Bilişsel Bilimlere İlişkin Bir Roman: `Düşünce Balonları'

0
anonim
Bu gün öğlen saatlerinde Yahoo Coglist'e bilişsel bilimler konusunda yazılmış ilginç bir kitabın eleştirisi düştü. Ben de FM camiası ile paylaşmak gerektiğine karar verdim.

Daha birkaç hafta önce çıkan, David Lodge’un yazdığı, Meram Erdoğan’ın ustaca çevirisiyle Türkçe’ye kazandırdığı ‘Düşünce Balonları’ adlı kitap, Türkçe’de, bilişsel bilimlere ilişkin ilk roman oldu.
Bilişsel bilimler alanı, birçok alanla kesişiyor. Ancak, ilk bakışta, pek kesişir gibi görünmediği bir alan var: Yazın (edebiyat). Gerçekte, yazın da, bilişsel bilimler gibi, insanın bilişsel yönleriyle az çok ilgileniyor. Bu yönlerden birkaç örnek sıralayalım:

3. tekil kişi ağzından 1. tekil kişinin öznelliklerini anlatma sorunu: Bu, başka zihinler sorunuyla (problem of other minds) benzer bir altyapıya sahip. Romancı, bir bireyin iç dünyasına girmek durumunda. Bunun için, ya içebakışla kişiliği kendi kişiliği üzerinden kuruyor ya da bir gözlemci olarak, yine az çok içebakışa dayanarak başkalarını anlamaya çalışıyor.

Yaşamın önemli bir kuralının şu olduğu görülmektedir:
İnsanların söylemedikleri, söylediklerinden daha önemlidir. Öyleyse romancı, insanları anlatırken nasıl bir yol izleyecek? İnsanların iç dünyasını nasıl yakalayacak? Elinde yalnızca içebakış mı var? Elbette hayır!

Elinde, insanların günceleri var. Sağaltımcıların, danışanın adını vermeden yayınladıkları olay incelemeleri var. Bir de, romancının dostlarının anlattığı özel yaşam olayları var. Romancı, bunları toplayıp tanınmayacak duruma getiriyor ve böylece, okuyanlara, “Aa! Bu tam beni anlatıyor” dedirtiyor.

Bilişsel bir etkinlikten başka bir şey olmayan bir romanın hazırlama ya da kurgu süreci: Gözden kaçan bir benzerlik de, yapay zekacının izlence yazması ya da robot yapması gibi, romancının da başka bir malzemeyle bir dünya yaratması. Roman, gerçekte, bilgisayar oyunlarının atalarından biridir. Kendi içinde bir dünya yaratıyorsunuz ve bunun içindir ki çeşitli dinsel cemaatler, öykücülüğün günah olduğunu ileri sürebiliyor: Öykücü ya da romancı, onlara göre, bir dünya yaratarak, “Allah’a şirk koşuyorlar” yani ortak oluyorlar ve tek yaratıcı, Tanrı’dır.

Romancının yarattığı dünya modeli de, yapay zeka çalışmalarının açtığı tartışmaların benzerlerini yaratıyor. Temel bir nokta: Gerçeklik. Romanda gerçeklik sorunu, ciddi bir sorun. Romancıya çoğu zaman, yerinde olmayan şu eleştiri gelir: “Bu yazdıkların doğru değil.” Zaten yazar, romanı, yazdıklarının doğruluk değeri almaması yani doğru ya da yanlış olmaması üzerinden kurar. Öbür türlü, yazdığı, roman değil tarih kitabı olur. Yapay zeka alanında da benzer bir tartışma vardır: Olabilecek en ileri modeli mi geliştirmeliyiz yoksa insan ne kadar zekiyse ancak o düzeyde bir modelleme mi yapmalıyız?

Bir metni metin yapan nedir?: Her yazılan ya da söylenen, bir metin oluşturur mu? Metin kavramı, neleri dışarıda bırakır? Yazın ve bilişsel bilimler alanında sorulan bu sorular benzer değil, ortaklar. (Aynı biçimde: Bir anlatıyı anlatı yapan nedir?)

Kurguyu nasıl oluşturmalı ki okurun belleğinin sınırlarını zorlamasın? Rus romanlarında, aynı kişiliğin birkaç değişik adı vardır. Rusça’da ad çeşitlemeleri çok yaygındır. Örneğin: Katerina: Katya ya da İvan: Vanka. Bu ad çeşitlemelerini bilmeyen okur, anlatıyı kavramakta zorlanır. Rusça yazan yazarlar, uluslararası üne kavuşacaklarını belki de hiç ummuyorlardı. Ya da başka dillerde, ad çeşitlemelerinin Rusça’daki denli çok olmadığının bilincinde değillerdi. Olasılıklar çoğaltılabilir elbette.

