Tugal

Tugal


0 takip ediyor | 0 takip ediliyor


Bilgi alanları


İlgi alanları

fazlamesai.net'e soralım: Çin Nereye Gidiyor? ( 26)

2004'ten 2005'e dünya ekonomisinde: Çin

Geçtiğimiz yılın en çok konuşulan başlıklarından birini Çin ekonomisi oluşturdu. Daha doğrusu dünya ekonomisine yön veren gelişmelerde Çin ABD ile birlikte merkezde yer alan ülke konumunda idi. Dünya kapitalizminin motor gücü olarak adlandırılan ABD ekonomisine dair veriler ABD açısından işlerin pek de kolay olmadığını gösteriyor. ABD emperyalizmi Ortadoğu'daki savaşı finanse etme noktasında belli sıkışmalar yaşıyor. Diğer yandan ikiz açıklar; bütçe ve cari işlemler açığı giderek büyürken faiz oranlarını artırarak ya da zayıf dolar politikası uygulayarak rahat nefes almaya çalışıyor. Petrol fiyatları ve diğer temel üretim mallarının fiyatındaki artış ise enflasyon artışını gündeme getirmiş durumda. Diğer yandan son yıllarda yaklaşık yüzde 10'a varan bir büyüme oranı gerçekleştiren Çin'deki gelişmeler daha da önem kazanıyor. Bu önem Çin'in ABD ekonomisi ile olan güçlü bağlarından kaynaklı.

Son 10 yılda dünya ekonomisi yüzde 5 oranında büyüdü. ABD'nin tüketici harcamalarındaki ve Çin'deki yatırım oranındaki artış bu büyümenin esas kaynağını oluşturdu. ABD ve Çin dünya ekonomisinin büyümesinin yaklaşık yarısını oluşturuyor. Son 3 yılda Çin dünya ekonomisindeki büyümenin üçte birini gerçekleştirdi. Bu iki veri dahi ekonomistlerin gözlerini Çin'e yönlendirmesine yetiyor. Diğer yandan birçok burjuva iktisatçısının Çin olgusuna abartılı bir şekilde yaklaştığına değinmekte yarar var.

Çinliler hapşursa dünya....

Dünya nüfusunun önemli bir oranı Çin'de yaşıyor. Her 5 kişiden 1'inin Çinli olduğu düşünüldüğünde Çin'in ne kadar büyük bir pazar ve de emek maliyetleri bakımından kapitalistler açısından ne kadar cazip olabileceği kolaylıkla farkedilir. Çin'in yaşadığı toplumsal dönüşüm birtakım siyasi kararlar doğrultusunda yaşama geçiriliyor. Çin'in DTÖ üyeliği, dünya kapitalizmine açılmayı, daha bağımlı hale gelmeyi özetliyor. Çin anayasası özel mülkiyetin korunma hakkını gündemine almış durumda. Burjuva iktisatçılarına göre ise Çin şu anda en hızlı liberalleşen ve de dışa açılan (yani kapitalizme entegre) olan ülke konumunda. 1991 yılında Çin'deki ortalama tarife oranı yüzde 41 iken 2001 yılında bu oran yüzde 6'ya düştü.

Çin dünya kapitalizmi açısından gerçekten bir tehdit mi?

2004'te dünya ekonomisindeki enflasyon artışının başlıca nedenlerinden biri petrol fiyatlarındaki artıştı. Çin'deki üretim artışına bağlı olarak petrol talebi ile diğer üretim girdilerine olan talebin artışı dünyadaki enflasyon artışının gerekçesini oluşturdu. Daha doğrusu kimi ekonomistler tarafından Çin ekonomisi, enflasyon artışından sorumlu tutulmakta. Petrolün 2/5'i, kömürün yüzde 40'ı, çeliğin yüzde 30'u Çin tarafından talep ediliyor. Dünya çelik, alüminyum, bakır fiyatlarının belirlenmesinde Çin'in önemli bir rolü var. Ancak bu malların fiyatlarındaki artışın birebir Çin'den kaynaklı olduğunu söylemek pek doğru değil. Çin büyümesi, The Economist'e göre bu malların fiyat endeksinde köklü bir değişikliğe yol açmadı.

