Diğer bir yıldız etrafındaki gezegenler görüntülendi!

3
tongucyumruk

Çocukken Isaac Asimov'un bilim kurgu kitapları yanında popüler bilim kitaplarını da okumaya bayılırdım. Hiç unutmadığım makalelerinden birinde güneş dışındaki yıldızların etrafında gezegenler bulunması ihtimalinden bahsediyordu. O zamana kadar diğer yıldızların etrafında gezegenler olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığı için kesin bir dille "vardır" demese de "varolsa bile" elimizdeki teknoloji ile o yıldızların ışığının ardında saklanan gezegenleri asla göremeyeceğimizden dem vuruyordu.

Ve işte, sonunda beklenen gün geldi. Princeton üniversitesinden bir araştırma ekibi ilk defa bir yıldızın etrafındaki gezegenleri görüntülemeyi başardı!

1996 yılında yapılan ilk keşiften bu yana diğer yıldızların etrafında çeşitli yörüngelerde bulunan pek çok (doğrulanmış yüzlerce, doğrulanmayı bekleyen binlerce) gezegen keşfettik. Bu keşifler bize evrenle ilgili çok şey anlatsa da hepsinin bir ortak noktası bu keşiflerin hiçbirinde "keşfettiğimiz" gezegenleri doğrudan görememiş olmamızdı. Bunun yerine diğer yıldızların etrafındaki gezegenleri "tespit etmek" için birkaç farklı yönteme başvuruldu.

Bu yöntemlerden en bilineni gezegenin kütleçekiminin yıldızın hareketi üzerindeki etkisini ölçmeye dayanan kütleçekim yöntemi. Bu yöntem özünde kütlecekim yasasının temel bir prensibine dayanıyor. Eğer iki kütle arasında bir yörünge ilişkisi varsa, bu kütlelerden biri diğerinin etrafında dönmez. İki kütle de kütleleri ile doğru orantılı olarak belirlenen ortak bir kütleçekim merkezi etrafında yörüngelerini sürdürürler. Dünya - Güneş ikilisi gibi sistemlerde kütle farkı çok büyük olduğundan bu kütleçekim merkezi Güneş'in merkezi civarında yer aldığından bu hareketi tespit etmek kolay değildir. Öte yandan Jüpiter veya daha büyük gezegenler, özellikle yıldızlarına yakın oldukları durumlarda yıldızlarının hareketine bizim ölçebileceğimiz seviyede bir sallantı katarlar. Bu sallantıyı ölçerek gezegenin kütlesi ve yörüngesi hakkında pek çok bilgi toparlamak mümkün olur. Bu yöntemin en önemli kısıtı ise sadece devasa ve yıldızına aşırı derecede yakın olan gezegenleri tespit etmemize izin vermesidir. Örneğin Dünya boyutlarına yakın bir gezegenin varlığını bu yöntemle tespit edemeyiz.

Diğer bir tespit yöntemi ise "yıldız tutulması" yöntemidir. Yeterince hassas ve tercihen atmosferik etkilerden uzakta (yani tercihen uzayda) bulunan bir teleskop ile bir yıldızı takip altına almaya dayanan bu yöntemde yıldızın etrafındaki bir gezegen, yıldız ile bizim aramızdan geçtiği zaman yıldızın ışığında meydana gelen değişimi ölçerek gezegeni tespit etmek mümkün olur. Bu yöntemin avantajı bize sadece büyük gezegenleri değil, kullandığımız teleskopun hassasiyeti ölçeğinde çok daha küçük (Dünya'dan sadece birkaç kat büyük) gezegenleri de tespit etme imkanı sağlamasıdır. Dahası yıldızın ışığındaki değişimi analiz ederek gezegenin atmosferi hakkında bilgi sahibi olmak dahi mümkündür.

Bunların yanında benim açıklamaya yetecek derinikte bilgi sahibi olmadığım birkaç teknik daha var. Lakin bu tekniklerin ortak noktası, hepsinin "indirekt" olarak size "orada bir gezegen var uzakta, gitmesek de, görmesek de vallahi de billahi de var abi" demesidir. Tabi ki bu yöntemlerin hepsinin ardında gayet geçerli bilimsel teknikler var ve keşfedilen her gezegen ancak çok yoğun bir doğrulama sürecinin ardından "resmi" bir nitelik kazanıyor. Ne var ki, insan denen canlı türü "gözümle görmeden inanmam" felsefesi ile hareket ettiği için bugüne kadar bu gezegenlerin doğrudan görüntülenememiş olması bir eksiklik olarak anılıyordu. Neyse ki Princeton üniversitesindeki ekip Coronagraphic High Angular Resolution İmaging Spectrograph (CHARIS - Bunu Türkçe'ye çevirmeye çalışmayacağım) cihazı sayesinde bu tartışmaya da son noktayı koymuş oldu.

CHARIS cihazı Hawaii, Mauna Kea'daki Subaru teleskopu ile çalışarak gökyüzünde çok küçük (Ay'ın gökyüzünde kapladığı alanın binde biri) bir alana odaklanıp bunu yaparken de yıldızdan gelen ışığı bloke ediyor. Bu sayede yıldızın etrafındaki görece büyük gezegenlerden yansıyan ışığı görme şansı elde ediyoruz. Bu yöntem bize sadece görsel bir delil sunmakla kalmıyor, aynı zamanda ilk defa gezegenlerden gelen ışığı doğrudan inceleyerek gezegenlerin kimyasal yapısı hakkında bilgi edinmemizi de sağlıyor.

