En çok neyle gurur duyuyorsunuz?
İki şeyle; birincisi derleyiciler üzerindeki ilk çalışmalarım. 1957
yılında derleyiciler üstüne çalışmaya başladım ve bu çalışma sonucunda
ortaya güzel bir yapı, algoritmalar ve tek bir makina ile kısıtlı olmayan, geniş bir alanda uygulanabilecek teknoloji soyutlaması fikri çıktı. Bu durum
başka pek çok projeyi de tetikledi.
İkincisi birlikte çalıştığım harika insanlar. Yıllar boyunca parçası olduğum
ve yönettiğim ekiplerin hepsi de yaptıkları işte çok etkindi ve harika
kariyerleri vardı.
Bir çiftlikte büyüdüğünüzü öğrendim. Sizce o tür bir hayatın matematik
ve teknolojiye karşı ilginize bir etkisi oldu mu?
Bu harika bir soru çünkü bence bir çiftlik çocuğu olarak pek çok
sorumluluğum ve aynı zamanda epey özgürlüğüm vardı. Pek çok şeyi
keşfetmek, deneyler yapmak ile harika vakit geçirdim ve istediğim
şekilde büyüdüm.
Kişisel teorime göre erken dönemlerdeki pek çok icat çiftliklerden gelen
insanlar tarafından gerçekleştirildi. Sık sık kendi kuşağımdan insanlarla
karşılaşıyorum ve hayat hikayelerini dinlediğimde onların da çiftliklerde
büyüdüklerini öğreniyorum.
Ben altı kardeşin en büyüğü idim ve aramızda çok yaş farkı yoktu. Depresyon
dönemindeki bir çiftlikte maddi olarak zor şartlar altında yaşıyorduk
ve üstlendiğimiz pek çok angarya vardı. Ancak şimdi geriye dönüp baktığımızda
New York'un kuzeydoğusundaki tüm o kara, yağmura ve soğuğa rağmen gerçekten
de o hayat tarzını sevmiştik.
Aslında başlangıçta matematik öğretmeniydiniz, IBM'de nasıl işe başladınız?
Mezun olduğum lisede öğretmenlik yapıyordum. Ailemin evinde kalıyordum ve
matematik öğretmeni sertifikasına ihtiyacım vardı. Bunun için yüksek lisans
diploması gerekiyordu. Bu yüzden Michigan Üniversitesine gittim ve
matematik yüksek lisansına başladım, bitirip öğretmenliğe devam etmeyi
düşünüyordum çünkü bunu gerçekten seviyordum. Ancak dönem sonunda masraflardan
ötürü epey borca girmiştim ve kampüse gelen IBM bilgisayar işlerinde çalıştırma
üzere insanları işe alıyordu. Borçlarımı ödememe yetecek kadar IBM'de
kalır sonra da öğretmenliğe dönerim diye düşünmüştüm. O günden sonra bir
daha öğretmenlik yapmadım.
1957 yılı idi ve IBM pek çok kadını işe alıyordu. O sırada araştırma grubu
Poughkeepsie'de idi ve kadınlara yönelik bir işe alma programları vardı.
Ta o zamanlardan kalma kadınlara yönelik bir broşür elimde hala, üzerinde mor çiçekler vardır ve "My Fair Ladies" yazar*. Broşürün içinde ise eğitim ve programlama
gibi dört farklı alanda işe alma olduğunu belirtir ama aslında tüm pozisyonlar
teknik pozisyonlardı.
Döneminin ilerisinde gibi görünüyor fakat IBM'in bu bakımdan her zaman iyi
bir sicili olmuştur.
Siz 1957'de IBM'e geldikten sonra teknoloji alanı kadınlar açısından nasıl
değişti?
Pek çok değişiklik gördüm. Benim çalıştığım alanda 1957'de ve 1960ların
başlarında pek çok kadın çalışmaya başlamıştı ve benim de pek çok
kadın iş arkadaşım vardı. Derleyiciler üzerinde çalışan ekipteki dört yöneticinin
üçü kadındı. 1960 yılında kadınların bu tür projelerde yönetici olması sıradışı
bir durum değildi.
Bir ürün üstünde çalıştıktan sonra 1960larda araştırma bölümüne geri
döndüm ve tüm işyerinin değiştiğini gördüm. Çok az kadın vardı. Bunu,
bilgi işlemin daha bir meslek olmasına ve kimlerin işe alınacağı konusunda
daha katı kurallar gelmiş olabileceğine bağladım. Konu ile ilgili pek çok
ders artık mühendislik okullarında veriliyordu ve o dönemlerde mühendislik
okullarında pek kadın yoktu.
Alan epey büyümüştü. Ben başladığımda bilgisayar bilimleri diye bir şey
yoktu ve 1960larda ayrı bir disiplin olarak geçmeye başladı. Sanırım işte
tam o dönem işler kadınlar için dramatik olarak değişti. Bilgisayar alanı
bu durumdan hiç kurtulamadı.