Başlıca kapitalist ülkelerin büyümesinin yavaşladığı son yıllarda dünya ekonomisindeki büyümenin büyük ölçüde Çin üzerinden sağlandığı düşünüldüğünde Çin'in bir tehdit olmaktan öte bir "kurtarıcı" olduğu söylenebilir. Çin dünya ithalatının yüzde 30'unu gerçekleştiriyor, dünyadaki sabit yatırımların yüzde 60'ı Çin'e yönelmiş durumda. Çin GSMH'sı dünya üretiminin yüzde 13'üne eşit. ABD ve Almanya'dan sonraki en büyük ihracatçı ülke, Çin. En fazla yabancı sermaye alan ülke konumunda. Mikro dalga fırını, fotokopi cihazları, DVD üretiminin önemli bir oranı, ayakkabı üretiminin 2/3'si Çin tarafından gerçekleştiriliyor. Dijital kameralarını yarısı ile bilgisayar üretiminin 2/5'i Çin'de gerçekleşiyor.

Çin Doğu Asya ülkelerinin genişlemesinde önemli bir role sahip. Çin ABD ile ticaret fazlası verirken AB ile ticaret açığı veriyor. Bu da Çin de aynı zamanda ithalat artışının göstergelerinden biri.

Gerek ABD gerekse AB kökenli şirketler açısından Çin önemli bir ülke. Çin'deki imalat sanayinin yüzde 27'si yabancı sermaye ortaklığı ile gerçekleştiriliyor.

ABD ve AB ülkeleri istihdam azalışından ya da belli sektörlerde yitirilen rekabetten Çin'i sorumlu tutuyor. Ancak ABD'deki iş kayıplarının ortaya çıktığı sektörlerin Çin ile ticareti yapılmayan sektörlere denk düşmesi bu eleştiriyi yanlışlıyor. Çin'de emek maliyetlerinin ucuz olması yabancı sermaye açısından da istenen bir durum, yabancı şirketlerin yatırımlarını bu ülkeye kaydırmalarında bu olgu birincil öneme sahip. Çin sermaye yoğun sektörlerde üretim yapmıyor. ABD ile AB'nin rekabet elden gidiyor telaşı Çin'i dünya kapitalizmine daha bağımlı hale getiren politikaların yaşama geçirilmesini sağlıyor! ABD'nin anti-damping uygulamalarının ya da korumacı politikalarının en büyük hedefi Çin. Çin'in bir tehdit ya da sendrom olarak görülmesi asıl olarak kapitalistlerin kendilerini korumaları anlamına geliyor.

Çin ABD'ye, ABD Çin'e bağımlı

Çin para birimi Yuan'ın dolara endekslenmesi, Çin'in ABD tahvillerinin en büyük alıcısı olması... Çin'in mali piyasasının ABD'ye bağımlı olmasını beraberinde getiriyor. Çin ABD'nin cari işlemler açığını finanse eden ülke konumunda. Ucuz Yuan Çin'in büyüme stratejisinin bir parçasını oluştururken bugün bu politikanın yavaş yavaş terkedilmesi gündemde.

Ancak Çin'de belli alanlarda (otomotiv, çelik ve emlak) aşırı yatırımların varlığı, banka kredilerinin büyüklüğü, borçlanma kredilerindeki artış mali piyasanın zayıflığının göstergeleri. Çin ekonomisindeki büyümenin yavaşlaması mali piyaslardaki koşullar ile birlikte ele alındığında belli riskler ortaya çıkıyor. Bundan dolayı Çin para birimi Yuan'ın değerindeki değişikliğin hemen gerçekleştirilmesi mümkün görünmüyor. Çin'in 2005 yılında kur reformuna yönelik girişimlerini artırması bekleniyor.

Çin nüfusunun yüzde 60'ının kırsal alanda yaşaması, yabancı sermaye yatırımlarının belli bölgelerde yoğunlaşması şimdiden bölgesel eşitsizlikleri artırmış durumda. Çin GSMH bakımından başlıca ülkeler arasında yer alırken kişi başına düşen GSMH, satın alma gücü bakımından aynı üstünlüğü gösteremiyor. Çin'de kişi başına düşen gelir 4900 dolar iken bu oran ABD'de 37800 dolar.

Dünya kapitalizmini ayakta tutarken, bölgesel eşitsizlikleri artan bir ülke olarak Çin'in atacağı adımlar herkesi ilgilendiriyor. Mali piyasalarda ABD'ye artan bağımlılık Çin'in para politikasına dair kararlarını ABD'den bağımsız alamayacağını gösteriyor. Diğer yandan dünyanın en büyük ekonomilerinin başında gelen Çin'in siyasi alanda ağırlığını artırıp artırmayacağı da önemli bir diğer unsur. 2004'te daha çok "iktisadi üstünlüğünü" kullanarak hareket eden Çin birçok ülke ile ikili ticaret anlaşmaları imzalamayı ihmal etmedi. Gözler 2005'te de Çin'de ve ABD'de olmaya devam edecek.
http://solhaber.net/index.php?yazi=1697

Açık Kodlu Yazılım Venezuella'da da Gülümsüyor ( 1)

VİVA VENEZUELLA VİVA CHAVEZ
hasta la victoria siempre!

