ve değiştirme vb. haklarını şartlı olarak vermektedir” anlamında paragraflar izliyor.Meselenin püf noktası da elbette “şart”lar:Bu yazılımı verdiğiniz herkese kaynak kodunu,bu lisansı ve bu lisanstaki hakları aynen devretmeniz gerek.Bu yazılımı değiştirerek elde ettiklerinizi de bu lisansla yayınlamak zorundasınız.Bu şartlar en açık biçimde Özgür Yazılım Vakfı’nın savunduğu Genel Kamu Lisansı (General Public License-GPL)içinde görülüyor.Bu tür lisanslara İngilizce bir sözcük oyunuyla “copyleft” deniliyor. Yani tersine çevrilmiş ( ve solculaştırılmış ) telif hakkı. Şartlar, yazılımın özgürlüğünü sağladığı gibi, bu hakkı geri alınamaz ve korunacak şekilde topluma devretmiş oluyor. Buna karşılık telif hakları yasasına bulaşmayanlar, ürettikleri yazılımı topluma bağışlamış oluyorlar. Ancak örneğin, büyük bir şirketin önemli bir varyantını geliştirip satmaya başlaması durumunda bu bağışın anlamı azalıyor. Çünkü büyük şirket, meseleye yaptığı yatırımla eski yazılımın yeni ve daha iyisini çıkarıp eskisini “eski teknoloji” kılıyor. Yeni teknoloji ise farklı bir eser olduğu için sizin veya toplumun değil büyük şirketin malı!
Lisanslarla oynayarak özgür yazılımın metalaşması yolunda adımlar atılabiliyor. Bu işi para için yapanların bu alanda önemli mesai harcadığını tahmin etmek güç olmamalı. Bu mesaiden farklı ara noktalar, sermaye ile ilgili çeşitli ilişkiler amorf bir ekosistem doğuyor. Çünkü bu yazılımlar birbirleriyle, bazı durumlarda sahipli yazılımlarla girift ilişkiler içinde.

Hastayı kaybedecek miyiz?
Önce klasik yanıt : çıkmadık candan ümit kesilmez.Bu mücadelede taraf olduğumuz için ortada kabullenecek bir yenilgi yok. Ortam istediğimizden daha fazla kirlenmiş durumda. Ancak geri dönülmesi güç kazanımlarda var. Bunların başında insanın topluma verdikleri ile aldıkları arasında ki şartların kaldırılabileceğini göstermesi yatıyor. Ayrıca Özgür Yazılım, maddi muşevviklerin bize yutturulmaya çalışıldığı denli zorunlu olmadığının görkemli bir kanıtı. Ayrıca bilgi piyasası için verilecek mücadele önümüzdeki yıllarda kızışacağa benziyor. Özgür Yazılımın kazanımları bu mücadeleye önemli mevziler ve deneyimler devredecektir.
0
FZ
Geleneksel bir ``Stallman - Raymond´´ ya da ``Özgür Yazılım - Hayır Özgürlük Filan Deyip Şirket Sahiplerini Kıllandırmayın, Açık Kodlu ve Kaliteli Yazılım´´ tartışması gibi göründü bana.
0
bm
Ozgur yazilim, acik kod vs.'nin konusulabilir olma sebebi gecici sure icin olsa bile bazi fikir eserlerinin sahibin olabilmesini saglayan kanunlar. Turkiye'de bunu konusmamizin bir manasi olacaksa, dergiden o yazi cekilip buraya atildiginda site sahibinin yaptigi yorumun yazinin icerigi hakkinda degil, izin alinip alinmadigi konusunda olmasi gerekmez mi?
0
bm
Bakis acisiyla kendimce ideolojik problemlerim oldugu icin biraz da olculu tepki vermeye gayret ederek uc bes not ekleyeyim.

“ Bilgi Çağı” nı bir kurtarıcı ilan eden kapitalizmin kastı, bilgiyi metalaştırarak yeni ve sınırsız bir Pazar yaratmaktır. Bilgi pazarı, alışılageldiğimiz pazarları en azından katlıyacak bir potansiyele sahiptir. Ancak “ Bilgi Çağı” , bir atılıma değil bir balona dönüştü. Bunun altında yatan, bilginin metalaştırılmasındaki güçlüklerdir.