Erkekler ve kadınlar arasındaki fark bugün de üniversitelerde varlığını
sürdürüyor. Hemen hemen diğer tüm alanlarda -- biyoloji, fizik, tıbbi
bilimler -- erkekler ile kadınlar arasındaki fark kapanırken bilgisayar
sektöründe bu söz konusu değil.
Sizce daha çok kadının matematik ve teknoloji alanına yönelmesini engelleyen
ne?
Cevabı bilmiyorum ancak bunun üstüne epey düşündüm. Kaynağı ortaokuldaki
kızlarda arıyoruz ama bence bu yanlış. Hep o yaşlardaki kızların bilime
ve matematiğe soğuk baktıkları söylenir ama pek çok bilim dalındaki kadınlara
bakınca bunun böyle olmadığını görüyoruz. O yüzden bu argümandan şüpheliyim.
Bence bakılması gereken yer bizim alanımız. Bilgi işlem alanında
nelere değer veriyoruz? Müfredat ne kadar çekici? Tüm olanaklar herkes
tarafından biliniyor mu?
İki farklı hatta mücadele etmek gerekiyor: Öncelikle müfreadatı, bunu
nasıl uyguladığımızı ve konumlandırdığımızı yeniden düşünmeliyiz.
Problem muhtemelen ders seviyesinde değil de kolej müfredatı seviyesinde
ancak hem erkekler hem de kadınlar için bilgi işlem alanına girme kararı
epey zor. Pek çok öğrenci önce anadal olarak seçiyor ve sonra
bırakıyorlar.
Diğer mesele ise işyerleri ile ilgili. Şu anda işyerlerindeki çeşitliliğin
daha iyi sonuçlar vereceğini vurgulayan bir hareket var.
Bugünlerde teknoloji alanındaki kuşak ve yetenek boşluğu ile ilgili pek
çok konuşma yapılıyor, yani BT (Bilgi Teknolojileri) sektörünün kendini
nüfusunu yeni mezunlar ve işçiler ile çoğaltmadığı üzerinde duruluyor.
Sizce problem nerede?
Başlangıçta epey heyecan vardı diye düşünüyorum. 1960'larda IBM'de çalışmanın
heyecanını herhalde başka hiçbir şekilde yaşayamazdınız. Harika insanlarla
harika problemler üstünde çalıştık. Her zaman daha yapılacak çok şey,
asla zaman yetiştiremeyeceğimiz kadar çok şey olduğu hissiyatı hakimdi.
Artık böyle bir heyecan kalmadığını düşünüyorum ancak bu talihsiz bir durum
çünkü aslında bilgi işlem alanı yeni başlıyor.
Bence bu denklemde eksik olan şey kadınlar olabilir. Kullanım kolaylığı
ya da iş yapma şekli üstüne katkıları olabilir ama bunları sayısal olarak
ölçmek ya da daha çok kadın olsa idi bugünkü ürünler nasıl olurdu sorusunun
cevabını vermek zor.
Ödül ile birlikte para ödülü de veriliyor, acaba bu parayı ne yapacağınızı
da sorabilir miyim?
ACM ile bir vakıf fonu kurmak ve bunun doğrudan fakir çocukların, muhtemelen
kızların ama özel olarak onlara sınırlamadan, eğitimi için kullanılmasına dair
olanakları konuştuk. Birkaç sene önce Moğolistan'da bir yetimhaneyi
ziyaret etmiştim ve oradaki çocukların eğitim aldığını görmeyi çok
isterdim. Burada bir öğrenci için bir dönemlik yaptığımız masrafın daha
azı ile orada bir çocuğu dört sene okutmak mümkün.
*: (ÇN) Bernard Shaw'un Pygmalion isimli piyesinden esinlenerek çekilmiş "My Fair Lady" filmine gönderme. Filmde bir fonetik profesörü herhangi bir insana çok kısa sürede çok güzel bir aksan kazandırabileceğini ve o kişinin bir düşes zannedilebilecek şekilde konuşacağına dair iddiaya girer ve bunu kanıtlamak için sokakta çiçek satarak geçinen fakir ve aksanı çok farklı olan genç bir kadını eğitmeye başlar.
IBM'in ilk kadın üyesi olan eski matematik öğretmeni Frances E. Allen bu hafta bilgi işlem dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olan A. M. Turing Ödülünü aldı. Allen bu ödülü alan ilk kadın. Kendisi ile bir çiftlikte büyümenin nasıl bir şey olduğu, kadınların teknolojideki
rolü ve ödül parasını nasıl kullanacağı hakkında Deborah Perelman'ın yaptığı 1 Mart 2007 tarihli eWeek.com röportajının Türkçe çevirisini yazının devamında okuyabilirsiniz.
Bu yazıyı paylaştıgın icin tesekkurler.
alize.