Özgür yazılım nereye? ( 7)

Özgür Yazılım, açık kaynak kod ve değerleri
Özgür Yazılım, yazılımdan toplum yararını en yükseğe çıkarmayı hedefliyor. Bunun için kullanıcıların yazılımla istediklerini yapabilmelerinin zorunlu olduğunu saptıyor. Bir yazılımın “ özür “ olabilmesi için kullanıcının yazılımın ne yaptığını inceleyebilme haklarının yanı sıra istedikleriyle yazılımı paylaşma özgürlüklerinin olması şart. Bu şartların yerine gelebilmesi için kaynak kodunun açık olması gerekiyor. Bu nedenle “ Özgür Yazılım “ ile “ Açık Kaynak Kodlu ( AK ) Yazılım”ı eşanlamlı kabul edenler vardır. Özgür Yazılım Savunucuları ikisinin “ ayrı şeyler “ olduğuna inat ederken AKK savunucuları ise “ aynı şeyler “ olduğunu savunur. Bu kargaşanın sürebilmesi ilk bakışta şaşırtıcı geliyor. Ancak iki grubun, filin farklı yönlerine bakmaları ve dikkatleri buraya çekmeleri nedeniyle kargaşa bir yanlış anlamanın ötesinde önem taşıyor. Özgür Yazılım ( ÖY ) savunucuları Özgür Yazılım Hareketi’ ni önemsiyorlar. Yani meseleyi bir toplumsal yazılımdan yararlanabilme düzeyi konusunda bir bilinçlenme. Buna karşın AKK savunucuları, üretilen yazılımları önemsiyorlar. Onlar için “ hareket “, daha iyi, daha başarılı yazılımlar üretmek için bir araç. Ne kadar çok katkıcı olursa, o kadar başarılı yazılımlar üretilebilir. Burada “ başarı “ ölçütünün popülerlik olması da ek bir ayrım noktası. ÖY savunucuları için başarı, toplumun yazılım özgürlüğü ve ahlak dışı buldukları “ sahipli yazılım “ karşısındaki bilinçliliğini arttırmak.
AKK’ cilerin derdi “ yazılım “ olduğu için, Özgür Yazılım ile Açık Kaynak Kodlu Yazılım’ların pek farklı olmadığını dile getirirken haklı sayılırlar. Çünkü bir yazılım açık kaynak kodluysa, pratikte Özgür Yazılım tanımına girer ( çok ender istisnalar dışında ). Ancak ÖY’ ciler de, kendileri ile AKK savunucularının “ sahipli yazılım “ kullanımına dair tavırları ikircikli. AKK Yazılımın genellikle daha iyi ve kullanışlı olması, eldeki kullanışlı sahipli yazılımın kullanımına dair bir şey söylemiyor. AKK savunucusu kullanışlı olduğu durumda sahipli yazılıma yönelebilirken, ÖY savunucusu bunu ahlak dışı buluyor. Sahipli yazılımı ÖY savunucuları için itici yapan şey lisansı. Bu tür yazılımların lisansları “ başkasına vermeme” maddesi içerirler. Bu madde uyarınca yazılımı devralan, bunu başkasını kopyalamayacağına dair söz verir. ÖY savunucusu bu eylemin paylaşımcılıkla, dolayısı ile iyi insan olmayla çeliştiğini, bu nedenle sahipli “ yazılım bulundurma ve kullanmanın” da bir işbirliği çeşidi olarak kaçınılması gerektiğini söylüyor.
Başka dert mi kalmadı ?
Dünyayı savaşlar kavururken, emperyalizm dizginlerinden boşanmışken, “ Özgürlük” başlığında bula bula yazılımların kaynak kodlarını mı bulmuşlar?
Başka işleri yok mu ?
Bu sav, elbette dünyanın tüm sorunları için söylenebilir, ve bir o kadar da haklıdır.Tüm tekil sorunlar,merkezi sorunun çözümüne bağlandıkları oranda önem ve anlam kazanır. Yalnızca insanlar değil, sorunlar için de “ Kurtuluş yok tek başına”. Yazılım özgürlüğünü daha büyük bir sorunun parçası olarak görmekte yarar var. “ Bilgi Çağı” nı bir kurtarıcı ilan eden kapitalizmin kastı, bilgiyi metalaştırarak yeni ve sınırsız bir Pazar yaratmaktır. Bilgi pazarı, alışılageldiğimiz pazarları en azından katlıyacak bir potansiyele sahiptir. Ancak “ Bilgi Çağı” , bir atılıma değil bir balona dönüştü. Bunun altında yatan, bilginin metalaştırılmasındaki güçlüklerdir.
Bir şeyin metalaşabilmesi için hem var olması, hem de kıt olması gerekir. Oysa bilgi söz konusu olduğunda, bu ikisi arasında bir çelişki vardır. Bilgi bir kez belirginleştikten sonra tüm insanlarca edinilebilir hale gelir. Bilginin üretim maliyeti yüksek olsa da, yeniden üretilmesinin maliyeti sıfır a yakındır. Bilgi pazarının gelişebilmesi için bilginin bu özelliğinin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Bilginin paylaşılabilmesi yasaklanacak, elindeki bilgiyi paylaşanlar cezalandırılacak, roplum düşmanı ilan edilecek ve yaratılan kıtlık sayesinde bilgi satılabilir hale getirilecektir.
Bu senaryonun önünde pek çok güçlük vardır. En önemlisi de silah zoruyla oluşturulan pazarların istikrarsızlığıdır. Kapitalistler bu oyunda birbirlerine de güvenemeyecektir. Edinilen bilgiler el altından kopyalanacak, “korsana karşı” polisler evlerimize girseler de zaptiye tedbirleri holdinglere sökmeyecektir.
