skoylu

skoylu


0 takip ediyor | 0 takip ediliyor


Bilgi alanları


İlgi alanları

BİLSAT Uydumuza Ne Oldu? ( 7)

BİLSAT'ın amacı, uzayda bir sahibi olmak değil, "bir gözlem uydusu nasıl yapılır?" bunu öğrenmekti ve bu işi gerçekleştirip misyonun tamamladı..

Pratikte uydunun kalibrasyonunun tamamlanması ile misyonuda yerine getirilmiş oluyordu..

Şu anda uydu ayakucuna bakar durumda yörüngesinde dolaşmaya devam ediyor. Sadece, fotoğraf çekip gönderemiyor, çünkü pilleri bitti..

Bu sürecin sonunda atmosfere girip parçalanacak, diğerleri gibi.. Ne zaman derseniz 9 yılı kaldı..


Pardus gerçekten... ( 91)

İlginç ve acayip bir tartışma olmuş.. Buradaki fikirleri garipsemedim aslında.. Hatta çokta fazla benimsedim.. Bu nednele yeni kampanayalar başlatmayı, pankartlar açıp her tür sözde açık yazılım ve linu hatta BSD organizasyonunda naralar atılmasını talep ve teklif ediyorum..

Linux Kernel özgür olacak, Torvalds diktasına son..
GLIBC'ye özgürlük, onu zincirleyen eller kırılacak..
GNOME'a özgürlük hakkımız, söke söke alırız..
GCC Özgür olacak, Stallman'ın kilisesinden arınacak..

Evet, listeyi dilediğiniz kadar uzatın.. Burada yazılanlara göre, dünyada özgür olan hiç bir yazılım filan yok..

Aklıma takılan tek şey ise bu kadar özgür olmayan uygulamanın birleşiminden oluşan pardus'un neden özgür olamamakla itham edildiği... Bileşenleri özgür olmayan bir bütün nasıl özgür olabilir ki? Durun biraz kafa patlatayım, bir çözüm bulunca yazarım...

Sonsuz Enerji?! ( 48)

Belki bir ihtimal, bu bahsedilen şeyin akıbeti şurası olacaktır:

http://www.lhup.edu/~dsimanek/museum/unwork.htm

Ama bir başka ihtimal daha var. Pratikte sonsuz ile, teorik sonsuz farklı şeyler. Bir fiber optik kablonun kullanabileceği bant genişliğine bakarsak, pratikte sonsuz genişlikte bir iletim hattı olduğu düşünülür. Diyelim ki, bir tür pil buldunuz. Bir arabayı çekecek kadar güç alınca, ömrü 150 bin yıl... Bu pratikte sonsuz bir enerji kaynağı olur. Ama elbette fizik teorisi açısından değil.

Belki yapılan şey, benzer şekilde daha önce yapılamamış, eldeki mevcut enerjilerin, bilinmeyen bir tür böyle "sonsuz" ömürlü yakıtın vs. kullanımı da olabilir. Veya atıl kalan ve kullanılabileceği düşünülemeyen enerji, dünyanın yerçekim kuvveti, dönüşündeki yalpalamadan elde edilecek enerji vs. vs. olabilir.. Bu durumda, pratikte sonsuz enerji kaynakları elde edilmiş olmaz mı? Uzak gezegenler giden uzay araçları örneğin, gezegenlerin çekim güçlerini hızlanmak için kullanıyorlar.. Bu gibi bir şey, yerçekimi vs. değilse de, bir şey olamaz mı?

Şurası kesin. Devri daim makinelerinden böyle sonuçlar alınması mümkün değil. Ama dediğimiz gibi bir enerjinin, yerçekimi vs. vs. devri daim makinesine katılması neden olmasın?

Benim görüşüm: bekle ve gör.. Ama içimdeki ses bunun nihai yerinin işte o çalışmayan icatlar listesi olacağını söylüyor. Ama aklım, söylenenlere bakınca, henüz yorum yapmak için yeterli bilgi olmadığını söylüyor...

Novell & Microsoft (GNU/Linux & Windows) ( 10)

Novell ile Microsoft, aralarında anlaştı bile. Bundan sonra, Microsoft, resmen bir Linux destekçisi.. Widnows uygulamalarının Linux ile çalıştırılması konusunda bir şeyler yapmışlar. Yakında detayları çıkar. "/. " filan bir bakmak lazım...

fazlamesai.net'e soralım: Nereye gidiyoruz? ( 34)

İyide, bizim iş olsun diye sabahladığımızdan değil ki!

Aslında bilgisayar veya olta başında sabahlamak, iş meselesi de olsa işin ucunda, tamamen bir macera gerçekte.. Biz aslında bizi uykudan daha çok dinlendirecek, bize zindelik verecek olan bir meselenin peşindeyiz..

Konu eğer işse, en verimli çalışma, sabah işe başlayıp, akşam 5'ten sonra bırakıp giderek yapılabilir. Aksi? Kısa süre sonra telef olursunuz. 16 saat işe gidersiniz ama ancak 1.6 saatlik iş çıkarırsınız. Normal mesai ile ise, 6 saat kadar iş yapmanız mümkündür günde.

Elbette, konu "iş".. Eğer iş sizi dinlendiren, cezbeden, kapıdan çıksanız bile kafanızda götürdüğünüz şeyse, durum zaten farklı olacaktır.

fazlamesai.net'e soralım: Nereye gidiyoruz? ( 34)

Öncelikle, bütün genellemeler yanlıştır :)

Eğer, bugün, yarın veya öbür gün, Galata köprüsünden gesenin köründe geçerseniz, orada olta başında durup kamışın parlayan ucunu pür dikkat izleyenleri sabahlarken bulabilirsiniz.

En son uykusuz gecem, Arnavutköy'de aynı şekilde geçmişti, yarın bir gün o köprüde o vakitte bende olacağım büyük ihtimalle.

Demekki bu bilişime filan özgü bir şey değil. "Meraklısı" olunca, sabahlamak sıradan bir vaka oluyor.

Basitçe, PC başında da, Balık tutarkende sabahlamayı seviyorum. Öyle olacaksa, gönlüm ister hep öyle olsun. Uykuya vereceğim kısıtlı ömrü yaşamaya ayırmış olmanın bir mahzuru yok sanıyorum..