1996'da ilk keşfedilen gezegenden 20 yıl içinde nerelere geldiğimizi düşününce önümüzdeki 20 yıl içerisinde bu CHARIS'ın önünü açtığı gelişmelerin bizi nerelere götüreceğini hayal etmek dahi zor. Belki de bir gün bu yöntem sayesinde, bambaşka bir yıldızın etrafında dönen ve Dünya'ya benzeyen yeni bir gezegen keşfedebileceğiz.

İlgili Yazılar

Hindistan'ın Uzay Aracı Aya İndi

FZ

Hindistan Uzay Araştırma Kuruluşu (ISRO) tarafından yapılan açıklamada, Hindistan'ın uzay programının 45 yıl önce başladığı hatırlatarak, ay aracının ilk kez başarılı biçimde ay yüzeyine indiği belirtildi.

Açıklamada, aracın başkent Yeni Delhi saatiyle 20.34'de ay yüzeyine temas ettiği kaydedildi.

22 Ekim'de uzaya fırlatılan Çandrayaan-1, Dünya'nın yakınlarında bir süre dolaştıktan sonra ay çevresinde dönmeye başlamıştı. Hint uzay aracında, Hintliler'in yanı sıra Avrupalılar ve Amerikalılar'ın geliştirdiği bilimsel araçlar bulunuyor. Çandrayaan-1, gerek Ay çevresinde, gerekse Ay yüzeyinde araştırmalar yapacak. Yüzeydeki araştırma, Ay'a indirilecek sonda aracılığıyla yapılacak. Ay görevi 2 yıl sürecek.

Kaynak: STAR, CNN Türk

Bu Sinyal Uzaylılardan Olabilir mi? :)

malkocoglu_2

New Scientist adlı dergiye göre uzayın derinliklerinden gelen açıklanmamış bir radyo sinyali "bir başka gezegendeki uzaylı komşulardan geliyor olabilir". Bu potansiyel iletişim sinyalleri, çoğunluğa tanıdık gelebilecek SETI@Home projesi tarafından yakalandı. SETI@Home, gönüllülerin bilgisayarında screensaver yerine boş zamanlarında sayısal analiz yapmasına imkan veren ve böylece uzaydan gelen sinyal verisini tarayan bir makina haline getirmektedir.

Yahoo! News

Meraklısı için SETI@Home, Fast Fourier Transform denen bir uygulamalı matematik tekniğini kullanıyor.
SETI FFT

İTÜ'nün uydusu uzaya fırlatıldı

anonim

Yapımı İTÜ Uzay Sistemleri Tasarım ve Test Laboratuvarları'nda gerçekleştirilen Türkiye'nin ilk öğrenci yapımı uydusu İTÜpSAT1 23 Eylül 2009 günü Hindistan'da uzaya fırlatıldı ve Türkiye saati ile 9:41'de yörüngesine ulaştı. İTÜpSAT1, ABD’deki Stanford ve California Polytechnic Üniversiteleri’nin ortaklaşa başlattığı bir proje olan CubeSat projesi kapsamında tasarlandı ve üretildi. Küp şeklindeki uydunun yörüngesi yaklaşık 700 kilometre ve Dünya'yı yaklaşık 90 dakikada bir dönecek.

Yeni Türk Uydusu: RASAT

FZ

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), teknoloji transferiyle ürettiği BİLSAT uydusunun ardından, büyük oranda Türkiye'de yapılacak 'RASAT' uydusu için çalışmalara başladı. TÜBİTAK Bilgi Teknolojileri ve Elektronik Araştırma Enstitüsü (BİLTEN) Müdür vekili Uğur Leloğlu, RASAT'ın yüzde 80 yerli üretim olacağını belirterek şöyle konuştu: "Üretim ODTÜ Kampüsü'ndeki BİLTEN laboratuvarlarında gerçekleştiriliyor. BİLSAT 12 metre ve 26 metre çözünürlükte dört bantlı kameralar taşıyor. RASAT ise daha yetenekli olacak. RASAT 5 ile 8 metre çözünürlükte görüntü toplayabilecek" dedi.

Yeni uydunun yurtdışından istenen modüllerinin gelmeye başladığını belirten Leloğlu, "Yerli modül üretimine de başlandı. Uydunun hızlı haberleşme sistemi, lityum pil modülü, gelişmiş kamera sistemi BİLTEN'de üretilecek. Modüller denendikten sonra isteyen ülkelere satabilecek" dedi. RASAT uydusunun 5 ila 8 milyon dolara mal olacağı hesaplandı. Leloğlu, yeni uyduda çözünürlüğün yüksek olmasıyla BİLSAT uydusu aracılığıyla görülemeyen pek çok ayrıntının artık görülebileceğini anlattı.

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/veriler/2004/10/09/haber_130629.php

ESA Summer of Code in Space (SOCIS) 2012

coskung

Her yıl düzenlenen Google Summer of Code etkinliğine benzer şekilde, Avrupa Uzay Ajansı'da öğrencilere bir fırsat sunuyor. Uzay ile ilgili açık kaynak projelere öğrencilerin katkı sağlamasını amaçlayan projede, mentör organizasyonlar belirlenmiş ve öğrenci başvuruları 27 Temmuz'a kadar devam edecek.