Ancak bilginin üretim maliyeti yüksektir. Bir sanat eserinin oluşması, DNA’ nın içeriğinin saptanması, çekirdek altı parçacıklarının davranışlarının sınanması, bir ilaç formülünün geliştirilmesi hep yüksek oranda emek ve yatırım gerektiren edimlerdir. Buna karşın bu edimlerin ürünü olan bilgilerin kopyalama maliyeti düşüktür. Bu bilgilerin birer yatırım nesnesine dönüşmesi büyük yatırımların bir gecede değersizleşmesi riskini içerecektir. Kural bir kez çiğnendikten sonra, internetin de yardımıyla bilginin yayılması engelsiz ve zahmetsiz olacaktır. Hiçbir şey çözümsüz değildir. Tüm bilgi paylaşım yollarına kısıtlar ve polisler getirilebilir. Kitlesel medyanın kontrol altına alınması yıllar önce gerçekleşti. Telefon telleri, internet, fotokopi ve faks, fotoğraf makineleri, insanların konuşmaları gibi diğerleri de zamanla kontrol altına alınıp merkezi büyük bir otorite tarafından denetlenebilir. Tekeller bilgi pazarına duydukları iştahı aralarında böyle bir anlaşmaya tahvil edebilirler. Bu pervasızlığın gerçekleşmesinin önündeki engel ideolojiktir. Sermaye “ Yeni Dünya Düzeni” ile pek çok yerde pervasızlığı ele alsa da, kendi çıkarlarının toplumsal çıkarlar olarak yutturma zorunluluğu bakidir. Bu yutturmanın nesnesi gün geçtikçe daralsa da , toplumun anlamlı bir çoğunluğunu içerecek kadar kitlesel olmalıdır. Bu “çoğunluk” salt sayısal bir ölçüt değil, toplumsal ağırlık, etkinlik ve önemle birlikte ele alınması gereken bir kavramdır.
İnsan sürülerini gütmek incelikli bir iştir. Toplumlara her şeyi kabul ettirebilirsiniz. Savaşlara, aptallığa, hamburgere ve Madonna ’ ya alışanlar, elbette paylaşımcılığın ayıp olduğunu, her türlü bilginin sır olduğu, köprüden geçenden beş, geçmeyenden on akça alındığı bir dünyaya da alışabilirler. Ancak alışmaları gerekenin saçmalığı arttıkça, aksi yönde ikna edilmeleri de kolaylaşacaktır. İnsanların insanca yaşamasının mümkün olmadığı konusunda kimseye kulak asmayacak denli cehenneme alışmış olabilirler. Buna karşın, AIDS ilacının ilaç tekelleri aradan çekilirse birkaç milyon liraya mal olmasına gayet alıcı olabilirler hele yakınları hasta olurken… Veya bilim adamları kendi yazdıklarını okumak için para ödenmesi zorunluluğuna isyan edebilirler.
Dolayısıyla bu bir mücadele konusudur. Haksızlık oranı arttıkça tekellerin “küçük” gruplara karşı şansı azalır. Üstelik bu tarz her yenilgi, tekellerin ideolojik hegemonyasını aşındıracağı için bazı durumlarda tekeller şanslarını deneme konusunda da isteksiz olacaklardır. “ Bilgi pazarı”, şimdilik tekellerin yoklamalar ve denemelerle götürdüğü, henüz tam anlamı ile saldıramadığı bir mücadele. Elbette Holywood ve “eğlence şirketleri” ( artık “ sanat” ın sözünü bile kaldırdılar ), ilaç ve yazılım şirketleri “ fikri mülkiyet” adı altında bir saldırı başlattılar. Ancak bu kavrama yüklenirken yutturabilecekleri saçmalığın sınırı da yolda çizilecek. Yazılım özgürlüğü, elbette bilgi özgürlüğünün özel bir hali olduğu için, bir parçacısıdır. Ancak iki boyutuyla bu mücadelenin merkezinde sayılır. Birinci boyut, bilgi paylaşımının medyası olarak bilgisayarlar üzerindedir. Tekeller bilgi paylaşımını sınırlamak için internet “belasını” kontrol altına alma yöntemleri olarak sık sık “güvenilir bilgisayar” fikrini ısıtıp öneriyorlar. Önerilerin özeti, bilgisayarların kime satılırsa satılsın tekellere sadakatini koruyup bazı materyalin kopyalanmasını reddetmesi. Ancak bunu başarmak için özgür yazılımı yasaklamanın yanı sıra, yazılım üretimini de nükleer malzeme hassasiyetiyle sınırlamaları ve kontrol altına almaları gerekiyor. Çünkü bilgisayarın neyi reddedip neyi başarabileceğini nihayetinde yazılımı belirliyor. Her yazılımcı da bu “güvenilir” liği delme potansiyeli barındırıyor.