Korsanlar Savaşı ( 32)

1 Yıldan fazla bir süredir, PARDUS ile sokaktaki herhangi bir adamdan daha fazla bir bağlantım yok.

Ne yapıyorsun dersen, aha şunları geliştiriyoruz UEKAE bünyesinde:

http://www.tubitak.gov.tr/basinci/dosya/13838.jpg

Bizi sheratonda ağırlamalarını beklediğimi nerden çıkardınız? Bu ürünler şu anda NATO'da bilfiil kullanılıyor ve yurtdışı her işi için biz gidiyoruz. Gittiğimiz yerlerde, mesela Malezya'da, mesela Norveç'te, Mesela Napoli'de, en ucuz otel ne kadarmış, yurtdışı harçları ne kadarmış, bir sorar öğrenirsen, ne dediğimi kandin anlarsın..

Ext4 Dosya Sistemi Geliyor ( 10)

Eğer diske erişim sıralı ise, diskte bilgileri bir arada tutmak faydalı olur elbette. Fakat, diske erişim sıralı değilse, o zaman ne olacak?

Fragmentation, genel olarak, çok kullanıcılı/görevli sistemlerde bir sorun değildir. Çünkü, erişim "fragmented" dir. Yapılması gereken, dosya sistemini cahe ile birlikte verimli kullanıp, disk erişimini azaltmaktır.

Korsanlar Savaşı ( 32)

Etik olarak;

MS, bir ticari kuruluştur. Kuruluş amacı para kazanmaktır. Bu sebeple, marka imajını zedeleyecek böyle durumlara gitmektense, BSA Gibi bir paravan ardından bu işleri yapması, ticaret olarak karına daha uygundur. Ticaret içinde kural, bu yaptığını yapması gerektiğidir. MS'nin yetiştiği topraklarda, ticaretin kuralı daha fazla kar getiren her şeydir, başka kural yoktur. Bu sebepten, MS'e etik bir suçlamada bulunmak yanlıştır.

Yasal olarak;
Bugüne kadar hiç kimsenin işyerini resmi olarak BSA veya BSA'dan gelen herhangi biri basmış değildir. Yani, afişlerin ötesind ebir BSA yoktur. Afişlerde ise, kanuna aykırı hiç bir unsur yoktur. BSA tüzel kişiliği de buna dahil.

MS'nin avukatları basarken, BSA bastı gibi görünmüş olması, ticari taktiğin gayet güzel tuttuğunun bir göstergesidir.

Bu arada, mevzunun PARDUS'la filan ne alakası vardır anlamış değilim. Rekabeti bilmediğim söyleniyor, fakat, burada benimde içinde bulunduğum grubun ürettiği ürünler, dünya devleri ile yarışarak onlardan pazar kapıyor. Yani resmen rekabet ediyoruz. NATO'ya, Tüm karadeniz ülkelerine vs. rakip ürünlerden daha iyisini, daha ucuza satıyoruz. Merak eden, eski gazeteleri vs. karıştırabilir. Başbakanın bile bu konuda beyanatları oldu.

Ve, bizim rüşvet verebilmeyi filan bırakın, tanıtıma gittiğimiz ülkede yediğimiz yemeğin parasını bile alamama ve cepten 20 Euro'ya hamburger yeme halindeyken, potansiyel müşterileri diğerlerinin yaptığı gibi en lüks otelde ağırlamayı bırakın, karınlarını doyurma lüksümüz bile yokken, tamamen teknik üstünlük ile ezerek bu satışları yapıyoruz. Bu haldeyken, rekabetin ne olduğunu da gerçek yönleriyle gayet iyi yaşıyoruz. Hal böyleyekn birinin çıkıp, rekabet bilmez vs. diye ahkam kesmesi, son derece komiğime gitti doğrusu. Cehalet abideliğinin verdiği aklına göre fikir üretme saplantısı bu olsa gerek..

Korsanlar Savaşı ( 32)

>>> Daha öncesinde çalıştığım firmaya BSA, daha doğrusu Microsoft'un Avukatları, bilir kişiler(!) ve Polis nezaretinde baskın yapıldı.

İşte meselenin özü burada. sizi BSA basmadı. Sizi Microsoft avukatları ve polis bastı. Büyük ihtimalle savcılıktan arama kararı çıkararak. Ve herşey yasal, herşey normal. Doğrusu, lisans belgesi vardı, kayıpsa bile, "suçlusunuz". Üzgünüm, etik olarakta, yasa olarakta böyle.

Ama işin, saklanan arka cephesi şu. Sizi basan Microsoft. Aslında sonuna kadar haklı. Fakat, "sizi basarız haa" diyen, sizin bastığını düşündüğünüz kim: BSA?

İşte BSA'nın rolü bu. Microsoft'un (veya diğerlerinin) sizle muhatpa olmadan, sizin ".... ettiğimini Microsoft'u" demeden, ona buğz bağlamadan, bu işi yapabilmelerini sağlayan perde.

Eee, o halde.. Şimdi BSA'ya muhtıra verilmiş. Komik. BSA'nın -maalesef- hiç bir yasadışı faaliyeti yok. Doğrusu hiç bir baskın yapmıyor. Bilgilendirme çalışması yapıyor ve söyledikleri yasalara aykırıda değil. Bu iş Danıştaya kadar gider, oradan BSA aklanır, birde üstüne böylece tescil edilmiş olur, iş biter.

BSA'nın ne olduğunu anlamadan, anlatmadan bu mesele zor biraz. Gönlüm ister ki, BSA gerçekten silinsin. Ama millet gönlünce korsan kullansın diye değil. İnsanlar, emeğini çaldıkları kurumun Microsoft veya Adobe olduğunu görsünler diye. Peki ne olur? Bir tüzel kişilik uydurmak zor değil. MS'de para mı yok?

Kısaca, Microsoft'un hakkını araması tasvip ettiğimiz bir davranış. Ama bunu sanki o değilde, kötü adam BSA yapıyormuş gibi gösterip, güzel bir pazarlama taktiği geliştirmiş olmaları, takdire şayan bir davranış..

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

Elbette, "ulusal" sözcüğü ile dışarıdan geliştiricilere kendilerini kapatmış mı oluyorlar? Bu bence biraz zorlama bir yorum. Biraz etikete takılmak gibi bir durum. Ama elbette bu tartışılabilir, burada da tartışabiliriz.

Pardus ekibinin kaç kişi olduğunu bilmiyorum. Çünkü, burada mesai harcayanlar kadar, dışarıdan destekde veren insanlar var. Ve ben dediğim gibi uzun süredir sadece PARDUS'tan değil, camiadanda uzağım. Ama elbette, sayılar DEBIAN ile vs. karşılaştırabilecek seviyede değil. Bu kesin gibi görünüyor.