Bilginin metalastirilmasindaki guclukler yazar tarafindan da aciklaniyor. Yanliz burada genel anlamda bir balonluk durumu soz konusu degil, kastedilen nedir tam anlayamadim. Bakin bugun nerede oldugu belli olmayan bir solcu, nerede oldugu belli olmayan benimle bir yerde ekonomik ozgurlukcu duzenin sagladigi ucuzluk sayesinde FZ'nin badava verdigi imkani kullanarak konusabiliyor. Burada bir balon yok. Su fikir alis verisinde direkt olculebilen parasal marjinal maliyet sifira yakin. Daha ne olsun?

Bilgi pazarının gelişebilmesi için bilginin bu özelliğinin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Bilginin paylaşılabilmesi yasaklanacak, elindeki bilgiyi paylaşanlar cezalandırılacak, roplum düşmanı ilan edilecek ve yaratılan kıtlık sayesinde bilgi satılabilir hale getirilecektir. Bu senaryonun önünde pek çok güçlük vardır.

Kusura bakmayin bu senaryonun en buyuk guclugu tarihsel gerceklerle uyusmamasi. Avrupa'daki gelisme konusnda cahilim, ABD'deki tarihsel gelisme anlattiginiz gibi degil. Evet, 'bilgi' diyebilecegimiz yazili eserler icatlar vs.ya sahip olunabilmesi ve pazarin yaratilmasi gercekten kanun marifetiye 'sahibinin' rizasi disinda cogaltmayi engelleyerek oluyor, yanliz bu suni kitlik yaratan kanunlar 'patent' baglaminda bilgiyi insanlarin para hirsina ragmen paylasilir yapmak icin, telif baglaminda ise ileride iddia edildigi gibi yayincinin degil yazarin cikari icin kurulmus duzenler. En azindan duzenlerin ozunde kucuk/buyuk kapitalist/emekci ayrimi yok.

Burada yari konu disi olmasina ragmen ekleyeyim: TR'de kafa karisikiligi yaratan en buyuk problem 'patent'in ACIK anlamina geldiginin ana dilimiz Ingilizce olmadigi icin anlasilamamasi. Yani devlet, zaten bu kanunlarin gerekcesinde aciklandigi gibi, 'ya kardesim bulusunu gizleme, paylas, baskalari bulusunu anlasin ve yeniden bulmak zorunda kalmasin, ben de seni kisitli bir zaman icin koruyayim paylasmak yuzunden gizli tutmakla elde edecegini dusundugun kazanci kaybetme' diyor. Devlete bu yetki verildiginde eger vatandas devletin uzerindeki kontrol vazifesini yapmazsa bunun nasil suyunun cikacagini ABD'de telif haklari konusunda gorebilirsiniz tabi (Lawrence Lessig iyi yazar bu konulari, bir googlelayin). Ayni sekilde TR'de gundemde olan 'veri korumasi'inda da patent benzeri bir mekanizmanin ilgisiz halkin gozleri onunde patent surelerini uzatmak icin nasil devlete yaptirilmaya calisildigina dikkat edin.

Yukaridaki 'bilgiyi paylasanlar cezalandirilacak' ifadesi hem dogru hem yanlis. Gayet tabi eger kanun marifetiyle bu bilgiye 'sahip' olan (ki bu ureten kisi veya firma oluyor) bunu arzu ettigi sekilde paylasabilir. Buna engel olmak soz konusu degil. Ifadede dogru olan mesela benim 'FZcim su yazi taslagima bak' dedigimde FZ bunu benden izinsiz paylasirsa benim 'mal'im uzerinde benden izinsiz tasrrufta bulundugu icin cezalandililabilmesi. Bunda presip olarak bir fenalik yok bence, eserim uzerinde kisitli bir sure hukmum olabiliyor en nihayet.