Öte-gönderimler (metaphorlar): Öte-gönderimlerde ya da diğer adıyla eğretilemelerde, en az iki dizge, bir biçimde birbirleriyle ilişkilendiriliyor. Bu ilişkilendirme süreci, yine bu iki alanda benzer değil ortak bir çalışma konusu. “Şiir, imgeyle mi yazılır sözle mi yazılır?” tartışması da, bilişsel bilimlerdeki, sözel ve görsel yapılar ve onlara karşılık gelen bellek türleriyle ilişkilendirilebilir.

Şimdi, bilişsel bilimlerle yazın alanını biraraya getiren bir romandan sözedelim: Daha birkaç hafta önce çıkan, David Lodge’un yazdığı, Meram Erdoğan’ın ustaca çevirisiyle Türkçe’ye kazandırdığı ‘Düşünce Balonları’ adlı kitap, Türkçe’de, bilişsel bilimlere ilişkin ilk roman oldu.

Romanın iki temel kişisi, yaratıcı yazarlık dersi vermek üzere konuk öğretim üyesi olarak bir üniversitede bir dönem geçirecek ünlü bir romancı ve o üniversitenin Bilişsel Bilimler Kurumu’nun başında bulunan bir bilişsel bilimci. Konu, gerçekte, bilişsel bilimler olmaktan uzak. Kitap, bu iki başkişi arasındaki aşkı anlatıyor. Ancak, çiftin iki akademisyen olarak döndürdükleri tartışmalar, okumaya değer. Yeri geldikçe, bilişsel bilimlerin ünlü sorunları bir sohbet havasında işleniyor; ancak, kitapta bu konular, bilmeyen okurların anlamakta zorlanacağı bir biçimde kaleme alınmış. Konular şöyle: Thomas Nagel: ‘Yarasa Olmak Nasıl Birşeydir?’ (s.55), Mahkumun İkilemi (s.56), Searle’ün Çince Odası (s.57), Frank Jackson’ın Mary’si (s.58), zombiler (s.59) vd.

Romanda, iki başkişi de günce tutuyor. Ancak, romancı, geleneksel yöntemlerle günce tutarken; bilişsel bilimci, bir araca okuyor. Araçta, sözü metne çeviren bir izlence yüklü. Romanın böylece, ses kayıtlarından ve yazılı güncelerden oluşması, yapıta içtenlik katıyor. Birinci tekil kişiliklerin tüm karanlık yönleri,kayıtlara ve güncelere akıyor.

Romancı, bilişsel bilimciden, Nagel’ın yarasa tartışmasını ve Jackson’ın Mary düşünce deneyini öğrendikten sonra, dersinde, bu ikisini ödev olarak veriyor. Ödev olarak kaleme alınmış yazılar, okuru bir yandan güldürüp bir yandan ufkunu açan bir yapıya sahip (bkz. s.92-98 ve s.150-160).

Lodge, Nobel ve bilişsel bilim üstüne şöyle diyor:
“(…) Bir bilişsel bilimcinin Nobel ödülünü aldığını hayal etmek bile zor… Yarın biri çıkıp bilinç problemini çözse bile ona hangi ödülü verecekler ki sanki? Fizik mi? Kimya mı? Fizyoloji mi? Bu kategorilerin hiç birine girmiyor… Acaba Nobel kazanmak nasıl birşeydir, cidden yani… Nobel’in qualiası…(…)” (s.115-116)

Kitap, bilişsel bilimler noktasında zayıf. Ancak, bir başlangıç olarak daha fazlası beklenemezdi. Bilişsel bilimler, yüzlerce romana malzeme olacak kadar zengin bir kaynak. Günümüzün Jules Verne’leri ise, yani okuru etkileyecek masalımsı anlatılar oluşturmak yerine bilimsel bilgiye dayanarak geleceğin resmini çizmeye çalışan bilim-kurgu yazarları ise, kuşkusuz, bilişsel bilimleri özümsemiş sanatçılardan çıkacak.


Kitabın künyesi:

Lodge, D. (2005). Düşünce balonları. (Çev.M. Erdoğan). İstanbul: Ayrıntı.


Ulaş Başar Gezgin/ 31.05.2548 (2005)/ Bangkok
Ag sayfasi: http://ulas.teori.org
E-posta yerlegi: ulas@teori.org

Görüşler

0
FZ
Sırf Nagel'in "Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir" ve Searle'ün "Çince Odası" makalelerinin çevirisinden ötürü bile almaya değer bir kitap. Bu iki makale bilgisayarcıların, yapay zekâ araştırmacılarının, felseye heveslilerin, bilişsel bilim meraklılarının mutlaka okuma listesinde bulunması gereken türden makalaler.

Pek çok tartışmada, başka makalede bu iki makaleye göndermede bulunulduğunu görebiliyoruz, dolayısı ile "bağlam"ı yakalamak için mutlaka okunması gereken iki makale. Çeviri zahmetine katlananların eline sağlık.
Görüş belirtmek için giriş yapın...