Pek DEBIAN projesindeki insanların üzerine yoğunlaştıkları şey nedir? Acaba onların orada üretecekleri bilgi birikimi PARDUS'a transfer edilemez mi? Bu açıdan bakınca, DEBIAN projesinde o kadar çok insan olmasının PARDUS'un azlığına göre, PARDUS zayıf bırakacağını düşünemiyorum. Çünkü, pardus debian olayım derdinde değil. Pardus'un görülen bazı belli hedefleri var. Bu hedefler içinde ayrılmış bir işgücü var. ISO9001 belgeli bir kurumun, işgücü planlaması yapamayacağını söylemek haksızlık olur. Yani, zaten belirlenen hedefler için deklare edilmiş bir adam/ay hesabı var. Pardus ekibi de bu hesabın gösterdiği gereklere binaen işe alınıyor.

Ama dışarıdan bakınca, mekanizmaları, sistemi vs. bilinen Debian vs. sistemi ile karıştırdığımız için bu yanlış yorumları yapabiliyoruz. Debian'da bu konuda belli bir plan yok. Yani, şu ve bu yapılacak. Bu şu kadar adam/ay eder. Şu standartta 10 adam alalım diyemiyor debian. Debian elind eolan mevcutlarla yürüyor. Ve debian bu mevcutların her birinin, genelde diğerinden bağımsız olarak bazen ilgili, bazen ilgisiz bir sürü küçük hedefe kanalize olmasıyla işliyor. Ama PARDUS, kendine teknik açıdan büyük hedefler koymuş değil. Hiç çıkıp kerneli baştan aşağıya yazacağız sil baştan demiyor. 100 bin paketi port edeceğiz de demiyor. Biz, işte minimum şu özellikleri sağlamak üzere şu sınırlı sayıdaki paket ile... diyerek çalışıyor. Bakın örneğin, GNOME..

Kısaca, PARDUS'un debian kadar büyük olması gerekmiyor. Pardus'un kadrosu, hedeflerin göre tespit ediliyor. durun şurda 5 adam var, getirelim, oturtalım dedikten sonra, "Bunlara da bir iş vermek lazım, gelen geçen ne der" diyerek onlara sen şunu, sen bunu yap denmiyor. Yani, işe göre adam alınıyor, adam önce alınıp sonra ona iş verilmiyor.

Diğer yandan bir hususu daha atlıyorsunuz. PARDUS ıssız bir köşede, izbe bir garajda geliştirilmeye çalışılan bir proje değil. Belli bir kadrosu var. Ama bunun yanında, yaklaşık 500'den fazla bilgisayar, Elektronik, komünikasyon vs. mühendisinin bulunduğu bir kurumun parçası. Debian ekibi için bir soru işaret olan güvenlik öncelikleri, testleri, proje yönetimi vs. gibi konular için bu konularda özelleşmiş birimlere sahip bir kurumda gelişiyor pardus. Bu desteği yabana atmamanız lazım. UEKAE' ile bu halka bitmiyor. TUBITAK ve etrafındaki halkalarda PARDUS için çok uzak değil. Ama herşeyden önemlisi, sağduyu sahibi pek çok Linux gönüllüsünün desteği yabana atmamak gerekiyor..

Daha iyi bir paket yöneticisine mi ihtiyacımız olunca, yapıp koydurmak kolay olmuyor Debian dağıtımının içerisine. Çünkü, bunu yapıvermek, onbinlerce hazır paketi çöpe atmak demek. Artık o yola girip, buraya geldiniz mi, dönüş olmuyor geri.

Gerçek şu ki, mevcut dağıtımlar için yapacağınız bir paket yöneticisi "Yet Another Package Manager" olmaktan öteye gitmeyecektir.

Burada mevcut durum nedir bilmiyorum. Ama mevcut dağıtımlar için bir paket yöneticisi zaten hiç hedeflenmedi diye biliyorum. Bir dağıtım yapılacak, elde mevcut bir şey yok ve bir paket yöneticisi de bu işi yapmak için ortaya konuyor. Ha, PISI şu an ne yer, ne içer bilmiyorum. Bu bir "Yet Another PM" midir, daha başak bir şey midir, yorum yapmam yanlış olur..

Ama anlamakta zorlandığım şey şu. Bu "ULUSAL" sözcüğü sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Ben yurtdışındaki pek çok geliştiricinin destek vermek vs. için baktıkları bir kriter olmadığını düşünüyorum bu etiketin mesela.. Ama nedense konu hep bunun üzerinde dönüp duruyor. Birde illa "aman,alıp kopyalayın, niye uğraşacaksınız (=harcama yapacaksınız ki) deniyor ki bu daha hiç anlaşılmıyor. Herkesin fikri, "aman uğraşmayın. Aha paket yönetici aptget, aha orda deb repo'su. Alın, üç beş satır çeviri yapın. Geçin gidin." bunu söylüyor. Bir takım insanlar çıkmış, alışkın olmadığımız bir şekilde, teknoloji, birikim vs. geliştirmek istemiş. Adamlar diyor ki, "biraderim, biz paket yönetici geliştireceğiz." Kimse, "çok iyi. Bu detayları pek bilinmeyen, dökümantasyon filan olmayan bir husus. Siz bunu yaparak her şeyin başında kendiniiz dağıtım üzerind edaha hakim kılarsınız" demiyor. Al işte debian. Al işte rpm. Al orda paket var.. Aslında bunlara ne gerek var dahası. Niye bu milletin kıt kaynakları böyle paketmiş vs. maceralarına harcansın? Mis gibi Windows var. Öyle değil mi? Hiç uğraşmazsın. Yazıcıoğlundan alır, takar kurarsın, kullanırsın. Bu daha avantajlı değil mi?

Bir şekilde birilerinin hazırcılık yerine biz üretelim moduna geçmesini destekleyip insanları (bu moda girmek isteyen) teşvik edeceğimize, aman, ne uğraşıyonuz, deb var.. Aman ne uğraşıyornuz, şu var.. gibisinden davranmak, üstüne bir de nerdeyse asılacak adam ilan etmek... Doğrusu, bu topiği okuduktan sonra, "boş ver, alalım çinden 3 kuruşa satalım 33 kuruşa, kafa ağrıtmaya değmez" diyenleri çok iyi anladım. Eğer adam bir şey üretmeye, geliştirmeye çıktığında bu kadar tenkite maruz kalıyorsa/kalacaksa, üretmekten kaçması kadar iyi bir şey olamaz.

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

Her neyse, öncelikle sevdiğim bir site vardır:

http://www.safsatakilavuzu.com

Bu yaptığınız türden safsataları açıklar. Üniversite de tez yapan, devletin imkanlarını, parasını vs. harcamıyor değil mi?