Türkiye’ de yaratıcı bir üçkağıtla “özgür” lafından uzak durarak “serbest yazılım” sözünü kullanıyorlar

Ayni uckagitci suclamasini biraz da Ingilizce'de bedava/ozgur ayrimini yapmanin zorlugundan faydalanmis olan RMS icin de yapmak kabil. Ozellikle BSD tipi lisanslarin GPL'den nicin daha az ozgur oldugunu anlatmak icin ozgurluk kavramini yiyce zorlamak gerekiyor.

Telif yasası,elbette yazarlar veya okurlar değil,yayıncılık şirketlerinin çıkarları gözetilerek hazırlanmış.Eserlerin metalaşması için elinden geleni ardına koymaz.

Ben buna katilmiyorum. Allah vergisi kabiliyeti ve bilgisi disinda hicbirseyi olmayan insanlari yayincilik sirketine karsi koruyan tek sey telif yasasi. Internet oncesini dusunurseniz, baski makinesi ve dagitim kanallari zaten yazara ait degil. Telif hakki olmadan yazarin para kazanmasi nasil mumkun olacak? Bir sekilde eser yayimciya ulastiginda zaten basilip dagitilip satilir -- yazara birsey vermeye luzum yok. (serbest ticaretin yasak oldugu komunist bir duzende zaten o yazara bakilir kabulunden hareket ediyorsaniz zaten dagitim sirketi diye birsey soz konusu degil. Bir sekilde o yazarin ihtiyaci karsilanir, benim anlayamadigim bir sekilde de o yazarin urettigine insanlarin ihtiyaci olup olmadigin karar verilip basilip ihtiyaci olanlara ulastirilir. benim anladigim budur.)

Gayet tabi, bu yasalarin verdigi kisitli zaman icin sahiplenilebilme ozelligi eserlere bir sekilde sahip olmus sirketler zenginlestikce devletle el ele verip suistimal edilebilecekleri bir ozellik. Ama bu genelde kanunlari sadece uygulayan degil degistirebilen bir devlet var oldugu surece zaten dikkatle karsi konmasi gereken bir surec.

Ancak örneğin, büyük bir şirketin önemli bir varyantını geliştirip satmaya başlaması durumunda bu bağışın anlamı azalıyor. Çünkü büyük şirket, meseleye yaptığı yatırımla eski yazılımın yeni ve daha iyisini çıkarıp eskisini “eski teknoloji” kılıyor. Yeni teknoloji ise farklı bir eser olduğu için sizin veya toplumun değil büyük şirketin malı!

Bu eseri uretenler zaten boyle olmasini istedikleri icin oyle bir lisansla dagitima basliyorlar. Yani bu eseri uretenlerin sonradan 'vah vah' dedikleri bir durum degil. BSD Unix'i ve belki de kastettiginiz BSD TCP/IP kodunu yaratanlar bu durumdan pisman degiller, aksine seviniyorlar. Burada bir zorlama, zorla sahip olma, ezme soz konusu degil, arzu edilen durum bu.

Ayrıca Özgür Yazılım, maddi muşevviklerin bize yutturulmaya çalışıldığı denli zorunlu olmadığının görkemli bir kanıtı.

Maddi muşevviklerin hersey olmadiginin kaniti. Bunu da zaten biliyoruz, gerek siz gerek ben firsat maliyetine ragmen zaman gomup fahri olarak yazi yaziyoruz iste. Ne var?

Burada buyuk bir etkilesim var aslinda, ozgur yazilima buyuk katkida bulunacak kadar maddi acidan tuzu kuru hale gelmenin serbest piyasa ekonomisi olmadan gerceklesip gerceklesemeyecegini iyi dusunmek lazim. Bu insanlar hur iradeleriyle kimse onlara 'senin kabiliyetinm bu yapacagin hizmet de su' demeden emeklerini ortaya koymayi seciyorlar. Bu ozgurluk ac insanlar icin mevzu bahis degil, ama toklar ozgurluklerini bu sekilde kullaninca dolayli olarak aca da faydali oluyorlar tabi. Bir zenginin okul yaptirmas, cocuklara kitap hediye etmesi, yahut bir bilim adamini maddi destekle bilimle ugrasir durumda tutmasi ile yazilim uretip hediye etmenin felsefi farki olup olmadigini arastirmali birisi.