Özgür yazılımın meşruiyetini gün geçtikçe kabul ettirmesi, hatta özgür olmayan yazılım kullanmayan geniş bir kitlenin oluşması, “güvenilir bilgisayar” fikrinin gerçekleşmesini güçleştiriyor. Özgür yazılımı bilgiye dair mücadelenin merkezine ittiren ikinci boyutu, “bilgi pazarı”nın kapitalist sınai üretimle olan doğal ilişkisinde yatıyor. Meta üretiminin gün geçtikçe daha büyük organik sermaye gereksinmesi, kâr oranının azalmasını getiriyor. Üretimde ki örgütlenme düzeyinin yüksekliği, sermayenin süreçlere hakimiyetiyle birlikte olabiliyor. Neyin nasıl yapılacağının adım adım belgelenmesi ve yeni işçi kuşaklarına aktarılabilmesi, sermayenin yüksek sürkülasyona ve dalgalanan piyasa koşullarına dayanıklılığını arttırıyor. Ancak süreç konusundaki bilginin doruk noktası sürecin en küçük noktasına dek, hiçbir muğlaklığa yer vermeden, bir makinenin dahi anlayabileceği basitlikte yazılması oluyor. Biz buna “yazılım” diyoruz. Özgür yazılım, süreçler konusundaki bilginin tüm insanlığa malolması yönünde bir çaba içinde. Sermaye, süreçlerin bu sadelikte belgelenmesi ile bir sevgi / nefret ilişkisi içinde. Bir yandan bu yönde attığı her adım tekil sermayenin yüksek karlar elde etmesine yararken, uzun vadede yatırım gereksinimini büyütüp kâr oranlarının düşmesine neden oluyor. Bu gerilimde Özgür Yazılımcıların ittirdiği yönde de emeğin üretkenliğini arttıran bilginin insanlığa mal olması duruyor.
Özür Yazılım bir yandan bilgi piyasasına dair mücadelenin merkezine çekilirken,diğer yandan kapitalizme karşıt çok ilginç bir gelişmeye kapı aralıyor. Bu alan “herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinimine göre” şeklinde formüle edilebilecek ütopyanın pek çok yönünü yaşama geçirmiş durumda. Öncelikle sınırsız yeniden üretimle kıtlık sonrası toplumun “bolluk” yönün barındırıyor.İkincisi de kişinin topluma katkısı ile gereksinimlerini gidermesi arasındaki bağlantıyı ortadan kaldırıyor. Yeni ve başarılı bir yazılım üreten kişi bunu toplumla paylaşırken karşılık beklemiyor. O da başkalarının yazdıklarını kullanıyor. Hiçbir katkısı olmayan bir kullanıcı da diğerleriyle eşit haklarla, yazılımlardan istediği kadarını kullanabiliyor.
Özgür Yazılım’la yeterince haşır neşir olanlar için “herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinimine göre” ilkesi çok da “ütopik” sayılmaz. Bu da önemli bir ideolojik kazanımdır. Yazılım özgürlüğü elbette üretimin ve insanlığın önündeki temel sorun değildir. Ancak onun önemsiz bir ayrıntı olduğu asla söylenemez.
Tekelleri ne işi var ?
Bütün bu güzelliklere karşın Özgür Yazılım örgütlerinin tekellerle içli dışlı hallerine ne demeli? Öncelikle, haksızlık olması için ÖY-AKK ayrımını bu bağlamda da anmakta yarar var. Özgür Yazılımcılar, ticari girişimlerle aralarındaki mesafeye dikkat ederken, AKK savunucuları tekellerle yaptıkları toplantılardan mutlulukla ve övünerek ayrılıyorlar. Ne de olsa işin ucunda para var. Ancak bu ayrım Özgür Yazılım Haraketi’ ni kurtarmaya yetmiyor. Olsa olsa öznenin ideolojik bağımsızlığını koruma çabaları olarak görülebilir. Oysa kitlelerin durumu biraz farklı. Onlar için Özgür Yazılım’ın bedava, bol ve kaynak kodunun varlığı nedeniyle çeşitli avantajlarla donanmış olarak gelmesi önemli. Bu özgürlüğün nimetlerinden yararlanırken memnun olmaları, özgürlüğün önemini anlamalarını sağlamıyor.
Kötü adam Microsoft’a bir antipatileri var. Pek çok durumda karşılarına çıkan HP ve İntel’ in aslında iki taraflı oynayan birer iki yüzlü olduğunu da düşünüyor olabilirler. Ancak Microsoft’ a karşı tutarlı bir şekilde “serbest yazılım” savunan IBM ‘in “iyi adam” olduğu açık sayılır! ( IBM, ÖY-AKK çarpışmasından kendi terminolojisini oluşturarak sıyrılmaya çalışıyor. Türkiye’ de yaratıcı bir üçkağıtla “özgür” lafından uzak durarak “serbest yazılım” sözünü kullanıyorlar). IBM’ in yazılım pazarında büyük dilimi Microsoft’ a kaptırmadan önce yazılımın metalaşması için verdiği çabalar unutulduğu gibi halen elinde en fazla yazılım patenti bulunduran şirket olması dahi dikkat çekmiyor.
Zurnanın zırt dediği yer
Kapitalist dünyada kime iyilikten söz etseniz lafı dönüp dolaştırıp maddi müşevviklere getirir. “İyilik mi yapıyorlar? O zaman aç kalırlar!”… ne yer ne içer bu yazılımcılar ? Onca uğraşla ürettikleri yazılımları hiç karşılık beklemeden paylaşırlarsa halleri nice olur? Özgür Yazılım’cıların bu soruya yanıtı biraz ütopik: “Balık tutmaktan da para kazanmıyoruz bu bizim hobimiz biz bilgi üretmekten mutluluk duyduğumuz için yapıyoruz bu işi.” Yanlış anlaşılmasın, “ütopik” nitelendirmesi olumsuzluk içermediği gibi ayağının yere basmadığını da düşünmüyorum. Aksine, burada “ütopik” sözcüğü olumlu bir anlam da içeriyor.