PARDUS için bir denem yapıldığını kim söyledi? Bir faaliyet var ve bir şeyler yapılıyor. Burada, yapılan şeylerin teknik tartışması yapılabilir. Bunların bu soruna çözüm getirmeyeceği söylenebilir. Bu başka bir tartışma. Ama bunu sizin kınamaya varan tezlerinize mesnet teşkil etmez.

Bir dökümantasyon olmadığını söyleyip, ondan sonra da ben webtekileri saymıyorum diyorsanız, gene safsata içindesiniz. Demekki bir dökümantasyon var. Belki doğrudur, eksiktir, kötüdür, ama var. Bunu ben vardan saymıyorum diyorsanız, bunun sebebini ortaya koymanız lazım. Neden bu dökümantasyon sizi tatmin etmemektedir? Bu noktada konu gene teknik tartışma olur, poltika ve tercihleri kınamanıza yetmez.

Devlet destekli proje değil bu. Bir şeyleri çarpıtıp gene safsata yapıyorsunuz. Bu devletin bir kurumunun bir ihtiyaca binaen doğrudan "yürüttüğü" bir proje. Bu projenin giderleri sponsorluk vs. olarak karşılanmıyor. Gereğini yazmadan bir sayfa kağıt alınamayan malum devlet bürokrasisi ile çalışıyor. Demekki, bütçesi, geliri, gideri, gerekleri vs. uygun görülmüş, onaylanmış bir şey. Siz bunu sanki birileri bir denemeye girişmiş, devlette onlara para vermiş vs. gibi görüyorsunuz. Bu projede şu an mevcut olan hiç kimse, bende böyle bir proje yapayım diye gelmedi. Bu proje açıldığında, kurumun çağrısı üzeiren bu taşın altına elini soktu. Eğer siz onlardan daha iyi yaparım diyorsanız, buyrun, CV'nizi getirin, UEKAE webinde iş başvurusunun nasıl yapılacağı mevcut..

Bu proje kendi ifadesiyle açık bir projedir. Ben DEBIAN repository'ye tek satrı açıklama bile geçemem. Hakkım, yetkim filan yok. Bu durumda DEBIAN kapalı bir proje mi oluyor? DEBIAN ne kadar açık bir projeyse, PARDUS'ta o kadar açık..

Ama, siyasetçilerin malum kördöğüşleri gibi, böyle safsatalara, birbirinden alakasız konularla bir şey elde edemezsiniz. O sitedeki safsata tanımlarını bilmesede, pek çok insan bu söylevelerin hiç bir anlam ifade etmediğini kolayca anlar. Yapılmış bazı tercihleri teknik meselelerle, ben kabul etmiyorum ile vs. tenkit edemezsiniz. Dahası, kurumun bir kanuni yükümlülüğü var. Bilgi edinme hakkınızı kullanabilirsiniz. Çünkü, sizin bence hasedinizden çattığınız bu insanlar değil, o eleştirilierinizin muhatapları bu projenin açılmasını öngörenlerdir. Yazar sorarsınız. Ama siz, boş itirazlar, projenin varlığına itirazı proje çalışanlarına yüklemek vs. ile demogoji mi derler, ne derler, ondan yapıp, güya tribünleri galeyana getirip sahadaki oyuncuları kırdırmak istiyorsunuz. Başka bir şeyiniz yok. Ama, dahası, bu tribünlerde oturanlar, sizin battığınız safsatayı göremeyecek kadar sokaktaki adam değil..

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

PARDUS veya başkası, en uçan kaçan grafik sistemini geliştirse, bu oyun firmalarını Linux tabanlı oyun yazmaya ikna etmeyecek ki?

Adamın önünde iki seçenek var. bozulan, dökülen vs. ama, CD'Yi takıp ileriye basıp kurduğu windows ve "oyun bile çalıştıramayan" linux. Şimdi kendinizi bu adamın yerine koyun. Bu adamın derdi, istediği şeyi bilmemesi, bu nedenle yapamaması. Yani, yazıcını yüklenmesi gerektiğini bilmiyor. Bunun için CD'sindne filan, bunu bilgisayara şöyle tanıtırsınız diye bir açıklama çıkmıyor. Herşey Windows'a endeksli. Zaten o da çoğu zaman, yazıcıyı aldığı yerden adam getiriyor, ona kurduruyor. Demekki, yayılmaya evlerden başlamaya çıkarsanız, o adam için pek bir anlam ifade etmeyecek. Yazıcı yerine ADSL modemini koyun.

Yayılmaya kurumsal ortamdan başlamak lazım. Ama o zaman ne olacak? Bazı "halledilebilir" teknik sorunlar var. Örneğin, ISO9001 sahibi iseniz, bir veri paylaşım sisteminiz olması gerekiyor. Bu da beraberinde kapsamlı bir yetkilendirme sistemi istiyor. Bu, owner/group/others yaklaşımını aşan bir şey. ACL vs. gerekiyor. Bu noktalara gelince iş maalesef arapsaçına dönüyor. Bunlar ciddi problemler, adam kullandığı sistem yüzünden ISO9001 belgesini yitirmek istemez. Ufak ama ciddi problem, ama çözümü de var.

Asıl problem, bilhassa küçük kurumlardaki bilgisayarlara da bakan adamın Linux gelirse, sudan çıkmış olacağı. Eğer siz, kurumsal ölçekteki işleri toonom olarak çzecek, network boyunca donanım yönetimi, kullanıcı, belge vs. yönetimini otomatikleştiren vs. vs. yani, buraya Linux sistemi kurunca şimdiki Windows'ta yapamadıklarını da çok kolayca yapacak bir sistem sunarsanız, o zaman bu bir başarı şansı getirir. elbette konu bununla bitmez. Uygulama eksiği filanda var. Ama bu yola gitmek için önce insanların tırsmayacağı bir işletim sistemi altyapısı lazım..

İşte bu noktada, "oyun bile çalıştıramayan" olayı ortada oluyor. Sokaktaki pek çok adam için Linux'un, Windows'tan öte hiç bir tarafı yok. Onu kernelin GPL olması filan ilgilendirmiyor. Ona hitap eden bir mesele oyun, ama Linux'ta oyunlar çalışmıyor. İşte o admaın Linuxu tercih etmesi için, bu eksiğini kapatacak bir şeylere sahip olması lazım. Biizm çok iyi bildiğimiz üstünlükler, o adama bir anlam ifade etmiyor. Ona anlam ifade edecek üstünlükleri yapmanın kestirme yoluda yönetim sistmeinden geçiyor. En azındna mevcut temel fonksiyoneliteyi otomatize olarak kullanılabilir kılarsanız, bu belki mümkün olabilir.