İlgili Yazılar

Yazıcıdan Güzel Kod Basmak (Pretty Print)

malkocoglu

Kod gözden geçirme (code review) toplantılarında olmazsa olmaz olan "2 kod sayfası bir yazıcı sayfasına" denk gelecek, ve her satırın numaralı olacak şekilde gosteren bir yazıcı çıktısıdır. Bunun için kullanılan enscript programının kuruluşu, Ghostview, Ghostscript ve Emacs ile yapılan bağlantılarının nasıl olacağını aşağıdaki yazıda anlatılmıştır.

http://www.bilgidata.com/yazi.jsp?dosya=a_enscript.xml

Programming Collective Intelligence for Smart Web 2.0 Yazarı ile Bir Röportaj

FZ

Toby Segaran ile Bir Röportaj
Bruce Stewart
11/14/2007

Toby Segaran, O'Reilly'nin kısa süre önce çıkardığı Programming Collective Intelligence kitabının yazarıdır. Bu yeni kitabında Toby bizi makina öğrenme ve istatistik dünyasında bir gezintiye çıkarıyor ve kullanıcı verisinin yani "kolektif zekâ"nın oluşturduğu verinin üzerinden veri madenciliği yapmaktan yola çıkıp kullanıcı deneyimi, pazarlama, kişisel zevkler ve insan davranışı hakkında sonuçlara nasıl ulaşabileceğimizi gösteriyor.

Her Nesil Kendi Filozofunu Yaratır

barbaros

Richard Stallman'ın kitabı için Stanford Hukuk Fakültesi Hukuk Profesörü Lawrence Lessig tarafından yazılan giriş bölümü...

Her nesil kendi filozofunu yaratır-bir yazar, ya da zamanın görüntüsünü yakalayan bir sanatçı. Kimi zaman bu filozoflar böyle tanımlanır; çoğu zaman bu tespitin doğrulanması nesiller alan bir zamanda gerçekleşir. Tanımlansın ya da tanımlanmasın, tarih ideallerini konuşan insanlar tarafından şekillenir. Belki bir şiirin fısıltısında, belki de politik bir hareketin haykırışlarında.

Bizim neslimizin de bir filozofu var. O bir sanatçı ya da profesyonel bir yazar değil. O, bir programcı.

Greg Wilder ile müzik, yaratıcılık ve GNU/Linux üstüne

FZ

Bilgisayarla müzik besteleme ve düzenleme konusunda önemli çalışmaları olan Greg Wilder ile müzik, bilgisayarlar, işletim sistemleri, yaratıcılık, yapay zekâ ve doğaçlama üstüne bir röportaj gerçekleştirdik.

Wilder onca iş güç arasında bizi kırmayarak sorulara epey detaylı cevaplar verdi ve Türkçe konuşan bilgisayar ve müzik dünyası ile iletişim kurabilmiş olmaktan ötürü memnuniyetini belirtti. Bu röportaj şerefine daha önce yayınlamamış olduğu iki parçayı MP3 olarak röportajın sonundaki bağlantılardan edinip dinleyebilirsiniz.

3... 2... 1... Yayındayız!

Doğru Düzgün Soru Sormanın Yolları

yalcink01

FM Forumda açılmış bir konu altında oluşan doğal süreç, bizi forumlarda ve e-posta listelerinde nasıl soru sormak gerektiği konusuna götürdü. Dernek listelerinde zaman zaman dalgalanmalar yaşanmakla birlikte, genelde ortanın üstü diye tabir edebileceğimiz bir ileti yazım tarzı var. FM Forum'un durumu da pek farklı değil. Yeni katılan arkadaşlar haricinde, acayip ve garip tarzda soru soran pek çıkmıyor. Bununla birlikte, söz konusu forum konusunda görülebileceği üzere, bazen iyi bir kılavuza ihtiyaç duyuluyor. Diğer forumlarda ise durum içler acısı :( Türkçe, Türkçe olduğuna bu kadar pişman edilebilir. İmla ve yazım kurallarındaki boşvermişlik bir tarafa, kelimelerde bile acayiplikler "var way!", "ajaip şeler oljek amma bnm sormk isterim...", şeklinde devam eden ucubeler etrafta cirit atmakta. Elbette ki tek bir kılavuz ile bütün bunları sonlandırmak ve insanları doğru yola sokmak mümkün değil -zaten ahir zaman peygamberliği gibi bir derdimiz de yok :)- ama bir yerden de başlamak gerek, değil mi? Peygamber olamadık diye hayatı tamamen boşvermek de olmaz.

Osman Yüksel'e, bu kadar işinin gücünün ve dahi Debian .po çevirilerinin arasında bu işe vakit ayırdığı için teşekkür ederim.

Türkçe çeviri için ilk sürüme http://www.geocities.com/yalcink01/smart-questions.html adresinden ulaşabilirsiniz. Her türlü geri beslemeye kapımız açıktır. Eklemek istediğiniz bölümler var ise, lütfen çekinmeden bildirin.