Soylu bir kanıt.
AKK’ cilerin bu yanıta yanıtları “ütopik” sözcüğüne olumsuz bir anlam yükleyerek geliyor : “Bu yanıtı popülerleştirmek pek güç. Daha çok insanın açık kaynak kodlu yazılım geliştirmesini istiyorsak daha popüler yanıtlar üretmeliyiz”.
Gerçekten de özgür yazılım geliştiricilerinin bu işi niçin yaptıkları araştırıldığında çok farklı yanıtlara ulaşabiliyoruz. “İnsanlığın bilgi birikimine katkıda bulunmanın mutluluğu” gibi gelişkin yanıtlardan “meşhur olma isteği” gibi daha bencilce yanıtlara dek farklılık gösterebiliyor. Burada bir yanıt daha var ki AKK savunucuları bu yanıtın propagandasını çokça yapıyorlar: Para kazanmak.
Gerçekten de kaynak kodunun açık olması yazılımdan para kazanmanın önünde aşılmaz bir engel oluşturmuyor. Bu yazılımların lisansları da bu yönde büyük çeşitlilik gösteriyor. Ancak lisanslar bir yana, en azından bu yazılımları üretenlerin hem yazılımcı olarak iş bulmada, hem de ürettikleri yazılımın desteğini vererek para kazanmada güçlük çekmeyecekleri söylenebilir.Bu durum elbette yazılımın mülkiyeti üzerinden önce yazılıma erişimi kısıtlayıp sonra para karşılığı izin veren sahipli yazılım modelinden oldukça farklıdır.
Öncelikle yazılım burada bir meta olarak değerlendirilmemekte,hizmet satışı veya servis için bir medya rolündedir.Ayrıca yazılıma ve kaynak koduna erişim kısıtlanmadığı için belgelenen süreç tüm insanlığın kullanımına açık halde.Ancak bu haliyle bile,para kazanılan yerden mertlik bozulmaya başlıyor.En azından Özgür Yazılım’ın da piyasa ile iç içe olmasında çıkarı olan bir zümre oluşuyor ve bunlar propaganda yapma konusunda çok meraklılar.İkincisi,motivasyonu para kazanmak olanın geliştirdiği yazılımın orasında burasında para tuzakları bulunmasına dahi rastlanabiliyor.Daha da kötüsü,söz konusu zümrenin lisanslar üzerindeki propagandaları.
Telif hakları
Özgür Yazılım özgürlükleri telif yasası ile girdikleri garip ilişki ile sağlanıyor.Telif yasası,elbette yazarlar veya okurlar değil,yayıncılık şirketlerinin çıkarları gözetilerek hazırlanmış.Eserlerin metalaşması için elinden geleni ardına koymaz.Yazılımlar da “eser”
kabul ediliyor ve bu yasa kapsamında değerlendiriliyor.
Özgür ve açık kaynak kodlu yazılımlar bu yasaya karşı tavırları üzerinden iki ayrı gruba ayrılıyor.Birinci grup yasaya mümkün olduğunca az bulaşırken,ikinci grup karmaşık bir lisans geliştirmiş.Paradoksal biçimde yasaya en karşı olan Özgür Yazılımcılar,karmaşık lisansı
Geliştirenler.Geliştirdikleri taktik,yasayı,yasanın kendisini kullanarak işlevsizleştirmek.Bunu şöyle yapıyorlar:Önce “bu yazılımın her hakkı mahfuzdur” şeklinde klasik bir açılışları var.
Bu açılışı, “yazılımın sahibi size onu kullanma ,yeniden dağıtma,kaynak kodunu okuma ve değiştirme vb. haklarını şartlı olarak vermektedir” anlamında paragraflar izliyor.Meselenin püf noktası da elbette “şart”lar:Bu yazılımı verdiğiniz herkese kaynak kodunu,bu lisansı ve bu lisanstaki hakları aynen devretmeniz gerek.Bu yazılımı değiştirerek elde ettiklerinizi de bu lisansla yayınlamak zorundasınız.Bu şartlar en açık biçimde Özgür Yazılım Vakfı’nın savunduğu Genel Kamu Lisansı (General Public License-GPL)içinde görülüyor.Bu tür lisanslara İngilizce bir sözcük oyunuyla “copyleft” deniliyor. Yani tersine çevrilmiş ( ve solculaştırılmış ) telif hakkı. Şartlar, yazılımın özgürlüğünü sağladığı gibi, bu hakkı geri alınamaz ve korunacak şekilde topluma devretmiş oluyor. Buna karşılık telif hakları yasasına bulaşmayanlar, ürettikleri yazılımı topluma bağışlamış oluyorlar. Ancak örneğin, büyük bir şirketin önemli bir varyantını geliştirip satmaya başlaması durumunda bu bağışın anlamı azalıyor. Çünkü büyük şirket, meseleye yaptığı yatırımla eski yazılımın yeni ve daha iyisini çıkarıp eskisini “eski teknoloji” kılıyor. Yeni teknoloji ise farklı bir eser olduğu için sizin veya toplumun değil büyük şirketin malı!
Lisanslarla oynayarak özgür yazılımın metalaşması yolunda adımlar atılabiliyor. Bu işi para için yapanların bu alanda önemli mesai harcadığını tahmin etmek güç olmamalı. Bu mesaiden farklı ara noktalar, sermaye ile ilgili çeşitli ilişkiler amorf bir ekosistem doğuyor. Çünkü bu yazılımlar birbirleriyle, bazı durumlarda sahipli yazılımlarla girift ilişkiler içinde.

