Açık kaynaklı işletim sistemlerinden, en küçük programa kadar düşündüğümüzde "production" süreci sonucu ortaya cıkmış ürünlerden bahsettiğimizi fark edebiliriz. Diğer yandan bilgisayar programları endüstri ürünü olduğu halde bir tuvalet kağıdı değil, bir otomobil değil, bir çamaşır makinesi değil. Bunlardan ayrılan ana fark küçük insan grupları tarafından üretiliyor olmasıdır. Ve belki da daha önemlisi program yazarak "fabrika ürünü"nü degil, "fabrika"yı masa başında üretiyoruz.
Bir otomobili veya tuvalet kağıdını parçalarına ayırdığımızda her bir öğesinin nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmak, kaynağını ve mantığını görebilmek, pek mümkün değil. Bunun fabrikasina gidip oradaki sistemleri gözlediğimizde anlamamız biraz daha kolay gibi gözüküyor. Sistem açılmış olarak önümüzde oluyor, hatta içinde oluyoruz. Eğer fabrikadaki üretim dilini anlayabilirsek, ki doğal dile yakındır diyebiliriz - doğada bildiğin bir hammadeden oluşma -, akışları ve mantığını yavaş yavaş çözmeye başlayabiliriz.
Peki savaş bir üretim midir? Üretim süreci var mıdır? Belli bir zaman içinde kurulan bir gerginlik olduğu aşikar. Tartışması buraya sığmayacak kadar geniş siyasi, toplumsal ve politik konular üzerine kurulu bir konu, ancak savaşı oluşturan dili açık tutmak mümkün olabilir. Şeffaf devlet, şeffaf toplum, şeffaf siyaset v.s. diye yakından tanıştığımız yapış yapış söylemleri açık kaynak (kod) şeklinde düzenleyip yeniden düşünmek mümkün. Diğer yandan devlet büyüklerinin birbirlerine mühürle kapanmış mektup gönderdiği devirleri çok öncelerde kapattığımıza göre, böyle evrimleşen bir iletişim yapısı içinde, açık kaynaklı iletişim daha kolay sağlanabilir. Uzun uzun toplantılarla tartılıp, düşünüldükten sonra "üretilen" demeçlerin, açıklanan kararların, yapılacak hareketlerin kaynakları açılabilirse, muhtemelen siyaset, politika gibi kavramları yeniden düşünmek gerekecektir. Açık kaynaklı savaş söylemi kendi içinde bir paradoksa gidiyor, tüm kaynakların açıkça ortada olduğu bir ortamda savaş olamayacağını düşünebiliriz.
Açık kaynak eklemlendiği kavramların yıkılmasına sebep oluyor gibi gözüküyor. Açık kaynaklı savaş dediğimizde savaş olmayacağı gibi, açık kaynaklı sinema, açık kaynaklı yazılım dediğimizde bu kavramları tekrar düşünmemiz gerekecektir.
burak
* Fazlamesai'de "open source" diye bir konu başlığı olmamasi üzücü, biraz daha duyarlı olunuz sayın fazlamesai çalışanları...
* Yukarıda bahsedilen konu ilginizi çekiyorsa bu linklere bakınız:
http://groups.yahoo.com/group/openfilm
http://www.ucantekme.com
Editörün Notu: Türkçe karakter kullanınız, bana acı çektirmeyiniz (yalvarırım ;-)
"Bilgisayar bilimleri dışında başka alanlarda open source olabilir mi?" diye aklımızı akıtmaya başladığımızda, doğal olarak kavramın kendisini düşünmeden önce mevcut sistemlerle karşılaştırma yaparız.
Microsoft gibi kurulu sistemin amiral gemilerini eleştirirken de insanlar aslında yazılımın kalitesini, buglarını vs.sini değil, sosyal hayatlarında kendilerini boğduğunu hissettikleri ama uyum sağlama zorunluluğu yüzünden dışa vuramadıkları sistemin baskısını eleştirirler. Açık kaynak bu sebeple hızla yalnızca bir yazılım geliştirme düzeni olmaktan çıkmış ve bir felsefe, bir yaşam biçimi, bir kimlik haline gelmiştir. Kurulu sistemin bütün savunma mekanizmalarını neredeyse hiç savaşmadan - cepheden saldırmadan - etkisiz hale getirip sistemin içinde yaşayarak sistemi yönlendirebilmek, kesinlikle saygı duyulması gereken, çok ciddi bir başarıdır.
Savaş konusuna gelince, şu anda savaşı engellemek adına yapılan uluslararası gösteriler organize etme, canlı kalkan oluşturma gibi eylemlerin hepsi başarısızlığa mahkumdur ve bırakın karşısında olmayı, düpedüz savaşa hizmet etmektedir. Seçimlerden önce Tayyip Erdoğan ile ilgili yayınlanan her olumsuz haberden sonra, partisinin biraz daha güçlendiğini hatırlıyor musunuz? Buradaki mekanizma oldukça basittir. Düşmanına tam cepheden hurrraaa diye saldırırsan, hem seni püskürtmesini kolaylaştırmış olursun, hem de her geri çekilişinde, rakibinin direncini arttırmış olursun. Savaş karşıtları gibi, sistemin hem dışında olup, hem cepheden saldırırsan, yalnızca onun direncini arttırmış olursun. Dışında olduğun için eylemlerine müdahale edemezsin, işin sonunda üzüm yiyemediğin gibi, bağcıdan da bir temiz sopa yersin.
Açık kaynak diye adlandırdığımız kavram, bence kurulu sisteme kıyasla insan ruhuna çok daha fazla hitap ediyor. Ancak kurulu sistem karmaşık üretim yapılarını yönetebileceğini, krizlere rağmen bir şekilde hayatta kalarak gösterdi. Karşısındaki rakipler de - globalizm karşıtları gibi - sisteme cepheden saldırıp onu güçlendirme konusunda kararlılar. Açık kaynak yaklaşımının kendi sistemini yaşamın bütün alanlarında var edip edemeyeceği, sistemin kendisinden çok, onu kurup yöneteceklerde bitiyor...