3) Mide kanserinden ölenlerin sayısı mı daha fazladır
yoksa araba kazasından ölenlerin sayısı mı?
4) Yazı-tura atıyorsunuz. Aşağıdakilerden hangisi daha
rastlantısaldır? Neden?
a) Yazı-Yazı-Yazı-Yazı-Yazı-Yazı
b) Tura-Tura-Tura-Tura-Tura-Tura
c) Yazı-Yazı-Yazı-Yazı-Tura-Yazı
d) Tura-Yazı-Yazı-Yazı-Yazı-Yazı
e) Yazı-Tura-Tura-Yazı-Tura-Yazı
5) Birleşmiş Milletlere üye olan Afrika ülkelerinin
toplam üye ülkelere oranı %10'dan fazla mıdır?
Fazlaysa yaklaşık olarak ne kadardır?
6) Bir devlet kurmak isteminde bulunmak için bir
budunsal (etnik) öbeğin nüfusunun en az ne kadar
olması gerekir?
7) "En dibin daha kötüsü olamaz!" görüşüne katılıyor
musunuz?
8) Abhaz-Gürcü savaşı, Muhammedcilerle (Müslüman)
İsacılar (Hıristiyan) arasındaki bir savaş mıdır?
(Lütfen bir kaynağa başvurmadan yanıtlayalım.)
9) Türkiyede namus cinayetlerinin sayısı artmış
mıdır?
10) Türkiye uzagörürlerinde (televizyon) birçok
yarışma izlencesi (program) var. Bunlarda birtakım
yarışmacılar, kimi soruları bilemiyorlar. "Ben
olsaydım yanıtlardım, bu yarışmacılar da amma
bilgisiz!" dediğiniz oluyor mu?
11) Çevrenizde kötü bir olay oldu: Bir kaza, bir para
kaybı ya da bir tanıdığınız düşük yaptı. Sık sık "Ben
demiştim zaten" diyesiniz geliyor mu?
12) Türkiyede en çok izlenen spor, ayaktopu (futbol).
(Bu soru, böyle bir uğraş edinmiş olan çoğunluk için:)
Bir gol atıldığında, bir sonraki golü aynı oyuncudan
mı daha çok beklersiniz yoksa başka oyunculardan mı?
13) (Bir soru da, kumar ya da bilgisayar oyunu
oynayanlar için:) "Bu kez yenildim ama demek ki
sonraki oyunlarda kazanacağım." dediğiniz oluyor mu?
Diyelim ki dediğiniz olmuyor; sizde oluşan olumsuz
duyguların altında, "hani yenilgilerin sonu kazanç
olurdu?" türü bir beklenti de etkili mi?
14) Ne yapacağınızı bilemediğiniz zor bir dönemde dua edip, dua ettikten sonra işlerinizin yoluna girdiğini
gördüğünüz oldu mu? Böyle bir durumda, duanızın etkili olduğunu hiç düşündünüz mü?
15) "Her yükseliş, bir düşüşün başlangıcıdır." görüşüne katılıyor musunuz?
16) Ali, üniversitede matematik eğitimi almış sevinçli
ve konuşkan bir insandır. Derslerinden arta kalan
zamanlarında felsefe ve sanat çevrelerinde bulunmuş,
bu konuda birçok kitap okumuştur. Aradan yıllar
geçmiş, Ali bir işe girmiş ve evlenmiştir. Hangisinin
olasılığı daha yüksektir?
a) Ali öğretmenlik yapmaktadır.
b) Ali, insancıl bir öğretmendir.
c) Ali, insancıldır.
17) Sizce borsa uzmanlarının söyledikleri tutuyor mu?
Tutuyorsa bunu neye bağlıyorsunuz?
18) Siz evsahibisiniz. Evi genç bir çifte kiraya
verdiniz. Soyadları zaten aynı olduğu için, evlilik
cüzdanı sormadınız. Kendinizi ahlakın ve size göre
toplumu ayakta tutan ne kadar değer varsa hepsinin
yılmaz savunucusu olarak görüyorsunuz ve bir komşunuz, gece, kulak misafiri olduğunu; gerçekte o çiftin evli olmadığını; soyadlarının aynı olmasının bir rastlantı olduğunu ve dolayısıyla, "Almanyadan oğlum gelecek" bahanesiyle derhal evden kovulmaları gerektiğini söylüyor. "Birkaç gün izleyeyim" diye yanıtlıyorsunuz. Bir gün sonra bir bakıyorsunuz, evden oldukça yüksek bir müzik sesi geliyor ve eve gözleyebildiğiniz kadarıyla, kızlı-erkekli en az beş tane genç giriyor. Oracıkta anlıyorsunuz ki komşunuz haklı. Hiç buna benzer durumlarda böyle düşündüğünüz oluyor mu?
