Şenlik bu yıl da geçen yıl olduğu gibi Ankara Milli Kütüphane'de yapıldı. Aynı anda üç salonda (EMO ve Intel salonları ile Çadır Salon) süren sunumlar bir kere daha insanların klonlanma talebini artırır nitelikteydi. Bu yıl gerek sponsor katılımının daha yoğun olması, gerekse açılış konuşması yapan insan sayısındaki artış şenliğin her geçen gün biraz daha yaygınlaştığının, biraz daha geniş bir kesime ulaştığının göstergesiydi bir anlamda. Neyse, lafı daha fazla uzatmadan olan bitene geçelim...
1. Gün
Bu yıl şenliğin başlangıç günü 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'na denk geldi. Bunun en büyük avantajı tatil günü olduğundan şenliğin ilk gününün sıradan bir iş gününe kıyasla daha kalabalık geçmesini sağlamasıydı. Bu sene şenlik açılış töreni geçen senelere oranla daha çok konuşmacıya ev sahipliği yaptı. Açılış töreninden sonra standları gezmeye başladım. Bu sene stand sayısında geçmiş yıllara oranla belirgin bir artış vardı. En çok ilgi çeken standlar ise şüphesiz Pardus ve Debian standlarıydı. Bunların yanında diğer standart "masa" şekilli standların aksine "kahve arabası" tarzındaki standıyla Nescafe standı da ilginç bir görüntü sergiliyordu.
Stand gezim bittiğinde çoktan öğlen arası olmuştu. Yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan baş ağrımın da etkisiyle aynı saatteki diğer seminerlere oranla daha "hafif" geçeceğini düşünerek A. Murat Eren'in "Linux Nedir?" konulu sunumuna girmeye karar verdim. Daha sunumun ilk anlarından başlayarak doğru bir karar verdiğimi anladım. Zira A. Murat Eren ön sıralara dizerek konu mankeni muamelesi yaptığı arkadaşlarının da yardımıyla kendisinin yanlış meslek seçtiğini, aslında stand-up sektörüne el atması gerektiğini düşünmeme sebep olacak derecede eğlenceli bir sunum gerçekleştirdi. Sunumun sonunda salondan çıkan herkes özgür yazılım felsefesini ve A. Murat Eren'in KDE geliştiricisi, pesimist bir insan olan Barış Metin ile çok sıkı arkadaş olduğunu bilen insanlara dönüşmüşlerdi.
Linux Nedir'in ardından Doruk Fişek'in "Özgür Yazılım Lisansları" sunumu vardı. GPL, BSD, CDDL gibi lisansların farklarından ve uyum sorunlarından bahsedildi. Bu sunumun ardından başımın ağrısına dayanamayıp şenlik alanını biraz erken terkettim.
2. Gün
İkinci gün insanda klonlanma isteği uyandıran üç ayrı sunum ile başlıyordu. EMO salonunda A. Murat Eren ve S. Çağlar Onur özgür yazılım geliştirme ortamlarından bahsederken Intel salonunda Enver Altın artık kendisi ile bütünleşmiş bir konu olan Gnome ve Mono hakkında bir sunum yapıyordu. Aynı anda Ali Erdinç Köroğlu ise Çadır Salon'da Postfix ile spam ve virüs engelleme konulu bir sunum yapıyordu. Bir önceki gün dinlediğim "Linux Nedir?" konulu sunumun da etkisiyle "Özgür Yazılım Geliştirme Ortamları" sunumuna girmeye karar verdim. Sunumun başlangıcı tamamen S. Çağlar Onur'un suçu olan sebeplerden dolayı biraz gecikti. Klasik OpenOffice.org 2.0 Beta ile OpenOffice.org 1.4 uyuşmazlığı sorunu burada da ana kahramandı.