Hastayı kaybedecek miyiz?
Önce klasik yanıt : çıkmadık candan ümit kesilmez.Bu mücadelede taraf olduğumuz için ortada kabullenecek bir yenilgi yok. Ortam istediğimizden daha fazla kirlenmiş durumda. Ancak geri dönülmesi güç kazanımlarda var. Bunların başında insanın topluma verdikleri ile aldıkları arasında ki şartların kaldırılabileceğini göstermesi yatıyor. Ayrıca Özgür Yazılım, maddi muşevviklerin bize yutturulmaya çalışıldığı denli zorunlu olmadığının görkemli bir kanıtı. Ayrıca bilgi piyasası için verilecek mücadele önümüzdeki yıllarda kızışacağa benziyor. Özgür Yazılımın kazanımları bu mücadeleye önemli mevziler ve deneyimler devredecektir.

En ucuz Internet Kafe Türkiye'de ( 6)

Türkiyede internet cafelerin bu kadar ucuz olmasının başlıca sebebi cafelerin %90 nının korsan yazılım kullanmasıdır.Çeşmede internet cafe işleten bir arkadaşım'da saat ücreti 1milyon tl karşıdaki Sakız adasında ise saat ücreti 3 euro.Ama Sakız adasındaki cafedeki yazılımların cogu lisanslı.Bizde 10 blgisayar alan cafe aciyor bu da kaliteyi düşürüyor kalite düşünce fiyatlarda düşüyor bazı cafelerde internet bağlantısı bile yok.

