Hayırlı olsun, İsveç'te bir iş bulup vizenizi aldınız, İsveç'e gelip bütün kurumlara kayıtlarınızı, sigortalarınızı yaptınız. Büyük olasılıkla henüz bir ev bulamadınız ama merak etmeyin, o konuyu da sıradaki adımda uzun uzun inceleyeceğiz. Ama ondan önce, ofiste ilk gününüz yaklaşırken size yardımcı olmak üzere bir yazımızla daha karşınızdayız. İşte İsveç'te ofis hayatı.
Başlamadan önce özellikle bu bölümün tamamen kişisel tecrübelerime dayandığını, farklı sektörlerde, farklı şirketlerde uygulamaların değişebileceğini hatırlatıp feragatanamemizi de ihmal etmeyelim. Sonra "ben bu yazı yüzünden mis gibi işimi bırakıp İsveç'e yerleştim, dediğin gibi olmadı" derseniz sorumluluk kabul etmiyorum.
Şirket Hiyerarşisi
İsveç şirketlerinde genellikle Türkiye'den gelen insanlara en yabancı gelecek konulardan biri bir hiyerarşinin yokluğu olacaktır. İsveç şirketlerinde genellikle idari hiyerarşiler şirketin buykluğüne bağlı olarak 3, en fazla 4 katmanlı olurlar. Örnek vermek gerekirse eğer şirket hiyerarşisinde en alt seviyedeyseniz sizin yöneticiniz genellikle doğrudan şirketin en üst idari birimine (CEO/CTO vs...) bağlıdır. Tabi ki bu arada insanların çok çeşitli sıfatlar edinmelerine engel olmaz (senior software architect, code ninja, pizza master gibi) fakat bu sıfatlar bu kişillerin idari anlamda aslında sizinle aynı seviyede olduğu gerçeğini değiştirmez.
Tabi ki hiyerarşinin bu kadar sığ olmasının bir yan etkisi olarak pek çok şirketin idari yapısı irili ufaklı gruplardan oluşur. Bu anlamda pek çok senaryoda farklı grupların bir araya geldiği projeler, tahmin edeceğiniz yavaşlamalar eşliğinde, sıklıkla rastlanan durumlardır. Bu anlamda farklı gruplardan, farklı hedefleri olan insanları koordine edebilme, onlarla birlikte çalışabilme beceriniz yüksekse bu sizin grup içinde kolayca parlamanızı sağlayacaktır.
Yemekler ve mutfak
İsveç'te öğlen yemeği için evden yemek getirmek oldukça yaygın. Tabi ki bunda genellikle evden getireceğiniz bir yemeğin dışarıda yiyeceğiniz bir yemekten çok daha ucuza gelmesinin de etkisi var. İnsanlar genellikle akşam yemeği yaparken bol kepçe yapıp sonra artanları ertesi gün öğlen yemeği olarak yiyorlar. Bunun sonucunda her şirkette mutlaka çalışanların oturup birlikte yemek yiyeceği bir mutfak ortamı bulunuyor.
İnsanların en dikkat ettikleri şeylerden biri mutfaktaki gereçlerin temizliği, kullanımı ve bakımı oluyor. Genellikle bu gibi işler için ayrı biri çalıştırılmadığı için bu işin sorumluluğu herkesin üzerine düşüyor. Bu nedenle bulaşık makinası dolduğu zaman çalıştırmaya, içindekiler temizse boşaltmaya özen göstermenizde fayda var.
Bunun yanında tabi ki genelde ofisinizin konumuna bağlı olarak dışarıda yemenin de yaygın olması mümkün. Genellikle çevresi yemek seçenekleri açısından kısıtlı olan ofislerde evden getimek daha yaygınken seçeneği bol olan şehir merkezine yakın ofislerde insanların daha sıklıkla dışarıyı tercih ettiğine şahit olabilirsiniz.
İnsan ilişkileri
Her ne kadar İsveç dilinde Türkçe'deki gibi "sen" ve "siz" ayrımı bulunsa da genellikle monarşik sıfatlara sahip insanlarla konuştuğunuz durumların dışında1 İngilizce'de olduğu gibi herkese "sen" diye hitap etme şekli yaygındır. Aynı şekilde insanlardan bahsederken de ister CEO olsun, ister temizlikçi aynı şekilde, doğrudan ismiyle hitap edebilirsiniz. "x bey", "y hanım" gibi sıfatların dilde herhangi bir yeri bulunmuyor.
Hitap işini yoluna koyduğunuzda zaten bu durumun şirket içindeki iletişimin geri kalanına da yansıdığına şahit olacaksınız. İsveç'in geneline yayılmış olan "eşitlik" kültürünün de etkisiyle insanlar genellikle taşıdıkları sıfatların onlara sadece idari konularda bir takım sorumluluk ve yetkiler tanıdığının farkında olarak hareket ediyorlar. Örneğin yukarıda mutfak ile ilgili bahsettiğimiz sorumluluklar sizi kapsadığı kadar şirketin en üst yöneticilerini de kapsıyor. Sabah mutfağa gittiğinizde veya akşam çıkarken CEO'yu bulaşık makinası boşaltırken görmeniz gayet normal.