19) Türkiyenin üç büyük kentinin birinde yapılan
araştırmada, 72 tane altı çocuklu ailenin kız-erkek
çocuk doğum sırasının aşağıdaki gibi olduğu
görülmüştür:
Kız Erkek Kız Erkek Erkek Kız
Peki sizce Erkek-Kız-Erkek-Erkek-Erkek-Erkek
biçimindeki sıralamaya sahip kaç tane altı çocuklu
aile vardır?
a) 72den az
b) 72
c) 72den fazla
20) Eryaman Toplukonut Bölgesinde yeni açılan bir
sitede yaşayanların %30u mühendis, %70i avukattır.
Barbaros da bu sitede yaşayanlardan biridir. Günün en az beş saatini bilgisayar başında geçirmekte;
arkadaşlarıyla pek fazla görüşmemektedir. Bilgisayar
dergilerini sürekli olarak izlemektedir. Sizce
aşağıdakilerden hangisinin olasılığı daha yüksektir?
a) Barbaros avukattır.
b) Barbaros mühendistir.
21) 1x2x3x4x5x6x7x8 çarpımının sonucu yaklaşık olarak kaçtır? (hemen yanıtlayın! Mızıkçılık yapıp yukarıya bakmayın!)
22) Birleşmiş Milletlere üye olan Afrika ülkelerinin
toplam üye ülkelere oranı %40dan az mıdır? Azsa
yaklaşık olarak ne kadardır? ("Yukarıya bakmıyoruz"
demiştik.)
23) Bir ülkede milletvekili sayısı en az ne kadar
olursa yönetim aksamaz? Peki aynı biçimde, en çok ne kadar olmalıdır?
24) Bir düş gördünüz ve gerçek oldu ve olay, sizin
için oldukça önemli bir olaydı: Düşünüzde, şu an
yanıbaşınızda eşiniz olarak duran insanla
tanışacağınızı görmüştünüz ve gerçekten tanışmıştınız.
Ya da babanızın öleceğini görmüştünüz ve ölmüştü. Siz geleceği görebilen bir şaman mısınız ya da/ yoksa size geleceği gösteren bir üst varlık mı var?
25) Yerleşmek üzere Tayvana gidiyorsunuz.
Arkadaşlarınız, sağlığınızdan kaygı duyup gitmenize
engel olmaya çalışıyor. Diyorlar ki, "2003'te SARS
vardı, 2004'te kuş gribi, 2005'te tsunami. Gitme!
Ölürsün! Korkuyoruz." Bir hekim tanıdığınız da,
gitmeden aşı olmanızı öneriyor. Ne aşısı? Ne olursa.
Ne yanıt verirsiniz?
(LÜTFEN İLERLEYEN BÖLÜMLERİ, YANITLARINIZI BİR KAĞIDA YAZMADAN ÖNCE OKUMAYINIZ.)
1
Büyük olasılıkla, birinci harfi 'k' olan sözcüklerin
daha fazla olduğunu ileri sürdünüz. Böyle düşünmeniz,
'elverişlilik yanılgısı' olarak adlandırılan olgudan
kaynaklanıyor. 'k' ile başlayan sözcükleri saymak,
üçüncü harfi 'k' olan sözcükleri saymaktan daha
kolaydır. 'K' harfi ile başlayanlar, daha fazla
eriştirebilirdir. Daha rahat akla geldikleri için, 'k'
ile başlayan sözcükleri saymak, daha kolaydır.
İsterseniz bir çırpıda deneyelim: Kağıt, kitap, kart,
kayak, kayık, kazık, katık, kaban. Şimdi ikincilere
örnek: aşk, tak, bakraç, takas. (Görüldüğü gibi,
bunları bulmak için daha fazla zaman harcamak
gerekiyor.)
2 Bu, çok ünlü bir deneydir. Bir öbek insandan,
8x7x6x5x4x3x2x1 çarpımının sonucunu hemen söylemeleri isteniyor. İkinci öbek insandan ise, 1x2x3x4x5x6x7x8 çarpımının sonucunu hemen söylemeleri isteniyor. Birinci öbektekiler, 8 ile başladıklarından, daha yüksek sayılar söylüyorlar. İkinci öbektekiler ise, 1 ile başladıklarından, daha düşük sayılar söylüyorlar. Bu bulgular, çıpalama etkisini ortaya çıkarmak için yapılmış en ünlü ve en canalıcı deneyin bulgularıdır: İnsanlar, belli bir durumda değer biçerlerken; verilen başlangıç değerine göre bir değerlendirme yapmaktadırlar. Aynı çarpım, başlanılan yöne göre, farklı sayıların söylenmesine yol açmaktadır.
3
Araba kazasından ölenlerin sayısının daha yüksek
olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyor olabilirsiniz.
İnsanlara bu sorunun sorulduğu Amerikada, mide
kanserinden ölenlerin sayısı, araba kazalarından
ölenlerin sayısından daha fazla. Peki neden araba
kazasında ölenlerin sayısının daha yüksek olduğunu
düşünme eğilimindeyiz? Çünkü gazete ve uzagörür
(televizyon) haberlerinde, mide kanserinden
kaynaklanan ölümlere yer verilmiyor. İzlencecilerin
(programcılar) daha çok izleneceğini düşünmelerinden
olsa gerek, araba kazalarına sürekli yer veriliyor:
"Bayram dönüşünde yine kaza" türü bir haberle sık sık karşılaşıyoruz da, "mide kanserinden bu kaçıncı
ölüm?!" türü bir haberle hemen hemen hiç
karşılaşmıyoruz.
Uzagörürcüler (televizyoncular), bu tür deneyleri ve
bulguları bilmeseler de, kör topal da olsa, insanların
genel eğilimlerini ve yanılgılarını harekete geçirmeyi
biliyorlar.
4
Büyük olasılıkla, e'yi seçtiniz. Yani,
Yazı-Tura-Tura-Yazı-Tura-Yazı dizisinin
Tura-Yazı-Yazı-Yazı-Yazı-Yazı-Yazı dizisinden daha
rastlantısal olduğunu düşünüyorsunuz. Ama yanıldınız.
Çünkü tüm bu diziler, eşit düzeyde olası; dolayısıyla,
eşit düzeyde rastlantısal. Buna 'seçkisizlik
(randomness) yanılgısı' deniyor. (Az sonra, benzer bir
durumun kumarcı yanılgısı için de geçerli olduğunu
göreceğiz.) Üstüste altı kez tura geldiyse, bu,
paranın hileli olduğunu mu gösterir? Göstermez. Çünkü sonsuz sayıda oynanabilecek yazı-tura oyununu bir kez oynadınız ve sonsuzda bir kere tümüyle tura geldi. Paydada bir kez sonsuz olunca, milyon kez üstüste altı kez yazı-tura gelse, yine 'rastlantısal' diyebiliriz.
5
Bu da çıpalama etkisi için sorulmuş bir başka soru.
Ederi (fiyat) tam olarak belli olmayan mallar üzerinde
pazarlık yapıldığında da aynı etki görülür:
Başlangıçta verilen sayı, pazarlığı ciddi bir biçimde
etkiler.
5 ile 22'yi karşılaştırın. Birincisinde, "%10'dan
fazla mı?" diye sorulurken; ikincisinde, "%40'tan az
mı?" diye soruluyor. Bu da ünlü bir deneydir. Birinci
tür soruya %10'a yakın yanıtlar verilirken, ikinci
soruya %40'a yakın yanıtlar verilmiştir.
6
Bu soru, ilk kez bu kitapta soruluyor. Yanıtlarınız,
küçük devletlerin nüfusları konusunda bilgili
değilseniz, 10 milyon çevresinde dolaşıyor olmalı. Bu,
Türkiyenin nüfusundan kaynaklanıyor. Çin'de sorulsa,
100 milyon çevresinde bir sonuç çıkabilirdi. Bahreynde (nüfusu: 700 bin) sorulsa 100 bin
çevresinde bir sonuç çıkabilirdi. Ama bütün bunların
dışında; birkaç onbinlik nüfusları olan ülkeler var.
Dünyadaki birçok budunsal (etnik) çatışmanın altında
ise, birkaç onbinlik nüfusların bağımsızlık isteminin
yattığı görülmekte. Sorun, birkaç onbinin devlet kurma isteminin kabul edilebilir olup olmadığı değil; sorun, insanların birkaç onbinlik nüfusa sahip devletler
varken, 6. soruya yanıt olarak milyonları öne
sürmeleri.
7
Katılıyorsanız, nedenini bilmek gerekiyor. "En dibin
daha kötüsü olamaz" çünkü sözgelimi bir öğrenci,
olabilecek en düşük notu almışsa; bir sonraki sınavda,
en kötü olasılıkla, daha önce aldığı notu alacaktır.
Ama genellikle, en düşük nottan yüksek bir not alır.
Bir iş ne kadar çok yapılırsa, ortalamaya o kadar
yaklaşılır.
Bu olgunun cezalandırmayla ilgili bir açılımı da var:
Olabilecek en düşük notu almış bir öğrenciye ceza
verilir ve o öğrenci, ikinci sınavda daha yüksek alır.
Notun yükselmesinin cezalandırmadan kaynaklandığı
düşünülür. Oysa, yukarıda belirttiğimiz gibi, bir iş
ne kadar çok yapılırsa, ortalamaya o kadar yaklaşılır.
Cezalandırmanın bunda bir etkisi yoktur.
8
8. soru da ilk kez bu kitapta ele alınıyor. Muhammedci
bir ülke olan Türkiyeden çevre ülkelerdeki
çatışmalara bakıldığında şöyle bir ikilik belirmiştir:
Filistin (Muhammedci) x İsrail (değil); Bosna
(Muhammedci) x Sırbistan (değil); Çeçenistan
(Muhammedci) x Rusya (değil).
Bunlar üstüste birikince, insanlar, Abhaz-Gürcü
Savaşı'nı da bir din savaşı olarak görme eğilimine
girmiştir. Oysa iki taraf da İsacıdır. Son on yıl ve
ondan önceki yüzlerce yılın kitaplardan aktarılan
tarihi, Türkiye insanını bu tür bir ikilik içinde
düşünmeye yöneltmiştir. Bu örnekte, Türkiye'de yaşayan Abhazlar'ın çoğunun koyu Muhammedci olmasının da payı vardır. Ancak, Türkiye Gürcüleri de genel olarak koyu Muhammedci'dirler.
9
"Evet" demiş olabilirsiniz. Elbette sayılamalara
(istatistik) bakmak, daha sağlam çözümleme yapma
olanağı sağlar. Ama bu soru, sayılamaları değil
insanların bu konudaki algılarını açığa çıkarmayı
amaçlıyor. Eskiden, namus cinayetleri pek
duyurulmazdı. Ancak, günümüzün iletişim toplumunda, kimsenin ağzında bakla ıslanmıyor. Haber izlenceleri ve gazeteler, namus cinayetlerine uzun uzun yer veriyorlar. Böyle olunca da doğal olarak, bize sanki sayı artmışmış gibi geliyor. Bu soruyu 3'le bir karşılaştırın. 3 ve 9, birbirlerine benziyor. Ancak, bir ayrım var: Namus cinayetlerinin duygusal yükü var. Çoğunluğu etkileme gücüne sahipler. Mide kanseri ya da araba kazaları ise, katı gerçeklikler olarak görünüyorlar. Bir olay, ne kadar canlı ve vurucu ise, o kadar çok akılda kalır; belirginliği artar ve bize, sanki çok kere yaşanmışmış gibi gelir.
10
Yanıtınız olumlu ise, işte tam da buna 'temel
yüklemleme yanlışı' deniyor. İnsanlar, canlı yayında
oldukları için heyecanlanıyor olabilirler. Soruları
yanıtlayamamaları, çekim ortamından kaynaklanıyor
olabilir. Ama yarışma izlencelerinde geniş anlamda
çekim ortamı gösterilmiyor. Belki siz olsanız siz de
heyecanlanıp yanıtlayamayacaktınız. Bu, bir kendine
hizmet eden yanılgı örneği. Siz o kişiyi aşağılayarak
gerçekte kendinizi yüceltmiş oldunuz. Ama aynı ortamda yanıt vermiyor olmanızın yanında, bir başka nedenle de yanılıyorsunuz: Birinin kötü olması, sizin iyi olduğunuz anlamına gelmez. Siz yükselmediniz; o
alçaldı. Siz aynı yerde duruyorsunuz. Demek ki,
kötünün iyisisiniz.
11
Bir çoğumuzun söylemeyi sevdiği bir sözdür: "Ben
demiştim zaten". Bu da, "ben demiştim zaten" ya da
"belliydi zaten" yanılgısı (hindsight bias). Aslında
dememiştiniz ama bir olay bir kez oldu mu insanın
"belliydi zaten" diyesi geliyor. Bu durumun ek bir
açıklaması da var: Kimi zaman, bir olay olmadan önce, o olay, aklımızdan geçer gibi olur; sonra da olur. Ama aklımızdan çeşit çeşit olasılık geçer. Bunlardan bir tanesinin gerçekleşiyor olması, şaşırtıcı değildir. Örneğin, aklınızdan şunlar geçmiş olsun:
Bugün kar yağabilir. Bugün yağmur yağabilir.
Bugün güneş açabilir. Bugün rüzgarlı olabilir.
Bunlardan biri gerçekleşiyorsa, şaşırmayınız. Çünkü
neredeyse bütün olasılıkları saydınız.
12
Buna benzer bir soru, 20 yıl önce yapılmış ünlü bir
deneyde sorulmuştu: Basketbol taraftarlarına "az önce basket atmış bir oyuncunun mu basket atması daha olasıdır az önce basket kaçırmış bir oyuncunun mu?" Taraftarların çoğu, az önce basket atmış bir oyuncunun basket atma olasılığının daha yüksek olduğunu belirtmişlerdi. Buna 'sıcak el görüngüsü' adı
verilmiştir. Ana düşünce şudur: Başarı, başarıyı
getirir; başarısızlık, başarısızlığı. Ancak, Amerikan
Basketbol Ligiyle ilgili olarak yapılan çalışmada,
sıcak el inancının doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır:
Az önce basket atmış bir oyuncunun basket atma
olasılığı daha yüksek değildir.
13
Bunu 4. soru ile karşılaştırın. Kumarcılarda şöyle bir
eğilim olduğu gözlenmiştir: "Evet şimdi yenildim ama
şans, kendi içinde dengeli bir süreçtir. Kayıplar,
kazançlarla dengelenir." Bu eğilim, deneysel
ortamlardan öte, Las Vegasta da gözlemlenmiştir.
14
Dua ettiniz ve işleriniz yoluna girdi. Ve anladınız ki
dua, etkili oldu. Buna 'doğrulama yanılgısı' deniyor.
Yalnızca dua ettiğiniz durumdaki sonuca bakarak,
duanızın etkili olduğu sonucuna vardınız. Oysa, dua
etmeden ortaya çıkan sonuçları ve dua edip olumsuz
sonuçlar aldığınız durumları da gözden geçirmeniz
gerekirdi. Diğer bir deyişle, duanın etkisini, ancak,
dua etmediğinizde olanlara bakarak anlayabilirsiniz.
Benzer bir örnek verelim: "Sakız çiğnemezsem, yüksek not alamıyorum." Bunu söyleyenin çalışkan bir öğrenci olduğunu düşünelim. Bu öğrenci, sakız çiğnese de çiğnemese de yüksek not alır. Yüksek notla sakız çiğnemenin bir ilgisi yoktur. Sakız çiğnemediğinde de yüksek not aldığını gördüğünde, sakızın etkisiz olduğunu anlayacaktır.
Gündelik yaşamda, neyin neden kaynaklandığını anlamak zor olabiliyor. Bir öğrencinin gerçekten yaşadığı bir olayı aktaralım: Bu öğrenci, çok ders almakta; öğle aralarında da derse girmektedir. Bu nedenle, okulun yemekhanesinde yemek yemek istese de yiyememekte; yakındaki bir bakkaldan Rus salatalı sandviç almaktadır. Birkaç saat sonra cırcır olmakta ve bunun genel bir rahatsızlıktan kaynaklandığını düşünmektedir. Bu durum, kendine yönelik olumsuz duygu ve düşüncelere yol açmaktadır. Birgün ders yapılmaz ve
öğrenci, yemekhaneye gider. Birkaç saat sonra
ayakyoluna gitmeyi düşünmektedir ki cırcır olmadığını
görür. Sonra Rus salatası yememeye başlar. Bunu birkaç gün dener ve cırcır olmaz. Anlamıştır ki, salata
bayattır.
Gündelik yaşamda, neden-sonuç zincirlerini saptamak bu örnekteki kadar kolay değildir. Ancak, doğrulama
yanılgısına düşmemeye dikkat ederek birçok zinciri
açığa çıkarıp zararlı olanları kırabiliriz.
15
7. soruyla karşılaştırın. "Her yükseliş, bir düşüşün
başlangıcıdır" çünkü bir insan, bir işte, olabilecek
en yüksek başarımı gösterdiyse; bir sonraki denemede en fazla aynı başarımı gösterebilir ama genellikle, daha az başarım gösterir.
Bunun da, ödüllendirmeyle ilgili bir açılımı var:
Olabilecek en yüksek başarımı göstermiş bir insan,
genellikle ödüllendirilir. Ama en yüksek başarımı
gösterdiğine göre, bir sonraki denemede o kadar
başarılı olamayacaktır. Bu, ödül verenlerde, ödül
veriyoruz ama ters tepiyor; şımarıyorlar düşüncesini
uyandırır. Oysa, o insan, ödül verilmeseydi de aynı
düzeyde başarı elde edecekti. Bu konudaki en ünlü
deney, uçuş eğitimi alan pilot adayları ile yapılmış
ve bulgular çerçevesinde, 7 ve 15'teki yanılgılar,
'ortalamaya bağlanım (regression to the mean)
yanılgısı' olarak adlandırılmıştır.
16
Ali'nin insancıl bir öğretmen olma olasılığının daha
yüksek olduğunu düşündünüz öyle değil mi? Ama yanlış işte. Buna da 'birleşme yanılgısı (conjunction
fallacy)' deniyor. Daha anlaşılır bir örnekle
açıklayalım: Bir insanın hem çekik gözlü hem de renkli gözlü olma olasılığı mı daha yüksektir yoksa çekik gözlü olma olasılığı mı? İkincisi öyle değil mi? 16 da benzer bir soru: Ali'nin hem insancıl hem de öğretmen olma olasılığı mı daha yüksektir yoksa öğretmen olma olasılığı mı? İkincisi değil mi? Ama 16'yı yanıtlarken hiç de böyle düşünmediniz!?
Bu, ünlü bir örnektir. İnsanlar, öykünün yapısına
göre, daha az olası bir durumu (hem A hem B), daha çok olası olarak görme eğilimindeler. Bu çalışma,
tartışılmaz bulgular sağlıyormuş gibi görünüyor ve bir
süre böyle algılandı. Ancak, soru yanıtlanırken,
Aliye ilişkin olarak verilen bilgilerin hepsini
kullanmaya özen gösterdiniz öyle değil mi? "Alinin
felsefe ve sanat çevrelerinde bulunduğu bilgisi
verildiğine göre, bu bilgiyi kullanmamız gerekiyor.
Öyleyse, Alinin insancıl bir öğretmen olması daha
olasıdır." biçiminde düşündüğünüzü sanıyorum. Bu
soruda, iletişimin temel kurallarından biri, nicelik
ilkesi çiğnenmiş oldu. İnsanlar, iletişim kurarlarken,
o iletişimin sürebilmesi için gereğinden ne fazla ne
de az ayrıntı verirler. Örneğin, "saat kaç?" sorusu
için, olağan koşullarda, yarım saatlik bir açıklama
beklenmez.
Soru, sağlıklı iletişime ters. İnsanlar, gerekmeyen
bilgileri vermezler. Haklısınız. Dolayısıyla,
'birleşme yanılgısı' olarak adlandırılan olgunun
insanların bilişsel yapısından kaynaklanıp
kaynaklanmadığını bilemiyoruz. Bilişsel yapıdan
kaynaklanmıyorsa, 'yanılgı' diyemeyiz.
17
Yapılan çalışmalarda, borsa uzmanlarının 100
öngörüsünden yalnızca 49unun tuttuğu ortaya çıkmış.
Yani iki öngörüden biri yanlış. Borsa uzmanlarına
inanma, uzmansız da kalma!
18
Komşuyu kovdunuz ama 14. soruda kovmaya çalıştığımız doğrulama yanılgısını kovamadınız. Evli çiftler, yüksek sesle müzik dinleyemez mi? Bugün çiftin evlilik yıldönümü olamaz mı? Herşeyin tek bir açıklaması mı vardır? Ortaya bir görüş attınız ve onu doğrulamak için kolları sıvadınız. Beklentileriniz, aramanızı biçimlendirdi. Başka olasılıkları göremediniz.
19
Bu da ünlü bir deney. İnsanların çoğu, "72den az"
diye yanıt veriyor. Neden? Çünkü
Erkek-Kız-Erkek-Erkek-Erkek-Erkek
dizisinin
Kız Erkek Kız Erkek Erkek Kız
dizisinden daha az rastlantısal olduğunu düşünüyorlar. Oysa, ikisi de eşit düzeyde rastlantısal. 4. ve 13. sorularla karşılaştırınız.
20
Barbaros'un mühendis olma olasılığının daha yüksek
olduğunu düşündünüz öyle değil mi? Arkadaşlarıyla
görüşmüyor, bilgisayar dergilerini sürekli olarak
izliyor ve en az beş saatini bilgisayar başında
geçiriyor. Yanıldınız. Yanılgınızın başlıca nedeni,
'taban değeri yanılgısı (base rate fallacy)' olarak
adlandırılan durum: Bölgede yaşayanların %30'u
mühendis, %70'i avukat olduğuna göre, bölgeden
rastgele birini seçtiğimizde onun mühendis olma
olasılığı, %30; avukat olma olasılığı, %70tir. 70,
30dan fazla olduğuna göre, Barbarosun avukat olma
olasılığı daha yüksektir. Yani söylediğinizin tam
tersi.
Bu çalışma da, 16'daki gibi, tartışılmaz bulgular
sağlıyormuş gibi görünüyor ve bir süre böyle
algılandı. Ancak, "bu bilgiler, boşu boşuna verilmiş
olamaz" diye düşündüğünüzü sanıyorum. Bu bilgiler,
birşeyler sezdiriyor. O birşeyler ise, mühendis
tiplemesi oluyor. Bu çalışmada da aynı iletişim
ilkesi, nicelik ilkesi çiğnendi: Bir iletişimin
sürebilmesi için tam gerektiği kadar bilgi verilir.
Haklısınız.
İşin bir de kalıp-yargı (stereotype) yanı var:
Avukatların, arkadaşlarıyla sık sık görüşen, pek fazla
bilgisayar kullanmayan ve bilgisayar dergilerini
izlemeyen insanlar olduğunu düşündüğünüzü sanıyorum.
Oysa bu, genel olarak doğru olsa da, tek tek bireylere
baktığımızda, yanıltıcı olabilir: 20. sorudaki
öykücük, gerçek bir kişiyi anlatmaktadır. Bu, avukat
Barbaros Ulutaştır. Günün en az beş saatini
bilgisayar başında geçirmektedir çünkü hukuk bilişimi
ve bilişim hukuku konularında çalışmalar yapmaktadır. Arkadaşlarıyla pek fazla görüşememektedir çünkü Eryaman, Ankara kent özeğine (merkez) uzak düşmektedir
ve temelleri yıllar önce atılan metro, öylece
durmaktadır. Bilgisayar dergilerini sürekli izlemesi
de, ilgilerine bağlanabilir. Sonuç olarak, avukattır.