Biz ( 35)

SHiBuMi öfffffffff harbi salak despot bir insansın yani yorum yazmak istiyorum ama yazamiyorum.
Bireysellik asla kazanamaz zaten kazansaydi seningibi salaklar bu yorumu kendisine saklar ve internette yayinlamazdı..........harbi salak ........neyse

25 Kat Ucuz GSM ( 10)

Programı bende test ettim.Normal telefon görüşmelerine alternatif olamaz bu kesin.SMS'e alternatif konusunda daha iyi programlar mevcut NICQ, Agile Messenger(icq, msn, yahoo, aol ve jabber'e aynı anda bağlanabiliyor) daha iyi alternatifler bence.Tabii bir de WirelessIRC var bütün İRC serverlerine bağlanabiliyor.
CHATİN programında sınırlısınız sadece üye olanlar ve Symbian sistemli telefonlarda çalışıyor.
Fotoğraf ve e-mail yollama konusunda bayaa başarılı bir program ama dediğim gibi sınırlısınız kaldıki eğer pop3 destekli bir e-mailiniz varsa Turkcell bu hizmeti zaten veriyor bu şekilde herkese e-mail yollayabilirsiniz ve kaydetiğiniz resimleri yada videoları e-maile ekleyebilirsiniz
Operatörlerin bu konuda bir sınırlandırma getireceklerini sanmıyorum GPRS servislerini kökten kaldırmaları yada fiyat yükseltmeleri lazım.
Bu firma geçmişte Cep Telefonundan TV seyretme olayını da abartmıştı.

Bilgisayar Devleri Çalışanları Sömürüyor ( 10)

Uzaklara gitmeye gerek yok. Aynı seyler bizim memleketimizde yasanıyor. Manisada VESTEL şirketi Sendikayı red ediyor Sendika ile iletişime giren işcileri derhal işten cıkarıyor.
Gerci bunlar önemli değil önemli olan VESTEL MANİSA SPORUN başarısı.İşciler 350 milyona calısıyor. İşçilerin mesai yapma zorunlulugu var ama buda önemli değil nede olsa Sürayya kardeşimiz koşuyor bu ülke için....
Çelişkiyi uzaklarda aramayın

Bir Megamarketi Çıldırtmak ( 6)

Arkadaş Barkod konusunda cuvallamış bu konuda haklısın her ürürün 1 Barcodu vardır mesala ETİ POP KEK barkodu:8690526093710 bir kutuda 36 adet var bir kolide 4 kutu popkek var eder 36x4=344 adet değişik barkodlu popkek.Bir mega marketin günlük 100 kutu pop kek aldığını düşünün........ 1 mega markette en az 150.000 çeşit ürün olduğunu düşünün ve her üründen stokta 100 adet bulunsa (ETİ POP KEK LİMONLU nun barkodu değişik !!! ETİ TOP KEK i hiç sormayın bir sürü çeşiti var) ve bu ürünleri 1 veya birkaç insan tek tek bilgisayara girmek zorunda....
Kasadaki farklı fiyatlara gelince eger kasadaki fiyat etiketteki fiyattan fazla ise o ürünü bedavaya veriyoruz............... dermişim