Mesai saatleri ve fazla mesai
Türkiye'de olduğu gibi İsveç'te de çalışma saati haftada 40 saat (30'a indirmek yönünde bazı çalışmalar yapılıyor). Tabi Türkiye'dekinden farklı olarak bu sayı gerçek çalışma saatlerinizi yansıtıyor. Genellikle işyerlerinde esnek çalışma saatleri sözkonusu. Eğer işinizin doğası gereği belirli saatler içinde ofiste olmanız gerekmiyorsa ofisteki diğer çalışanlarla olan planlarınızı ayarlayabildiğiniz ve haftada 40 saat çalıştığınız sürece genellikle bunu hangi saatlerde yaptığınıza kimse karışmıyor. Genellikle insanlar saat 08:00 gibi işe başlayıp 17:00 gibi paydos etseler de özellikle çocuklu ailelerde 06:30'da işbaşı yapıp 15:30'da mesaiyi bitirmek de gayet yaygın.
Bugüne kadar kimsenin ücreti ödenmeden fazla mesai yaptığına şahit olmadığım gibi iş saatleri dışında e-postanıza veya iş telefonunuza bakmanız da beklenmiyor. Tabi ki nöbetçi DevOps elemanı gibi pozisyonunuzun gerektirdiği durumlar hariç, ancak o durumlarda da bu beklenti maaşınıza yansıtılıyor.
Yıllık izin
Yasal olarak yılda 25 iş günü izin hakkınız var. Bu şirkette kaç yıl çalıştığınız veya hangi statüde olduğunuzdan bağımsız olarak gelen bir hak. Bunun yanında işvereninizle sözleşmenize göre tabi ki daha fazla yıllık izin sahibi olmanız mümkün. Genellikle yaygın uygulama işe başladığınız günden itibaren bu hakka sahip olmanız yönünde fakat izin hakkınızı nasıl edineceğiniz daha çok işveren tarafından karar verilen bir konu olduğu için çalıştığınız her ay için 2 gün izin kazanma gibi farklı uygulamaları görmek de mümkün.
İzinlerinizi ne şekilde kullanacağınız konusu ise biraz daha karışık. Genellikle yaz aylarında iş yükü çok düştüğü için bazı şirketler şirketi 4 haftalığına tamamen kapatıp izinlerinizi o aralıkta kullanmanızı mecbur kılabiliyorlar. Bunun dışında genelde işverenler izinlerinizi blok halinde ve yazın kullanmanızı tercih etse de sizi genelde zorlamıyorlar. Genellikle izin istekleri "akıl-mantık" kriterleri çerçevesinde değerlendiriliyor ve işlerde ciddi bir aksamaya sebep olmadığı sürece pek itiraz gelmiyor. Genelde İsveç'liler 2017 yaz tatilini 2016 Ekim'den planlayan insanlar oldukları için yıllık izinlerin planlaması da buna bağlı olacak şekilde aylar öncesinden yapılıyor.
Hastalık izni
Tabi ki sıcak ülke insanı olarak özellikle bünyenizin ilk alışma süreci boyunca hasta olmanız kaçınılmaz. Bilmeniz gereken bir nokta hastalık izni konusunda sistemin Türkiye'dekinden biraz farklı olduğu. Şöyle ki, bir hastalık sebebiyle izin aldığınızda bu iznin ilk günü için maaş almıyorsunuz. Takip eden günlerde ise maaşınızın %80'ı oranında hastalık ödemesi alıyorsunuz. Genellikle hastalık durumu için bir doktor raporu vs... gerekmiyor. Hatta çok evde kalmalık bir durumunuz olmasa dahi patronunuza "ben pek iyi hissetmiyorum, bugün evde kalacağım" demeniz yeterli oluyor. Hem maaş konusundaki denge sebebiyle, hem de patronunuz da genellikle ofise hastalık bulaştırmanızı istemediği için bu konuda bir sorun çıktığına şahit olmadım.
Eğer hastalık durumunuz bir haftadan uzun sürüyorsa işvereniniz bir doktor raporu isteyebiliyor. Zaten o kadar yatmanızı gerektirecek birşey varsa doktora gitmiş olmanız sizin sağlığınız açısından da en iyisi olacaktır.
Hastalık izninizin ilk iki haftasında ücretiniz işvereniniz tarafından ödeniyor. Eğer iki haftadan daha uzun süre hasta yatmanıza sebep olacak bir rahatsızılığınız varsa yattığınız süre boyunca ücretiniz devlet tarafından ödeniyor.
Neticede İsveç'in ofis hayatı da İsveç hayatının geri kalan kısımlarını yansıtıyor diyebiliriz. Sakin, planlı ve eşitlikçi. Sıradaki bölümümüzde İsveç'in en büyük sorunu olan konut meselesine yoğunlaşıp, nasıl başınızın üzerine bir çatı koyabileceğinizi göreceğiz. Her zamanki gibi eğer sorularınız olursa yorumlarda cevaplamak için hazır bekliyorum.
-
Şaşırmayın, sonuçta demokratik de olsa İsveç monarşi ile idare edilen bir devlet. Haliyle İsveç Kralı gerçekten kral, çocukları gerçekten prens/prenses. O yüzden onlarla konuşurken dile ek bir nezaket eklemek gerekiyor. ↩
Bu hiyerarşisiz durum acaba işleri kolaylaştırıyor mu, yoksa zorlaştırıyor mu? İsveç'in genel ekonomisine bakınca sanki daha az adamla daha çok iş yapıyor gibiler.