Aynı biçimde, mühendis kalıp-yargısına uymayan
mühendisler de bulunmaktadır.
Peki niye kalıp-yargılama yaparız? Çünkü işlemleme
yetimiz kısıtlıdır ve kalıp-yargılama, bireyler
düzeyinde kimi zaman yanlışlara yol açsa da; genel
olarak, hesaplı ve kullanışlıdır. Tek tek bireylerin
özelliklerini bilmeden yalnızca bir avukat
kalıp-yargısıyla binlerce avukatın yaşayışına ilişkin
önbilgilere sahip oluruz.
Bitirmeden, 18. soruda da kalıp-yargılamanın geçerli
olduğunu belirtelim: "Evli bir çift ne yapar ne
yapmaz?"a ilişkin kalıp-yargınız sizi yanıltıcı
yorumlara itmişti.
21
21. soru, 2. sorunun ikiz kardeşi. Yukarıda
belirtildiği gibi, bu iki soruyla, çıpalama etkisine
bakılıyordu. Büyük sayılardan başlayanlar daha büyük; küçük sayılardan başlayanlar ise daha küçük çarpım değerleri biçiyorlardı.
22
5. soru ile 22. soru da ikiz kardeş. Yine çıpalama
etkisi ölçülüyor.
23
Sözgelimi, 90 tane milletvekili yeterli midir?
"Yeterlidir" diyorsanız ilk kez burada ortaya atılan
"payda yanılgısı"nın (İngilizce olarak: "denomination
fallacy") kurbanısınız. Soruya soruyla yanıt vermeniz
gerekirdi: Bu, ne tür bir ülke? Bu ülkenin nüfusu kaç?
Ancak, gündelik yaşamda, paydaları hiç dikkate almadan değerleme yaparız. Bu da bizi hem 23teki yanıtlara hem de 24. soruya götürür.
24
Yaşamımız boyunca milyonlarca düş görürüz ve/ ya da düş gören milyonlarca insandan biriyiz. Dolayısıyla,
milyonların milyonlarla çarpımı kadar olasılık var.
Doğrudur, düşler çok etkileyicidirler ve gerçekleşmiş
de olabilirler. Ancak, paydada milyonlar varken; on
düşünüz gerçek olsa, bu, çok düşük bir sayıdır.
Kolaylık olsun diye, paydada 1 milyon olduğunu
düşünelim:
10 düş/ 1,000,000 düş= 1/ 100,000
Bir milyon tane düş görüyorsunuz ve on tanesi gerçek
oluyor. 100,000 düşünüzden 1 tanesi tutuyor ve siz
bunu bir üst-varlığa ya da şaman olma olasılığınıza
bağlıyorsunuz. Üstelik, tutmayanları ve çarpıcı
olmayanları da unutup gidiyoruz. Yeterli zaman
verilse, kimse gördüğü 1,000,000 düşü anlatamaz. Çünkü onları anımsayamazlar. İşte bu da, payda yanılgısının etkisini daha da arttırıyor: Paydada gerçekte 1,000,000 varken, 100müş hatta 10muş gibi geliyor. Ama doğru değil.
Ayrıca, 'kendini doğrulayan öngörü' olgusu da,
düşlerle ilgili yanılgıları arttırmaktadır: İnsanlar,
gördükleri düşlerin bir bölümünün gerçekleşeceğini
düşünüp yaşamlarını bu beklentilere göre
biçimlendirirler. Yaşamlarına bu beklentilere göre yön
verdiklerinden, başka bir seçeneğin gerçekleşmesi
olanaklı olamaz.
25
Birincisi, Tayvan değil Tayland. Ama Türkiyeye uzak
olduğu için, kimi zaman, ikisi, aynı ülke gibi
görülüyor. Bu yanlışlığa uzaklık ve ses benzerliği
neden oluyor. Benzer bir durum, Yeni Zelandanın
Endonezya, İzlanda ve Venezüela ile karıştırılması
örneklerinde de geçerli. Bu ülkeler de karıştırılıyor.
İkincisi, Tayland, SARStan neredeyse hiç etkilenmedi: Toplam 3 kişi öldü. Ancak, Çin ve Vietnamdaki yüksek ölü sayısı, insanları Taylandda da çok kişi öldüğünü varsaymaya itiyor. Bu duruma 'dış-öbek türdeşliği yanılgısı (out-group homogeneity)' adı verilir. Kendimizin dışındakilerin bizim kadar çeşitli
olmadığını, türdeş olduklarını düşünürüz. "Ha Tayvan
ha Tayland"dır. "Ha Çin ha Japonya. Bunların hepsi
aynı." biçiminde düşünme eğilimindeyizdir. Ne yazık
ki, bu konu üzerinde çalışan araştırmacılar da sık sık
bu yanılgının kurbanı olmaktadırlar.
Dış-öbek türdeşliği yanılgısına bir diğer örnek,
"bunların hepsi çekik gözlü. Birbirlerine ne kadar çok
benziyorlar. Nasıl oluyor da birbirlerini ayırt
edebiliyorlar?" biçimindeki yaygın görüştür. Oysa
çekik gözlüler de, çekik gözlü olmayanlar kadar
çeşitlidir. Öte yandan, bu yanılgı, çekik gözlü
olmayanlara özgü değildir. Çekik gözlüler de, çekik
gözlü olmayanları ayırt etmekte zorlanmaktadırlar.
Asya ülkelerinin sanki aralarında hiç sınır yokmuş
gibi tekparça olarak değerlendirilmesinin ikinci
nedeni, bilişsel tembelliğimizdir. Bilişsel tembellik,
bizim gereksiz ayrıntılarla vakit ve enerji harcamamızı engeller. Öte yandan, ayrıntılı bakmamız gerektiğinde bizi yanıltırlar: Tayland'a dışsatım yapmayı tasarlıyorsunuz. Ülkenin piyasasını öğrenmek
için bilgi topluyorsunuz: Tayvana ilişkin bilgilerle
karşılaştınız. "Ha Tayland ha Tayvan" dediniz.
Söylemeye gerek yok: Zarar etme olasılığınız çok
yüksek.
Aynı biçimde, tsunami, Tayland'ın güneyini vurdu.
Ancak siz orta bölgede yaşıyorsunuz. Korkulacak bir şey yok. Bilişsel tembellik, işte böyle gereksiz korkular da yaratabiliyor.
Bitirirken
İnsana ilişkin olarak konuşma savında olan herkes bu
yanılgıların bilincinde olmak durumundadır.
"Felsefe yapıyorum" diyen herkes bu yanılgılarla
hesaplaşmak durumundadır.
Boş inançlara savaş açtığını söyleyen herkes önce
kendini bu yanılgılardan arındırmalıdır.
Siyaset yapan herkes adımlarını bu yanılgıların
bilincinde olarak atmak durumundadır.
Ve asıl konumuza dönelim: İnsanı anlamak isteyen her bilişsel bilimci, insanın bilişsel yapısını oluşturan bu yanılgıları bilmek durumundadır. Ve daha önemlisi, insanı modellemek isteyen her bilişsel bilimci, her yönüyle yetkin izlenceler değil yanılan bir varlık olan insanın yanılgılarını izlencelerine katmak durumundadır.
İnsan, ussal değildir. Akılla mantıkla hareket etmez.
İnsan, dizgesel (sistematik) olarak usdışı (irrasyonel) bir varlıktır. Ama bu, onun yazgısı değildir. Kendini geliştirmek, her insanın elindedir.
Ulaş Başar Gezgin
ulas@teori.org
Daha önce Ulaş Başar Gezgin'den alıntıladığımız bilişsel bilimler kılavuzunun 3. bölümü karşınızda (1. bölüm ve 2. bölümü de okuyabilirsiniz):
3. Bölüm
Şaşkın Beşer ve 25 Şeker: Düşler, Avukatlar, Çekik Gözlüler, "Ben demiştim zaten"ciler ve Diğerleri
Bu bölüme aşağıdaki sorulara yanıt vererek başlayalım. Kısa sürede yanıt bekleniyor:
1) Türkçede birinci harfi 'k' olan sözcüklerin sayısı mı daha fazladır yoksa üçüncü harfi 'k' olan sözcüklerin sayısı mı?
2) 8x7x6x5x4x3x2x1 çarpımının sonucu aşağı-yukarı kaçtır? (Unutmayalım: Hemen yanıt verilmesi bekleniyordu ve burada zeka ölçülmüyor. Rahat olun, çabuk yanıt verin.)
3. Bölüm
Şaşkın Beşer ve 25 Şeker: Düşler, Avukatlar, Çekik Gözlüler, "Ben demiştim zaten"ciler ve Diğerleri
Bu bölüme aşağıdaki sorulara yanıt vererek başlayalım. Kısa sürede yanıt bekleniyor:
1) Türkçede birinci harfi 'k' olan sözcüklerin sayısı mı daha fazladır yoksa üçüncü harfi 'k' olan sözcüklerin sayısı mı?
2) 8x7x6x5x4x3x2x1 çarpımının sonucu aşağı-yukarı kaçtır? (Unutmayalım: Hemen yanıt verilmesi bekleniyordu ve burada zeka ölçülmüyor. Rahat olun, çabuk yanıt verin.)