Elbette bunlar bir teori, benden. Ama şunu bir görelim. Bilinen paket yönetim, yapılandırma vs. sistemleri, maalesef bizi o noktaya götürecek yapıda değil. Çünkü, öncelikle, Linux'ta ayrık bir yapı var. Temeli, kullanımı vs. yönetilebilirliğe göre dizayn edilmiş değil. Şuradan şu uygulama, al getir koy, buradan bu uygulama al getir koy. Sonra, birbirinden habersiz, ortada ne olduğundan habersiz bir yığın.. Bunu yönetmek, elbette zor oluyor. Yapılacak ilk şeyin, önce "bu şöyle yönetilecek" denmesi, bu kurala göre de uygulamaların sisteme uydurulması olduğunu düşünüyorum.

İşte o yüzden şu MDK, SuSE vs. iş yapmıyor. Piyasada hep marjinal kenarlarda kalıyor, en azından ülkemiz için..

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

Bütün bunların akabinde, güzel yurdumun herbir yerinde GNU/Linux kullanılır, konuşulur hale geldiğinde,....

İşte bu olmazdı. Bugün, doğru düzgün bir paket yönetimi, enterprise gereklerden, evinde internete giren adama kadar hitap eden... Bir yapılandırma sistemi, sizi ADSL modem takmak için teknik servis beklemek, bilgisayarı ikide birde kucaklayıp servise taşımak zorunda bırakmayan bir yönetim sistemi.

bunlar olmadıkça o olmayacak. Kanser vücuda yayılmış. Adam zaten zar zor, güç bela ileri tuşuna basmayı öğrenmiş. Bununla caka satıyor. Nesine Linux'muş, pardus'muş.. En allemi cihan türkçeyi vs. yapsanız, ki zaten var, bu hedefe ulaşamazsınız.

İşte ortada. Bugün işine geldiğinde WinFreeze, F-Prot vs. kimse türkçesini aramıyor. İngilizcesi olmadığı için kimse ben sygate kurmam, kuramam demiyor. İşte gene var çok çok iyi türkçe ile ortada SuSE, MDK, REDHAT vs... İşte onların bakışı bu, işte varılan nokta da bu. Bunu bir türlü görmek istemiyoruz. Sanki, SuSE'nin, Redhat'ın filan şu an kullandığı sistmeler mükemmelde, çok iyi de, kullanıcıya şöyle kolayda.. Kullanıcı ayak sürüyor. Hayır öyle olmuyor. Eğer hedef bu söylediğinse, bilinen tipik dağıtımlarla asla bu noktaya gelemezsin. Haa, şu anki PARDUS bu noktaya gelecek teknik durumda mıdır? Bu başak bir tartışma. Ama PARDUS yolun başında bunu farkedip, ağırlığını bu konulara vermi şbir dağıtım. Bizde doğru düzgün hangi dağıtım hazırlama tecrübesi var. Gelecek Linux denecek, git, bak, İşte o da şu an aynı halde değil mi?

Bir türlü bu gerçeği görmek istemiyoruz. Bir tarafta İnkar edilemez Windows gerçeği ortada duruyor. Öbür tarafta tonla dağıtımda duruyor. Biz küçük cepheleri kazanınca sanki savaşı kazanmış kadar bağırdığımızla kalmıyor muyuz? Bilmem kaç üniversiteye gidip, bir sürü öğrenci, hocalarıyla birebir görüşen, onların nedne kullanmadığını gören ben değil miyim? Ve ben iddia ediyorum. Mevcut yapılandırma ve paket yönetimi ile Linuxu türkiyede marjinal olmaktan bir adım öteye götüremeyiz. Windows'tan bariz daha iyi olmamız, daha otomatize olmamız gerekiyor. Hemde bir kaç kat. Ancak o zaman biraz kendimize bir kapı bulabiliriz. YOksa yapacağınzı en baba türkçeleştirme bile size "oyun bile çalıştıramayan" linuxu insanlara beğendirme şansı vermeyecektir..

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

Ben kendi görüşümü söyleyebilriim, ama bu PARDUS'u bağlamaz..

Türk insanının kendine özgü 'paket yöneticisi, donanım konfigüratörü' vs. gibi ihtiyaçları mı var da başkasınınki uymuyor bize ?

Bence türk insanı konusu belki biraz daha yerinde ama, genel olarak bu işlerde daha iyi bir şeylere ihtiyaç yok mu? Elbette şu anki ürünlerin niteliği tartışılabilir. Ama, en azından mevcut paket yönetim ve (donanım değil) sistem yönetim araçlarının, linux kadar Windows'ta da yetersiz olduğunu düşünüyorum. Geliştirilen şeyler belki onlardan da yetersiz olabilir. Ama bir yerden başlamak gerekir. İlk Live CD'yi bir hatırlayın. Wide Screen Laptoplarda o dönem doğru dürüst X yapılandrıması yapabilen tek yapılandrıma sistemini sunuyordu. Evet, bunu yapmak için yeni bir yapılandırma sistmei gerekmezdi belki. Fakat, bir sorun olduğu ortada, mevcutlar açısından. Bunu çözmek için bir yerden başlamak, bir ucundan tutmak gerekiyor. Aha debconf, aha kde conf, aha *-drake diyerek bunu yapmak bana mümkün görünmüyor. En azından şu anda işe bu noktalardan başlayarak, bu konuda hiç değilse bir bilgi birikimi oluşturuluyor.

Evet, türk insanı da dahil, belki asıl öncelik o ama, asıl sorun Linux sistemlerinin bu konuda hala yetersiz olması. Bu başka bir sistem daha yeterli demek değil. Onlarda aynı dertten muzdarip. Bu sorun belki çözülemeyecektir, ama birileri el atmazsa bunu asla öğrenemeyiz.

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

Evet, eminim benim gibi yüzlerce bilgisayar mühendisi vardır. Hatta Jeolog olup bilgisayarı onlar kadar, hatta onlardan daha iyi bilenlerde vardır, mesela, Gürer Özen gibi.

Ve pardus projesinde, benim kadar en az, ama bence daha iyi olan bilgisayar mühendisleri veya o tür yazılım uzmanlarından yeterince vardır. Ve pardus projesinde çalışan ve yazılım tarafına bakan (grafik vs. haricinde yani) herhangi biri, gerektiği her hangi bir anda açıp o kerneli gereken taklayı attırabilir. Ve dahası, eğer ihtiyaç kernel yazmak ise, oturur o kerneli yazar/yazarlar..