Ayrıca bilgi piyasası için verilecek mücadele önümüzdeki yıllarda kızışacağa benziyor.

Yazilim veya bilgiyi ureten degil kullanan durumunda olan vatandasa dusen vazife devlete hakim olmak. Tehlike, ekonomik ozgurluklerin piyasa duzenlerini dogurmasi degil, piyasa duzeni icinde guclenenlerin devletle bir olup gerek ozgurlukleri ortadan kaldirmasi, gerek [pragmatik kaygilarla tuketilemeyeni kisitli bir sure kit yapabilen] kanunlarla oynayarak bilgiyi kumulatif olarak artan bir zenginlik olmaktan cikartmasi.


0
bm
Heh, bir de oturup cevap yazmisim buna simdi 'tarihde bugun' diye cikinca farkettim. Bu yorumlarin sonundaki bosluklari otomatik silmek mumkun mu? Cok bosluk olunca alttakiler gorunmez oluyor.
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

`Open Source´ nelere kadir...

butch

Blender'ın open source olması yolunda önemli adımlar atıldığından daha önce bahsetmiştik. Amaç bir "Blender Vakfı" kurulması ve bundan sonra blender'ın açık kodlu olarak geliştirilmesiydi. Fakat bunun için 100.000 dolar toplanması gerekiyordu. 7 Eylül'de http://www.blender3d.com 'da yapılan açıklamaya göre toplanması hedeflenen miktar tamamlanmış. Yani çok yakında GPL lisanslı Blender'a kavuşacağız. Görün bakın "Open Source " nelere kadir.

Dağıtık C Derlemesi

sundance

Sabah sabah Freshmeat'de güzel bir program buldum.

\r \r Basitçe büyük bir C programını network üzerinde dağıtık olarak derlemeye imkan sağlayan bu program ne makinaların NTFS ile birbirine bağlanmasını, ne saatlerinin ayarlı olmasını, ne de aynı geliştirme kütüphanelerine sahip olmalarını gerektiriyor.

\r Wine derlerken bir deneyin derim ;)

seul.org

seaquest

Uzaktan eğitim gitgide hayatımızdaki yerini almakta. Uzaktan eğitimde serbest yazılım temelli bilişim teknolojileri kullanıldığı kadar(örnek: dil.metu.edu.tr) yakın eğitimde de bilişim teknolojileri ve serbest yazılım kullanımı gitgide artmakta.(örnek eğitimde linux çalışmaları). Haberdar etmek istediğim çalışma ise: seul.org. Amacı eğitimde kullanılabilecek yazılımların Linux ortamında GPL olarak üretimini, Linux okul masaüstü olarak kullanımının artırılmasını ve karşılaştırma(advocacy) dökümanları hazırlanmasını organize etmek. Aylık haber bültenleri ile dünyadaki uygulamalar hakkında da bilgi veriyorlar. Sektörden olanların takip etmesinde yarar var.

O`Reilly artık yazılım üretmeyecek

sundance

Açık kaynak kodunu desteklemek ve piyasadaki en işe yarar teknik kitapları yayınlamakla ün yapmış O'Reilly firması, bir süredir askıya aldığı yazılım geliştirme alanından tamamen çekileceğini açıkladı.

Kitaplarından zevkle faydalandığımız O`Reilly`nin tamamen bu yöne kanalize olma yönündeki bu hareketi sanırım sırada gerçekten çok iyi bazı kitapların beklediğine işaret.

TurboPower OpenSource´a yöneldi

inoxes

Yıllardır uygulama geliştiriciler için oldukça kaliteli yazılım kütüphaneleri ve araçlar geliştiren TurboPower software geliştireceği araçları olabilecek en iyi seviyeye gelebilmesi için ozgur yazılım çatısı altında yayınlacağını duyurdu.
Aynı şekilde ERP devi SAP kendi rdbms sistemi olan SapDB yi LGPL/GPL çatısı altında geliştiriyor ve hiçbir lisans ücreti istemiyor.
Bu gibi dev firmaların GPL'e yatırım yapmaları ise gelecekteki yazilim standartının habercisi gibi gözüküyor ;)

Ayrıntılı bilgiler için turbopower.com, sapdb.org