Bu sunumun ardından Gürer Özen'in LyX/LATEX sunumuna girmeyi planlamış olsam da gerek Emacs ile direkt olarak LATEX kodu yazmayı tercih etmem, gerekse birşeyler atıştırmaya çıktığım sırada rastladığım fazlamesai.net takipçilerinden e2e ile başlayan, derinleşen ve derinleştikçe güzelleşen muhabbet ortamı ve tabiiki sunumun Çadır Salon'da olması sebebiyle sunuma girmedim.
Öğleden sonra Kerem Erzurumlu'nun "Güvenlik Duvarı + IDS + VLAN Uygulaması" konulu sunumuna girdim. Sunumun içeriği sözkonusu teknolojiler hakkında derinlemesine bir bilgilendirmeden çok Hacettepe Üniversitesi'nde kurulan ve tamamen özgür yazılımlara dayalı güvenlik duvarı uygulamasının detaylı açıklaması şeklindeydi. Bu bende biraz hayal kırıklığına yol açsa da sunum başlığında geçen her konunun başlı başına uzun bir sunum konusu olduğu düşünüldüğünde bu şekilde işlenmesine hak verdim.
Kerem Erzurumlu'nun sunumunun ardından önce Zebra/Quegga sunumu ile R. Tolga Korkunçkaya'nın "Jabber ile Anında Mesajlaşma" sunumu arasında bir süre kararsız kaldım. Jabber sunumuna girmeye karar verdim ve tüm cesaretimi toplayıp Çadır Salon'a girdim. Daha doğrusu girmeyi düşündüm, fakat Devrim Gündüz'ün sunumu kendisinin Serdar Köylü ekolünden geldiğini ispatlarcasına uzayınca bir süre çadırın önünde bekledim. Uzayan sunum bitip içerisi de biraz havalandırıldıktan sonra R. Tolga Korkunçkaya sunumuna başadı. Sunumun temel konusu Jabber anında mesajlaşma sistemi olsa da bunun bildiğimiz anında mesajlaşma sistemlerine olan avantajlarından bahsedildi ve Jabber sisteminin alternatif kullanım biçimlerine ilişkin bazı örnekler verildi. Özellikle sistem yöneticileri açısından Jabber'ın ne derece hayatı kolaylaştırıcı bir araç olabileceğini görmek şaşırtıcıydı.
Sunumun ardından şenlik ortamını terk etmeye hazırlanıyordum ki fazlmaesai.net editörlerinin bir kısmının da şenlik alanına geldiğini gördüm. Ayak üstü biraz sohbet ve hasret gidermenin ardından ertesi gün daha derin konulara girmek üzere şenlik alanını terk ettim.
3. Gün
Haftasonunun gelmesi ve bu sayede şehir dışından gelenlerin de katılmasıyla şenlik daha canlı bir hal aldı ve iyice "şenlikli" bir ortam haline geldi. Sabah açılışı Bülent Özel'in "Linux'ta Kümeleme" sunumu ile yaptım. Her ne kadar benim aklımdaki düşünce OpenMosix tarzı bir kümeleme çözümüyse de sunum LAM/MPI konularını içeriyordu. Bir anda ters köşeye yatmış olsam da kümelemede hypercube mimarisi gibi liginç konular hakkında değerli bilgiler edindim.
Sırada Bahadır Kandemir'in "Web Uygulamalarında Yeni Yaklaşımlar" sunumu vardı. Bu sunum sonucunda Bahadır Kandemir'e "En Bahtsız Penguen" ödülü verilse yeriydi doğrusu. Önce internet bağlantısında bazı sorunlar çıktı. Penguen yardımlaşması sonucunda "Voltran"ı oluşturan pengenler sorunu kısa sürede çözdüler, ancak Bahadır Kandemir'de sunumunu kendi makinasına bağlanıp internet üzerinden gerçekleştirmek durumunda kaldı. Eğer sorunlar burada bitseydi olağan karşılanabilirdi belki. Ancak kullandığı bilgisayarın klavyesine alışık olmayışı ve zaman zaman internet bağlantısında meydana gelen aksamalar sunumu gerçekten zorlaştırdı. Tüm bu aksaklıklara rağmen sunum oldukça başarılıydı. Son dönemde adını duymaya başladığımız AJAX gibi teknolojiler hakkında bilgi sahibi olduk.
