Usta müzisyen, şair, yazar Leonard Cohen 7 Kasım 2016 tarihinde hayatını kaybetti. Bu üzücü olaydan duyurulduktan kısa süre sonra haberim olduysa da sadece bir "Leonard Cohen Öldü" haberi yapmak istemedim. Onun yerine frenk illerinde "Obituary" olarak bilinen (Türkçe'ye kabaca ölüm ilanı diye çevriliyor ama bu bir ilan değil) bir anma yazısı ile kendisini uğurlamak daha doğru geldi. Hatam olduysa affola.
Leonard Norman Cohen, 21 Eylül 1934'de Kanada'nın Quebec kentinde doğdu. Sanat hayatına 1950'lerin sonunda şiir ve romanlar yazarak başlayan Cohen, 1967'de ilk albümü "Songs of Leonard Cohen" ile müzik dünyasına geçti. Albümün çıkış şarkısı Suzanne ile hızla şöhreti yakalayan Cohen 49 yıllık müzik hayatına 14 tane stüdyo albümü ve sayısız canlı performans sığdırdı. Ölümünden haftalar önce yayınlanan son albümü You Want It Darker'ın aynı adı taşıyan çıkış parçasında "Hazırım tanrım" diye sesleniyordu.
Bana kalırsa Cohen'i benzeri diğer pek çok sanatçıdan ayıran en önemli özellikliği belki de yaşadığı her dönemin hayatına uyum sağlaması, zaman zaman geçirdiği çalkantılı ruh halleri, hiç bitmeyecekmişcesine sürdürdüğü ruhani arayışı ve bütün bunları yaşarken, sahip olduğu üne rağmen elden bırakmadığı mütevazılığıdır. 1970'lerin Cohen'i o dönemin sosyal çalkantıları içinde yer almış, 1980'lerin Cohen'i First We Take Manhattan ve Jazz Police gibi parçalarla o yılların elektronik ağırlıklı müzik tonlarına biraz yaklaşmış, 1990'larda çıkarttığı The Future, Waiting For The Miracle gibi şarkılarla o yılların karamsarlığını iliklerinize kadar hissettirmiştir. 2000'lerde bir süre soluklanmak üzere bir kenara çekilse de 2010'larda Old Ideas, Popular Problems ve son olarak You Want It Darker ile kendisinden beklenmeyen bir geri dönüşü de insanlara yaşatmıştır.
Cohen'in hayatına, yaşadıklarına baktığınız zaman çok ilk gözünüze çarpacak şeylerden biri "arayış" olacaktır. Hayatı boyunca çeşitli yönlere sürüklenen Cohen bir dönem Scientology'ye ilgi duyduğu gibi, 2000'li yıllarda da vaktinin önemli bir kısmını bir Budist tapınağında geçirmiştir. Bütün bunlar ruhani arayışını simgelese de aynı zamanda özellikle gençlik yıllarında yaşadığı fırtınalı aşk hayatı da bu arayışın farklı bir görünümü olmuştur. Ancak pek çok arayış içindeki insanın aksine Cohen bu durumu inkar etmek yerine dış dünyaya karşı bu konularda her zaman dürüst olmayı seçmiştir. Hayatında yaşadığı pek çok olayı, hayatına dahil olan kişilerin hikayelerini Famous Blue Raincoat, Chesea Hotel #2, So Long Marienne gibi şarkılarda görmek mümkündür.
Benim Leonard Cohen'in müziği ile tanışmam 2001 yılında izlediğim Oliver Stone'un Natural Born Killers filminin açılış sahnesinde arkaplanda çalan Waiting For The Miracle ile oldu. Şarkının filme olan uyumunun ardından içimde hızla bir Cohen sevgisi yetişse de o zamanlar gençliğin de etkisi ile ilk başta Cohen'in müziğini, çeşitliliğini tam olarak takdir edememiştim. Takip eden yıllarda ben büyüyüp olgunlaştıkça Cohen'in müziği de benimle birlikte büyüdü. Daha önce dinlemediğim veya dinleyip de beğenmediğim şarkılarını dinledikçe hayatımın her döneminin arkaplanına koyabileceğim bir Cohen şarkısı bulabildiğimi fark ettim. Belki de Cohen'i büyük bir müzisyen, daha doğrusu büyük bir şair/söz yazarı kılan şey onun bu hayatınızın her noktasına işleyen şarkıları yazabilme yetisidir. Artık Cohen daha fazla şarkı üretmeyecek. Yeni albümünü bulup dinleyemeyeceğim. Ama tahmin ediyorum ki bana, hayatım boyunca eşlik edecek, mutlu, hüzünlü, öfkeli, gururlu günlerimi hatırlatacak bir şarkısını bulmakta hiçbir zaman zorlanmayacağım.
Yazının bütünlüğü açısından içine eklemek istemediğim bir anımı da buradan paylaşayım:
Bundan yaklaşık 4 yıl önce, bugün yaşadığım şehri ilk defa turist olarak ziyaret etmiştim. Şehirdeki ilk günümde, rasgele, hiçbir yeri bilmeden dolaşırken bir park buldum ve içeride dolaşmaya karar verdim. Parkın içinde rastgele dolaşıp yaz havasında açan çiçeklerin keyfini sürerken bir anda kulağıma bir piyano sesi geldi. Önce nereden geldiğini bulamasam da sese yaklaştıkça tanıdık bir melodi çaldığını fark ettim. Birkaç çalılığın arasından geçip bir açık alana çıktığımda cennet bahçesi gibi bir çiçekliğin ortasındaki açıklıkta, beyaz bir piyanoda, beyaz kıyafetler içinde, tek başına Leonard Cohen'in Halelujah şarkısını çalan birini gördüğüm zaman yaşadığım hissi burada tarif etmem mümkün değil.
Not: Bilmeyenler için, sözkonusu şarkı: "Cennette gizli bir akor vardır" sözleriyle başlar