Ahanda yaptık valla diyerek, tonla yetişmiş insan gücünü kernel veya sıfırdan OS geliştimek gibi bir macera için harcanmasını isteyenleri anlamakta zorlanıyorum. Ve hatta çıkıp, kernel geliştirmeyi vs. de bir marifet sananları da anlayamıyorum. Neden bu kadar kernel kodlamaya takmış insanlar bu bana oldum olası garip gelmiştir. Birinin oturup yazması gereken X milyon satırdan ötesi yok. Eğer ben iyi bir programcı olarak bilieneceksem, kernel yazmış olmakla tanınmayı değil, gerektiğinde kernel, gerektiğinde rdbms yazacak programcı olarak tanınmayı isterim. Çünkü, artık işler öyle kernel uzmanı, rdbms uzmanı, veritabanı uzmanı, GUI uzmanı gibi ayırlabilecek gibi değil. Kernel yazanın RDBMS Sisteminin gereklerini de göz önünde tutması şart..

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

Skoylu kernel geliştiricimisidir?

Kernel geliştiricisi diye bir şey mi vardı ki? Kernel veya KDE işte orada. İhtiyaç olunca alırsın, geliştirir, değiştirirsin. Kernel dediğin şey, aslen diğer kodlardan farkı olmayan X milyon satırdan ibaret bir şey sadece..

Bu şeyi (neyse) kafanızdan bir atın artık. Geliştirici için, kernel, KDE, muhasebe, RDBMS vs. diye bir ayrım olmaz, geliştirici, geliştiricidir. Elbette arzu edilen en azından birinde iyice uzmanlaşmaktır. Ama piyasa bunu istemez. Bir geliştirici, gerekteiğinde hepsini geliştirecek temel donanıma sahip olmalıdır. Bir muhasebe programındaki gerekler kerneldeki gereklerden daha az, daha ehven değildir.

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

Bahaneler arkasına saklanmakla, çözüm üretmiş olmazsınız.

Tamam, PARDUS ekibi ideolojilerine karşı şöyle kapalı, böyle ketum olsun. Ama, siz hangi gün oradaki bir çöpü alıp tenekeye attınızda geri yere saçtılar?

Pardus ve ilgili kodlar yerinde. Kernel list'e bakın. Linus ve saz arkadaşları ketum olmak konusunda çok daha ileridirler. Ama böyle diyerek millet oradan uzakta durmaz. Yapar Patch'ini, yayınlar bir yerde. Sizde alın, tüm kodlar vs. açık mı? Herşeye erişebiliyor musunuz? Yapın, koyun ortaya. Onlar sizi kabul etmiyorsa, siz kendinizi kabul ettirin. Çünkü, piyasa illa PARDUS ekibinden şu gelecek diye bir baklenti içinde değil. Piyasa ihtiyacını kimin karşıladığına değil, nasıl karşılandığına bakar. Sizin fikriniz daha iyiyse, alın, onu koyun. Gerçekten ihtiyaca onlardan daha iyi bir çözümse, PARDUS veya X dağıtımı vs. olması farketmez, kabul edilen siz olursunuz.

Ama genelde fikirler, ihtiyaçlara göre değil, aksesuarlara göre tartışılıyor. Yani, dağıtımın adında milli olmasın deniyor mesela. Yani adında ne olduğu kimi ne etkiler? Bu mudur tartışılacak olan? Herşey tam oldu da, milli olup olmadığı mı kaldı?

Kamuda Özgür Yazılım Dönemi Başlıyor Mu? ( 81)

İnsanların bana sayması dökmesi çok önemli değil. Gönül isterdi ki, "Skoylu denen lavuk, gezdi, tozdu, bir halt yapmadı. Ahanda ben yaptım, görün" diyen bir kaç tabur özgür yazılımcımız olsaydı..

Ama bunu yazmak için login olmadım. Skoylu, uzun bir süredir, pardus ekibinden ayrı. Onu karalamak adına pardus'a çatan varsa, boşuna havanda su döğmesin. Pardus savunması bekliyorsanız, Farenin dağa küsmesi kadar, dağa laf sokuşturması da, dağı enterese etmez. Pardus, bildiği şekilde yoluna devam etmektedir, hedeflerini de yerine getirmektedir. Bensiz olması, benle olması onun gücünden bir şey kaybettirmez.

Evet, artık uzaktan seyretmek yerine içinde olabileceğiniz bir ortam var. Hala bir şeyleri karalamaya uğraşacağınıza, işte ortam. Girin, özgür fikrinizi koyun. Kodunuzu koyun. Adınızı yazdırın. Bu şansı ne SuSE'de, ne Fedora'da bu kadar kolay bulamazsınız. Yapın bir şeyler, millet de desin: "Aha şu adam, şu varya, PARDUS'taki şu xyz fikrini getirn, bu abc kodunu yazan.." Parmakla gösterilen adam olun. Ama boyuna atıp tutmaktan başka bir şeyinizi göremedik maaelesef..

Ama bana çatmak isteyen varsa, buyursun. Ben hep buralarda olurum, olacağım. Bu babta, bir tür NIH sendromu yaşayıp, niye ben değil de o diyen varsa, elini taşın altına sokar, taşı omuzlar, ben kaldırdım der, onlar yapamadı der. İşi bitirir. Ama hariçten gazel okumakla bu işler yürümüyor maalesef.

İki kültür: Lisp ve Un*x ( 32)

>>> Linux herseyden once monolitik eski tip, 30 - 40 yil oncesinin dizayn anlayisina sahip bir sistem.

30-40 yıl öncenin microkernel anlayışına sahip bir sistem olsa, daha mı iyi olacaktı? 30-40 yıl öncesinin LISP gibi fikirleri hala güzel güzel iş yapıyor. Bir fikrin 30-40 yıl önce söylenmiş olması fikri kötü kılar mı? 30-40 yıl içinde, mimari alanda ne değişti. Linux çekrideği saf bir monolitik kernel değildir. Microkernel'de değildir. Kendine özgü bir yapısı vardır, bazı açılardan microkernele, bazı açılardan monolithic kernele benzer. Ama ikiside de değildir. Fakat, mimarilerde 30-40 yıldan beri herhangi bir gelişme yok. 30-40 yıl önce monolit kernel seçmek için geçerli olan argümanlar aslında hala yerli yerinde duruyor. Linux'un dizaynıyla alakalı ben herhangi bir sorun göremiyorum. İmplementasyon ile alakalı bir takım sorunlar var ve günde güne gideriliyor. Mesela aio_* gibi, mesela futex gibi. Fakat, dizayna dair herhangi bir sorun görmüyorum. Elbette birileri arada çıkıp şöyle de ondan böyle diyorlar, ama bunlar öyle yapsak çıkacak başka sorunları atlayanlar oluyor genelde..