Öğlen arasından sonra sıra şenliğin ilk gününden beri heyecanla beklediğim bir sunuma gelmişti. Bilgisayarınıza çarpma ve bölme işlemlerini ekstradan satın almanız gereken yıllardan beri bu işlerle uğraşan Chris Stephenson'ın "Giuseppe ile Programlama" sunumu. Sunumu benim için ilginç kılan noktalardan bir tanesi de şenlik programı duyurulduktan hemen sonra bu programlama dilini Google'da arattığımda sadece Giuseppe Verdi ve Peano aksiyomları gibi verilere ulaşabilmemdi, hiç bir yerde bir programlama dilinden bahsetmiyordu. Evet, bu sunumda Google'da olmayan birşeyler vardı! Bu heyecanla sunuma girdim. Sunum başladıktan ve Chris Stephenson MS Office ve OpenOffice.org'a ilişkin duygularını açıkladıktan sonra Giuseppe diye bir programlama dilinin o anda varolmadığını söyleyerek özür diledi. Peki ardından ne yaptı? DrScheme altında, Peano aksiyomlarına dayanan, tek parametreli fonksiyonlardan oluşan, alabildiğine minimalist bir programlama dilini Scheme ile geliştirdi. Evet, programlama dili şimdi hazırdı. Dört işlem gibi birkaç önemsiz özelliği dile ekledi, optimizasyonlarını yaptı ve bunların teorik temellerini açıkladı. Sunum bittiğinde salondan çıkan herkesin programlamaya bakışının bir daha düzeltilemeyecek derecede değiştiğini tahmin ediyorum.
Chris Stephenson'ın sunumunun ardından verilen arada, tam "yoksa gelmeyecek mi?" diye düşünmeye başladığımız sırada Recai Oktaş bir anda şenlik alanında belirdi. Ayaküstü biraz sohbetten sonra Selçuk Erdem'in "GIMP ile Linux'ta Özgür Çizgiler" adlı sunumu içim EMO salonunda yerlerimizi aldık.
Selçuk Erdem klasik anlamda bir sunumdan çok uygulamayla GIMP'i tanıttı ve birkaç örnek renklendirme çalışması yaptı. Sunum sırasında kendisinin özgür yazılım ve GNU/Linux ile nasıl tanıştığının hikayesini de dinleme fırsatı bulduk. Bana en ilginç gelen nokta önce GNU/Linux, ardından özgür yazılım felsefesiyle tanışarak değil, önce Richard Stallman'ın özgür yazılım konusunda yazdıklarını okuyup "aa bu güzel birşeymiş" dedikten sonra GNU/linux kullanmaya başlamış olmasıydı. Selçuk Erdem aslında GIMP'ten daha detaylı bahsetmeyi planladığı halde zaman sınırı nedeniyle fotoğraf işleme konusuna giremedi ve renklendirme konusunun ardından sunuma son vermek durumunda kaldı.
Üçüncü günün başından beri içimde tuhaf bir his vardı. Sanki birşeyler olmamış, ya da eksik gibiydi fakat bir türlü ne olduğunu bulamıyordum. Selçuk Erdem'in sunumunun hemen ardından iki penguen sahneye fırlayıp misket eşliğinde oynamaya başladığında eksikliğin bu tarz bir olay olduğunu anladım. Sahnede oynayan penguenler ile şenliğin son eksiği de kapanmış oluyordu.
Günün son sunumu olarak Deniz Candaş'ın "Penguenleri Ne Kadar Tanıyorsunuz" konulu sunumuna girdim. Sanılanın aksine GNU/Linux kullanan insanların kişilik analizi hakkında değil gerçek, küçük, paytak ve sevimli penguenler hakkındaydı. Her yerde gördüğümüz, bahsettiğimiz, dalga geçtiğimiz penguenler hakkında bilimsel bazı bilgiler edinmek gerçekten hoştu. Örneğin oldukça agresif ve boyuna bakmadan saldırgan olduğunu sandığım penguenlerin aslında doğrudan tehdit almadıkça yavrularıyla beslenen hayvanlara karşı bile saldırgan olmadıklarını öğrendim. Sunumun ardından birinci elden izlediğimiz fotoğraflar ise inanılmaz bir güzellikteydi.
Sunumlar bittikten sonra sırada Debian Türkiye Paneli vardı. Recai Oktaş'ın panele başlarken yaptığı açılış konuşması biraz "Disclaimer" ile "EULA" arasında bir havadaydı. Açılış konuşması bittiğinde bir salon dolusu insanın havaya bakıp boş bakışlarla "Accept" düğmesini aradığını görebilirdiniz. Panelde önce Debian'ın lisans konularına yaklaşımı konusunda uzun uzun tartışıldı, özgür yazılım lisansları ve DFSG uyumluluğu gibi birçok konu açıklık kazandı. Lisans konusunun ardından Debian adı geçen her yerde tartışılan Debian'ın sürüm çıkartmadaki yavaşlığı konusu tartışıldı. Özellikle Recai Oktaş'ın bir paketin yaşam döngüsü hakkında yaptığı detaylı açıklamalardan sonra pek çok insanın kafasında "eğer sözle anlatması bu kadar sürüyorsa dağıtımın 3 yılda çıkması hızlı bile sayılır" ışığı yanmıştır diye tahmin ediyorum.
Panel, Debian'la ilgili herşey gibi uzun sürdü ve sonunda Milli Kütüphane görevlilerinin gelip "Kapatıyoruz kardeşim" demesi ve ışıkları kapatması ile sonlandı. Neyseki kapılar kilitlendiğinde içeride kimse kalmamıştı.
4. Gün
Sabah soluğu fazlamesai.net editörlerinden H. Coşkun Gündüz ve Vehbi Sinan Tunalıoğlu'unun QT çalışma atölyesinde aldım. Son üç yıldır bilerek kullanma konusunda uzak durduğum bu grafik arayüz kütüphanesi konusunda oldukça bilgilendirici bir atölye çalışması oldu. Özellikle örnek uygulama olarak geliştirdikleri, uzaktaki bir makinada çalışan programlama dili yorumlayıcısında kod çalıştırmayı sağlayan uygulama ile UNIX, inetd ve stdin/stdout ikilisinin gücüne inancım bir kere daha perçinlendi. Örneğin ardından fazlamesai.net Haberci programından da biraz bahsedilerek atölyenin sonuna gelindi.
QT atölyesinden sonra sırada Barış Metin'in "KDE Programlama" sunumu vardı. Arada, artık ezberlediğim standları şöyle bir gezdikten sonra sunuma girdim. Barış Metin önce sağlık durumu nedeniyle sunumda biraz yavaşlayabileceğini söyleyip özür dileyerek başladı. Tabii bu olduğunda hiçkimsenin aklında bu sağlık sorununun ne olduğu yönünde bir soru işareti oluşmamıştı. Barış Metin'in sunumu özellikle KDE'nin programcılara sunduğu kolaylıklar ve modüler teknolojisinin nimetleri üzerineydi. Sunum boyunca GNOME adına teknoloji casusluğu yapmak üzere orada bulunan Enver Altın da şenlik boyunca hiç yanından ayırmadığı dizüstü bilgisayarıyla Miguel De Icaza'ya KDE teknolojileri konusundaki bilgileri iletiyordu. Barış Metin'in zaten uzun olan sunumu bir de yavaşlamış şekilde ilerleyince öğlen arasında salonda toplantı yapacak olan LKD Yönetim Kurulu salonu bastı. Baskın sırasında özellikle A. Murat Eren ve Ahmet Derviş'in soru bombardımanı sayesinde tüm salon Barış Metin'in özel hayatına ilişkin bazı "şok edici" gerçekleri öğrendiyse de burada bunları yazmamayı tercih ediyorum. Merak edenler konuyla ilgili olarak A. Murat Eren'e başvurabilirler.