The Simpsons ve Fermat Teoremi (Yanlış Mı?) ( 79)

CLOS üzerinden anlatmıştık. Hiç öğretemedik desem yalan olur. Ama, karşımızdakilerin (class-of 'hede)
(class-of "foo")
(class-of 1234)
(class-of '(a b))
(class-of '#(a b c))
gibi mevzularda kafalarının karıştığını görüyordum. Pedagog değilim, ama bunları izah etmek değil sorun, bunların neden böyle yazıldığı ile başlıyor, benim kanımca. Ama bazıları, LISP türevleri iyidir, Python iyidir gibi bir mecraya çekmeye çalışıyor konuyu ki, bende bundan rahatsızım. Ruby daha mı iyidir gibi bir noktada var elbette. Burada kimin iyi, kimin kötü olduğunu değil, bu kriptik anlatımın getirebilidği pitfall ve öğrenme sorunlarını tartışmak asıl mesele. Ha, belki bu sorunu aşabilecek bir fikir veren olur. Ama olmuyor, hemen "Yok LISP şöyledir de siz bilmiyorsunuz" gibi bir tavır takınılıyor.

Şu iyidir, böyledir, şöyledir filan değil mesele. Basitçe, CLI ile GUI farkı bir durum mesele. GUI sezgisel olarak anlamayı kolaylaştırır ama esnekliği sıfıra indirir. CLI ise tam tersine. İşte bu da öyle bir şey. Ama nedense mevzu kayıp gidiyor, Pytho vs. LISP kavgasına..

PHP'nin $ ve @ işaretleri de aynı kafa karışıklığına daha azda olsa sebep oluyor.

Eğer konuya bu açıdan bakılabilse, bu problemi bir gözlem sonucu olarak anlatırken ben, "Benim dlimi daha iyidir, sizinkini döver" babında değilde, bu tespitin teorik altyapısı çıkarılabilse, sorunun kökenine inilebilse, çöüzm de bulunabilir. Böylece belki bir dil filan yazmak isteyene de yol göstermiş oluruz. Ama yok böyle bir yaklaşım. Ya "Ya sev, ya terket" yada "Sen yanılıyorsun, öyle değil, aslında o dediğin daha kötü" gibi bir yaklaşım görüyoruz nedense..

The Simpsons ve Fermat Teoremi (Yanlış Mı?) ( 79)

Valla, bu listede yazanlara bakınca, en çok LISP kullanmış, halada bil fiil kullananda benimdir sanıyorum. Ama propagandist yaklaşımlarınızla beni bile LISP'ten soğutacaksınız. Doğrusu, #t'dir veya True'dur diyen var mı? True ve False, sezgisel olarak daha kolay erişilebilir. Ama #t için, bilmek ve akılda tutmak gerekir. Sorun hangisinin doğru olduğu değildir. Sorun böyle yapmanın daha kriptik bir syntax ve ürkülen bir hal ortaya çıkardığıdır.

Kimsenin burada doğrusu şudur budur dediğini hatırlamıyorum. Ama siz, güya bizleri doğrularımızı dikte etmekle itham ediyorsunuz. Bir "doğru" şudur ifadesi kullanmadığım halde, böyle bir ithamda bulunuyor olmanız düşündürücü..

Kaç sınıfa, elinize tebeşir alıp LISP öğretmeye çalıştınız? Ve Pyhton, BASIC, COBOL vs? Ben defaten çalıştım. En son 2003'te bir grup MYO Bil.Prg. öğrencisine PHP/Python gösterdim. Ama niyetim LISP öğreteyimde adam gibi bir iş olsundu. Fakat olmadı. İşte bu ve benzeri kriptik yaklaşımların insanları dilden ittiğini bizzat gördüm, yaşadım. İşte o tecrübelerden yola çıkarak bunu söylüyoruz, siz ise, alakasız bir şekilde ithamlarda bulunuyorsunuz..

The Simpsons ve Fermat Teoremi (Yanlış Mı?) ( 79)

Mesele sizin eleştirileriniz doğrudur, değildir ile sınırlı değil. Bir programlama dili öğrenecek, kullanacaksınız bir şeyler önünüze çıkacak. bu kaçınılmaz. Ama sizin eleştiri koyduğunuz hususlar, keyfe keder vermekten öte olmayan, dile ve öğrenim sürecine doğrudan yönelik olmayan hususlar. Öğrenim süreci, statik bir süreç değildir. Veritabanı kullanmayı öğrenmekle, toplama yaptırmayı öğrenmek aynı süreç değildir. Benzer şekilde, siz bu süreçte minör öneme sahip hususları öne çıkarmaya çalışıyorsunuz. Örneğin, ilk maddeniz. Diyorsunuz ki, obsolote olmuş modüller var. vs. vs.

İşte standart modül listesi:

http://docs.python.org/modindex.html

Bir söyleseniz, hangileri obsolete/deprecated olmuş modüller? Veya hangiileri birden fazla iş yapan modül? Mesela ben birini söyleyeyim: rfc822. Bu deprecated, yerine email kullanın denir.

Şimdi bakalım, bu modül ne iş yapar?

e-mail mesajlarını parse etmek için kullanılır. Peki, sizce böyle bir işe kullanıcı ne zaman kalkışır? Böyle bir işe kalkışınca, python kullanmaya karar veririse bu modülü kullanması ne zorluk çıkarır. Ya görecektir, "ls -al /usr/lib/python" yapıp, basacaktır import diyerek, yada bu adresi bulup kullanacaktır. Ve bu modülle ilgili dökümantasoynda, ilk karşınıza çıkan şudur:

http://docs.python.org/lib/module-rfc822.html

Deprecated since release 2.3. The email package should be used in preference to the rfc822 module. This module is present only to maintain backward compatibility.

Eee, o halde, kafa karıştıracak bir şey var mı? Her halükarda bu modülü kullansanız ne sorununuz olur? Diyelim adamımız RTFM denmesi icap eden biri. ls ile buldu modülü, import dedi açtı. Kullandı.. Ne olur, işini yapamaz mı olur?

Benzer sorunlar bırakın dilleri ve kütüphaneleri işletim sistemlerinde vs. heryerde mevcuttur. Bu pythona veya BASIC'e özgü bir şey değildir. Ve işin asıl tarafı, tüm dillerde karşınızda olan sorunları listeliyorsunuz. Olayın özüne bakarsanız, bu saydıklarınız python'un sorunu değil sadece. Bu yüzden hatalısınız. Söyledikleriniz, farklı cümlelerle farklı diller içinde söylenebilir ve genel sonuç aynı çıkar.

LISP için, özelleştirelim Scheme için, benim ortaya koyduğum dezavantaj kriptik olma halidir. En basit yönden "#t", "#f".. Yahu, bunu apaçık "True/False" yapsanız ne olurdu ki? Ha bunun şifresini çözdünüz mü, ötesinde her şey güllük gülistanlıktır, ama önce önünüze çözülmesi gereken bir şifre çıkar işte.

Bunun dışında LISP/Python vs. tartışması etmek abes olur. Bugün ciddi bir uygulamayı, diyelim LISP ile 150.000 satır ve 16 ayda yazdınız. İnanın aynı şekilde, Python ile de 150.000 satır ve 16 ay, ve belki hayda diyeceksiniz ama, C ile de 16 ay ve 150.000 satır ile yaparsınız. Uygulamaların çapı, gerekleri arttıkça, diller arasındaki avantajlar giderek azalmaya başlar. Ve profesyonel bir programcı dediğim insanların karşısına böyle kodlar bolca çıkar.

The Simpsons ve Fermat Teoremi (Yanlış Mı?) ( 79)

Aslında bu cevap bir hayli offtopic olacak ama..

1. Standart kütüphanesinde obsolete olmuş veya birden fazla instance'a sahip kütüphaneler var. Doğru. Peki hangileri? Sizi mesela smtplib yerine rfc822 library kullanma konusunda mı zorluyor? Bu kütüphanler gerçekten şu mu olsa, bu mu olsa dedirten türden mi? Evet, 3-5 tane DB kütüphanesi var. Ama özel gerekleriniz yoksa, herhangi birini alır, open/var['key'] = value şeklinde kullanırsınız. Obsolote olanları kullanmak sakıncalı mı? Hayır, ama yenileri daha iyi yazılmış, neden bu dezavantaj olsun ki? Bazı modüller içsel kullanım içinse, kullanmazsınız olur biter.
2. Tuple tipi nedir? Pythonda bir değişken bir değer değil, bir değerler dizisine referans tutarlar. İşte bu bir tuple'dir. a = 1 dediğiniz zaman, a değişkeni, (1) tuplesine bir referanstır. List ve sekanslar ise özel nesnelerdir. Peki, kabul, karışık bir iş diyelim. Siz Tuple kullanmaya zorlayan bir şey var mı? Ben genelde kullanmam, hiç bir zamanda aman aman bir ihtiyaç görmedim kullanmak için..
3-4. Python dilinin mevcut halinin asıl özelliği bu zaten. Python için tüm değerler bir nesne ve değişkenler bu nesnelere bir referans. Bu python ile uğraşan için bilinmesi, öğrenilmesi gereken, çok iyi tarif edilmiş bir durum. Elbette benzer sorunlar LISP'te, C'de vs. de var. Oysa Python'da değişken kavramı izah edilirken bu net bir şekilde ortaya konur. Bu da dilin açık bir avantajıdır. Bir şeyler referans iken, başak bir şeyler değer olmaz. Her şey her zaman referanstır. Bu da olası çelişkileri önler..
5. Python'un herhangi bir dile benzemesi gerekiyor mu? Eğer bir dil üzerind eyetkinseniz, neden Python vs. aramaya gidiyorsunuz? Eğer bilinen bir dile benzerlik bir kıstas olsaydı, C# veya Java ahanda en iyi dil denmesi gereken şeyler olurdu. Ama öyle diyemiyoruz..
6. Self parametresi, bulunduğunuz nesneyi nesne içersinden sürebilmek için kullanılır. Fakat bunun nesi kötüdür anlamış değilim. Bir yanlış şu. Nesneye yönelim, Nesneler ve/veya C++/Java/SmallTalk vs. nesneleri birbirine karıştırılıyor. C++ nesnesi, bir takım kendi özelliklerine, tanımlarına sahiptir. Python nesnesi de öyle. Java nesnesi de öyle. Bunların birbirinden farklı bir set ile tanımlanması nasıl bir dezavantaj olabilir ki? Haa, derseniz ki, ben Java bilirim, oradaki Class'ın karşılığını Python'da isterim.. Yok böyle bir şey. Java nesnesi ile C++ veya X dilinin nesnesi hemen hemen denk işler yapabilir, ama implemantasyonun aynı olması gerekmez. Bu şekilde bakınca, self'in mecbur olmaması bir sorun olarak algılanabilir daha hatta, diğer diller için..
7. map, lambda gibi şeyleri kullanmak veya kullanmamak size kalmış.

Gördüğüm kadarıyla, bir bahane bulayımi amanda Python şöyledir diyeyim kaygısıyla yazılmış bir post olmuş maalesef. Mesela, python'un en büyük zaafiyeti, değişkenlerin global scope'tan erişilebilir olmasıdır. Bu çok baş ağrıtabilir, çok canlar yakabilir. Ama mesela bu mevzudan bahsedilmiyor.

Genelde yapılan, diğer dillerdeki bazı alışkanlıkların Python'da bekleniyor olması. Bu yanlış olur. Bende çıkıp neden pointer yok, neden struct kullanamıyorum (native yoldan) vs. diyebilirim. Ama bu haksızlık olur.

Burada mesele edilen konu, sadelik, yalınlık filan feşmekan değildir. Mesele, hesap makinesi pozisyonundan öteye geçip, algoritma kurmaya başlayacağınız noktada önünüze çıkacak olan meselelerdir. Bu noktada Python gerçekten kolayca baş edilebilecek bir dildir.

Bu tür, yanlış eleştirileri her dil için yapabilirsiniz. Çünkü yaptığınız şey, o dili diğerlerinden ayıran sistematiği eleştirmek. Bu lsitedeki parametrelerin hiç biri, yeni başlayan bir programcı için ayak bağı olacak, zorluk çıkaracak vs. bir şey değil. Ancak, bir vakit BASIC ile uğraşmış birisine bu liste anlamlı gelir. Ama yeni başlayan gittiği her dilde bu yapıları dile özgü haliyle öğrenecektir zaten eli mahkum.

The Simpsons ve Fermat Teoremi (Yanlış Mı?) ( 79)

FZ, mesele şu. Etrafımda C ile koca koca kodalr yazan elemanlar var. LISP koduna bakınca, "Amaney.." derlerken, Python koduna bakınca, aynı tepkiyi vermiyorlar. İşte mesele bu. Nedendir bilsem, izah ederim ama. inan bilmiyorum. Bana sorarsanız, C derim, çay içmeye giderim, tartışmam bile ötesini aslen..