Öğlen arasından sonra, mutlaka girmeyi planladığım Mehmet Akın'ın Zemberek konulu sunumunu pisboğazlığım yüzünden kaçırdım. Yemekler yendikten sonra şenliğin belki de en sevdiğim yönü olan açık havada, kalabalık, doğaçlama sohbetler başladı. Recai Oktaş, Serdar Aytekin ve daha birçok insanın katılımıyla debian-installer'dan iBook'a birçok konuda konuşuldu, tartışıldı. Ve kapanış töreni vakti geldi...
Bu yıl bir ilk olarak kapanış töreni fuayede veya açık havada, ayakta değil bir salonda yapıldı. Her ne kadar salonda, sahnesi olan bir yerde yapılmasının töreni biraz resmi kılacağını düşündüysem de daha tören başlamadan Ali Erdinç Köroğlu'nun anlattığı fıkra ile endişelenmeye gerek olmadığını, herşeyin en az açık havadaki kadar eğlenceli geçeceğini anladım. Doğruyu söylemek gerekirse fıkra öncesinde Ali Erdinç Köroğlu ile Recai Oktaş arasında geçen diyalog fıkranın kendisinden daha iyiydi.
Ali Erdinç Köroğlu: Recai Hocam, tipik olmayan bir karadenizli ismi söyler misiniz?Ödül töreni her yıl olduğu gibi bu yıl da çok eğlenceli geçti. Sponsorlardan çoğunun ödül töreni sırasında orada olmaması sayesinde Ali Erdinç Köroğlu 7 adet plaket sahibi oldu. Sponsor plaketlerinin ardından Gezici seminer ekibine ödülleri dağıtıldı. Bu ödüller dağıtılırken Ali Erdinç Köroğlu "kısa" bir konuşma yapması için Serdar Köylü'ye mikrofonu uzatma gafletinde bulunduysa da Serdar Köylü'nün uyarısıyla kendine geldi. Tüm gönüllülerin annesi Didem "Wendy" Kamoy gönüllülere teker teker teşekkür ettikten sonra Yılın Pengueni Ödülleri dağıtılmaya başlandı. Bu noktada sevgili yazarınız Tonguç Yumruk, tam bir sorumsuz habercilik örneği sergileyerek kimin, hangi ödülü aldığını bir kenara not almadı. Bir yerde bulur bulmaz oradan çalıp çırparak kimin hangi ödülü aldığını yazacağını söyledi. Yılın penguenlerinin belirlenmesinin ardından artık gelenekselleşmiş olan "Alternatif Yılın Penguenleri Ödülleri" dağıtıldı. Bu yıl A. Murat Eren bir rekora imza atarak hem "en acayip penguen" hem de "en uçabilen penguen" dallarında, toplam iki ödül birden aldı ancak daha sonra kendisi alternatif ödüllerin düzenleyicisi Barış Özyurt'a "en oturaklı penguen" dalında bir ödül vererek intikamını aldı.
Recai Oktaş: Recai
Postludium
Ödül töreninin ardından kapanış kokteyli için fuayeye geçildi. Son konuşmalar ve vedalaşmaların ardından bir şenlik daha bitti. Linux ve Özgür Yazılım Şenliği her geçen yıl kendini yeniliyor, daha güzel, daha eğlenceli, daha "şenlikli" bir hal alıyor. Böylesine güzel bir şenliğin gerçekleşmesi için çalışan, uğraşan herkese çok teşekkürler. Şenlikte çekilen fotoğrafların bir kısmına aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz: